Filozof (D. 870, Vesic / Otrar / Kazakistan – Ö. 950, Şam). Tam adı Ebû Nasr Muhammed b. Muhammed b. Tarhan b. Uzluk’tur. İbni Ebi Üseybia ile Şemseddin eş-Şehrezûrî’ye dayananlara göre Fars kökenlidir. Kimilerine göre de “el-Türkî” nisbesinden (belirtecinden) hareket eden İbni Halikan’a dayananlara göre ise Türk’tür. Ortaçağın Lâtince metinlerinde ve diğer eserlerde adı “Alfarabius” ya da “Avennasar” diye geçer. Farabî, İslâm felsefesinin en güçlü filozoflarındandır. “İlk muallim (öğretici)” Aristoteles’ten sonra, “ikinci muallim” unvanıyla tanınmış; felsefe ve düşünce tarihinde bu unvanla anılmıştır. Ebû Yusuf Yakup b. İshak el-Kindi (795-870) onu “ilk Arap filofoz” olarak adlandırılırken, başkaları tarafından da “ilk Türk filozof” olarak bilinmektedir. Ölüm tarihi ise kesin olarak bilinmekte, tahminen 950’de Recep ayının bir cuma günü ölmüştür. Babasının bir Türk olduğu ve bir komutan olarak görev yaptığı konusu neredeyse kesin bir bilgi olarak elimizdedir.
Farabî
ilk öğrenimini doğduğu yer olan Vesic’de yaptı. Gençliğinde Türkistan’dan göç
ederek bir süre İran’da dolaştı. Horasan’da okumuş, bir süre Merv’de öğrenim
görmüş, sonra da o zamanın ilim ve sanat merkezi olan Bağdat’ta giderek yüksek
öğrenimini orada tamamladı. Şam’da da öğrenim görmüş, gündüzleri bahçıvanlık
yaparak geceleri de kendini felsefe okumaya vermiştir. Bağdat’ta Aristoteles
mantığının üstadı olarak bilinen Ebu Bişr Metta b.Yunus’tan 932-42 tarihleri
arasında mantık dersleri almıştır. Arkasından Horasan’a giderek Hıristiyan bilgin
Yuhanna b. Haylan’la tanışmış ve ondan aldığı derslerle mantık ve felsefe
hakkındaki bilgi birikimini ve eğitimini ilerletmiştir. Tekrar Bağdat’a dönen
Farabî, Aristoteles ve Eflâtun (Platon)’un kitaplarını incelemiş ve kendisi de
çeşitli eserler yazmıştır. Mısır’a da giden filozof, bir süre orada kalmış,
tekrar Halep’e dönerek zahidane (sofuca) bir yaşam sürmüş ve seksen
yaşındayken ölmüştür.
Farabî
daha çok felsefe alanıyla ilgilenmiş ve filozof olarak ün yapmış olmasına
karşın, doğal olarak felsefenin doğrudan ya da dolaylı olarak ilgili bulunduğu
öteki bilimlerde de neredeyse söz sahibi olacak kadar kendini yetiştirmişti.
Matematik ve tıp ilgi alanlarından sadece ikisidir. Her ne kadar tıbbî alanda
pratik yapmamışsa da tıp bilgisi derinliklidir. Müzik öğrenimi hem pratik hem
de teorik bakımdan Farabî’nin usta sayıldığı bir sanat ve bilim dalıdır.
Bunlardan anlaşılmaktadır ki Farabî felsefe, matematik, müzik, mantık, kimya
ve tıp eğitimi görmüştür. Türk müziğinde ünlü ud enstrümanını bulan (yapan) da Farabî’dir.
Farabî,
Farab’da öğrenim yaşamını sürdürürken Arapçayı öğrenmiş, Buhara’da da tasavvuf bilimiyle
ilgilenmişti. Arkasından 922 yılında ve elli yaşlarında gittiği Bağdat,
özlemini duyduğu bilim ve felsefe öğretiminin merkezi sayılıyordu. Dinî bilimlerden
felsefî bilimlere yönelmesi, erken yaşlarında Eflâtun ve Aristoteles’in
eserlerine olan hayranlığı ile açıklanabilir. Farabî’nin bilimsel ve felsefî
yetkinliğini kanıtladığı, bir filozof olarak ün saldığı dönem, Bağdat’a
gidişiyle birlikte başlamaktadır.
Farabî,
mensubu olduğu “Bağdat Okulu” kanalıyla İslâm kültür dünyasının Aristoteles’in
mantığıyla tanışmasını sağlamış; felsefe ve teolojiyi (Tanrı bilimi) birbirinden
ayırmayı olanaklı kılacak düzenlemeler yaparak, felsefeyi teolojiden ayırmış ve
onun İslâm düşüncesi tarihinde kendi başına bir disiplin olmasına önemli
katkıda bulunmuştur. İslâm literatüründe adı “kelâm” olan teoloji, Farabî’nin
felsefesinde sadece yöntem bakımından ayrı tutulmuştur. İkisi arasındaki
ayrım, yapısal olmaktan çok yöntemseldir.
Farabî’ye göre mantık, saf felsefe için bir başlangıç
ve hazırlıktır. Felsefe fizik ve metafizik olarak iki kısma ayrılır. Fizik özel bilimleri (bilgi
teorisini de içeren psikolojiyi) kapsar. Metafizik fizik felsefesi
ve teorik felsefeden oluşur, metafizik etik
ile ahlâkı da içerir. Farabî, kendi senkretik (çelişkili inançları
birleştirmek) felsefesini İslâm akidesiyle uzlaştırmayı amaçlamıştır. O, bir de ruh temizliğine çok önem vermiş ve felsefî düşüncesinin
temeline bunu yerleştirmiştir. Başka bir ifadeyle Farabî, İslâm felsefesi tarihinde “rasyonel mistisizm”in ya da “akılcı tasavvufun” kurucusu olma unvanını hak etmektedir. Doğal ve manevî
bilimlerde araştırmalar yapılırken sonuçlara matematik ve mantık yoluyla varılmasını önerirdi. Felsefe bütün varlıkların bilimi olduğu için,
varlığa ulaşan Tanrı’ya benzemiş olur.
Farabî, birbiriyle uzlaştırılması
mümkün görülen çeşitli sistemlerden bir sentez yaptığı için eklektik (seçmeci ve uzlaştırıcı) bir metot izlemişti. Felsefede bir otorite (yaptırım koyma gücü
olan) kişi olduğu kabul edilir.
Farabî’ye göre yakinî (onunla ilgili) kanıtlarla
elde edilen bilim bütün bilimlerin en önce geleni ve en üstünüdür, diğer bilimler bunun yönetimi altındadır. İşte bu bilim
en son mutluluğu oluşturur. Bu bilimin
bütün içerdiği şey, Yunan dilinde saptanmıştır.
Ona kesin olarak hikmet (bilgelik),
bunun sevgisine de felsefe derler…
Farabî’yi
anlatan kitaplar, İslam dünyasında Ebul Hasan el-Beyhaki, İbn-el-Kıfti, İbn bu
Useybiye, İbn el-Hallikan adlı
yazarlar tarafından Farabî’nin ölümünden birkaç yüzyıl sonra oluşturulmuştur.
Ama bu yapıtlar, birer araştırma olmaktan çok, Farabî’yle ilgili söylenceleri
derliyor, bir felsefeciyle değil, bir ermişi açıklıyordu… Farabî’nin, Kazakistan 200 banknotunun arka
yüzünde bir portresi yer almaktadır. Bu da onun Türk ve İslam dünyasındaki
saygınlığının bir göstergesidir.
BAŞLICA ESERLERİ:
İhsan’l-Ulum (Eserde bilimler
beşe ayrılır: 1) Dil İlmi ve Bölümleri,
2) Mantık İlmi ve Bölümleri, 3) Öğretim İlimleri: Sayı, Matematik, Astronomi, Musiki, Ağırlık Birimleri ve Tedbir İlimleri, 4) Tabiat İlimleri, İlahiyat İlmi ve Bölümleri, 5) "Medenî" İlim ve Bölümleri: Fıkıh ve
Kelâm İlimleri.), İkinci Analitikler Üzerine Şerh, Birinci Analitikler
Üzerine Şerh, İsagoji Şerhi, Topika Üzerine Şerh, Sophistika Üzerine Şerh, Kategoriler Üzerine Şerh,
Zorunlu ve Vücûdî Mukaddimeler Üzerine Bir Risale ve Bütün İlimlerde Kullanılan
Önerme ve Tasımlara Dair (Aristoteles mantığı ve Yunan felsefesini Arapçaya aktaran, açıklayan ve yorumlayan makale ve kitaplarla, özellikle mantık, metafizik ve siyaset felsefesi alanında kendi görüşlerini içeren eserlerdir. Kitapların
adları Türkçe çevirileriyle verildi.),
Platon Felsefesi, Aristotales Felsefesi),
İlimlerin Sayımı (Bu iki eser
ile birlikte Arapçadaki
Aristotolesçilik ve Platonculuğa genel
giriş mahiyetindeki eserlerin en
kapsamlısı), Kitabu's-Sema,
el-Asaru'l-Ulviyye, Kitabu'l-Meadin,
Kitabu'n-Nebat, Kitabu'n-Nefs, Kitabu's-Sıhha ve'l-Maraz, Kitabu'l-Hayat ve'l-Mevt, Kitabu'l-Hiss ve'l-Mahsus ve Kitabu Hareketi'l-Hayavan (Fizik ve
kozmolojiyle ilgili eserlerdir.), Telhisu Nevamisi Eflâtun (Eflâtun Kanunlarının Özeti), Felsefetu Eflâtun (Eflâtun
Felsefesi ve el-Cem' Beyne
Ra’yayi’l-Hakimeyn (İki Filozofun Görüşlerinin
Bağdaştırılması), İhsau’l-Ulum (İlimlerin Sayımı),
Kitabu’l-Cedel (Diyalektik), Kitabu’l-Burhan (Ispata Dair Kitap),
Kİtabu’s-Siyaseti’l-Medeniyye (İnsan Davranışı Üzerine Kitap), Tahsilu’s-Saade
(Mutluluğun Kazanılması), el-Medinetü’i-Fazıla (Erdemli Şehir), Fususu’l-Medeni (Siyaset Felsefesi), Kitabu’l-Huruf (Harfler Kitabı-Dil Felsefesi), El-Cem Beyne Rayeyi’l-Hakimeyn (Platon ve Aristoteles felsefesinin karşılaştırması), İhsau’l-Ulum (İlimlerin Sayımı), Kitabu’l-Huruf (Dil
felsefesi), Ta’likat (Farabi
bu eserinde tüm varlıkların Tanrı'dan taşma
yoluyla meydana geldiklerini anlatır), Tahsilu’s-Saade (Mutluluğun Kazanılması), Medinetü’l-Fadıla (Daha çok
siyaset bilimi ve sosyoloji
alanlarında yazılmış bir eserdir.), Risâle
fî Kavniîni Sına’ati’ş’Şir (Şiir Sanatının Kanunları Risalesi).
HAKKINDA:
Adnan Adıvar / Farabi (1947), M. İsmet Binark / Farabi Bibliyografyası (1973), Bayraktar Bayraklı / Farabi’de Devlet Felsefesi (1983), İbrahim
Hakkı Aydın /’te “Farabi’de Metafizik Düşünce” (doktora tezi, 1993) - “Farabi’de Bilgi Teorisi” (doçentlik
tezi, 2002), Türkiye Diyanet
Vakfı İslam Ansiklopedisi (c. 12, 1995), Yaşar
Aydınlı / Farabi‘de Tanrı - İnsan
İlişkisi (2000), Şahin Filiz / Farabî (2005).