Felsefeci,
akademisyen, profesör, araştırmacı-yazar (D. 7 Şubat 1947, Kozlu / Zonguldak Ö. 7
Aralık 2021, İstanbul). Tam adı Teoman Şaban.
Zonguldak’ta başladığı ilköğrenimini Ankara’da tamamladı ve ortaöğrenimini
Ankara TED Kolejinde yaptı. İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünü (1973) bitirdi. 1975 yılında aynı üniversitenin
Felsefe Bölümünde asistan olarak çalışmaya başladı. “Biyoloji Felsefesine
Dair” teziyle felsefe doktoru (1977) oldu. 1978 yılında NATO bursuyla
Paris’te biyo-teknoloji seminerlerine katıldı. 1982 yılında yardımcı doçent,
aynı yıl biyoloji felsefesi üzerine verdiği tezle doçent, 1988 yılında profesör
oldu. 1992-93 yıllarında Kuala Lumpur/Malezya’da, 1994 ve 2003 yıllarında
Viyana Üniversitesi Bilim Felsefesi Bölümünde, 1995-97 ve 1999 yıllarında ISTAT
(Kuala Lumpur)’da misafir öğretim üyesi olarak bulundu. Yurtdışında değişik
zamanlarda inceleme ve araştırma gezileri yaptı. Yurtiçinde ise, asıl görev
yeri olan İstanbul Üniversitesinden başka, pek çok üniversitede değişik
alanlarda dersler ve konferanslar verdi. 1999 yılında İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Felsefe Tarihi Anabilim Dalı Başkanı oldu.
Türkçe,
İngilizce ve çeviri makalelerini Felsefe Arkivi, Yazı, Bilim Dergisi, Türk
Kültürü, Forum, 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, İlim ve Sanat,
Felsefe Konuşmaları, Milli Kültür, Bilim-Felsefe-Tarih, İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Yıllığı, Yeni Toplum, Turkish Daily News,
Hayat Sağlık ve Sosyal Hizmetler Vakfı Bülteni, Dergâh, Diplomatik, Yeni Şafak,
Zaman, İlâhiyat Fakültesi Dergisi, NQP Türkiye, Gerçek Hayat, İstanbul’daki
Anadolu, Eğitimbilim, Altınoluk, Umran, Kutadgubilig dergi, gazete ve
yıllıklarında yayımladı. 2000 yılında Çağdaş Küresel Medeniyet adlı
çalışmasıyla Türkiye Yazarlar Birliği İnceleme Ödülünü aldı.
Vefatı:
Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat
Büyük Ödülü sahibi bilim adamı Prof. Dr. Teoman Duralı, 7 Aralık 2021 günü, 74
yaşında, İstanbul’da hayatını kaybetti. Bir süredir kanser tedavisi gören ve
Kasım ayında 2 kez ameliyat geçiren Duralı, İstanbul'daki evinde hayata
gözlerini yumdu. Duralı'nın Cenaze namazı aynı gün Fatih Camii'nde ikindi
namazına müteakip kılındı. Kılınan cenaze namazının ardından Duralı’nın naaşı
Aşiyan Mezarlığı'ndaki aile kabristanına defnedildi.
Cenaze namazına; TBMM Başkanı
Mustafa Şentop, Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, AK Parti Genel Başkanvekili
Numan Kurtulmuş, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, İlim Yayma
Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı ve Dünya Etnospor Konfederasyonu Başkanı Bilal
Erdoğan, AK Parti İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe, merhumun oğlu Deniz Duralı,
merhumun kızı Elif Duralı Çağlayan, belediye başkanları, öğrencileri ve ailesi
katıldı.
Teoman Duralı'nın son dönemlerde
yetişen en büyük felsefeci olduğunu söyleyen AK Parti Grup Başkanvekili Numan
Kurtulmuş “Teoman Duralı hocamız son dönemlerde Türkiye’nin yetiştirdiği ender
büyük felsefecilerden birisiydi. Batı medeniyetiyle bizim medeniyetimizi
mukayesesini yaparak ayakları yere son derece sağlam basan ufku geniş çok
sayıda hocamızın yetişmesine vesile oldu. Allah rahmet eylesin” diye konuştu.
İbn Haldun Üniversitesi Felsefe
Bölüm Başkanı Burhan Köroğlu ise, “Kendisiyle aynı dönemde hocalık yapma
görevine nail oldum. Son dönemde çok yakın bir ilişkimiz vardı. Hocamız bir
taraftan ağır bir hastalıkla mücadele ederken diğer taraftan da büyün akademik
görevlerini layıkıyla yerine getirmeye çalıştı. Hikmetli bir entelektüel olarak
hem Türkiye’ye hem İslam dünyasına hem üniversiteye çok büyük katkıları oldu.
Türkiye çok büyük bir değer kaybetti” dedi.
"Teoman Duralı Felsefe
Vakfının kurulmasını tüm devlet yetkililerinden arzu ediyorum" diyen
Teoman Duralı öğrencilerinden Veysel Bircan, “ Hocamız bilgisiyle birikimiyle
irfanıyla toplumun bütün bireylerine örnek olabilecek nitelikte ve özellikte
bir insandı. İnsanı yücelten bir kişiliği ve yapısı vardı. Zonguldak’ta hocamızın
adını taşıyan Teoman Duralı Bilim ve Sanat Merkezi adında bir okulumuz var. Bu
okulda 250 tane öğrenci eğitim görüyor. Bu sayıyı daha da arttırmak istiyoruz.
Hocamızın fikir ve düşüncelerini gelecek kuşaklara taşımak adına Teoman Duralı
Felsefe Vakfının kurulmasını tüm devlet yetkililerinden arzu ediyorum” dedi.
ESERLERİ:
Canlılar Sorununa Giriş / Biyoloji
Felsefesiyle İlgili Çalışmalar (1982), Biyoloji Felsefesi / Canlı ve Kültür Sorunlarını Araştırma Alanı
(1992), Aristoteles’te Bilim ve Canlılar Sorunu (1995), Yeniçağ Avrupa
Medeniyetinden Çağdaş İngiliz-Yahudi Medeniyetine (1996), A New System of
Philosophy-Science frol the Biological Standpoint (1996), Felsefe-Bilime Giriş
(1998), Çağdaş Küresel Medeniyet / Anlamı-Gelişimi-Konumu (2000), Çağdaş
Küresel Medeniyet (2006), Aristoteles’te Bilim ve Canlılar Sorunu (2007), A New
System of Philosophy-Science from the Biological Standpoint, SorunNedir, Sorun
Çağının Anatomisi – Çağımızın Felsefece Teşrihi (Derleyen ve Yayına Hazırlayan:
Mehmet Sabri Genç, 2009), Omurgasızlaştırılmış Türklük (2013).
KAYNAKÇA: Teoman Duralı’yla Üç Konuşma / Bilim - Felsefe -
Evrim Teorisi (2002), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye
Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2007, 2009), Kitaplar
(teomandurali.com, 09.10.2018), Prof. Dr. Teoman Duralı son yolculuğuna uğurlandı
(İHA-hürriyet.com.tr, 07.12.2021), Prof. Dr. Teoman Duralı hayatını kaybetti!
Teoman Duralı kimdir, kaç yaşındaydı, hastalığı neydi ve neden öldü?
(sabah.com.tr, 07.12.2021), Prof. Dr. Teoman Duralı'ya veda! (YouTube • A
Haber, 07.12.2021), Prof. Dr. Teoman Duralı vefat etti (Teoman Duralı kimdir?)
– NTV (ntv.com.tr , 07.12.2021).
PROF.DR. TEOMAN
DURALI: İSLAMİ YAŞAM ÖZAL'LA BUHARLAŞTI
Felsefe
profesörü Teoman Duralı, "Son 20 yıldır garip bir tezat, Turgut Özal'la
birlikte bu İslami yaşayış buharlaştı Türkiye'de. Sanayileşme hamlesiyle
Türkiye geleneklerinden iyiden iyiye koptu" diye konuştu.
*****
Felsefe
profesörü Teoman Duralı, ahlaklı olmanın yolunun din eğitiminden geçtiğini
söylüyor. Yeni Şafak gazetesinden Emeti Saruhan'a konuşan Duralı, "Her din
eğitimi gören ahlaklı olmaz ama ahlaklı bir insan olmak için din eğitiminden
geçmeli. Çünkü o bir tertip kazandırıyor. Nasıl ki savaşa giden adam talim
terbiye görüyorsa ahlaklı olan adamın da talim görmesi gerekir. Bu da ibadetle
sağlanır" diyor.
Kırklareli
Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı olarak görev yapan Profesör Şaban
Teoman Duralı, sıra dışı kişiliği ve entelektüel birikimi ile tanınıyor.
Kendisi hakkında bilgi sahibi olmak için geçtiğimiz yıl yaptığımız sohbeti
adresinden okuyabilirsiniz. Bu hafta Duralı ile medeniyetimiz ve eğitim
sistemimiz hakkındaki düşüncelerini konuştuk. Duralı zaman zaman sert ve
çarpıcı ancak isabetli tespitlerde bulunuyor. Duralı ile İstanbul Edebiyat
Fakültesi'nde konuştuk.
Küresel
medeniyetin sunduğu imkânların altında ezilmekten ancak kul hakkını tanıma gibi
temel İslâmî düstûrlarla kurtulabiliriz sözleriniz bir yol gösterme mi?
Çok
basit aslında çıkış ama mümkün de gözükmüyor. Öyle bir silah ki küreselleşme,
öyle bir bomba ki! Amerikalıların geliştirdiği ve Afganistan'daki El Kaide ve
Taliban mücahitlerine karşı kullandığı, zeminden bir kaç yüz metre aşağısını
etkileyen bombalar gibi. Küreselleşmenin arkasındaki sermayeciliğe karşı
çıkamıyorsunuz. Birkaç insan vardır karşı çıkabilen ama bir şey
değiştiremezler. Kitle bu cazibeye bir sel gibi kapılmış gidiyor. Herkes böyle
olmak istiyor. Karşı çıkayım diyenler de kapılıyorlar. Arap Baharı'nın sebebi
de budur. Oraya kapılanmak istiyorlar, başka bir dertleri yok. Ülkelerindeki
çağdaşlaşma derecesiyle yetinmiyorlar. Nedir? Daha fazla tüketim maddesi gelsin
ve ben bu tüketim mallarına erişme imkanına sahip olayım. Bu arada aç gezenler
yok mu? Var. Bunlar fırın deviriyorlar mı? Deviriyorlar. Ama sadece bundan
ibaret değil mesele.
BASKISIZ DEVLET
OLMAZ
Bu ülkelerdeki
rejimlerin baskıcı rejimler olmasının da etkisi yok mu?
Baskıcı
olmayan bir devlet nerede var? Devlet baskıcıdır. Bu ABD'de de, İngiltere'de
de, İsveç'te de böyledir. Nerede devlet varsa orada bir çeşit baskı vardır.
Nerede aile varsa orada bir baskı olur. Terbiye dediğimiz şey aileden alınır ve
baskı sonucudur. Başka türlü eğitilemeyiz. Sonsuz, sınırsız özgürlükle insan
eğitilemez. Çocuk parmağını fişe götürdüğünde "yapma" dersiniz.
Eğitirken yönlendirirsiniz, bu da baskıdır. Tamamen özgür bırakmak da bir
baskıdır. Çünkü ne istersem yapabileceğimi kendim keşfetmiyorum. Baskı ille de
kötü değildir. Bütün öğretmeler bir baskıdır. Baskının yönü önemli.
Bu devletlerin
baskılarını olumlu buluyorsunuz o halde?
Geleneksel
baskıcılık iyidir demiyorum. Ama baskı dediğiniz olay hiç bir vakit toptan
ortadan kalkamaz. Tepeden gelen bir baskı yoksa bile mahalle baskısı vardır.
Başka baskılar da söz konusu. Öyle devletler var ki çağdaş medeniyetin
girdabına girmeye direndiler. Afganistan bunun güzel bir örneğidir. Bugünün
düzeninin iyi gördüğü nesnelere erişemiyordunuz. Eşya, içecek, giyecek
markaları yoktu. Çünkü bu sermayeci dünyanın sunduğu mallara bu adamlar ihtiyaç
duymuyordu. Denildi ki "Sen gel bu mallara adam gibi ihtiyaç duy."
Satacak çünkü bu malları. O almazsa, bu almazsa nasıl kazanacak?
Önce ihtiyacı mı
doğurdular?
İhtiyacı
doğurmak okulla oluyor. Adamlar burada 1830'larda kolejlerini açtılar. Bir
kültüre dil yoluyla girersiniz. Dil öğrendikten sonra o kültürle temasa
geçiyorsunuz ve o kültür size neye ihtiyaç duyacağınızı öğretiyor. Fransa'da
okuyanlar mümkün mertebe Fransız diş macunuyla dişlerini fırçalarlardı. O
kültüre kapılanıyorsunuz. Afganistan ve benzeri ülkeler bunu kabul etmedi.
Sonunda "Sen madem iyilikle adam olmuyorsun, dayak yiyeceksin"
dediler. El Kaide, Usame falan bunlar bahane. Mutlaka bahane bulacaklar.
Irak'ta bahane de bulamadılar öylesine girdiler. Sonuçta bu yeni bir baskıcılık
getiriyor.
Bir kültürü
enjekte etmenin okul yoluyla olduğunu söylemiştiniz az önce. Peki bizim eğitim
sistemimiz nasıl olmalı?
Bir
kere bizi en feci şekilde mahkum eden olay yazı ve arkasından gelen dil kırımı
olmuştur. Çünkü hafızayı çalıştıran dildir. Dili ortadan kaldırdınız mı hafıza
da bitmiş olur. Dilin ortadan kalkmasının ilk adımı yazıyla olmuştur. Peyami
Safa, "Yeryüzünde milli kütüphanesine girip de iki satır okuyamadan çıkan
tek nesil bizim neslimizdir" der. Cumhuriyet neslini kastediyor. Geçmişle
bağınız olmadan geleceğe adım atamazsınız. Ben bunu her Allah’ın günü talebenin
karşısında hissediyorum. Nece, nasıl konuşacağımı bilemiyorum. Her dile
getirdiğim kavram havada kalıyor. Kavramsız bildirişmenin imkanı yok.
İBADET BU DÜNYA
İÇİN LAZIM
O zaman önce dil
eğitimi mi verilmeli?
Dil
yazı iç içe olan bir şey. Nesilleri geçmişteki okumalara yöneltmek lazım.
Onları eğitmek gerekiyor. Din eğitimi son derece önemlidir. Ahlaklı bir insan
olmak için din eğitiminden geçmeli. Her din eğitimi gören ahlaklı olur
demiyorum. Yanlış anlaşılmasın. Ama ahlaklı olmanın yolu oradan geçiyor. Çünkü
o bir tertip kazandırıyor. Nasıl ki savaşa giden adam talim terbiye görüyorsa
ahlaklı olan adamın da talim görmesi gerekir.
İbadetler bunun
için herhalde?
İbadet
her şeyi yaradan, her şeye gücü yeten o kudreti memnun etmeye yönelik değildir.
İbadet size, ona, buna, insanlara olan davranışlarımı ayarlama yönünden
önemlidir. Disiplin altına alıyor insanları. Tam hakkını verdiğin takdirde
ibadet zahmetli, zorlu, hayatı karartan bir şeydir. Ahlak disiplin isteyen bir
şeydir. Çok zordur insanın kendini başkasına adaması. Ahdine vefa göstermesi olağanüstü
bir şeydir. Ancak bu kadar zorlu ibadet sürecinden geçen kendini ona
alıştırabiliyor. Bu dünya içindir ibadet, ahiret için değil. Ahirette bedensiz
olacağız. İbadet bana bedenime hakim olmayı öğretiyor. Çünkü beden en önemli
baskı araçlarından biridir. Bedenin isteklerini bastırmazsan onlar seni
bastırmaya başlar. Bu sefer sen onları tatmin etmek için başka insanları
bastırmaya başlarsın. Buna sömürü diyoruz.
İttihat
Terakki'nin sorunu tecrübesizliğin getirdiği ahmaklık olabilir
Son günlerde
Başbakan Erdoğan İttihat ve Terakki zihniyeti ile hesaplaşmadan bahsediyor.
Sizin büyük dayınızın da İttihatçı olduğu söyleniyor. Bu bağlamda birinci elden
bilgileriniz vardır. Nasıl değerlendiriyorsunuz İttihat ve Terakki'yi?
Tam
tersine dayım İttihat ve Terakki'ye çok düşmandı, can düşmanıydı. Ben felsefeci
olduğum için aklımla iş görmek zorundayım. İttihat ve Terakki'nin büyük
iyilikleri olmuştur, büyük kötülükleri de olmuştur. Hiçbir şey mutlak iyi ya da
kötü değildir. Bir tek mutlak kötülük vardır o da ırz düşmanlığı ve masumları
katletmek. Ben büyüklerimden dolayı yakından tanıyorum İttihat ve Terakki'yi.
Tarih sadece yazılanlardan ibaret değil, büyük ölçüde kulağa fısıldananlarda da
tarih vardır ve belki de ağır basar. Ben yakın tarihi o anlamda çok iyi biliyorum.
Büyüklerim yakın tarihi yaşamış kişiler. Birinci dereceden bazı bilgileri
almışlığım var. Ama bunları size belgelerle kanıtlayamam. Tarttığımızda İttihat
ve Terakki'nin olumsuz yanları ağır basıyor.
Kötü
yanları bizim çıkarlarımıza ters düşenlerle çok fazla iş birliği yapmasıdır. Bu
kötü niyetten de olabilir. Bilmiyoruz niyetler insana kapalıdır. Allah bilir.
Tecrübesizliğin getirdiği ahmaklıktan da olabilir. Çünkü aklı besleyen
tecrübedir. Dolayısıyla genç ve tecrübesiz insanların çok sorumlu mevkilere bir
an önce gelmeleri zararlıdır. İttihat ve Terakki'nin liderleri genç insanlardı.
Tecrübeleri yoktu. Beni en çarpan olaylardan biri Enver Paşa'nın Abdülhamit'e
"Biz Balkan devletlerini barıştırdık" demesidir. Abdülhamit de
"30 yıldır ben onları birbiriyle kapıştırdım" cevabını vermiştir. Bu
Balkanlar'ı elimizde tutmamızı sağlıyordu. Yanlış bir şeye götürmüştür Enver
Paşa. İlk bakışta olumlu bir şey. Ama barıştıklarında bir araya gelip sana
karşı oluyorlar.
Türklere
geçmişini unutturdular
İslam
medeniyetinin Türk'ün başını çektiği İslam alemi tarafından kurulabileceğini
söylüyorsunuz ama diğer taraftan da "Omurgasızlaştırılmış Türklük"
diye bir kitabınız var. Neden Türkler?
Bunu
herhangi bir milliyetçilik, kavmiyetçilikle değil, tamamıyla tarihin
gözlemlenmesinden çıkardığım sonuçla söylüyorum. Ben hiç sevmem kavmi
milliyetçiliği, etnik milliyetçiliği. Son bin yıldır İslam'ı korumuş ve
kollamış bir birimdir Türklük. Selçuklulardan başlayarak özellikle Osmanlı'nın
yaptığı olay Müslümanlığı sırtlamak, iyi kötü götürmektir. Özellikle Osmanlı
dedim çünkü tarihin en netameli, en zor, en sorunlu döneminde İslam'ı 600 yıl
yaşatmıştır.
Türklük'ten
kastınız aslında Osmanlı o zaman?
Evet,
Osmanlı. Onun çekirdeğini Türkler oluşturduğundan ötürü öyle söylüyorum.
Osmanlı hanedanı özde Türk'tü. Başkası yapamaz diye bir mesele yok. İslam'ı
yıkmak için başını ezmek gerektiğini düşündü düşmanları, o başlar da Türklerdi.
Onun kafasını ezdiler önce. Nasıl ezdiler? Geçmişini unutturarak, bunaklığa
mahkum ederek. Çünkü insanın varlığı hafızasındadır. Hafızasını kaybetmiş biri
insan olmaktan çıkar. İnsan değildir. Komada olan birine artık insan
diyemezsiniz. Biyolojik faaliyetlerini sürdüren bir canlıdır. Omurgasızlaştıran
Türklük derken bunu kastediyorum.
İslam medeniyeti
yeniden kurulurken kullanabileceğimiz temel referans noktaları neler?
Birincisi
dinin temel müracaat noktaları var. Bunların başında Kur'an, hadis, sünnet
geliyor sonra tarihi devirlerde İslam devletlerinin yaşama süreçleri geliyor.
Bu müracaat noktalarının en önemlisi dinin bize bastırdığı -Dinin baskısı çok
açıktır. Öbürü gibi sahtekarlık değildir- şudur; kul kula kul olamaz. Başka bir
deyişle insanın insanı sömürmesi yasaktır. Bunun sembol adı faizin yasak
olmasıdır. Yani bu bankaya gidip para yatırıp daha fazlasını geri almak gibi
teknik bir konudan ibaret değil. Bunun adı "başkasının alın teriyle
edinilmiş servet haram"dır. Buna şimdi rant deniyor. Bu yasak. Bugünkü
düzen bunun üzerine kurulmuştur. İkisi birbirine zıttır.
İslam medeniyetinde
nasıl işliyor sistem?
Geçmişte
toplumcular, sosyalistler İslam'a benzer bir ifade kullanıyorlardı. Ama
maneviyatı olmayınca 3 günde iskambil kağıdından inşa edilmiş bir ev gibi
yıkılıverdi. Maneviyatın önemi, çıkarını düşünmeden hareket etmektir. "Allah
rızası için" denilen olay kimseye hizmet etmeden ödevini yerine
getirmektir. Çünkü birine hizmet ettiğinde karşılığını beklersin. Oysa ödev
ahlakında karşılıksız hizmet söz konusudur. İslam'ın öngördüğü de budur. Bütün
hayatı kapsayan ve karşılıksız hizmet. Bu noktayı elden kaçırdığımızda ahlak
elden gider. Bu devir bizi bu noktaya getirmiştir. Bu saatten sonra karşılıksız
iş görme diye bir şey yoktur. Müslümanlıkta hak-ödev denklemi yoktur sadece
ödev vardır. Bütün doku bu yapının ortaya çıkmasına yöneliktir. Bütün sular bu
ahlak nehrine akıyor. Halis ahlak budur. Bu sana bana bir yarar getirmez bize
getirir, biz birbirimize hizmet ediyoruz. Benmerkezciliği yıkan, ortadan
kaldıran bir olaydır. Sermayecilik ise bencilliği, benmerkezciliği temel almıştır.
Özal'la birlikte
İslami yaşam buharlaştı
Çağımızda bir
var olma sıkıntısı yaşadığımızı ifade ediyorsunuz. Bu bağlamda İslam
medeniyetinin durumu nedir?
İslam
medeniyeti son buldu. Bugün İslam medeniyetinden söz etmek mümkün değil. Büyük
medeniyetlerin sona ermesi topyekün ortadan kalkması anlamına gelmiyor. Şurada
burada o medeniyete ilişkin bir yaşama tarzı bölük pörçük devam ediyor. Son 20
yıldır, garip bir tezat, Turgut Özal'la birlikte bu İslami yaşayış buharlaştı
Türkiye'de. Muazzam bir çağdaşlaşma baş gösterdi.
Özal'ın dindar
bir siyasetçi olduğu bilinir aksine!
Ben
de tezat dedim zaten. Özal'ın böyle bir niyeti var mı yok mu bilemeyiz. Zaten
tuhaf bir şeydir, insanların niyetlerine göre şekillenmiyor her zaman. Niyet
etmediğiniz bir istikamete de yönlendirebiliyorsunuz. Bunun tarihte çok önemli
iki örneği var. Martin Luther Hristiyanlığı kurtarmaya çalışırken batırdı.
Gorbaçov Sovyetleri kurtarmak isterken parçalanıverdi.
Özal'la İslami
yaşayış nasıl buharlaştı?
Türkiye'yi
İslamsızlaştırmak gibi bir derdi yok. Bu ondan çok daha önce baş göstermiş bir
olaydır. Ama çağdaşlaştırma hamlesinde Türkiye'yi geleneklerinden iyiden iyiye
koparmıştır. Bu çağdaşlaştırma hamlesi, teknik deyişle, sermayeci dünyaya iyice
bağlanması, kilitlenmesi anlamına geliyor. 70'lerin sonu 80'lerin başında
Avrupa ve Amerika müthiş bir sermayeci sürece boğulmuştur. Bunun iki kahramanı
var. ABD'de Ronald Reagan, İngiltere'de de Margaret Thatcher. Bunlar 60'larda
tavsamaya yüz tutan sermayecilik düzenini yeniden ateşlediler. Türkiye'de de 3.
ayağı oluşturan Özal dönemiydi. Sermayeciliğe ayak uydurduğunuz ölçüde
çağdaşlaşıyorsunuz. Çağdaşlaştığınız ölçüde İslam medeniyetine uzak
düşüyorsunuz. Bu neredeyse matematik bir kesinlik şeklinde karşımıza çıkıyor.
Küreselleşmenin
de etkisi var mı?
Hepsi
çakışan şeyler. Sermayeciliğin çağımızda aldığı biçim küreselleşmedir.
Küreselleşme emperyalizmin yeni adıdır. Bazen adlar pörsür, eskir kullanmak
istemezler. Emperyalizm ad olarak tatsız bir hal alınca onun yerine taze pişmiş
bir ekmek gibi taze küreselleşme var. Bu da tıpkı basımdır.
Umutsuz gibi görünseniz
de, yeni bir medeniyet tasarısı tersim edebiliriz diyorsunuz. Nereden yola
çıkmalıyız?
Malzemesini
tüketen bir yıldız genişler şişer, kaybettiği malzemeyi yeniden tedarik edecek
gücü kalmaz ve gittikçe çöker. Sonunda parlak bir cüce olur kalır. Saçtığı
malzemeden yerçekimi yasası gereği yeni bir yıldız ve gezegenler oluşur.
Medeniyetlerde de benzer. İslam medeniyeti de yaşadı, gelişti, öldü. Onun
bıraktığı bir malzeme topluluğu çokluğu var. İslam medeniyeti Müslümanlık dini
ile bir ve aynı şey olmamakla birlikte Müslümanlıktan türemiştir. O din
duruyor. Medeniyet çerçevesinde değil ama tek tek bireylerin hayatında
varlığını sürdürüyor. Bu dinin bildirdiklerinden ve o dinden doğmuş olan
medeniyetin bıraktıklarından hareketle yeni bir medeniyet modeli inşa
edilebilir. Olacak demedim, yapılabilir, mümkündür dedim.
Neden bu kadar
zor?
İçinde
yaşadığımız medeniyetin olağanüstü bir baskıcılığı var. Bugünkü medeniyet çok
sahtekardır, yalancıdır. Baskıları kaldırıyorum iddiasıyla tarihte görülmemiş
bir baskıcılığı yürütüyor. Sovyetler dağılınca yaşam seviyesi çok düştü. Aç
kaldılar. İyi yetişmiş insan gücü var. Hanımları çok güzel. Bunları seni memur
yapacağız, çocuk bakacaksın diye kandırıp fuhuşa soktular. En kötü, en korkunç,
aklın havsalanın alamayacağı bir felakettir fuhuş sanayii. İnsan haysiyetinin
en ayağa düşmüş halidir. Buraya götürdüler kadınları. Neler vaat edildi ve
nereye götürüldüler ve bir kere de kapıldıktan sonra kurtulamıyor. Bizim
sermayecilik ideolojisine bağlı çağdaş düzen karşısındaki durumumuzu bu
aldatılan kadınlara benzetebiliriz. Vaatler dehşet, gösterilen çok müthiş,
fakat yaşanılan bambaşka. Bugün başka bir medeniyet olmadığı için yeryüzünde,
günümüzde ona bakıp da buradaki yaşamımızın dramının farkına varamıyoruz.
Karşılaştırma imkanımız yok.
KAYNAK:
Prof. Dr. Teoman Duralı: İslami Yaşam Özal'la Buharlaştı (kirmizilar.com,
erişim 09.10.2018).