Şair ve yazar, bürokrat, öğretim görevlisi. 1962, Dereli Köyü / Kahramanmaraş doğumlu. Merkez Dereli Köyü İlkokulu, Denizli Pamukkale Ortaokulu, Tarsus Lisesi Edebiyat Bölümü ve Anadolu Üniversitesi / İktisat Fakültesi/ İktisat bölümünden 1989 yılında mezun olduktan sonra Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde Pedagojik Öğretmenlik Formasyonu eğitimi aldı. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset ve Sosyal Bilimler Bölümü’nde “Ceza İnfaz Kurumlarında Personel Sorunları’’ proje-tezi ile aynı üniversitenin Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü’nde “Çocuk Suçları ve Çocukları Suça İten Sebepler” proje-tezi ile, yüksek lisans mezunu. (2007)
1983-89 tarihleri
arasında Kahramanmaraş’ta “EDELER” adlı Türk Halk Müziği Dershaneciliği ve
Orkestra İşletmeciliği, müzisyenlik ve sanat menajerliği, Gaziantep GRT TV,
Hisar TV, Yaprak TV ve Kanal 5 Televizyonlarında programlar yaptı.
1993 yılından
itibaren İnebolu M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda İdare Memuru olarak
başladığı memuriyete Gaziantep ve Midyat Cezaevlerinde müdür ve 2004 yılından
itibaren Erzurum Ceza İnfaz Kurumları Personeli Hüseyin Turgut Eğitim
Merkezi’nde Müdür / Öğretim Görevlisi olarak devam etti. 2012 yılı başlarına
kadar yedi buçuk yıl görev yaptığı Eğitim Merkezinden çocuklarının eğitimi
nedeniyle tayin talebinde bulunup, cezaevi müdürlüğü görevine geri dönüş yaptı.
Atandığı
Kayseri Kapalı Ceza ve İnfaz Kurumu’ndaki kısa süreli görev sürecinde de geçici
süreli görevlendirmelerle tekrar çok sevdiği eğitim hizmetlerine öğretim
görevlisi olarak devam etti. Aynı yıl içerisinde atandığı İnebolu M Tipi Kapalı
Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü görevini yaklaşık 2 yıl yaptı. 2014 yılının
ortalarında Ankara’ dan sonra Türkiye’de ikincisi olan “İstanbul Çocuk
Eğitimevi Müdürlüğüne” Kurucu Müdür olarak atandı ve İstanbul Çocuk Eğitimevi Müdürü
olarak görev yaptı. Halen Cezaevi Müdürü olan mesleğini icra etmektedir.
Mehmet AKSU,
Yargının modernizasyonu ve cezaevi reformu projesi kapsamında Avusturya
ziyaretinde bulunulan heyet çerisinde görev aldı. Türk Denetimli Serbestlik ve
Yardım Hizmetleri Birimi çalışanları ders kitapları hazırlama gurubunun içinde
yer aldı ve bu kurumun ilk eğitimcilerindendir.
İlk yazısı
Kahramanmaraş’ta yayınlanan İstiklal Gazetesi’nde yer aldıktan sonra çeşitli
gazete, antoloji, dergi ve sosyal paylaşım sitelerinde yazı ve şiirleri
yayımlandı. Dolunay Şiir Şölenlerine katıldı. Şiirlerinin yanında beste
çalışmaları da olan Aksu, bağlamasıyla eserlerini okuyarak konserler verdi.
Kompozisyon ve şiir yarışmalarında ödüller aldı. CİPDER Paylaşım Dergisinde ve
Erzurum’un saygın bir yerel gazetesi olan Kurtuluş gazetesinde “Azığımda Olan”
isimli köşesinde değişik konularda yazılarını paylaştı. CTE Değerler
Dergisinde, Lamure Yaşam, Ayrıntı ve Kültür Dergisi, Erzurum Sevdası Dergisinde
de yazıları yayımlandı.
Halen “ Ay Vakti
/ Düşünce- Kültür ve Edebiyat Dergisinde yazılarını paylaşmaktadır. Gaziantep
Saz-Ses ve Sahne Sanatkarları Odası, Antoloji.com, Musiki Eseri Sahipleri Grubu
Meslek Birliği, Türkiye Yazarlar Birliği üyesidir.
2002 yılında
Dolunay Yayınlarında çıkan “Başka Dağlar Var” isimli şiir kitabının ikinci
baskısı Yankı Yayınlarında Ocak 2011 de, 2015 yılında Yankı Yayınlarında çıkan
“Heybedeki Hayat” isimli deneme kitabının ikinci baskısı yine Yankı
Yayınlarında, Mart 2019 da yayınlanmıştır.
2021 yılında kitapları bazı Üniversite
Kütüphanelerinde yerini aldı. Aynı yıl Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi
Kütüphanesi’nin girişinde oluşturduğu, duvardan duvara geniş alanı kapsayan
onur köşesi olan bölümde yer alan 6 yazardan biri, Mehmet Aksu olarak yer
verildi.
Şahsına ve eserlerine gösterilen ilgi,
2022 yılında Kahramanmaraş/ Nurhak ilçesi Milli Eğitim Müdürlüğü kapsamında
düzenlenen şiir etkinliğine, İlçe Kaymakamı Ferhat GÜR’ün resmi davetiyle ONUR
konuğu olarak katıldı.
Değişik hedef
kitlelerine “ Kişisel Gelişim” seminer eğitimleri, konferanslar vermektedir.
İlkini 2012 yılında Erzurum’da düzenlediği, “ Erzurum Kahramanmaraş Şair Kardeş
Kent Olsun.” çağrısını 2013 yılında da tekrarlayarak gelenekselleştirdi. Bu
projenin önemini şair dostları ile birlikte şiir dinletileri yaparak
anlatmakta, sağduyulu herkesten destek vermeleri çağrısına bulunmaktadır. Evli
ve üç çocuk babasıdır.
İletişim:
[email protected]
ESERLERİ:
Şiir:
Sevdamın Yurdu (1999)
Başka Dağlar Var (2002)
Gönüllerin Budak Gülleri (2006)
Temmuz Güneşi (2012)
Dolunayda Yürümek (2020 )
Deneme-Özdeyiş:
Heybedeki Hayat (Deneme, 2015 )
Söz Yumağı (Veciz Söz, 2015 )
Açık Kapı (Deneme, 2020 )
Söz Yolağı (Veciz Söz, 2020)
Araştırma-İnceleme:
Ceza İnfaz Kurumlarında Personel Sorunları (2007)
Çocuk Suçları ve Çocukları Suça İten Sebepler
( 2010)
Devam Eden Çalışmaları:
“Mahkumiyetten Hakimiyete” Cumhurbaşkanı Sn.
Recep Tayyip Erdoğan’ın Pınarhisar Cezaevi’nde yattığı günlerde mektuplaştığı
mektup arkadaşları, mektupları ve analizi konulu kitaplaştırma çalışması.
(Araştırma)
Heybeli Kapı (Şiir)
Muhabbet Arkı (Şiir)
Han Soluğu (Şiir)
Heybeden Haber (Basına Yansı)
Söz Dimağı (Veciz Söz)
..Denge ( Deneme)
..Tepe ( Anı)
HAKKINDA: Ramazan Avcı / Kahramanmaraşlı Şairler Antolojisi, Kahramanmaraş
Valiliği / (2008), İhsan Işık / Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları
Ansiklopedisi (11.Cilt Ek:1, 2009),
Yaşar Alpaslan, S. Yakar / Maraş Meşhurları (Kahramanmaraş Valiliği , 2009),
Erzurum, Yerel “Kurtuluş Gazetesi” 01 Nisan 2011), CİPDER Paylaşım dergisi,
Nisan 2011, Sayı 10, Ankara Kahramanmaraş Ansiklopedisi (Sütçü İmam
Üniversitesi, Cilt . 1. Sayfa 186,187 (2017).
BAŞKA DAĞLAR VAR
Mehmet AKSU
Canan inayet eyledi
aradığını buldu gönlüm,
başkası olmayacak.
Reyhan kokusunda yar, gel deyince yokuş mu kalır
aşılmayacak.
Yönümün bedelini gönlüm ödüyor, gül de har vardır
örtülmeyecek.
Dağların arkasında başka dağlar var. Dünü bugüne bağlar var.
Dağları denize ırmaklar bağlar, dünden bugüne çağlar var.
Gözün gördüğünü gönül hissetmeyince özlem ekilmez.
Kudret desti benliğinde olanın sözü sadıktır yıkılmaz.
Güle kul olmayınca kırk yerden yanar kütük, bükülmez.
Ölene rahmet, kalan sağlar var. Gönülden gönüle, bağlar var.
Doğuyu batıya hak erler bağlar. Dünden bugüne, çağlar var.
Yüreğine soran emin olur, inancını tam söyler.
Bir anda bozulan bir anda yapılmaz mı? Hey beyler.
Kamil olmayan aslından haber derlemez, günü eyler.
Dağların arkasında başka dağlar var. Dünü bugüne,
bağlar var.
Dağları denize ırmaklar bağlar, dünden bugüne çağlar var.
Okçu dümdüz atarsa oklarını hedef şaşmaz, övünür.
Çocuksu yüreğini kayıp etmeyen adam, hayıflanmaz görünür.
Yollar kapalı ancak, biz tünel açacağız evliyalar görünür.
Allah la kul arasında peygamberler var, gönülden gönüle
bağlar var.
Bilinmeyen sırları mürşitler söyler, bugünü yarına bağlar var.
Ömrün yaşandığı yıllarda, kaliteli sonuçlar varsa ne mutlu.
Dinlemek anlamaktır, kapanmak derin, kesin inançlılar mutlu.
Kul bozmasa Hak’ın yarattığı her şey çok güzel, bilen şefkatli.
İyiyi kötüden ayıran yollar var. Dünden bugüne, çağlar var.
Hakın bilmeyen rehberi neyler? Bugünü yarına bağlar var.
Mehmet Aksu (Başka Dağlar Var- Dolunay Yay.K.Maraş/2002
FİNCAN
Mehmet
AKSU
Tarihe bakıldığında milattan önce 600
yıllarında sulu yemekler, gıda maddelerinin depolanması için seramik kullandığı
görülmektedir. İnsanlar her zaman ihtiyaçlarını topraktan, su dan, ateş ten
aramışlar bunların etkin kullanımı ile de envai çeşit aletler üretmişlerdir.
Sıvı besinlerin sızdırılmaması için pürüzsüz kaplama yapmışlar bunu da erimiş
kumla yapmayı başarmışlardır. Gönlün incelikleriyle şekillenen sanatın
incelikleri gelişimini sürdürerek tarihe ismini sonsuzluğa seslenircesine
yazdırmıştır. Fincan da bunlardan en popüleri gönlün derinleyen katmanlarında
yerini almıştır. Değerler mührünün
sığdırıldığı mekan olarak ta küçük ama sorumluluğunu yüklediği fincan hacetini,
gönül yolculuğunda kıymet arz olunana sunulmasını önemsemişlerdir. Tarihin her
döneminde kültür aktarımında yerini muhafaza eden muhabbete şahitlik eden
olmuştur.
Fincan, ırakları arşınlayan bağdır,
dimağdır. “ Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.” Ata sözümüzün
atalarımızın bize vefanın, birlikte geçirilen an denilen zamanın ne kadar
önemli olduğunu bir fincan içerisine damıtılmış saygı, sevgi hoşgörü gibi
değerlerin sığdırılarak kotladığı gönül dünyalarına vurulan mühürdür, ömrün
kalitesini artıran reçetedir.
Fincanın
içerisinde içilen aslında peşinen hatalarla omuzlara yük teşkil edecek yol
kesişenlerinin kırk yatarının olabileceği, kulun hatasız olamayacağı, hatalar
için ilişkilerin kopartılmaması için fincan içerisine sığdırılmış anıyı
oluşturan muhabbetin hoşnutluğudur. Koruyucusu da fincan adı ile gönüllerde
tutulan heyecandır.
“Azim
bir fincanın içerisinde kırk gemi yüzdürür.” Doğumdan ölüme kadar asırların
sığdırıldığı beyin hacmine bakıldığında el büyüklüğündedir aslında. İnanılması
maneviyat istikametinde inanç gerektirir. Fincan içerisinde de azmin kırk gemi
yüzdüreceği aynı istikamet sevdalısının inancı.“Yol yolcu ile genç kalır.” Yolun bekası için genç düşünmek,
gençleri yola bileğlendirmek, yolun kıvrımlarının ibre terasıdır. Fincan
taşıyan masanın ayakları zemine iyi basar.
Dost gönülleri aynı mekanda sofra etrafında
toplatır fincan. İçerisinde sunulan şerbet, çay, fincan denince asıl özdeşi
kahve anımsatır fincanı bahanesidir buluşmuşluğun. Fincan içerisine sığdırılan
üzüntü, sevinç ya da adı birlikte konulabilen dağlarca ağırlığın. Çiğnenmesi
hazmedilmesidir aslında ikram edilen dost yudumlarına bölüştürür. Fincanın
hizmeti bir başınalığın giderildiği arkasına dönüp bakanın düşerken el uzatanın
yetişmesine umut. “ Yolun dolambacı
dosta gidiyorsa fincan ayakkabıya bağ, geceye fener, ırağa taşıyan binek olur.”
“Demirden
emri eğirip büker, fincana sığdırılan bir yudumluk zemzem.”
“Fincanı
sunanın eli, cüzdana sunanın elinden erkandır.” efladır.
“Dününe
ark tutan fincanı gölük tutar, yüzünü gülük tutar.” Şer odaklarına engel teşkil
eden koruyucu olur.
Fincan,
darası alınmayan kıymet taşıyıcısıdır. Umudun kırk yıl hatırda tutanı dostu
hatırlatır, farklı maddelerden yapılsa da katı madde çukurlaştırılarak elde
edilir. Dostluk kapısı oluşturan fincan gönüllerin süsüdür. Kırk gemi yüzdürülen fincandan haraketle fethe gidilir. Fincana
sığdırılan gemilerle feth edilir. Kırk yıllık orucun her anı vefanın ördüğü
huzur merdiveni dolunaya uzanır, güneşce mutlulıuk saçılır fincan köpüklerinden.
Sabahın ışıklarının geceye yatıya kalması
gönül tınılarının söylem ayniliğinin arzunun devam sızıntısıdır. Yarının besin depolarının kapı
kilidini fincan oluşturur, uzanan elin boş dönmeyeceği üç yudumluk muhabbet
kelamının tınıları ömrün hasadına ilave birikimde bulunur. “Kirmen ip büker, fincan kapı açar.”Hayat yolculuğunun güzergahında
feyizlenilen duraklarda muhabbetin sığdırıldığı hacet ikram sahibinin
mutfağının baş süsleyicisidir
Çevrede olup bitenlerin sonraki günde
ihtiyaç duyulmasında lüzumsuzluğu yaşamın sıradanlığını oluşturmaktadır. Etkili
zaman kişinin kendi gelişimine öncelikli olarak ihtiyaç deryasından payına
düşeni almakla kazanılır. Halkanın genişlemesi ile de halka etkisi görülür. El
eli tutarak oluşturulan sofranın her bir oturumluğu aynı besinden feyizlenen
zenginliktir. Aynı sofrada karın doyurmak dolunaydan birlikte nasiplenmek
gayesi örgülemiyorsa fincanın çukurunda falcılar nefise uygun melodi
tutturur. Yol kesişimi şansa bırakılan
sırrın sahibinin bulunması için arayış kendi varlık gayesinin bilinmesinde
istikametin salığında ilerleyecektir. Bu yol güzergahında kahvenin hatırını
taşıyan her bir yolcusu fincana damıtılmış ruh güvercinlerini birlilkte
uçururlar. Onlar geriden gelenlere fenerce gel eylerken ileridekilere zaferin
duruş tarafını yön alanlardan haberdar eder.
Kutlu sona kanat çırpanın kanatlarında
kramp oluşmaması için kulun hakkının göstergesinde kılcal ibresi fincan
terazisinde karşılık görmelidir. Vefa ağırlığını taşıyan kırk ölçer bir biçer,
bu ölçekte fincan içerisinde görebilenlere kefesini açar. Bazen başın dayandığı
göğüs de yar olmalı, suyu paklandıran kar olmalı, Asil olan fincan heyecanı
nefesin harcını dost nefese ilham tutan her yaşta keyif kalmalı.
“Görüneni
el tutar verileni er tutar. Yiğidin hırkasında kırk yamalık dil tutar.”
Şiir duruşu türkü derinliğinde yaşam muhabbeti
dileğimle. 22.09.2017
GENÇ
DÜŞÜNDÜK
Yolun
bekası için genç düşündük gençleri konuştuk
Yol
yolcu ile genç kalır, uzatılan fincan yardan alır.
Üstadlar
yol kıvrımlarında ibreyi gösteren teras yükseltisi
Ufka merdiveni alınan nefesten ciğere
akar, yol genç kalır
Biz
aynı potada eridik kalıplar yirmi üçlük, yirmi beşlik
Biz
gençleri konuştuk ellerimizi tuttuk kucaklaştık
Ay Vaktinde biz fincan içinde buluştuk
kaynaştık
Genç konuştuk gençleri konuştuk fincan
içerisinde
Ötelerin imzasını emin ellere tesliminde
kırk gemi yüzdürmede anlaştık
Hey can, fincan içerisinde kırk muhabbet
dikeni yatar
İnsanın kendisini en sağlıklı taşıdığı
süre de kırk yıldır zaten
22.09.2017
Mehmet AKSU
Buz katmanları kış güneşinde
keyfeder.
Boğazda takılı kalan nefes rüzgâra özge ayaz çalar.
Camekâna konulmayınca uzak duruyor
yakında olan da.
Kader torbası, insanların ruhunda gizli mukadder niyaz.
Hayat ırmağının bitişi; göze, kapağından yakın.
Çimen yeşili, ahire uzanan salımız var.
Sende olanı ötelerde arama,
şubat ayındaysak yolumuz var.
Duymak istiyorsan içindeki
kapıdan gir içeri,
kapatma özelinle yüzüne kapını.
Gecenin gölgesini güneş dağıtır.
Yapraklar yeşil iken çocuklar salıncakta görülür.
Irmağın dirseği mürşidin kapısı,
dilde tespih olana.
Yürünür yeniden hayat bulmak için.
Su kaynağında firesiz, insan doğduğunda kınasızdır.
Buz katmanları erimiyorsa içinde,
mevsimlerden temmuzda değilsin.
Ocak, şubat güneşi kâr eder mi
Erzurum’un buzuna.
Gönüllerdeki buz katmanları da içimizdeki şubattır.
Mart güneşi de kar etmez, sularını indiremez ovaya.
Şehrin sessizliğini, toprağın kokusunu da coşturamaz
ocak güneşi.
Temmuz güneşinde kar mı kalır?
Gönül dağında, Ahir dağında, Palandökende
İbremiz kıble, doğmalıyız gönüllere temmuz güneşi gibi.
Penceresiz eve hava kapıdan
girer.
Kapı varken penceredense eve hırsızlar.
Yolunda kararlı yürümeyen korkar gölgesinden,
kavşağı çoktur.
Başıboş da yürünür, çocuk avutmak için de,
İlme ulaşmak için yürünür, cennete kavuşmak için de.
Ziyaretin kapısı ecdadın uzandığı toprak,
hilaldeki gülü görmek için de.
Yelkenleri elimizde, ahire uzanan salımız,
Farklı olsa da renkler, secdeye varılan varımız,
yaşarken aynı atadan aldıklarımız.
Dağın kalbine doğru ilerlerken
tıkanmışsan,
azmin yaydır okuna.
Sınır taşlarını sürükleyen sulara doğru yelken açmışsan,
azmin binektir yüküne.
Acılardan güftesiz titrek sesler çıkıyorsa içinde,
akortlan.
Irmağın dirseği mürşidin kapısı,
eşiğine yüz sürmek erzaktır.
Dönülür yeniden hayat bulmak için tümsekten,
azıktaki erzaktır.
Su kaynağında firesiz, insan doğduğunda kınasızdır.
Buz katmanları erimiyorsa içinde,
mevsimlerden temmuzda değilsin.
Kaynağı olmayan su yalaktır,
kendisini yutkunur gerisinde çer çöp kalır.
İnsanlar da değerler hazinesinden beslenmiyorlarsa
şeytana çığırtkanlık yapar, rampada kalır.
Yarınların bedelini taşıyan
şeleğin kantarı
kalbin avuçtaki kınasıdır.
Vitrine konulmayan elbisenin alıcısı olmaz,
pula düşse de ederi.
Eziyet puslu yolların katığı,
gün dökümü uykusuzluktur hafriyat.
Bozgun yemişsen,
çıkmamıştır kılıç, yürek kınından.
Kıratın arpasından bir tutam dönüştürmektir,
sofrana üç zeytini.
Irmağın dirseği mürşidin kapısı,
dilde tespih olana.
Yürünür yeniden hayat bulmak için.
Su kaynağında firesiz, insan doğduğunda kınasızdır.
Buz katmanları erimiyorsa içinde,
mevsimlerden temmuzda değilsin.
Ocak, şubat güneşi kâr eder mi
Erzurum’un buzuna.
Gönüllerdeki buz katmanları da içimizdeki şubattır.
Mart güneşi de kâr etmez, sularını indiremez ovaya.
Şehrin sessizliğini, toprağın kokusunu da coşturamaz
ocak güneşi.
Temmuz güneşinde kar mı kalır?
Gönül dağında, Palandökende, Ahir dağında,
İbremiz kıble, doğmalıyız gönüllere temmuz güneşi gibi.
Mehmet AKSU (Temmuz Güneşi -
Yankı Yay. İSTANBUL / 2012)
Mehmet AKSU
Her varlık hakkın divanına ulaşılması için merdivenidir.
Merdivenin onuncu basamağı adanmışlık tahtı.
Yarınların yaşamını oradakiler seyreyleyebilmekte.
Teraziyi denk getirmek için bedel ödeyenler.
Bahçedeki hardalın yerine gül dikilmeyince,
alınacak nefes mevcut beslenilenden olacaktır.
Bir kapı var ki, kullarda bulunur sadece.
O kapı vicdan kapısı,
O kapı daim açık tutulabilmeli.
O kapıya dünya sığabilmeli.
Düşmanında o kapıdan girebilmeli.
O kapı adalet kapısı.
Adalet güçlerin keyfiyeti olmamalı.
Hassaslaşmalıdır terazi makamlar yükseldikçe.
Kul odun değildir, tutarı güçlü olan da hızarcı.
Sezerin hakkı hızara verilmemeli.
Terin düştüğü topraktadır bereket.
Hakkın divanına her cepheden yürünmeli,
Bir kapısı var ki, o kapıdan girilmeli.
O kapı adalet kapısı.
Paçayı sıvayıp gömleği dirseğe çekiştirmek
Şadırvan etrafında tespih tanesi olmak.
Alınların değmesi secde ibregâhına
Aynı tastan su içmektir işte,
Aynı tastan su içmek feyizlenmektir Ahirhan’dan.
Su akar aşağıya, aşağıdaki su taşır gemiyi limana.
Kul hakkı öyle ki;
Gemiyi taşıyan su, kul hakkını yiyeni taşıyamaz.
Su azizdir, bir yol bulur doldurur boşluğu.
Kulun keseri yontar kendine
Üç alkışlayıcının tuttuğu ritimde bilenir.
Çeyrek bütün olur onun terazisinde
Mehmet tabana kuvvet.
Mehmet ağa ise kanatlı kuş olur.
Seyreyler âlemi, harmanda buğday tanesi örselenir.
At sırtında çuvalda buğday, tay olmalı.
Yola koyulmak gecikirse aş pişmesi süresi,
Orada bir kuvvet baskı yapıyor, çelme atıyor demektir.
Acıyan kapının bedduası buharlaşır,
Tepeden seyreyleyenin kanatlarında kramp olur.
Kanatlar kırılmasın, sürünmesin kanatlılar.
Hor görülmesin Mehmet’ler de.
Bir kapı var ki;
O kapı her geleni kucaklar,
merkezin sıcaklığı tartar bedeni.
Gönül gözü var olanlar eliyle de tutar gibi tutar bu kapıyı.
O kapı adalet kapısı.
Yönü bu tarafa olanları da çeki verir içeri,
nokta kadar ezberi olanları.
Mehmet AKSU (Temmuz Güneşi – Yankı Yay. İSTANBUL / 2012)
Mehmet AKSU
İnsanın dişleri çürüyebilir,
sökebilirler yerinden dişlerini.
Saçları ağarabilir, dökülebilir,
berber koltuğuna oturamayabilir.
İnsan kolunu, kulağını, bacağını kaybedebilir,
yapabilirler başkaları bunu.
Yokuş yollarda tıkanabilir insan.
Var olmak vücut uzuvlarının bütünlüğü
değildir kıvamında.
Var olmak varlıkların hükmetmesidir özünü.
Uzuvların bütünüyle yarınların ritmiyle sancılanması,
Secdede gül olmaktır gönüllerin derinlerinde aşı tutan
Kırk ikilik iz bırakmaktır bulunduğun her zemine.
Plaket sunabilirler sudan sebeplerle.
Alkışlar, ayağa kalkışlar omuzlarını yekindirebilir yukarı.
Her olur olmaz şeye amin demek, yaraşmaz o yüreğe.
Ülkeye, kıbleye ilgisizin karşısında,
Yan bağı yatanların karşısında el pençe durmak,
Menfaatinin karşısında iki büklüm olmak değil.
Var olmak yaratılmış olmak değil sadece.
Var olmak sevdalanmaktır ecdadın zikrullahına.
gülü hakim kılmaktır sonsuzluğun yolculuğunda.
Kırk ikilik gül bırakmaktır basılan her zemine.
Bu taraftan taraf olmak, çelik gibi kırk iki numara
iz bırakmaktır basılan zemine.
Çelik gibi olmak hakla yoğrulmaktır yani.
Değerlerinden bir çıntık koparttırmamaktır
ölüm çalsa da kapını.
Yıldızın hilaline, hilalin yıldızına kavuştuğu andır
Sonsuza yürüyüşün adı, sevdasıdır kırk ikilik.
Toprağı yeşerten ırmak, kinleri eriten alev,
cepede kurşun yağdıran er olmaktır.
Kırk iki giyinmek ayakkabıyı, yolun ışığı,
yolcunun umudu, suyu, alışkan tüfekte mermi olmaktır.
Annenin bebeğini hilalin ninnisiyle uyandırması.
Emzirirken abdestli olmasıdır.
Gökkubbeyi kucaklayabilmektir dört mevsimde.
Tünel açmaktır dağları diğerine bağlayan
kırk iki numaralık.
Kem gözlerin korkuları,
Hasbihalde uzakların çağırdığı dost iz olmaktır halkada.
Günün kabul vakitlerinde dondurabilmektir dünyalık işi
En güçlü anında bağışlayabilmektir avucuna düşeni.
Yılan eğrilir büğrülür deliğine gelince doğrulur.
sabrı işleyebilmektir dilin yeleğine.
Kırk iki giyinmek ayakkabıyı
Dağları elekten geçirmek,
altını ayrı üstünü ayrı kefelerde sarabilmektir.
Çakıl taşlarının şemsiyesi, yaratılmışın tımarcısı,
Muhtaca nefes olabilmektir.
Sarıldığında, kalbin dörtnalda olması.
Aynı yangında kavrulabilmektir kardeşinle, yoldaşınla.
Sığınıla bilecek baba omuzu olmaktır.
kırk iki giyinmek ayakkabıyı
Çelik gibi olmaktır, çelik gibi.
Mehmet AKSU (Temmuz Güneşi – Yankı Yay. İSTANBUL / 2012)
Mehmet AKSU
Zaman dar içim karma karışık
Taşkın akıyor gönlüm enginlerden gel.
Diktiğin güllerin kokusu arşa ulaşık
Kapımı tıklamadan gene seher vakti gel.
Küllerim savrulmadan gene namaz vakti gel.
Nasıl olsa her nefesimde sen varsın.
Hasretini yıllara payladığım yarsın.
Kulu sultan eğleyen yolda, efhamsın.
Kapımı tıklamadan gene seher vakti gel.
Defterimiz dürülmeden gene namaz vakti gel.
Hayalimdekisin, yıllardır cemalini aradım.
Sırlarım senin gerisine ki dedin ya, ağladım.
Aldın götürdün beni dolunay’ a, bağlandım.
Kapımı tıklamadan gene seher vakti gel.
Hesabımız görülmeden gene namaz vakti gel.
Her bir dost güçtür yelken açmağa.
Hakikat ırmağından feyiz saçmağa.
Mürüvvet bağı şerbeti deminden içmeğe.
Kapımı tıklamadan gene seher vakti gel.
Azrail sarılmadan gene namaz vakti gel.
Dipsiz binalar çöküverir, iki alemde.
Nice sessiz türkülerimiz var, yar emde.
Unutma, verdiğin değerler gönül hanemde.
Kapımı tıklamadan gene seher vakti gel.
Adamdan sayılayım gene seher vakti gel.
Mehmet Aksu (Başka Dağlar Var- Dolunay Yay.K.Maraş / 2002)
SEVDAMIN YURDU
Mehmet AKSU
Arzularım dolaştı sınırlarımızı
Bu günüde Samsun’ da yaşadım
Atamın bastığı toprağın kokusunu
Oradan soludum içime.
Kaldırdım başımı
Fatih’ in güneşinin doğduğunu gördüm İstanbul’dan
Ebedi nöbetinde eksilmeyen ışığıyla
Mehmetçiğe güç veriyordu
Salkım saçak Ankara’nın üzerinde
Ankara diri
Ankara capcanlı
Görebiliyordu güneşin doğuşunu Ağrı Dağından
Duyabiliyordu şehit yavrularının feryadını
Diyebiliyordu
Ezan susmayacak, bayrak inmeyecek
Efeler, dadaşlar, edeler can verdi
Çanakkale geçilmedi
Hilal öksüz bırakılmadı
Onun içindir ki
Doğan her bebek borçludur ecdadına
Çevirdim yüzümü Akdeniz’e
Gördüm ki
Hilale kurşun sıkanlara karşı
Sofrası çöplük olsa da
Kükrüyordu Anadolu’m
Biliyordu ki
Ölümün şereflisi bayrak için idi
Vatan namus için idi
Atamın nasihatını unutmadan
Sevginin hası paylaşımdır deyip
Uzattım kollarımı
Bayrağımızın dikildiği sarp kayalıklara kadar
Gözlerimde rendeledim bir elmayı ülkemin üzerinde
Sol avuçlarımda doğuyu
Sağ avuçlarımda batıyı okşadım
Dinledim
Dicle ağladı. Fırat kükredi
Arzuluyordu ikisi de bir beden olmayı
Kuşadası’na, Pamukkale’ye küsmüş her ikiside
Aktı aktı Suriye sınırında yutkundu
Ta derinliğine gönderdiği öfkesini
Basra Körfezi’ne döktü
Suyunu içipte Fırat’ın
Türküsünü unutmak olur mu
Yavrusunu sulara kaptıran bir ana beddua etse de
Göçler yola dizilse de
Baykuş ötse de yurdunda
O bizim kuşumuz
Konmasa da bülbül kendi dalına
O bizim kendi gülümüz
Dicle kıyılarında kuzu otlatıpta
Oraları özlememek olur mu
Şaşılsada görüldü ki
İnanç sınır tanımadı
Dağları yardı sevdanın gücü
Fırat’ ın düğünü var, Dicle şahit
Harran gelinliğini giymiş
Ülkem halaya tutulmuş
Dallı Basma çalınıyor
Davula çift tokmak vurulsun.
Dağları yardı sevdanın gücü
Fırat Harran’ı aldı koynuna
Urfa’ da gebe bıraktı toprağı
Dokuz gardaş bir anadan babadan
Yüreğimiz aynı sevda ile yoğruldu
Ayrı illerde olsak ta girmesin aramıza
Adaletsizlik büker belimizi
Ekelenen biber özüme kar etmedi
Ölüm hepimize aynı gözle bakıyor
Havanda dökülen sözlere dur demek var iken
Beşik sallamak olur mu
Ellerin yurtları bize yurt
Adaleti bize kılınç olur mu
Anası ana yari yar olur mu
Düşman Sütçü İmam’ ı hiç unutur mu?
10.08.1996
Mehmet Aksu (Sevdamın Yurdu - Dolunay Yay.K.Maraş/ 1999)
DOLUNAYDA YÜRÜMEK
Mehmet AKSU
Dünya insanda okunur, gören
yoğrulur
kendisine
dokunur.
Diken güle korku salmaz, rengine
doğrulur
dengine
takınır.
Allah kula hışım salmaz, kazanç
savrulur
hesabına
dökülür.
Çalan ele silah verene vay,
kılıfında saz görse
çemkirir
yakınır.
Hakkı karartan kimlik, çalı çırpı
etmez ya
gülüm diye
yekinir.
Dünya insanda okunur, insan ar
eleğinden
dolunaya
dökülür.
Dolunayda yürümek artı ay, ahiri
ray dolunay.
Ağaç dibine dal olgunu dökülür,
çürük çarık
bohçası
yakınmaz.
Güneş gider elden dağdan gölge
iner,
yaprak
arkasına bakınmaz.
Dolanır ötelerden nasibe gelen
hakkı bulur,
damlacığı
dökülmez.
Terazisi eksik tartana vay,
yediğinin giydiğinin
gelişinden
yakınır.
Hakkı karartan kimlik, çalı çırpı
etmez ya
gülüm diye
yekinir.
Konak, çanak, binek zahiri, ahire
giden yol
çile dua ray
dolunay.
Dolunayda yürümek artı ay, ahiri
ray dolunay.
Çoban yol bulur koyun otlanır
dere tepeyi sırtlar,
umut köklenir.
Yalan söze çocuk kanmaz, zengin
ısırığı
sokak
kapısında paklanır.
Didişen kardeş baba hırkasını
iteler sırıtır,
elin ortasında
kükrenir.
Komşudan gölük tutan vay yüzsüz,
bahçesine
tavuk girse yakınır.
Ömre zar veren kimlik, çalı çırpı
etmez ya
gülüm diye
yekinir.
Dünya insanda okunur, insan
yakınından yakınır
çile ray
dolunay.
Dolunayda yürümek artı ay, ahiri
ray dolunay.
Özde olan gözde pınar olur, ahbap çavuş
parmak sunar
kir düşer.
Kurt köpeği tay sınmaz, at kepeği
pay sınmaz,
toz ocağa leş
düşer.
Serde koşan sırrı taşanı
kurtarmaz olur,
erden giden
varır ele düşer.
Biri bilen yolu tutun ayıklar
dize batan dikeni,
er yönüne gül
düşer.
Şah damarı çatlak delik, kışa
gölgesi olmaz ya
çınarım diye
yekinir.
Kula ata sormak zahiri, ahire dua
çile ray dolunay.
Var olan okunur, iner eleğinden
dolunaya dökülür.
Dolunayda yürümek artı ay, ahiri
ray dolunay say.
Sağlam ayak han kapısına dayanır,
at nalından
yol alır tozu
yaranır.
Ataş ocakta çorba çaya yumulur,
top tüfekte hüner
bir çıngısı
yaranır.
Gelin kız cicim ayda açılan
gonca, ay devrilir
yancı yaprakları
yaranır.
Koca kente ayna şavkı tutan vay,
baş yastığı
eğri konsa döşeğine yakınır.
Hakkı karartan kimlik kalıpsız,
çalı çırpı etmez ya
gülüm diye
yekinir.
Sinek vızıltısı bilek güreşi
zahiri, ahire giden dua
çile ray
dolunay.
Dünya insanda okunur, insan
mayasından dokunur,
sır ray
dolunay.
Dolunayda yürümek ömre artı ay,
ahiri ray dolunay.
25.11.1996
22.11.2017
Mehmet Aksu (Dolunayda Yürümek – Yankı Yay. İstanbul /
2020)
İÇİMİ İNCİTEN
Mehmet AKSU
Toprağı
eşebilecek, ceviz çınar dikebilecek
Bağın
bir ucundan yamacına koşabilecek
Derman
varken dizimde kravatımı çıkaracağım
döneceğim köyüme dedim de.
Yol
ayrımı çoğalıyor, yol daralıyor.
İçim
inciniyor özlem gözlemde derleniyor.
Kıdem
deminde yalpalıyorum.
Duru
hevesle besledim kendimi seslendim geleceğim.
Memleketimden
uzakta,
memleketim gibi çarpan yüreğimle
kucaklıyorum köyümü, insanlarını.
Büğlekten
yukarıyı var sayan,
rızkını köyümde arayan çerçiler,
sizlere de köylüm desem yerisiniz.
Ayırt
edilir mi sesiniz komşununkinden.
Kıvrım
tatlılar, simit, dondurma
gönül öğünlükler sever,
bilirim ki en çok çocuklar.
Yumurta
bedeli ederi göze azık olur.
Kul
rızkıyla yaşar sevinsin çocuklar.
Güneş
şehrin kapısını tıkladığında,
Babamda
şehirde iş başında el arabasıyla
ses verirdi, çöp, çöp, çöp
çöpten kazanırdı yaşam çıramızı.
Çerçinin
ses tınıları hatırlatır bana babamı.
Göz
doyumluk aldığımızla.
Dün
biz vardık, babaların oğulları
bugün de var biz gibiler.
Analar
kıbleye bakan evde baca duman,
el sofra sermeye yer tutar hep.
Suyu
içenler keçi de olsa, ana şefkatinden içer.
Tavuğa
darı serpen, elini kümese uzatan,
Çocuğun
gözyaşı toprağa düşmeden
Babanın
yokluğunu yollardan süpüren
Yumurta
karşılığı defter kalem,
yetiştiren analar.
Kazma
toprağa vurduğunda düşen ter.
önlük kumaşı ederi.
Karanlığın
güneşe teslimiyetinde yer,
kol omça ocak tüteri.
Eşek
sesi yükünü indirdiğinin hüneri,
hala sanki yanı
başımda,
Başımı çeviriyorum uzaklara esintinin getirdiği.
Ağdere
sazağının ciğerime dolması
öfkemi yutkunduruyor ancak.
serinletiyor kulak uçlarımı,
yüreğime yetiremiyor gücünü.
Bizim
ayakkabımız okul yolunda delinirdi.
Çorabı
okula varınca giymeyi akıl ederdik.
Okulumuz
barakaydı odun taşırdık sobaya.
Çakıllı
yolu kendimize oyun ederdik yine giderdik.
Sırt
sırta kardeşle uykuya yatardık sabah ederdik.
İçimi
inciten bugün de köyüm çocuklarında,
Aynı
acıyı çekenin varlığı.
Saçlarını
süpürge eden olmamalı analar.
Uzak
değil öteler yaklaşıyor budak makası iki elde.
Duru
hevesle besledim kendimi seslendim geleceğim.
Bu
günkü çocuklardan çok şeyler öğreneceğim.
Kıdem
öğretisiyle kucaklanılacak yaşam,
Ömrün
soluğu akıp akıp durulandan kalanı.
Yerine
konulan hayvan gübresinin kıblegahını
Namaz
kıblegahı gösterir gibi göstereceğim.
Kıdem
deminde yalpalıyorum.
döneceğim köyüme dedim de.
Dede
olmak onların penceresinden görülmek
hesabımda yoktu.
İşime
veda ediyorum da,
Eşim
farklı köyden, çocuklarım köyümüzde saklambaç oynamadı ki.
Ben
geleceğim bir başıma geleceğim de
Önüme
gelecek aşım, yol başım olmadan da
incineceğim.
ancak gel gitmelerim olacak anlaşılan.
İlk
çocukluğumu özlemimle hayallerimde
Son
çocukluğumu çocuklarımla yaşıyorum.
Devlet
içinde görev adımı olmanın onuru baş tacı.
Son
çocukluğumdaki avuncum.
Ben
kendimi hırpalıyorum, yalpalıyorum.
Yaşam
evrelerime şükür,ülkeme sevdamı silkeliyorum.
25.10.2000
25.10.2019
Mehmet Aksu (Dolunayda Yürümek – Yankı Yay. İstanbul /
2020)