Nalan Barbarosoğlu

Öykü Yazarı, Yazar

Doğum
06 Ocak, 1962
Eğitim
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe ve Mantık Bölümü
Burç

Öykücü. 6 Ocak 1962, Adapazarı doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini devlet okullarında tamamladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe ve Mantık Bölümü (1982) mezunu. Çalışmalarını İstanbul’da metin yazarlığı ve editörlük yaparak sürdürüyor.

İlk yazısı Yazko Felsefe’de yer aldı. Öyküleri ve diğer yazıları Yazko, Somut, Argos, Adam Öykü, Eşik Cini vd. dergiler ile Radikal gazetesinde yayımlandı.

“Nalan Barbarosoğlu geleneklere, toplumla, kısacası ötekiyle şekillenen karakterlerin karşısında duran, insanları birbirinin ‘klonları’ olarak değil, bütünün yegâne, biricik parçaları olarak görmek isteyen, fallus sahibi olmamanın bir eksiklik olmadığını bilmekle kalmayıp, çarkı ona sahip olanların döndürdüğü bir dünyada yaşamanın da öfkesini içinde barındıran; her geçen günün birbirine eklemlenmesiyle oluşan bugünü ve yarını anlatırken, bir ses, bir koku, bir renkle dünü güne çeken; lakayt bir okura müsamaha göstermeyecek, bununla beraber iyi bir okumayla da gündelik yaşamda ışığa gizlenen ayrıntıları fark ettirecek muhalif bir yazar.” (Neslihan Gürel)

“Nalan Barbarosoğlu, son yıllarda öyküyle yazın ülkemizin kapılarını aralayıp, fazla gürültü etmeden kendi dünyasının derinliklerinden yürümeyi yeğleyen bir yazarımız. Önceki kitaplarında kendi sınırlarındaki arayışları, bu kez kendi dünyasından ötelere doğru taşımak için yola koyulmuş. Algılamaların altını çizerek, zamansal sıçramalarla okura anlatılmaktan öte, duyumsatılmaya çalışılmış öykülerin  pek çoğu.” (Yasemin Yazıcı)

ESERLERİ:

ÖYKÜ: Ne Kadar da Güzeldir Gitmek (1996), Her Ses Bir Ezgi (2001), Fırat’a Karışan Öyküler (on beş öykücüden ortak kitap, Tan Oral’ın desenleriyle, 2001), Ay Çiçekleri (2002), Gümüş Gece (2004).

DENEME: Öykü 2000 (Metin Kaçan ile, 2000).

HAKKINDA:  Engin Turgut / Nalan Barbarosoğlu: Ben... (Söyleşi, Varlık, Haziran 1997), İnci Aral / Nalan Barbarosoğlu‘ndan Bir İlk Kitap (Cumhuriyet Kitap (9.10.1997), Leyla Ruhan Okyay / On Beş Öykücü ve Bir Çizerden Zeugma‘ya Ağıt - Fırat‘a Karışan Öyküler (Cumhuriyet Kitap, 15.11.2001), İnci Aral / Nalan Barbarosoğlu‘ndan “Her Ses Bir Ezgi” (Cumhuriyet Kitap, 29.11.2001), TBE Ansiklopedisi (c.1, 2001), M. Sadık Aslankara / Öykü Emekçilerinden Öyküler (Cumhuriyet Kitap, 29.8.2002), Yasemin Yazıcı / Hayata Yazılmış Ayçiçekleri (Varlık, Haziran 2002), Pelin Özer / Söyleşi (Varlık, Haziran 2002), Tülin Er / Ayçiçekleri (Varlık, Haziran 2002), Neslihan Gürel / Nalan Barbarosoğlu-Gümüş Gece (Varlık Kitap eki, Mayıs 2004), Süleyman Bulut / Nalan Barbarosoğlu’nun Bir Öyküsü Üzerine: Yapıştırıcı Değil, Yabancılaştırıcı “Koli Bantı” (Kaşgar, sayı: 37-38, 2004), Ayşe Kara / Gümüş Gece (Heceöykü, Haziran-Temmuz 2004).

KOLİ BANTI öyküsünden

Pazar sabahının sessizliğinde, koli bantının açılma sesi, evin içinde yankılanarak büyüyor.

Cıııırt.

Çocuk, gözlerindeki mahzun bir bakışla pencereden aşağıya, caddeye bakıyor. Artık geçen otomobilleri saymaktan vazgeçti. Otuzu geçince sayılar karışıyordu. Yalnızca kırmızı olanları saymasını önerdim, istemedi.

Cıııırt.

Kahvaltıdan sonra bana yardım etmek istemişti ama küçücük ellerinin gücü koli bantıyla baş edemedi. Birkaç bardağı gazeteyle sarmaya çalıştı, sıkıldı. Şimdi öylesine, görmüyormuş gibi aşağıdan geçip giden otomobillere bakıyor.

Cıııırt.

Suskun hali beni üzüyor. Genelde de konuşkan bir çocuk değil zaten. İçekapanık bir yetişkinin küçülmüşü gibi yaşıyor hayatını. Hayati, “Anneannesi büyüttü de o yüzden” diyor. “Asık suratlı, hiçbir şeyden memnun olmayan kadındır Nurhan Hanım. Çocuğu da kendine benzetti.”

Cıııırt.

Bu açıklama bana pek yeterli gelmiyor ama çocukları tanıdığım söylenemez. Eczaneye giderken, yanımda götürüyorum.. Öyle sessiz sakin, sokağa bakıyor.

Cıııırt.

Ara sıra, eczanenin önündeki, adını Hüseyin koyduğumuz kediyle oynuyor. Bazen de parka gitmek istiyor; benim çırakla gittikleri semt parkında kum havuzunda oynuyor iyi havalarda. Bana daha alışmadı. Aramızda bir soğukluk var. Gerçekte, herkese karşı soğuk... Hatta, babasına bile.

Cıııırt.

Yakın çevremde hiç çocuk olmadı. Çocuklarla tek yakınlığım, yolda, dolmuşta, otobüste görüp “ne cici şeysin sen” türünden cümlelerle sevdiğim ya da eczaneye iğne yapmam için getirilen çocuklarla oluyordu, hayatıma Hayati ve oğlu Seçkin girene kadar.

Cıııırt.

Evin dağınıklığı zaten sinirimi bozuyor, bir de çocuğun bu mahzun duruşu... Hayati de Ankara’da; cuma akşamından gitti, pazartesi sabahı duruşması var. “Fırsattan istifade eski arkadaşları da görürüm” dedi.

    İstersen sana televizyonu açayım, belki bir çizgi film buluruz...

    Olabilir...

Televizyonu açıp çizgi film arıyorum kanallarda... “Olabilir...” “Hayır” ya da “evet” değil, “olabilir!” Sanki çizgi filmi ben oturup seyredeceğim. Hah, bir tane buldum. Televizyonun karşısındaki koltuğa geçip oturuyor. Ona iyi zaman geçirtmek için elimden geleni yapıyorum... Kendi çocuğum olsa, böyle mi olurdu acaba?.. Üvey anne adayı olarak ne yapmam gerekiyor?.. Kendimi hep iyi olmaya mı zorlamalıyım?.. Yoksa, içimden nasıl geliyorsa, kızdığımda gerçekten kızsam... Ama bir çocuğa nasıl kızılır, onu bile bilmiyorum. Kafamın içinde yüzyılların katmanlaşmıs üvey, anne ideolojisi...

Cıııırt.

Annemin gözyaşları... O kadar ‘kısmetleri tepip’ çocuklu bir adamla evlenmeme yazıklanmaları...

Cıııırt.

Annem: Üstelik adam, dul bile kalmamış, boşanmış; üstelik, eski karısı çocuğunu bile istememiş adamın, adamla birlikte çocuğu da atmış basından, kimbilir neler çektirdi kadına?.. Yoksa neden istemesin kadın çocuğunu?.. Hangi kadın kocayla birlikte atar başından çocuğunu?..

Cıııırt.

Ben: Rica ederim, öyle adamlı, kadınlı konuşma... “Adam” dediğin adam, yakında damadın olacak... Bir kere boşanmak isteyen Nurdan Hanım, yani kadın değil; Hayati, yani adam... anlaşmamışlar... Ortak bir hayatı paylaşamamışlar... Çocuğa rağmen gitmiyormuş evlilikleri...

Cıııırt.  (…)

                                        (Her Ses Bir Ezgi, 2001)

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör