Dilci, edebiyat tarihçisi, yazar (D. 26 Şubat
1925, Kilis - Ö. 4 Temmuz 1983, İstanbul). İlk ve ortaokulu Kilis’te okudu.
İstanbul Kabataş Lisesi (1942), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk
Dili ve Edebiyatı Bölümü (1946) mezunu. Bitirdiği bölüme öğretim üyesi olarak
girdi. Burada “Şeyhî’nin Hüsrev ü Şirin’i” adlı tezle doktorasını verdi,
1959’da “Şeyhî ve Çağdaşlarının Eserleri Üzerine Gramer Araştırmaları” teziyle
doçentliğe (1959), “Osmanlıca Gramer” teziyle profesörlüğe (1967)
yükseldi. Çalışmalarını aynı öğretim kurumunda sürdürerek emekliye ayrıldı.
Edirnekapı Sakızağacı Şehitliğinde toprağa verildi.
Makalelerini İstanbul, Türk Yurdu, Orta
Doğu, Büyük Türkiye, Hisar, Türk Kültürü, Çağrı, Kubbealtı, Akademi, Tercüman dergi
ve gazetelerinde yayımladı. Dil ve edebiyat tarihi alanında inceleme ve
araştırmalarıyla tanınmıştı. Dil konusunda Türk Dil Kurumunun dil anlayışına ve
yeni sözcük üretme çalışmalarına karşı çıkmıştı.
ESERLERİ:
ARAŞTIRMA-İNCELEME: Mehmet Akif ve
Cemiyetimiz (1962), Ali Şir Nevai’nin Türk Diline Hizmetleri (1962),
Osmanlıca 1 (Eski Yazı-Gramer Metinler, 1962), Şeyhi’nin Hüsrev ü
Şirin’i (İnceleme-metin, 1963), Osmanlıca Grameri (1964), Dil
Dâvâsı ve Ziya Gökâlp (1966), Şeyhî-Hayatı ve Eserleri (1968),
İkinci Dil Kongresi ve Akademi (1969), Süleyman Çelebi-Mevlid
(Vesiletü’n-Necât) (1970), Şeyhî’nin Hârname’si (1971), Tarihî
Türkiye Türkçesi Araştırmaları 1-Yeni Osmanlıca Metinler (1972), Yunus
Emre Divanı (1972), Millî Üniversite ve Reform (1972), Tarihî
Türkiye Türkçesi Araştırmaları II - Klasik ve Eski Osmanlı Türkçesi Metinleri
(1974), Türkçemiz ve Uydurmacılık (1977), Eski Türkiye Türkçesi - XV.
Yüzyıl Gramer-Metin-Sözlük (1977), Türk Dili (M. Kaplan ve M. Ergin
ile, 1977), Uydurma Olan ve Olmayan Kelimeler Sözlüğü (1979), Tarihî
Türkiye Türkçesi Araştırmaları III - Osmanlı Türkçesi Grameri (1979), Tarih
İçinde Türk Edebiyatı (1981), Dil Davası (1981), Diller ve
Türkçemiz (yay. haz. Mustafa Özkan, 1996), Sanat-Edebiyat Dünyasından (yay.
haz. Mustafa Özkan, 1996), Millî Eğitim ve Millî Kültür (yay. haz.
Mustafa Özkan, 1996), Makaleler (yay. haz. Mustafa Özkan, 1996).
DERLEME: Peyami Safa-Seçmeler (1970), Bâkî
Divanından Seçmeler (1987).
KAYNAK: Yurt Ansiklopedisi (c. IV, 1982), TDE
Ansiklopedisi (c. 8, 1976-98), TBE Ansiklopedisi (2001), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli
Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009).
Üzülerek ifade edelim ki bugün yayınlanmakta olan
gazetelerin koleksiyonlarını on beş yirmi yıl sonra veya daha ileriki
zamanlarda gözden geçirmek isteyenler kalıcı yazılara, kitaplık konulara, ciddi
araştırma ve incelemelere, tarihi ve edebi imzalara pek rastlayamayacaklar,
sayfaları boşa çevirdikleri için hüsrana uğrayacaklardır.
Oysa daha önceki devirlerde; mesela kırklı, ellili ve
altmışlı yıllarda çıkan gazeteler aynı zamanda birer mektep, birer ekol
görevini de yerine getiriyorlardı. Bu yayın organlarının birçoğunda devrin en
güçlü kalemleri arz-ı endam ediyorlar, günlük siyasetin, gelir geçer konuların
dışında kalıcı yazılar da yazıyorlar, gelecekte fikir dünyasına ışık tutacak
malzemeler ortaya koyuyorlardı.
Bu yayın organlarından biri de kırklı yılların gazetesi olan Akşam'dı. Herkesi
güldüren, fakat kendisinden "nadir gülerim" diye söz eden ünlü
karikatürist Cemal Nadir Güleri'in kadrosunda bulunduğu Akşam'da Yahya Kemal'in
rubaileri yayımlanıyor. Vala Nureddin gibi usta kalemler köşe yazarlığı yapıyordu.
Bir gün Vala Nureddin, süratli not tutmak için eski harfleri öğrenmek isteyen
genç bir okuyucusuna hitaben şöyle diyordu. "Eski yazıyı not tutmak için
öğrenmek bir anlam ifade etmez. Bunu eski dilimizi ve edebiyatımızı tanımak,
bilmek için öğrenmek gerekir. Bizim zengin bir edebiyatımız vardır. Bütün
medeni milletler eski kültürlerini bilmeye son derece önem verirler, bunun için
ne lazım gelirse yaparlar. Bizim de böyle hareket etmemiz gerekir. İçtimai
ilimlerle uğraşan gençlerimiz eski yazıyı öğrenmelidirler. Türk dili ve Türk
Edebiyatı üzerinde araştırma yapmak için de bu şarttır. Bu sahada fazla bilgin
yoktur. İleride ihtiyaç daha da fazlalaşacaktır."
O yıllarda liseye devam eden ve Akşam gazetesine de
abone olan genç Faruk Kadri Timurtaş, bu makaleyi okuyunca kendisini yepyeni
bir dünyanın eşiğinde bulur, hayatı boyunca meşgul olacağı sahaya ilk adımını
atmaya karar verir, derken ünlü bir edebiyat profesörü olur. Osmanlıca'nın
gramerini yazar. Bu eser başta Türkoloji öğrencileri olmak üzere, Osmanlıca
öğrenmek isteyen hemen herkesin başvurduğu bir kaynak olarak kültür dünyamızda
yerini alır.
Prof. Faruk Kadri Timurtaş, 57 yıllık kısa hayatında
büyük başarılara imza atmasını bildi. Unutmayalım ki, insanı olgunlaştıran,
ilim irfan sahibi yapan unsurların başında çevresi gelmektedir. Merhum hocamız
bu yönden de şanslı idi. İlk gençlik döneminden vefatına kadar bütün bir
ömrünü, şairlerin, ünlü edebiyatçıların arasında geçirdi. Gerek memleketinde
gerekse İstanbul'da kendini sürekli kültürel faaliyetlerin içinde buldu.
Doğrusunu söylemek gerekirse bütün bu imkanları iyi değerlendirmesini, her
çiçekten bal almasını bildi.
Gaziantep'de sorgu hakimliği, Kilis'te avukatlık yapan
babası Kadri Bey'den ilk feyzini aldı. Kendisi de bir alim olan ve çevresinde
çok sevilip sayılan Kara Timurtaş Paşa'nın torunlarından Kadri Bey'den sonra
onu en çok etkileyen zatların başında Kilisli Şeyh Vakıf efendi gelmektedir.
Merhum daha lise yıllarında bu büyük şahsiyetten Farsça öğrendi, din ve
tasavvuf dersleri aldı. Bostan ve Gülistan okudu. Faruk Nafiz Çamlıbel, Nihat
Sami Banarlı, gibi edebiyat otoritelerinin öğrencisi oldu. Özellikle Faruk
Nafiz'dan çok etkilendi.
Fakülte hayatında ise ömrünün en verimli yılların
yaşadı. Türk dili ve Edebiyatı bölümünde Kilisli Rıfat Bilge, Rıfkı Melul
Meriç, İsmail Hikmet Ertaylan, Ali Nihat Tarlan, Reşit Rahmeti Arat, Ahmet
Caferoğlu, Ahmet Hamdi Tarpınar gibi her birisi sahasında uzman olan ilim
adamlarından ders aldı. Gerek üniversite yıllarında, gerekse daha sonraki
dönemlerde o devrin en büyük bilginleri, en renkli şahsiyetleri olan İbnülemin
Mahmut Kemal İnal, İsmail Hami Danişmend, Hilmi Ziya Ülken, Ziyaüddin Fahri
Fındıkoğlu, Nihal Adsız, Nurettin Topçu, Ali Fuat Başgil, Mükrimin Halil Yılanç
gibi otoritelerin ilim meclislerinde bulundu, onların sohbetlerinden istifade
etti.
Türk milliyetçiliğini en belirgin çizgilerle ortaya
koyan, manevi dünyamızın ruh mimarlarını gençliğe tanıtan, taşıdığı ünvanın ve
işgal ettiği makamın hakkını gerçek anlamda veren, cilt cilt eserlere imza
atan, yüzlerce talebe yetiştiren Profesor Doktor Faruk Kadri Timurtaş 4 Temmuz
1982'de Hakk'ın rahmetine kavuştu. Edirnekapı Sakızağacı Şehitliği'nde toprağa
verildi. Daha Sonra kendisi de genç yaşta uğradığı bir trafik kazası soncu
vefat eden Profesor Mehmet Çavuşoğlu, merhum hocamızın vefatına şu tarihi
düşürdü:
Ya Rabbi
bihakkı ism-i Mennân
Farukunu eyle
affa şayan
Ahlakı numune
bir kişiydi
Zahirdi
yüzünde nur-u iman
İncinmedi
kimse kendisinden
Sirette
melekti şekli insan
İlmiyle amel
de rehberiydi
Yoldaş ola
ahirette iman
Leyli
ramazanda rıhlet etti
Tarihi dedim
leyali gufran
Merhum hocamızı vefat yıldönümünde bir kere daha
rahmetle anıyoruz.
(Tercüman, 16 Temmuz 2006)