Devlet adamı,
sadrazam, Girit fatihi (D. 1635, Vezirköprü - Ö. 3 Kasım 1676, Kemerburgaz). Osmanlı
sadrazamı Köprülü Mehmet Paşa’nın büyük oğludur. Yedi yaşında iken babasıyla birlikte
İstanbul’a giderek iyi bir öğrenim gördü. Arapça, Farsça, fıkıh (İslam
hukuku), kelam (İslam felsefesi) öğrendi. Çağının önde gelen bilginlerinden
Karaçelebizade Abdülaziz Efendi’nin yardımcılığını yaptı, müderrisler arasında
yer aldı. Vezir rütbesiyle Şam Beylerbeyliği görevinde bulundu. Babasının
ölümünden elli gün önce sadaret kaymakamlığına (orduyla sefere çıkan sadrazama vekâlet eden görevli) getirilmişti.
Padişah IV. Mehmed, Mehmed Paşa’nın
vasiyetine uyarak sadrazamlık mührünü hiç düşünmeden yirmi altı yaşındaki Fazıl
Ahmed Paşa’ya verdi (30 Ekim 1661); bu tarihte padişah ise henüz yirmi yaşındaydı.
Fazıl Ahmed
Paşa, sadrazamlığının ilk bir iki yılını imparatorluğun içişleriyle ilgilenerek
geçirdi. Bu arada, Erdel’de kimi sorunların çıkması üzerine de, Uyvar Seferi de
denilen Avusturya Seferi’ne çıktı. Neutra ırmağının üzerindeki Uyvar kalesini otuz
yedi günlük bir kuşatmadan sonra teslim aldı (24 Eylül 1663). Ardından, başta
Novigrad olmak üzere otuz kadar kaleyi de ele geçirerek kışlamak üzere Belgrad’a
döndü. Mayıs 1664’te yeniden harekete geçerek Kanije yakınlarındaki Yenikale
(Serinwar)’yi yirmi günlük bir kuşatmadan sonra ele geçirerek yıktırdı ve
Viyana ile Budin arasındaki en önemli kalelerden biri olan Yanıkkale (Györ)’ye
doğru ilerledi. Yanıkkale’nin düşmesi durumunda Viyana’nın da elden
gidebileceğini düşünen Avusturya İmparatoru, Mareşal Klont Montecuccoli’nin komutasındaki
bir orduyu Türklere karşı gönderdi. 1 Ağustos 1664’te Szent-Gotthârd kasabası
yakınlarında başlayan meydan savaşı iki tarafı da oldukça yıprattı. Ancak,
Fazıl Ahmed Paşa’nın ordusunu güçlendirdiğini öğrenen imparator, Vasvar
Antlaşması’nı (10 Ağustos 1664) imzalamayı kabul etti. Bu antlaşmayla imparator,
son seferdeki fetihleri tanıyor, Erdel işlerine karışmamaya söz veriyor, ayrıca
Osmanlı Devleti’ne 200 000 florin tutarında bir savaş tazminatı ödemeyi kabul
ediyordu.
Vasvar
Antlaşması’ndan sonra Türklerin Girit’e yükleneceklerini ve Kandiye Kalesi’ni
ele geçirmek isteyeceklerini bilen Venedikliler, IV. Mehmed’e barış önerisinde
bulundular. Ancak, Venediklilerin yirmi bir yıldan beri savundukları kaleyi
bırakmaya yanaşmamaları karşısında bu barış önerisi geri çevrildi. Bunun
üzerine 15 Mayıs 1666’da Fazıl Ahmed Paşa, Girit’i almak üzere yola çıktı. 3 Kasımda
167 parça gemiyle Hanya’ya ulaşan Paşa, altı aylık bir hazırlık döneminden
sonra 26 Mayıs 1667 sabahı Kandiye Kalesi’ni kuşatmaya başladı. Ne pahasına
olursa olsun, kaleyi Türklere vermemeye kararlı olan Venedikliler ise, öteki
Avrupa devletlerinin de desteğiyle, iki buçuk yıl kadar dayanmayı başardılar.
Sonunda, kalenin düşmesinin gün meselesi olduğunu anlayan Venedikliler kaleyi
teslim etmeye karar verdiler. 27 Eylül 1669 sabahı, Kandiye’nin 93 anahtarı iki
gümüş tepsi içinde Fazıl Ahmed Paşa’ya sunuldu. 1669-70 kışını da Girit’te
geçiren ve meydana gelen hasarların büyük bir bölümünün onarılmasına bizzat
nezaret eden sadrazam, üç buçuk yıl kaldığı Girit’in yönetimini vezir Ankebut Ahmed
Paşa’ya bırakarak, Mayıs 1670’in ilk günlerinde buradan ayrıldı.
Ahmed Paşa,
Girit sorununun sonuçlandırılmasının ardından bir süre yine iç ve dış
sorunlarla ilgilendi. Olasılıkla Fransızların Avusturya ve Girit savaşları
sırasındaki tutumları yüzünden kapitülasyonları yenileme isteğine pek sıcak
bakmadı. Müteferrika Süleyman Ağa’nın Paris’e 1672 yılında elçi olarak
gönderilmesinden sonra İstanbul’a gelen elçi Marquis de Nointel’i de soğuk
karşılamış, anlaşma ancak ertesi yıl yapılabilmişti… 1672 yılının
ortalarına doğru, kendi isteğiyle Osmanlı devletine bağlanan Ukrayna’nın Kazak
Başbuğu Doroşenko’yu sürekli baskı altında tutan Lehistan kralına karşı
harekete geçmeye karar veren padişah, yanına Fazıl Ahmed Paşa’yı da alarak
Edirne’den yola çıktı. Birinci Lehistan Seferi diye anılan bu sefer sırasında
Kamaniçe, sekiz gün süren bir kuşatmadan sonra teslim oldu (27 Ağustos 1672).
Bunun şaşkınlığı
sürerken Halep valisi Kaplan Paşa’yla Kırım Hanı Selim Giray ve Doroşenko’nun
komutasındaki birlikler, kralın ünlü başkomutanı Jan Sobleski’nin savunma
hatlarını yarıp Polonya içlerine kadar girdiler ve irili ufaklı birçok kaleyi
ele geçirdiler. Kral, çok ağır koşullarla barış antlaşması yapmaya razı oldu.
18 Ekim 1672’de Bucaş’ta imzalanan bu antlaşmanın Lehistan Diyet Meclisi tarafından
onaylanmaması, Sobieski’nin de Türk ordusunun çekilmesinden sonra kimi kaleleri
alması üzerine ordu ertesi yıl İkinci Lehistan Seferine çıktı. Hotin Kalesi
önünde yapılan meydan savaşında Silistre Beylerbeyi Sarı Hüseyin Paşa’nın
bozguna uğraması, Sobieski’nin Lehistan tahtına oturmasını sağladı. Fazıl Ahmed
Paşa, Dobruca’ya çekilerek kışın geçmesini bekledi. 1674 yılının ortalarına
yaklaşılırken Türklerin yeniden saldırıya geçeceklerini bilen Sobleski, tahtını
tehlikeye atmamak için padişaha barış önerdiyse de antlaşma imzalanamadı.
IV. Mehmed’le
Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa 21 Kasım 1674’te Edirne’ye döndüler. Bundan sonra
Lehistan’daki çatışmalar Serdar Vezir Şişman İbrahim Paşa tarafından yönetildi.
Lehlerden kırk sekiz kaleyi alan İbrahim Paşa, Galiçya’nın merkezi Lvov’u almayı
denediyse de başarı sağlayamadı. Lehistan’la imzalanan Zorawno Antlaşması (27 Ekim
1676) ile Podolya ve Ukrayna Osmanlı yönetiminde kaldı.
Köprülü Fazıl Ahmed
Paşa, Ekim 1676’da padişahla birlikte Edirne’ye giderken yolda hastalandı. Hastalığı
ağırlaşınca Kemerburgaz’daki Karabiber Çiftliği’nde bir süre dinlenmesi uygun
görüldü. On beş yılı aşkın bir süre sadrazamlık yaptıktan sonra, 2 Kasım’ı 3 Kasım’a
bağlayan gece burada vefat etti. Cenazesi İstanbul’a getirilerek babasının
Divanyolu’ndaki türbesinde toprağa verildi. Zeki, bilgili, alçakgönüllü, hayırsever bir
kişi olan Fazıl Ahmed Paşa, içkiye düşkünlüğüyle de bilinir. Çocuğu olmadığından,
Köprülüler soyu, 1689’da sadrazam olan kardeşi Fazıl Mustafa Paşa’dan
yürümüştür.
Aralıksız on beş yıldan fazla sadaret
(başbakanlık) makamında kalan Köprülüzâde Ahmed Paşa, bu sürenin yaklaşık dokuz
yılını cephelerde geçirmiş ve savaşlarda genellikle başarılı olmuştur. Yerli
ve yabancı tarihçiler tarafından ılımlı, hoşgörülü, sabırlı, kararlı, ileri
görüşlü, bilimin ve bilginlerin, sanatın ve sanatçıların koruyucusu; yumuşak
kalpli, dindar, âdil, rüşvet düşmanı, zeki, cömert, karşılıklı danışmaya önem
veren ve en yaygın olarak da, kendisine lakap olarak verildiği gibi “fazıl”
bir kişi olarak anılır.
Fazıl
Ahmed Paşa, sadrazamlığı sırasında kimi yeniliklere de imza atmış bir
sadrazamdı. Bu bağlamda askeri ve mali alanda yenilikler yaptı. İstanbul
Çemberlitaş’ta bir kütüphane kurdurdu. Önemli günlerde Saraya ve devlet
adamlarına hediye verilmesini yasakladı. Saray içi masrafları kısarak ekonomiye
katkıda bulundu.
KAYNAK: Mustafa
Ali Mehmed / Romen Vekayinâmelerine Göre
Köprülü Sadrazamlar ve Bazı Olaylar (Beşinci Milletlerarası
Türkoloji Kongresi: Tebliğler, 1985),
M. Tayyib Gökbilgin / “Köprülüler” (İslam
Ansiklopedisi, c. VI , 892-908, 1992),
Abdülkadir Özcan / Anonim
Osmanlı Tarihi: 1688-1704 (2000).