Din adamı, vaiz, müftü, öğretim üyesi, araştırmacı
yazar, siyaset adamı, XVIII. Dönem Yozgat Milletvekili. 29 Ekim 1938 Karga köyü / Yozgat doğumlu. Yozgat’ın
manevi büyüklerinden Şeyhzade Ahmet Şevki Ergin Hocaefendi ile Müferriha Hanım’ın
oğlu. İlkokulu ve Yozgat’ta başladığı İmam Hatip Okulunu Ankara’da bitirdi.
Ankara Üniveısitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Klasik Şark Dilleri Bölümü
(1963) mezunu.
Öğrencilik
yıllarında, İlkokul Öğretmenleri Sağlık ve Sosyal Yardım Sandığında çalışmaya
başladı. 1964 yılından itibaren Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilâtı bünyesinde murakıp
ve vâiz olarak görev yaptı. 1966-68 yılları arası Millî Eğitim Bakanlığından
burslu olarak dil öğrenimi ihtisası ve mesleki araştırmalar yapmak üzere
Bağdat’ta bulundu.
Mezun
olduğu fakültenin Arap Dili ve Edebiyatı Kürsüsüne 1968’de asistan olarak
girdi. Askerlik görevinden sonra 1973 yılında DTCF Arap Edebiyatı Bölümünde
doktor unvanını aldı. 1975-77 yılları arası Bağdat Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Şark Dilleri Bölümünde davetli öğretim üyesi olarak dersler verdi.
Bağdat dönüşü yıllarca gönül verdiği üniversitedeki görevinden istifa ederek
Yozgat’a yerleşti. 1979 yılında Yozgat’ta Yüksek İslâm Enstitüsü açma çalışmalarına
önderlik etti.
1980
sonrası Yüksek İslâm Enstitüsünün kapatılmasıyla Yozgat’ta müftü vekili ve
müftü yardımcısı olarak görev yaptı. 1984’te bu görevden istifa ederek, ODTÜ
Yabancı Diller Yüksek Okulunda sözleşmeli öğretim üyesi olarak Arapça dersleri
vermeye başladı. Bu görevi devam ederken, 1985 yılından itibaren de Gazi
Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Arap Dili ve Eğitimi bölümünün kuruluş ve
gelişmesinde bölüm Başkanı olarak görev yaptı.
Dr. Ali Şakir Ergin, ANAP lideri Turgut Özal’ın davetiyle
29 Kasım 1987 genel seçimlerinde ANAP’tan XVIII. Dönem Yozgat
Milletvekili seçilerek 20 Ekim 1991 tarihine kadar
TBMM’de yasama çalışmalarına katıldı. Bir dönemlik milletvekilliğinden sonra,
1991 sonunda Yozgat’a yerleşerek tekrar ilmi çalışmalara yöneldi. Çalışmalarını
Yozgat tarihi ve kültürü konularında yoğunlaştırarak eserler vermeyi sürdürdü.
Yozgat
Türk Ocağının üç aylık ilim, fikir, kültür, edebiyat ve sanat dergisi Dilde
Fikirde İşte Birlik İçin Yozgat Dîvânı dergisinin yayın
hayatına katılmasında önderlik yaptı, dergiye yayın kurulu başkanı ve yazar
olarak katkıda bulundu. Ayrıca yerel gazetelerde çeşitli konularda yazılar
yazdı, yerel televizyonlarda çeşitli programlara katıldı. Yozgat’ın en güçlü
divan şairi M, Said Fenni’nin yıllardır kayıp zannedilen yazma Dîvan’ını
şairin damadında bularak yeni harflere aktararak yayımladı.
Dr. Ali
Şakir Ergin, evli, 3 çocuk babasıdır.
ESERLERİ:
Vakıflar ve Yozgat’ta Tarihi Vakıf ve Camiler (1994), Yozgatlı
Mehmed Saîd Fennî Divânı (1996), Osmanlı
Devleti ve Bozok Sancağı (2000), “Çapanoğlu Hadisesi ve Abdülkadir
Bey’in Hatıraları” (2006), Yozgatlı Mehmed Said Fennî (2013), Gönül
Ufkunda Bir Şeyh, Bir Şeyhzade (2014).
HAKKINDA: Durali Doğan / Yozgatlı Şair ve Yazarlar Ansiklopedisi
(2005), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür
Adamları Ansiklopedisi (11. Cilt, 2009), TBMM Albümü 3. Cilt 1983-2010
(2010), A.Kadir Çapanoğlu / Bir Kitap (yozgatgazetesi.com, 18.02.2014).
Arkadaşlar kendi aramızda kim çok
tavaf yapacak diye, yarış halinde tavaflar yapıyorduk. Tavafta bir zat gördüm.
Devamlı oradaydı. Günün herhangi bir saatinde, ne vakit Kâbeyi tavaf için
kalabalığa karışsam önümde orta boylu, nur simalı o zâtı görüyordum. Bir türlü
ondan önce tavaf yapamadım. Bunun üzerine ben, o zâtın kim ve nereli olduğunu
merak etmeye başladım. Yabancı zannettiğim, ülkesini ve dilini bilmediğim
biriyle anlaşamayacağımı düşünerek, sormaktan ve konuşmaktan çekindim,
soramadım. O sene hacda olan Mehmet Zait Kotku hazretlerine bunun hikmetini
sormaya karar verdim ve gidip ona sordum. Bana, Sor bakalım ne yer ne
içermiş? dedi. Ben bu durumu birlikte olduğumuz Konyalı arkadaşlara
açıkladığımda, bana, Sorup da ne yapacaksın. Âlemin bedevisi seni nerden
anlayacak, kim bilir hangi millettendir. Senin Türkçeni kim anlayacak diye
bana itiraz ettiler. Bunun üzerine, bende tek başıma tekrar tavaf mahalline
gittim. Baktım ki o zât yine orada. Gayret edip arkasından ona yaklaşmak
üzereyken, arkaya döndü ve gülümseyerek elimden tuttu, bana doğru eğilerek
Zemzem yer, zemzem içerim dedi. Kendisini her gün tavafta gördüğümü, nereli
ve kim olduğunu merak ettiğimi söyledim. Yozgatlı olduğunu, Ahmet Ergin
[Efendi] dediklerini söyledi].
Değerli okurlar, bu yazımda size
yine bir kitaptan bahsedeceğim. Kitabın ismi Gönül Ufkunda Bir Şeyh, Bir
Şeyhzade.
Yazarı, Yozgat’ımızın canlı tarihi
Dr. Ali Şakir Ergin Hocam. Yüksek tahsilini, Ankara Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesi Arap Dili ve Edebiyatı Kürsüsünde tamamladı. Doktorasını da aynı
kürsüde yaptı. Yirmi yıla yakın, yurt içinde ve dışında çeşitli Üniversitelerde
çalıştı. Bir dönem (1987-1991 arası) Milletvekili oldu. 1992 yılında siyasetten
çekildi. Memleketi olan Yozgata yerleşti. Halen Yozgatın tarihi ve kültürü ile
ilgili çalışmalar yapmaktadır.
Ailesi Horasan taraflarından
Anadoluya göç eden Oğuz Boyundan olan Şeyhzade Ahmet Şevki Ergin
Hocaefendinin bir asra yakın (doksan beş yıllık) ömründe, yaşadığı devirleri
ve görüp anlamaya-hazmetmeye çalıştığı olayları Ali Şakir Ergin Hocam, özenle
biriktirdiği belge ve bilgiler ile anılarını da ekleyerek özenle ve çok akıcı
bir ifade ile kaleme almış. Kolayca okunuyor.
Kitabın tanıtımına müsaadenizle
Prof. Ahmet Yaşar Ocak Hocamızın yazısından başlayacağım. Ahmet Yaşar Ocak
Hocamızın uzun takdim yazısında, Osmanlı Devleti hakkındaki şu cümlesi
dikkatimizi çekiyor; Osmanlılar, Altı asırdan fazla devam eden varlığıyla Orta
Doğu ve Balkanlarda önemli bir siyasi istikrar unsuru oldu. Hâkimiyeti
altındaki toplumlar bu uzun asırlar boyunca Pax Ottomanica (Osmanlı Barışı)
denilen bir düzen içinde, bir arada yaşatmanın ötesinde, idari, ilmi, edebi,
mimari ve güzel sanatlar alanında orijinal ve parlak bir varlık ortaya koydu.
Yaşar Ocak Hocam Türkiyenin siyasi,
içtimai ve kültürel hayatında 1950 lerden beri yaşanan ilerici-gerici
kutuplaşmasına da dikkat çektikten sonra uzun yazısını şöyle bağlıyor. İşte
bu satırlara konu olan Şeyhzâde Ahmet Şevki Ergin son Osmanlı bakıyyesi taşra
uleması ve sufiyyesinden sadece biri idi. O her iki sıfatı da kendinde
toplamış, gerek ilmi, gerekse takvası ve ahlaki faziletleri ile memleketinde bu
mühim tarihi misyonu ifa etmeğe çalışan bir isimsiz son Osmanlı idi diyor.
Değerli Prof. Ahmet Yaşar Ocak Hocam
kitabın sonundaki uzun yazısını da şöyle bitiriyor. Şeyhzade Ahmet Şevki Ergin
Beyefendi, Yozgat kasabasının şahsiyetiyle özdeşleşmiştir. Yozgatlı demek,
Şeyhzade Ahmet Beyefendi demektir. Çok güzel ve yerinde bir tespit. Kitabı
okuduğunuzda muhtelif şehirlerde birbirlerini ilk defa gören ister yüksek
mevkide, ister esnaftan, ister seyyah olsun muhtelif insanların Yozgat ismini
duyduklarında büyük bir saygı ile Şeyhzade Ahmet Efendi Hocadan bir haber alabilmek,
ona sevgi ve saygılarını iletmek için nasıl çaba sarf ettiklerini sizde fark
edeceksiniz
Dr. Ali Şakir Ergin Hocam, kitabının
birinci bölümünde önce Şeyhzade Ahmet Efendinin çocukluğundan itibaren
maceralı tahsil hayatı, ilk memuriyet yıllardan itibaren yetişmesinde çok büyük
emeği olan ve Çapanoğullarının Yozgatta kurdukları, Prof. Dr. M. Öcal Oğuz
Hocamın da Bozok Üniversitesinin kuruluş tarihi buradan başlatılmalı dediği,
Demirli Medresede Cumhuriyetten önce ve sonra hocalık yapan manevî mürşidi
Dedikhasanlı Şakir Efendiyi, arkasından da son hocası, Mürşid-i Kâmil Mustafa
Hulûsi Efendiyi tanıtıyor.
İkinci bölümde, Ahmet Şevki Ergin
Hocanın aile çevresi, çocukluk yılları, tahsil hayatı, gerçekleşmeyen Kahire
hülyası, yeni Türk alfabesini öğrenmek için kursa gidişi, evlenmesi, köy
muallimliği, köyün hem muallimi hem hocası olması, Şakir Efendi ile müşerref
olması, Gezici Başöğretmenliği, İmam-Hatip Okulu öğretmenliği, 1950 lerde önce
kendine gelen mektupların damgalı ve damgasız pullarını çıkararak, sonra
PTTnin çıkardığı pulları biriktirerek pul koleksiyonu yaptığı gibi birçok olay
ve anı ile Hocaefendinin vefatı ve cenazesinin kaldırılması ve tedfini
anlatılıyor.
Bu bölümde, cenazedeki izdihamdan ve
bilhassa gurbette olup da Şeyhzadeler Türbesini ziyaret şansı olmayanlar için
türbeden güzel fotoğraflar var. Çok hoşuma giden ibret verici bir anısını
sizinle paylaşmak istiyorum.
Şeyhzade Ahmet Şevki Ergin Efendi,
Gezici Başöğretmenliği sırasında at beslemiş olduğundan iyi bir at binicisi
imiş. Bu merakından dolayı yarış atı cinsinden iyi bir at alır. Hocası
cennetmekân Şakir Efendiyi ziyarete gider. Hocaefendinin Oğlum Ahmet iyi bir
at satın almışsın. Atın iyisi üzerindeki binicisine gurur ve kibir verir. Bu at
sana yaramaz. Çıkar onu elinden deyince yüksek bir bedelle aldığı yarış atını
kardeşine verir.
1992 yılında Özel Ergin Koleji temel
atma töreninde irticalen yaptığı konuşmasında şöyle söylüyor; İnsan yaratığı
için hayatta en üstün varlık ancak bilgiye dayanır. Rabbimizin, Peygamberimize
ilk emri oku olmuştur. Türk milleti asırlarca okumanın ve okutmanın kıymetini
bilmiş, okumuş, yetişen yeni nesillerini okutmuş ve bu sayede dünya üzerinde
şeref ve şan sahibi olarak yaşamıştır. Bunun içindir ki, bir ailenin
çocuklarına karşı ilk görevi onları okutmak ve yetiştirmektir. Son görevi de,
sonraki nesillere bırakacağı en güzel miras da onları bilgili olarak
yetiştirmesi olacaktır.
Üçüncü Bölümde, Hocaefendinin
Ahlâkı ve tasavvuf anlayışı anlatılıyor. Bu bölümde Tefrikayı Şiddetle Reddederdi
başlıklı bir bahis var ki sanki bu günler için yazılmış. Hocaefendi; önüne
gelen her ferdi, mahalle spor kulüplerine ya da kendi gizli derneklerine üye
kaydeder gibi adam toplayanları hiç hoş karşılamazdı. Bunlar arasında İslam
dinini en güzel kendilerinin yaşayıp, kendilerinin temsil ettiğini söyleyerek
Müslümanları biz ve diğerleri diye İslamın birleştirici ve kucaklayıp
bütünleyici temel esasından uzaklaştırarak tarikat faaliyetleri gösteren,
tefrika çıkaran cemaat liderleri ve cemaat mensuplarının mevcudiyetinden
haberdar oldukça çok hayıflanır, böyle durumlardaki üzüntüsünü de
konuşmalarında dile getirirdi ifadelerinin ne kadar keskin bir öngörü olduğu
şimdilerde daha iyi anlaşılmaktadır.
Kitabın dördüncü bölümünde, Yaptığı
Hac ve Umre ziyaretleri ile diğer bazı ziyaretleri anlatılmış. İlk Hacca
gidişinin olağanüstü hikâyesini okumak gerek. Tahmin edeceğiniz gibi bu bölümde
Hac ve Umre ziyaretleri ile Kastamonuya yaptığı ziyaret ile ilgili anılar var.
Beşinci bölüm vasiyet ve mektuplar
bölümü. Osmanlıca yani eski harflerle kendi el yazısı ile yazılmış ilk
vasiyetmesinin fotoğrafını görüyoruz. Kitapta hem orijinal Osmanlıcaları hem
de Türkçe okunuşları yayınlanan 7 adet mektuptan, oğlu Ali Şakir Ergin Hocama
gönderdiği bir mektubundaki şu paragrafı da de sizlerle paylaşmak istedim.
[Kaide-i Külliye; Ne bir şeye fazla sevinmek ve ne de fazla üzülmek doğru
değildir. Nasibinizde ne varsa karşınıza da o çıkacaktır. Elverir ki, Hakka
karşı şükür vazifemizi yapmaya çalışalım. Vazifemiz bizden üstün olanlara gıpta
ederek çalışmak ve maddi manevi bizden az olanları da görerek Hakka daima
şükretmektir. Hiçbir hadise karşısında üzülmemektir.]
Peygamber Efendimizin Seyahat
ediniz, sıhhat bulursunuz Hadis-i Şerifinde buyurduğu gibi seyahati çok seven
Ahmet Şevki Ergin Hoca Efendi, ömrünün sonlarında, rahatsız olup yatağa bağlı
kaldığı günlerde, kalkıp yürümeye takati olmadığının farkına varınca Çamlıkın
tepesindeki yüce çam ağaçlarını süzerek oraya gidemememin hüzün ve hasretiyle
şöyle söyler;
Ey gönül, git atıl çamlıkların
âgûş-i tenhâisine,
Arz-ı hal eyle Hâlıkına sen söyle,
kuşlar dinlesin.
Ey gönül git atıl çamlıkların tenha
kucağına
Halini arz et yaratanına, sen söyle
kuşlar dinlesin
. . .
Vaktiyle bir yerde bir yazı
okumuştum. Yazının konusu Nebi kimdir Veli Kimdir idi. Bu yazıdan kısaca
aklımda kalan şuydu; Nebi, yani peygamberler kendilerine tebliğ edilen
bilgileri insanlara tebliğ etmesi emredilen kişilerdi. Veliler ise kendilerine
verilmesi uygun görülen bazı bilgileri tebliğ etmesi emredilmeyen ama bu
bilgileri insanları irşat etmek için kullanması gereken mürşit kişilerdi.
Hacıbektaş Veli Hazretleri, Hacı Bayram Veli Hazretleri, Mevlana Hazretleri,
Taptuk Emre ve Yunus gibi. Nedense Veli dendiğinde hep bu kişiler akla gelir.
Hâlbuki bu kitapta adı geçen,
geçmeyen Hocaefendiler de karanlık gecelere yön veren yıldızlar gibi,
Anadolunun dört bir bucağında, köy kasaba demeden her yerde otağ kurmuşlar,
yerleştikleri çorak arazi çevresinde cahil halkı terbiye ve tenvir ederek,
bunlar arasından nice olgun, kâmil insanlar yetiştirmişlerdir. Bunlar, Hak ve
halk dostu Anadolunun mümtaz Velîleridirler.
Yüce Mevlânın Rahmeti onlara,
onların da himmet ve desteği hepimize olsun değerli okuyucularım.
KAYNAK: A.Kadir Çapanoğlu / Bir
Kitap (yozgatgazetesi.com, 18.02.2014).