Kavalalı Mehmed Ali Paşa

Osmanlı Devlet Adamı, Vali

Devlet adamı, Mısır valisi, Mısır hanedanının kurucusu (D. Kondova köyü / Kavala / Yunanistan, 1769- Ö. 1849, Kahire / Mısır). Kavala Âyânı Hüseyin Ağa’nın yeğeni ve Der­bent Ağası İbrahim Ağa’nın oğludur. Kimi tarihçilere göre Pomak olduğu söylense de, yapılan son araştırmalardan büyük olasılıkla ailesinin Konyalı olduğu anlaşılmaktadır. Hiç öğrenim görmemiş, biraz okuyup yazmayı kırk-kırk beş yaşlarından sonra öğrenmiştir. Memleketinde er olarak askerliğe girmişti. Osmanlı Devletine karşı başarıyla sonuçlanan bir isyan çıkardı. Her ne kadar Osmanlılara bağlıymış gibi görünse de, o dönem Sudan, Mısır, Filistin ve Suriye’nin gerçek hükümdarı olarak kabul edilmiş ve o topraklar 150 yıl boyunca onun hanedanı tarafından yönetilmiştir. Yani Mısır’ı Osmanlı devletinden ayrı bir hükümet durumuna getiren ve Mısır krallık hanedanını ku­ran kişidir.

Kavalalı, Fransızları Mısır’dan çıkarmak üzere gön­derilen Serdar-ı Ekrem Yusuf Ziya Paşa’nın komutasındaki Osman­lı ordusuyla Mısır’a git­ti. Büyük zekâsı ve cesareti ile az zamanda orduda sivrildi ve ba­şıbozuk bir asker ala­yının komutanı demek olan “Serçeşmelik” rütbesini kazandı. Fransızlar Mısır’dan çıktıktan son­ra, Mısır’da Kölemenlerin isyanlarını önlemek ve disiplini sağlamak üze­re 1801 yılında Yeniçerilerle Arnavut başıbozuklardan oluşan bir kuvvet bırakılmıştı. Bunun Komuta­nı Arnavut Tahir Paşa, Serçeşmesi de Kavalalı Mehmed Ali Ağa’ydı. Abdülmecit’in ilk saltanat yılında Sadrazam (Başbakan) olan Koca Husrev Paşa da o zaman Mı­sır Valisiydi. Mehmed Ali Ağa kargaşalıklar­dan yararlanarak nüfuzunu, genişletti. Vali Hüsrev Paşa’ya karşı düzenlenen ayaklanmadan yararlanarak 8 Temmuz 1805’te Mısır valisi oldu.

Mehmed Ali Paşa, Mısır’ın kalkınması için çeşitli yenilikler yaptı. Avrupa’dan getirttiği hocalarla eğittiği güçlü bir ordu kurdu. 1811 yılında yönetimde halen etkili olan Memlûk beylerine karşı harekete geçerek Mısır’daki Memlûk egemenliğine kesin olarak son verdi. Daha sonra 1811-18 yılları arasında orduları Osmanlı Sultanı adına Arabistan yarımadasında Vahhabilere karşı savaştı. 1815 yılında Kahire’de bulunan Arnavut askerleri kısa süreli bir ayaklanma çıkarmışlardı. Kavalalı, bu askerleri Sudan’ın fethi için 1821’de Func devletinin üzerine gönderdi ve böylelikle Sudan Mısır’ın kontrolü altına girdi. Mora’da patlak veren isyanı bastırmakta güçlük çeken Osmanlı devleti, Mehmed Ali Paşa’dan yardım istedi. Başarı sağladığı takdirde de Mora ve Girit valilikleri ona söz verildi. İsyan bastırıldı ama 1829’daki Edirne Antlaşması’yla Mora, Yunanistan’a bırakılınca, Kavalalı bu sefer de Suriye valiliğini istedi. Mehmed Ali Paşa’nın genişleme siyasetinden çekinen Osmanlı Hükümeti onun bu isteğini geri çevirdi.

Bunun üzerine ordusuyla Mehmed Ali Paşa Filistin’e yürüdü ve Akka Kalesi’ni ele geçirdi. Osmanlı hükümeti, Paşa’nın üstüne ordu gönderdiyse de Ağa Hüseyin Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Kavalalı’nın oğlu İbrahim Paşa komutasındaki Mısır kuvvetleri tarafından bozguna uğratıldı. Mısır kuvvetleri Halep, Şam ve Adana’yı ele geçirdiler. Konya’da Sadrazam Reşid Paşa’nın kuvvetlerini de yenip Kütahya’ya kadar ilerlediler. Bunun üzerine II. Mahmut, İngiltere ve Fransa’dan yardım istedi. Ne var ki Fransa’nın Mehmed Ali Paşa’yı desteklemesi, İngiltere’nin de Osmanlı’nın içişlerine karışmak istememesi üzerine beklediği yardımı alamadı. Osmanlı bu kez Rusya’dan yardım istemek zorunda kaldı. Rusya ile Hünkâr İskelesi Antlaşması yapıldı ve Rus donanması İstanbul’a geldi.

Boğazların Rusya’nın eline geçmesinden endişe eden İngiltere ile Fransa’nın araya girmesiyle Kütahya Antlaşması (1833) imzalandı. Antlaşmaya göre Mısır, Suriye ve Girit valilikleri Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya, Cidde ve Adana valilikleri de oğlu İbrahim Paşa’ya verildi. Ancak bu antlaşmadan her iki taraf da hoşnut olmadı. II. Mahmud, Mısır valisini ortadan kaldırmak ve kaybettiği toprakları geri almak istiyordu. Osmanlı ordusu ile Kavalalı’nın ordusu Nizip’te karşı karşıya geldi. Osmanlı ordusunun tekrar bozguna uğraması üzerine, Mehmed Ali Paşa’nın güçlenmesinden çekinen Avrupa devletleri konuyu görüşmek için Londra’da bir konferans düzenlediler. O sıralarda İkinci Mahmud ölünce yerine Abdülmecid tahta geçmiş, Firari Ahmet Fevzi Paşa da Sadrazamlığa getirilmişti. Yeni Sadrazam, Koca Husrev Paşa’nın düşmanlığından korkarak Osmanlı donanmasını Mehmed Ali Paşa’ya teslim etmişti. Nihayet Avru­palıların, özellikle İngiltere’nin araya girmesiyle bir an­laşma yapıldı. Abdülmecid, 1841’de verdiği bir fer­manla Mısır’ı artık Mehmed Ali Paşa soyuna bırakıyordu. Londra’da imzalanan antlaşmaya göre Suriye, Girit ve Adana Osmanlı devletine geri verildi. Kavalalı Mehmed Ali Paşa başta antlaşmayı kabul etmese bile, İngiltere ile Avusturya’nın Beyrut’a asker çıkarması ve İngiliz donanmasının Lübnan kıyılarını topa tutması üzerine sonradan kabul etmek zorunda kaldı.

Mehmed Ali Paşa artık yaşlanmıştı. 1845’te İstanbul’a gelerek, Osmanlı Devletiyle ba­rıştığını göstermek için genç padişah Abdülmecid’in ayağını öptü. Feriye sarayında konuk edildi ve kendi­ne lâyık olduğu önem ve özen gösterilmiş­ti. Bu arada izin alıp doğum yeri olan Kavala’yi ziyaret etti ve Mısır’a döndü. Ölümünden iki yıl önce bunadığı için Mısır valiliği oğlu İbrahim Paşa’ya vekil sıfatı ile devredilmişti. Ancak İbrahim Paşa’nın babasından önce birdenbire ölmesi üzerine, küçük oğlu Tosun Paşa’nın oğlu Abbas Paşa amcasının görevini üstlendi. Öldük­ten sonra Kahire’deki türbesine gömülen Mehmed Ali Paşa’nın yerine asil olarak valiliğe atanan torunu Abbas Paşa (1848), İskenderiye’de dedesinin tunçtan bir heykelini yaptırdı.

Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Mısır’da tarım alanında uyguladığı teknikler sayesinde özellikle de Nil nehrinden İskenderiye’ye kadar açtırdığı kanallarla tarımı ilerletti, böylece Mısır’ın geliri kısa zamanda büyük gelişme gösterdi. Mehmed Ali Paşa, bir yandan düzenli bir ordu kurmaya gayret ederken, öte yandan top, tüfek ve barut fabrikaları kurdu. Yeni bir donanma için tersane ve havuzlar inşa ettirdi. Yerli halkın çocuklarından ve kölelerinden kimilerini Avrupa’ya göndererek çeşitli alanlarda eğitim almalarını sağladı. Avrupa’dan getirttiği uzman ve bilim adamlarından azami şekilde istifade ediyordu.

Asker değil, esnaf kökenliydi ve bu yönde öngörüleri olan biriydi. Bu bağlamda; Yeniçeri ocağı lağvedildiğinde, Kaptan-ı Derya (Deniz Kuvvetleri Komutanı) Koca Hüsrev Paşa, Akdeniz’de seferdeydi. Bu sırada Tunus’ta Bedevilerin başında gördüğü fesi çok beğenmiş ve tayfalarının başına giydirmişti. İstanbul’a döndüğünde de huzura başındaki bu fes ile çıkmıştı. Padişah II. Mahmud ilk kez gördüğü fesi çok sevdi ve bütün askerlerin fes giymesi için hazırlıklar yaptırdı. Bu cümleden olarak Haliç kıyısında Feshane kurdurulmuştu. Ancak daha önce Mehmed Ali Paşa, 1820’li yılların başlarında Mısır’da bir kıyafet devrimi yapmaya kalkışmış ve başlık olarak da fesi kabul etmişti. Esnaflıktan gelen biri olan Mehmed Ali Paşa, daha fikrini açıklamadan fes üretim tesislerini kurdurmuştu. Hazırlıklar tamamlandıktan sonra da Fellah ve Kölemenlerin yerel başlıklarını yasaklayarak, fes giyilmesini zorunlu kılmıştı. Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa, benzer öngörüsü sayesinde ilk şeker fabrikasını da 1830 yılında Mısır’da, yani Türkiye’den yaklaşık bir yüzyıl önce kurmuştu.

HAKKINDA: İbrahim Alaeddin Gövsa / Türk Meşhurları (1946), Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi (c. 13, 1986), Kavalalı Mehmed Ali Paşa İsyanı: Mısır Meselesi 1831-1841 (Türk Tarih Kurumu, 1988), Şinasi Altundağ / Mehmed Ali Paşa (TDV İslam Ansiklopedisi, c. 7, 1993).

 

 

   

 

 

 

 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör