Şeyhülislâm, tarihçi, şair (D. 1469, Tokat - Ö.
16 Nisan 1534, İstanbul). Bazı kaynaklarda doğum tarihi 1468, doğum yeri Amasya
olarak belirtilmektedir. Tam adı Kemâlpaşazâde Ahmed Şemseddin’dir.
Müftiyyü’s-Sakaleyn, Müfti’l Enâm, İbn-i Sina-yı Rum lakaplarıyla anıldı. Kemal
Paşa’nın torunu olması nedeniyle İbn-i Kemal ve Kemalpaşaoğlu olarak da
bilinir. Döneminin ünlü hocalarından dersler alarak Edirne Darü’l-Hadisini
bitirdi. Kur’an ve lügat ezberledi; sarf, nahiv, mantık gibi temel bilgileri
edindi. Kendisine zeamet (belli bir geliri olan toprak) verilerek II.
Bayezid’in Maiyyet-i Hâssa Bölüğüne kabul edildi. Bir süre sonra askerlikten
ayrılarak zamanının büyük hocalarının derslerine devam etti. Hocası
Kestelli’den mülâzim (müderris, kadı adayı) oldu. Ancak hocasının vefatı
üzerine Amasya’ya gönderildi. Burada da Bahşî Efendi’nin derslerine devam etti.
Edirne’de Ali Bey (Taşlık), Halebiye, Üç Şerefeli, Darülhadis ve Sultan Bayezid
(1511) medreselerinde, Üsküp’te İshak Paşa Medresesinde (1505), Karadeniz
Çifteayak Kurşunlu Medresesi, İstanbul’da Sahn-ı Semanda ve Fatih Medresesinde
müderrislik yaptı.
Edirne kadılığı (1515) ve Anadolu kazaskerliği
(1516) görevlerinde bulundu. Son görevinde iken Mısır seferine katıldı ve
padişahtan itibar gördü. Mısır’da Beylerbeyi yardımcılığı yaptı. Bu seferden
dönerken atının ayağından sıçrayan çamurun padişahın kaftanını kirletmesi
üzerine padişahın (Yavuz Sultan Selim), “Alimlerin ayağından sıçrayan
çamurların kendisi için bir süs ve şeref olacağını” söylediği ve bu
kaftanın ölümünden sonra sandukasına örtülmesini istediği söylenir. 1518’de Karaman’ın
tahririnde (yazımında) görevlendirildi. İdris-i Bitlisî’nin Farsça olarak yazdığı
Heşt Behişt adlı Osmanlı tarihini Türkçeye çevirmekle görevlendirildi.
1525’te şeyhülislamlığa getirildi. Ölünceye kadar bu görevde kaldı. Edirnekapı
dışındaki Mahmud Çelebi Zaviyesi haziresinde toprağa verildi.
Daha çok Tevârîh-i Âl-i Osman (yeni bas. 10 cilt halinde 1991) adlı
ünlü tarihiyle tanıdığımız İbn-i Kemal; bu eseriyle birlikte tarih,
edebiyat, dil ve İslâmî ilimlere dair Türkçe, Arapça ve Farsça iki yüz dokuz
eser bırakmış önemli bir bilim adamımızdır. Dinî konulardaki eserlerinin bir
kısmı, konuları veciz bir şekilde işleyen ufak risalelerdir. Çok sayıda öğrenci
yetiştirdi. Kendisi de büyük bir bilim adamı olan Taşköprülüzâde, onun hakkında
“Merhum kendisinden önceki alimleri unutturdu. İlmin kaidesini çöktükten
sonra yeniden ihya etti” diye yazdı.
İbn-i Kemal’in, eleştirici, mücadeleci,
haksızlığa boyun eğmeyen bir karakteri vardı. Tasavvufi bazı konularda yazılar
yazmakla birlikte; fıkıh, hadis ve bir basamak olarak dilbilgisi, aruz, kafiye
konularında kendini kabul ettirdi. Osmanlı kanunnamelerinin hazırlanmasında
etkili oldu. Nevizâde Ataî, onu, kanunnameleri şer’i hukuka uygulama çabasından
dolayı “muallim-i evvel” olarak niteledi. Osmanlı devletinin hızlı
gelişmesinin nedenleri üzerinde durdu. Kronolojik yaklaşıma sahip oldu. II.
Bayezid’in emri gereği Türkçe yazdı.
Yazdığı müstakil risaleler ve verdiği fetvalarla
Osmanlı toplumunda birçok uygulamanın yerleşmesinde etkili oldu. Fetvaları
gününün şartlarını ve o dönem Osmanlı toplumunun dinî, ahlâkî ve sosyal hayatı
yansıtmak bakımından önemlidir. Çalışmalarıyla Anadolu’da yayılma eğilimi
gösteren Batınî ve Safevi-Şii propagandalarının önüne geçmeyi hedefledi.
Fahreddin er-Razi ekolüne bağlı bir düşünürdür. Bilgi ve varlık anlayışı, aklın
ârâz değil cevher ve Allah’tan gelen ilk şey olduğudur. Bilgi edinmede aklı
önceledi. Varlıkları harici ve zihni olmak üzere ikiye ayırdı ve daha çok zihni
olanlar üzerinde durdu. Varlıkları, ayrıca zorunlu ve mümkün olarak ikiye
ayırıp Allah’ın varlığının ispatını hudûs, imkan, gaye ve nizam gibi klasik
delillerle yaptı.
Edebî kişiliğinin ilmî kişiliğine göre daha zayıf
olduğu kabul edildi. Şiiri hikmetli söz olarak görüyordu. Aşka ve hikemî
konulara önem verdi. Duygudan çok akla, soyuttan çok somuta önem verdi. Dili
sade, ifadesi sağlamdır. Atasözü, deyim ve cinasları başarıyla kullandı.
Kasidelerinde yaşadığı dönemin görsel unsurlarını ön plana çıkardı. Şiirlerinde
mahlas kullanmadı.
“İbn-i Kemal, vücudlarına bir kaç asırda bir
tesadüf olunabilecek pek mütefekkir, mütabahhir alimlerden biridir. Nazarları
ilmi meselelerin en derinliklerine nüfuz ederdi. Kendisi en muktedir alimlerin
eserlerini intikada tabi tutmaktan, en müşkil mebhasları münakaşa sahasına
koymaktan büyük bir zevk duyardı. Bu cihetledir ki pek kıymetdar olan ve büyük
tetkikata müstenit bulunan eserlerinde bu azametli hissiyatın telâtumu daima
göze çarpar durur. Vakıa ruhunu daima tehyic eden, fikrini her an faaliyete
getiren latif, heyecanlı bir ilim ve irfan temevvücatı bu zekâ harikasını pek
tenkitkâr bir hale getirmişti. En büyük, en meşhur alimlerin eserlerine haşiyeler
yazar, onları intikada çalışır, hiç kimsenin hatırına gelmeyecek nükteler,
faydalar keşfederdi.” (Ömer Nasuhi Bilmen)
“Türkçemizin yazı dili olarak inkişafında Kemal
Paşazade’nin rolüne işaret etmek gerekir. O gerek şiirde ve gerekse nesirde
gayet ağır ve tumturaklı bir ifade tarzı kullandığından kendisinden sonra gelen
münşilere Türkçe bakımından iyi bir misal olmamış ve Türk yazı dilinin halk
dilinden tecerrüd etmesinde tesiri görülen başlıca müelliflerden olmuştur.” (İsmet Parmaksızoğlu)
“Bu zeki,
müttaki, kinsiz ve garezsiz, meseleleri ferâsetle değerlendiren, münazara ve
münakaşadan hoşlanan, hoşsohbet ve nüktedan âlim, tıpkı vasiyetnâmesinde
cenazesinin dervişane kaldırılmasını ve türbe yapılmayıp başına sadece bir taş
dikilmesini isteyen yalın şahsiyeti gibi edebiyatta da tasannudan uzak durmuş
ve halkın daha iyi anlayabileceği bir üslûpla eser vermeyi tercih etmiştir. Tefsir,
hadis, fıkıh, tasavvuf, felsefe, tarih, dil ve tıp gibi pek çok alanda eser
vererek yalnızca devrinin değil bütün bir Osmanlı medeniyetinin en seçkin âlimleri
arasında yer almış, bu eserlerde dil yönünden de başarılı olmuştur.
Kemalpaşazâde yanlış gördüğü bazı icraatları da cesaretle tenkit etmesini
bilmiş, hocası Molla Lutfi’nin ilhâd ve zındıklıkla itham edilerek öldürülmesi
hadisesinde devlet ileri gelenlerini karşısına alacak şekilde bir şiir yazarak
bunu ehl-i hasedin işi olarak değerlendirmiştir.” (M. A. Yekta Saraç)
Yavuz Sultan Selim, hocası İbn-i Kemal’in vefatı
üzerine yazdığı mersiyesinde şöyle demişti:
“Şems-i asr
idi, asırda şemsin
Zilli memdûd
olur, zamanı kasir,
Tac-ü
tahtıyla fahreder Beyler
Fahrederdi
anınla tac-ü serîr”
BAŞLICA ESERLERİ:
MANZUM-DİL-EDEBİYAT: Divan
(1895, yay. haz. Mustafa Demirel, 1996), Yûsuf ile Züleyhâ (mesnevi,
Seçmeler: Ahmet Demirel 1983), Kasîde-i Bürde Tercümesi (Haz. M.A. Yekta
Saraç, 1995), el-Felah Şerhu’l Merah (1872), Dakâyıku’l-Hakâyık
(sözlük), Resailü İbn Kemalbaşa el-Lugaviyye (yay. Nasır Sad er-Reşid,
Riyad, 1980), Risaletü Meziyetti’l-Lisan’l Farisi alâ Sairi’l-Elsine mâ
Hala’l Arabiyye (yay. Hüseyin Ali Mahfuz, Tahran, 1952), Risâle fi
Tahkiki Taribi’l Kelimati’l Acemiyye (yay. Muhammed Sevai, 1991), et-Tenbih
alâ Galati’l-Cahil ve’n-Nebih (yay. Muhammed Sevai, 1994), Risâle-i
Kafiye (yay.haz. Yekta Saraç, 1998), Nigâristan, Manzum Darb-ı Meseller
/ Usûlnâme, Yavuz Sultan Selim Mersiyesi.
TARİH: Tevârîh-i Âl-i
Osman (10 cilt, Haz. Şerafettin Turan, 1991).
AKAİD-KELAM: Risâletü’l-Münîre,
Akaid-i İslam (1890), Risale fi’l-İmani’ş-Şeri, Risâle fi
Tahkiki’l-İman, Risale fi Vücudi’l-Vacib, Risâle fi Kıdemi’l-Kur’an, Risâle fi
Elfazi’l-Küfr, Risâle fi’s-Seb, Risâle fimâ Yeteallaku bi-Lafzi’z-Zındık, Efdaliyyetü Muhammed (a.s.) alâ Sâiri’l-Enbiya, Risâle
fi Tafzili’l-Enbiya ale’l-Melaike, Risâle fi Hakkı Ebeveyni’n-Nebi, Risâle fi
Tahkiki’l-Mucize ve Delaletiha alâ Sıdkı men İddea’n-Nübüvve, Risâle fi’l Cebr
ve’l-Kader, Risâle fi Beyani’l-Hikme li Ademi Nisbeti’ş-Şer İlallahi Teâlâ,
Hakikatü’r-Ruh ve’n-Nefs, İhtilafü’l-Maturidiyye ve’l Eşariyye (1886).
FELSEFE: Tehâfüt
Haşiyesi / Haşiye ‘âlâ Tehâfüti’l-Felâsife li-Hocazâde (Çev.
Ahmet Arslan, 1987), Risâle fi Beyani’l-Vücûd, Risâle fi Tahkiki
Lüzûmi’l-İmkân li Mahiyyeti’l Mümkin, Tarifü’l-Akl, Risale fi Beyan’i-Akl,
Nesayih, Fi Tahkiki Muradi’l-Kailin bi-Enne’l-Vacib Teala Mûcib bi’z-Zat,
Risâle fi Hakikati’l-Cism, Risâle fi Mane’l-Cal ve Mecûliyyeti’l-Mâhiyye,
Risâle fi Tahkiki Mane’l-Eys ve’l-Leys, Risâle fi Beyani Enne’l Vücûd Aynü
Mahiyyetih ev Gayruha, Risâle fi Vücûdi’z-Zihni, Risale fi’l-Fakr, Risâle fi
Ziyadeti’l-Vücûd ale’l-Mahiyye, Risâle fi Enne’l-Mümkin lâ Yekûnü
Ahade’t-Tarafeyn, Risâle fi İhtiyaci’l-Mümkin, Risâle fi Ulûmi’l-Hakaik ve
Hikmeti’t-Dekaik, Risâle fi hel Yecûz en Yestenide’l-Kadim ile’l-Müeşşir em lâ,
Risâle fi Tekaddümi’lilleti’t-Tâmme ale’l-Malûl, Risâle fi Sübûti’l-Mâhiyye.
FIKIH: Tağyîrü’t-Tenkih (1891), Haşiye
ale’t-Telvîh, Işlâ-hu’l-Vikaye, Haşiye ale’l-Hidâye, Fetâvâ, Mühimmâtü’l-Müftî.
TASAVVUF: Risâle fî Fetva’r-Rakş, Fetva fî
Hakkı İbn Arabi.
TEFSİR: Risâle fî Tefsiri Fâtihati’l-Kitâb,
Risâle fî Tefsîri Sûretî’1-Fecr, Risâle fî İstisnaillahi Teâlâmimmen
fi’s-Semâvâti ve’l-Arz ve Tahkîkih, Risâle fî Tefsîri Sûreti’l-Mülk, Risâle fî
Sûreti’n-Nebe, Kıssatü Hârût ve Mârût min Tefsîri Ebi’s-Suûd.
KAYNAKÇA: İbrahim Alaeddin Gövsa / Türk Meşhurları (1946),
Şeyhülislam İbn Kemal Sempozyumu (tebliğler ve tartışmalar, 1986), Ahmet Uğur /
İbn-i Kemâl (1987), Orhan Şaik Gökyay / Molla Lütfi (1987), Ahmet Arslan /
Kemal Paşazade - Tehafüt Haşiyesinin Tahlili (1987), Amil Çelebioğlu / Kanuni
Sultan Süleyman Devri Türk Edebiyatı (1994), M. A. Yekta Saraç / Şeyhülislâm
Kemal Paşazade Hayatı Şahsiyeti Eserleri ve Bazı Şiirleri (1995), Sayın
Dalkıran / İbn-i Kemal ve Düşünce Tarihimiz (1997), Şamil Öcal / Kemal
Paşazâde’nin Felsefî ve Kelâmî Görüşleri (2000), TDV İslâm Ansiklopedisi (c.
25, s. 238-247, 2002), İhsan Işık / Ünlü Bilim Adamları (Türkiye Ünlüleri
Ansiklopedisi, C. 2, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013).
asdasd asdas asd
asdas
asss
fasfas
sas
cc
Hede
Gg