Şair ve yazar. 1975 yılında Konya Seydişehir’de dünyaya geldi. İlkokulu Seydişehir’de, ortaöğrenimini Konya’da tamamladı. Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden 2003 yılında mezun oldu. Ardından 2007 yılında Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde “Cahit Zarifoğlu’nun Çocuk Kitaplarında Temel Değerler” konulu teziyle yüksek lisansını 2007 yılında tamamladı.
Edebiyat
ve sanat çalışmalarına lise yıllarında başladı. Üniversite yıllarında Turnusol Edebiyat
dergisini çıkarttı.
İlk
şiiri 1995 yılında yayımlandı.
Üniversite
hayatında tek sayı süren Turnusol Edebiyat dergisini çıkarttı.
Bumerang
Kültür Sanat Dergisinin (3 sayı) editörlüğünü yürüttü.
Dergâh,
Hece, Kaşgar, Karagöz, Kökler, Kırağı, Aşiyan, Çerağ, Mahalle Mektebi, Aşkar,
Edebiyat Ortamı, Ücra, Edebiyat Sokağı, Kırklar, Kırknar, Bumerang gibi
edebiyat-sanat dergilerinde şiir, eleştiri ve denemeleri yayımlandı.
Şiir
kitapları ve çocuklar için yazdığı eserleriyle bilinmektedir. Şiir üzerine
zaman zaman değerlendirme ve eleştiri yazılarıyla da modern şiirimize katkı
sunmaya devam etmektedir.
Beyaz
Bulut Çocuk dergisinin uzun süre şiir editörlüğünü üstlendi.
2012-2013
yılları arasında Diyanet Çocuk dergisinin koordinatörlüğünde bulundu.
Yayıncılık,
editörlük, sanat yönetmenliği, düzeltmenlik gibi alanlarda da çalışmalarına
devam etmektedir.
Ülke
çapında yüzlerce okulda çocuklar ve gençlerle söyleşti.
Türkiye
Yazarlar Birliği tarafından, “Kuşların Kalbine Dokunmak” isimli eseriyle 2016
yılında çocuk edebiyatı ödülüne layık görüldü.
siirdenyana.com
sitesinin sahibi ve yönetmenidir.
ESERLERİ;
Şiir
Renga
(Şiir, Ebabil Yayınları, Ankara, 2007)
Cezbede
Bir Narsist (Şiir, Ebabil Yayınları, Ankara, 2012)
Arınma
Festivali (Şiir, Ebabil Yayınları, Ankara, 2014)
Uçurumlar
Bestecisi (Şiir, Hece Yayınları, Ankara, 2017)
Vaktinde
Firar (Şiir, Hece Yayınları, Ankara, 2019)
Kuşlar
Attâya Gider (Çocuk Şiirleri, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2009)
Kumbarama
Dolan Şiirler (Çocuk Şiirleri, Çimke Yayınları, Konya, 2012)
Çocuklar
Gibi Güzel Şiirler (Çocuk Şiirleri Antolojisi, Üç Elma Yayınları, Konya, 2005)
Bir
Şiir Sana Bir Şiir Bana (Toplu Çocuk Şiirleri, Nar Yayınları, İstanbul, 2015)
Mesnevi’den
Seçmeler (Şiirli Hikâyeler, Nar Yayınları, İstanbul, 2015)
Deneme
Kuşlar
Benekli Gökyüzü (Deneme, Kayalıpark Yayınları, Konya, 2017)
Kuşların
Kalbine Dokunmak (Deneme, Salıncak Yayınları, İstanbul & Kayalıpark
Yayınları, Konya; 2007)
Ben
Çocukken (Deneme, Kayalıpark Yayınları, Konya, 2017)
Çevre
Bildirisi (Manifesto-Deneme, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2019)
Ramazan
Bildirisi (Manifesto-Deneme, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2019)
İyilik
Bildirisi (Manifesto, Deneme, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2019)
Merhamet
Bildirisi (Manifeston-Deneme, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2020)
Biyografi
Kutlu
Peygamberim (Siyer-Anlatı, Nar Yayınları, İstanbul, 2012)
Akif’im
(Biyografi, Kayalıpark Yayınları, Konya,
Kişisel Yayın, Ankara, 2017)
Necibcik
(Kayalıpark Yayınları, Konya, Kişisel Yayın, Ankara, 2017)
Aliya,
Aliya İzzetbegoviç (Kişisel Yayın, Ankara, 2019)
Mehmet
Akif İnan (Kişisel Yayın, Ankara, 2019)
Mallcom
X (Kişisel Yayın, Ankara, 2019)
Bir
Bakışta Hz. Muhammed’in Hayatı (Manolya Yayınları, Konya, 2018)
Söyleşi
Ben
Çocukken (Söyleşi, Kayalıpark Yayınları, Konya, 2018)
Öykü
Çocuklar
Gibi Güzel Öyküler (Çocuk Öyküleri Antolojisi, Üç Elma Yayınları, Konya, 2005)
İyilik
Bahçesi (Peygamberimizin Anlattığı Hikâyeler, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
Ankara, 2019)
Türk
Edebiyatında Ramazan Hikâyeleri, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2020
Masal
Çocuklar
Gibi Güzel Masallar (Çocuk Masalları Antolojisi, Üç Elma Yayınları, Konya,
2005)
HAKKINDA:
Bürokratik Türk Şiiri / Şiirini Ele Geçir /, Osman Özbahçe; (Gerçek Hayat, sayı
497, 30 Nisan 2010), Vural Kaya / Akranımdır Şiirsel Analizci!, Bülent Keçeli; (Ücra
Dergisi, sayı: 36), Doksanlardan Doksanlara Gelenler, Osman Özbahçe; (Karagöz
Şiir Temaşa Dergisi, Sayı: 36), Çocuklar İçin Edebiyatta Yeni Bir Soluk: Vural
Kaya, Mustafa Aldı; (http://www.dunyabizim.com/news_detail.php?id=895),
Cevat
Akkanat "Sekreteryası Bozuk Dünyanın" (dunyabizim.com, 03.07.2009), İçeriği Dışlayan Şiir: Renga, Evren Kuçlu;
(Karagöz, Şubat - Mart 2008, sayı 1), Kapkara
fetişleri Amerika'nın, Turan Karataş, (Yeni Şafak Kitap, 02.01.2008), O, şair olmakla birlikte tam bir şiir âşığıdır
da, Ömer Yalçınova; (dunyabizim.com, 04 Temmuz 2013).
Dayım
öldü fakat dayım facebook’ta yaşıyor hâlâ
Dayım
aslında talihli adam, talihi nereden geliyor
Derseniz
onu ben de bilmiyorum
Çocukluğumdu
dayım, çayırlık çimenlik seksenlerde
Eski
bir eskizdi
Talihi
ta buralara dayanır desem gene de ikna edemem sizi
Boynuna
alırdı beni, havalara atardı, gene yap –yapardı
Dayım
çocukluğumdu, oyuncak kamyonumdu
Seksenlerdi
dayım, su basmanı bitmemiş evlere benzerdi çocukluğum
Seksenler
deyince aklıma düşen aklımı kemiren…
Dayım
öldü fakat dayım yaşıyor; gene yaşa – yaşar
Elvan
şekerdi dayım
Gelecekte
bir gün yeniden kopup gidecekler için bir akşamdı
Yanında
bir de gurbet türküsü söyleyecek kuşlar sana
Zamana
yaslanıp büyüdüğüm demir asamdı dayım
Bir
olup birlik olup bir kan çeker, aldanır geride kalan
Karlı
bir coğrafyada nisanları hiç gelmesiz
Böyle
çiçekli böcekli laflar ettiğim için kınanmayı hak eden de benim
Dayım
dayımdı sadece, kasabanın ırmağına giden yolda
N’olsun
işte alışıp gidiyoruz kaosa ve başka şeylere de; alışın tabii
Şose
çağlardan geçtik görmediler savruluşumuzu
İnsan
da ölebilirdi zamanla; insan da ölüyor işte zamanla
Dayım
gibi, alıp götürdü dayım çocukluğumu da
Fakat
umursamıyor şimdi bunları, umursasa bir cevap verirdi
Anlattıklarıma…
(Arınma
Festivali kitabından)
UZATMALI TÜRK
Oğluma..
Ben şimdi bugün
burada bu bir nisan iki bin yedide
Ben bir Türk olarak
yani kaderci bir Türk olarak
Ben şimdi kendime
zarar vermeyecek kadar fatalist bir jiletle
Günlerden pazartesi
olsun meselâ
Bir kopukluk,
mumyalı şeylerle dokunaklı ve bir türbülansı
Atlayarak anlı
şanlı bir sabah diyelim doğsun Türk
Zordur Türklük
Batıda barbar Doğuda taht sevici
Ben şimdi uzatmalı
ve barbarım yani fakat tahtım yok
Hiç olmayacak da
Kendi evinde
ıskalanmış uzatmalı bir
Kendi yurdunda
savruk bir
Ben yani savruk
Türk
Bir
pazartesi yeni şeylerle gelecekler
Modern ufuklar dikecekler karşımıza
Bir pazartesi kara
çantalarına doldurup karşı lojmanlardaki
Çocukların babaları
doldurup kaderimi çantalarına yani
Bu lojmanlar eskiden
gri olsun meselâ
Sizin hiç babanız
uzatmalı Türk oldu mu diyorum çocuğa
Çocuk anlamıyor
tabii
Cebimde celp
kâğıdım
Ben şimdi sahici
surette bir ben olarak nisan ikibinyedide
Kısa kesilmiş
girizgah uzatılmış ve gerzek mükaleme
Hoşça kal oğlum
sonuçta hoşça kal işte
El salla derler
çikolata alırlar sana avuturlar seni
El salla babaya
İnanma
Fakat ben daha yola
koyamadığım işler dolusu Türk
Yüz bilgilerime
ekleyerek eklenerek ben kendimle
Barışıksız ben eski
esrik valizimle
Şu kapıdan çıkıp
giderken söylenecek türküyü
Uzatıyorum kekem
yani gırtlağımda bir düğüm ve hırpani
Çöküyor gece uzun
bir yoldoğusu kokuyor otobüs
Ben belki de bugün
teskinli bir Türk olarak
Malatya’ya
Bir
gün tabiat yeşerirken ben öldümdü nisan ikibinyedide
Fakat
pazartesiler gelip diriltiyor beni arada
Nisan
nasıl da nisandı öyle Malatya’da
Hiç
görmedim ömrümde ben öyle bir nisan
Gürün’den
sonrası sızlıyordu can havlimde
Kaderdi
ama fatalizm çok başka Türk
Bilmezdim
orada gül bay dostluklar vardı Bünyamin vardı
Aras
gibi bir Hasan baba, Koçyiğit Bahattin
Bilmezdim
orada Abdurrahman Ekinci, sağlam adamlar harmanı
Kiğılı
Pasajında iskemleler, demli çaylarda şiir vardı
Fakat
her Allah’ın günü Beydağı sancıyordu dünyaya doğru
Bilmezdim
sancır mı hiç dağ
Tin
nedir, sahi bu soru niye
Öğren
Türk
Dağla
tin kardeş Türk gözlerimle gördüm Türk
Her
nöbet Malatya her nöbet Topsöğüt
Çocuklar
vardı gençler yani yirmisinde
Hodbinlik
dersinde ezbere, canevsiz
Gelecekte
halkım oluyordu bu çocuklar bu
Gencecik
Dünyasız
tinsiz
Türkçe bir hayretle
sevmek ve oğlum seni
Sen aklıma
dadandıkça aklım kekre Türk
Aklım Beydağı’na
çarpıp geri gelen Türk
O nisan Malatya’da
Yeni Camii önünde,
düşündüm de
Yeni yeni
ahbaplarım olur belki, kim bilir severim hepsini
Anısı kalsa da
Gün gelir onlar da
öteki arkadaşsızlıklar gibi
Türk olup giderler
belki, olur mu olur
Sen büyü
Türkçe konuşuruz
bunları bi ara
Yine de anlaşamayız
Türk’çe
(Cezbede Bir
Narsist kitabından)
MÜKEMMEL
MUTSUZ
Ben
bu kış ölürüm belki, ben devlette ve tabiatta bir hiçim
Eski
bir dostum arar belki geçten geri bu ölümle ve devletle beni
Kalbime
dokunan şeyler söyler; olur mu olur tabiatım bu
İlk
ayrılışlar unutulur -unut sen de- mil çekilmiştir şiirlerime
Umursanmaz
mutsuzumdur mükemmel kaderler gibi
Bahis
açılacak baharlar geçmiştir can eriği acıtmaz içimi
Eski
bir dostum arar da beni bu ölümle ve devletle beni
Bunu
da düşünebiliriz hayatta ve tabiatta meselâ hadi düşünelim
Alef’in
dağınık saçlarından bir dergi kapağı vardı o yıllarda
Mehmet
Ali iyice seyrelir aramızdan iyiceleri ayrı sevelim
Ben
bu kış ölürüm belki de hayatta kalmam böyle giderse
Naci
Fikret sokakta toplanıp can havlimize basılmamış olsa bile
Naci
Fikret sokakta toplanıp türkülü şiirli geçitler gelse geri
Gençlik
fotoğraflarını kırık esrik yerlerinden kırmasak da
Ulu
çınarlar -kasabanın ortasında- geçer aklımdan
Siz
geçersiniz yan yana, gururunuz söz söyletmez o aralar kadere
Çok
ilerde çok çok ilerde olacak şeyler karalıyorum sanırsınız
Çok
ilerde bahar gelecek meselâ onu söylüyorum ne saçma
Çok
ilerde çiçekler borsaya yenik düşecek; elbette düşer çiçek
Daha
çok ilerde olacak şeyler için söylüyorum
Bir
mutsuzu kuş resimleriyle onarsalar avutsalar da
Onları
uzak yerlerde gelinciklerle avutsalar
Birlikte
yürürler belki devcileyin bir maviye; maviniz çok şık
Ben
bu kış evsizleri seveceğim eğer ölmezsem
Çok
ilerde ben bir mutsuz oluyorum düşüyorum da mükemmel
İnsan
habire dönecek el değişecek bilmeyecek dur durak
Oğlum
büyüyecek oğlum avuçlarımın arasından
Öyleyse
oğlum benim çizdiğim baharlarda ölmüş çiçekleri
Nereden
bulacak oğlum çok ilerde ve mütekamilen
İyi
haberler vermeliyim umut vermeliyim dahası
Fakat
umut aldanmaktır diyenleri nasıl çizmeliyim meselâ
Çok
ilerde çok ilerinin herkesini ve büyük konuşanlarını
Ben
bu kış ölürüm belki, kimse bilmez öldüğümü
Bana
öyle üzgün bakma mahmur bir göğüm olacak
Görebiliyorum
bazı şeyleri işte yarın bir bir gezeceğim eskiyi
Meleze
fikreylediler gerçeğimizi diyelim
Sözgelimi
murdar bir zihin ve çarpıtıcı; buna dayanamam
Şairleri
öldürüp ardından filmini çekeceklermiş olabilir
Çok
ilerde konuşulacak şeyler için şimdiden
Yarın
uzak yerleri ölürüz istersen rengarenk yerleri
Çok
ilerlerde bir yerde geçip gittiğimiz ağır korkular geride kalmış
Durduk
yere hızlanıyoruz gözleri ne renk eskinin
Bir
gece vakti olur da bir kedinin gözleri gibi eskinin
Her
şey mükemmel olacak diyorsun fakat
Çok
ilerde büyük hatalar için büyük gelecekler
Büyültür
her şeyleri -hayattır-
Kimseye
gücenmem akşam olunca biraz şiire dadanır
Hafiflerim
belki biraz
(Arınma
Festivali kitabından)
Kültür
Sanat Büyük Ödülü Sezai Karakoç`a verilmiş. Amenna. Amenna diyoruz biz buna.
Bir büyük şair bu ülkede büyük bir ödül alıyor. Buna bin defa amenna. Yeter mi?
Yetmez. Ödül dolayımında söylemiyorum, yetmez diye. Ödülün, ödüllerin canı
cehenneme… Sezai Bey zaten bir ödüle bin soykırım türetme haysiyetsizliğine
asla bulaşacak tabiatta değil. Buna ihtiyaç duysa `diriliş`le değil
konformizmle evlenirdi. Şair Arif Ay `Müslümanların Nobel ödülü olsaydı onu
alırdı` demiş. Buna da amenna. Ahmet Oktay ise, `Sezai Karakoç gerek şiirleri,
gerek yazılarıyla son dönem Türk edebiyatı içinde çok kendine özgü bir yere
sahiptir. Dolayısıyla bu ödülü kendi akranları arasında en çok hak edenlerden
biridir.` demiş. Soru şu: kendi akranlarından olmayanlar içerisinde durum nasıl
acaba?
Ahmet
Oktay`ın bu tahdidini nasıl okumalı? Üstad Sezai Karakoç`un ne şiiri
tefekküründen büyük ne tefekkürü şiirinden. O diriliş neslinin Sezai
Ağabeyidir. Şiiriyle ise yeni bir dönemin, İkinci Yeninin tam da merkezinde
durmuştur. Kendisi İkinci Yeni`den değilim dese bile, İkinci Yeni`nin
poetikasını dillendirmek ve akımsal niteliğin inşasını başlatmak ona kalmıştır.
Müslümanlar /özellikle şair ve düşünürler/ise Sezai Karakoç`un İkinci Yeni ile
ilişkisini metinler doğrultusunda gözden geçirmek konusunda çalışkan
davranmayıp hamasetle iştigal etmiş olmalarını pahalıya ödemiş görünmekte. Oysa
ki Sezai Karakoç`u bütün tanımlamalarda metafizikçi şiir ile ilintilendirip
orada bırakma hatasını yine galiba kendimiz yaptık. Elbette metafiziksel şiir
kıvamı onda en başat şey ve fakat sadece bu değil Karakoç`u tanımlayabilecek
şey… En azından tek şey bu değil…
Sezai
Karakoç üzerine yazılmış yazıların en iyilerinden biri de şüphesiz Eser Gürson`a
ait. O da Sezai Karakoç`un metafizikçi şiiri üzerine yazmış Edebiyattan
Yana`sında. Ama nasıl? Poetik eleştiri alanında yerli yerince bir yazı. O
yazıya şapka çıkartmamak mümkün değil.Bir de Cemal Süreya`nın Sezai Karakoç
için söylediklerini hatırlayalım. `Bulgucu adam. Belki de ülkemizde tek
bulgucu. Çok daha yetenekli bir Mehmet Akif`in tinsel görüntüsüyle adamakıllı
dürüst bir Necip Fazıl`ınkini iç içe geçirin, yaklaşık bir Sezai Karakoç
fotoğrafı elde edersiniz` Aynı yazının son bölümünde de `Öyle bir Müslüman ki
Marx da bilir, Nietzsche de bilir, Rimbaud da bilir. Salvador Dali de sever.
Nazım da okur. Sıkışmış, sıkıştırılmış deha. Alçakgönüllülükle katı yüksek
uçuyor. Şemsiyesi yok.` (99 Yüz, İzdüşümler-Söz Senaryosu) diyor.
Son
dönem içerisinde ise Sezai Karakoç üzerine en ciddi sözü şair Osman Özbahçe
söyledi, söylemeye devam ediyor. Özbahçe, Sezai Karakoç`un İkinci Yeni`nin
merkez şairi olduğu konusunda ısrarlı. Cemal Süreya, Edip Cansever, Turgut
Uyar, Ece Ayhan kenarda Sezai Karakoç tam merkezdedir Özbahçe`ye göre. Bir de
Edip Cansever`in ilk dönemde /yani İkinci Yeni`nin tepki topladığı zaman
içerisinde/İkinci Yeni`ye karşı çıkmasını ve sonradan buraya katılışını
düşününce bilinenlerin aksine bir resim çıkmıyor değil. Modern Türk Şiirini iyi
okuyabilmemiz için orijinal açılımlar içeren bir çıkış bu. Kanımca derli toplu
bir vurgu.
Sezai
Bey denince lakayt birkaç söz söyleyip geçiştirmenin önünü de alacak bir
düşünüş kanısındayım, Özbahçe`nin gür sesle söylediklerinin… Sezai Bey
nihayetinde ödüllerden almıyor gücünü. Yeni zamanlara mertçe erdemlilik
teklifiyle girmesinden anlıyoruz onun büyüklüğünü. Diriliş Neslinin
Amentüsü`dür ondan duyduğumuz kudretli ses. Ne direnmek diyor ne de devirmek.
Diriliş diyor ya bunun bünyesinde olmayan has davranış var mı acaba? Mümkün
değil. Diriliş ile ünsiyet kurmadan ne zaman direnmeye kalkışsak ne zaman
devirmek diye bir yapaylığın lakırdıdan müteşekkil zehabına kapılsak
tökezlemiyor muyuz.
kaynak:
milligazete.com.tr
https://dirilisyazilari.wordpress.com/2007/01/10/dirilis-neslinin-sezai-beyine-odul/
Genç
ve yetenekli şairlerden Emre Öztürk, uzun bir aradan sonra ikinci kitabı
Kapanış Konuşması (Ebabil Yayınları, Mart 2019) çıkarttı. Emre Öztürk, ilk
kitabıyla Modern şiirimizde söyleyiş yeteneğini ortaya koymuş ve ilk
ürünlerinden itibaren şiir çevrelerinde adından söz ettirmeyi başarmış bir
şairdir. İkinci kitabı çıkartma süreci hayli uzadı. Fakat bu kitabında da ses
ve şiirdeki diri yerini koruyarak ilerleme sağladığını da okura göstermiş oldu.
Emre
Öztürk’ün kendi dünyasında bir şiirle varoluşunu şiirinden başka alanda
aramayan tutumu hem ikinci dosyasında gecikmesine bir sebep oldu hem de şiirin
gerçek mecrasından başka yerde meşruiyet aramadığının kanıtı sayıldı,
diyebiliriz. Öztürk, şiir penceresinden bakarken edinimlerini artistik tavır ve
sentetik şiirini abartı yoluyla duyurmasıyla meşhur değildir aksine bileğinin
gücünü sadece şiire yaslamasıyla da bilinen bir genç şairdir.
İlk
kitabından itibaren imgesel buluşları ve söyleyiş disiplini bakımından
hayranlıkla izlediğim genç şairlerden biri olmuştur doğrusu. Kapanış konuşması
kitabında da bu gücünü ve gerçek şairlik kimliğini bozmadan ağır ve yerli
yerince bir tavırla bir eda ile sürdürdüğünü görmemiz Modern Türk şiirimiz
adına bir kazanımdır.
Kapanış
Konuşması 15 şiirden müteşekkil bir dosya olmuş ve azımsanamayacak bir hacimde
şiirimizdeki özgül yerini de almıştır şimdiden.
“Bütün
sesler yaşlanacak,
kız
doğuran, cenazeler kaldıran sessizliklerinize talibiz
ses
olsun diye açılan televizyon patlayacak birden, ömer birden
büyüyecek,
tanrım
herkes susacak, bütün ölü balıklar bir gün su yüzüne
vuracak”….
s. 9
Kapanış
Konuşması şiirinden de görüldüğü gibi bir mahşeri anlatımla ve uyarıcı ama
imgesel bağları kurmak için özel ihtimamla karşımıza çıkan şiir dizeleri
çarpıcı bir o kadar da imgesel işçiliği öncelemektedir. Ve şiire şapka
çıkartıyoruz eninde sonunda: ölü balıklar bir gün eninde sonunda yüzeye vuracak
ve şiir tam da buradan başlayarak yürürlüğe girecek.
Star Kitap Eki
https://www.star.com.tr/kultur-sanat/genc-bir-sairden-kapanis-konusmasi-haber-1455573/
Vural
kaya renga şiirinde (ebabil yay./nisan 2007/sahf.21) öncelikle bir dış dünya
algısı sunmak isteyerek öteki kavramını barizleştirip modern dünya eleştirisine
bir şiirsel analiz de eklemek istiyor. Burdan bir muhatap arayışı isteği
hissedilse de ben böyle bir arzunun şairde olmadığını düşünüyorum. Kuvvetli bir
şekilde vahşi kapitalizmin hayatımıza etkisini imgeleştirerek günümüz
eleştirisini yeterli ve hatta zaman zaman aşmış bir şekilde yapıyor. Muhatap aramayışı
‘zinhar sevmedi beni dünya//fakat sevmemeliydi yine de’ dizelerinde olduğu gibi oldukça cesur bir
hale de bürünebiliyor.
Şair
renga kavramının tanımından yola çıkarak modern ideolojinin insanı muhatapsız
kılmasını modern bir tanım kullanarak yapmak istiyor. Modern tanım Türk halk
geleneğindeki aşık atma tanımıyla karşılaştırılarak renga kavramını bir modern
soyutlamaya tabi tutmak istiyor.’gel başa dönelim//senle atalım bu aşığı’
dizelerinde yapılmak istenen budur. Şair âşık atma tanımını ortaya atarak
modern epik biçimle de yakın ilişkisini gösterme ihtiyacı da hissediyor. Vural
Kaya sanırım modern epik şiire bir analizci edasıyla yaklaşarak farklı bir şair
profilini de hissettiriyor. Analizci yanı kuvvetli şairler karşılarına muhatap
olarak ideolojileri,düşünceleri vb.lerini alırlar. Modern epik şiirin eleştirel
yanı da yedeklerinde olduğundan işleri daha kolay diyebiliriz.
Şair
kendisi için bir muhatap aramasa da modern dünyanın mahkum ettiği insana
muhataplar sayıyor.’ kolları kornişlere asılı kalmış erkekler için renga
//silik yüzlerine biraz kan gelmişler için’ dizelerinde olduğu gibi şair
hassasiyetini de ekleyerek modern dünya eleştirisini analitik yorumunu da
şiirin bu bölümüne ekliyor. Bu dizelerde modernlik yüzünden atıl kalmış insana
da değiniyor.
Analizci
yanı kuvvetli olduğunu belirttiğimiz şair imgesel analizleri şiire
ekliyor.’avro dünyasından çıkmış balık şeyler//semirme seansları//mütedeyyin
karantina//renga’ dizeleri buna dair bir örnek olarak şiirde yer alıyor. Buna
benzer örnekler şiirin içinde oldukça yer alıyor. Şair bu örneklerden yola
çıkarak modern dünyanın kendisi ve toplum için örtülen ve kapatılan noktalarını
çözme ihtiyacı içine de giriyor. Analizcilik burada daha ön plana çıkıyor.
Şair aşık atma benle diyerek moderne dahil
insanın aşık atma paradigmasına dahil olamayacağını düşünerek aslında
geleneksel bağlamda karşı bir
ötekileştirmeye giriştiği düşünülse de gücün ve iktidarın gelenekte değil de
modernde olduğundan bu düşünce eksik kalır.Nitekim bir sonraki dizede şairin
aslında bunu bir meydan okuma tavrı için de kullandığı anlaşılıyor.’fakat toz
kalksın işte yine de kalksın bu bir renga’ dizeleriyle moderne modernin
silahıyla kafa tutuyor,devamındaki dizelerde de ‘gel başa dönelim’ diyerek
geleneğe de olumlu bir atıfta bulunuyor.
Daha
sonraki dizelerde de sayarak rengaya bir muhatap aramıyor, bir analize
girişerek (yine) memleketin halinin rengaya uygunluğunu (olumsuzluk anlamında)
kanıtlamaya çalışıyor şair,mesela şu dizeler şiir içi analize çok uygun bir
örnektir.’bir şehrin uykusunu ayartanlar için//ağalar beyler celepler hainler
için’ bu dizelerdeki hainler kelimesi analizin kilit kelimesidir.
Şiirin
son bölümünde şair ‘lehçemi değiştirdim fakat fiyasko’ dizesinde aşık atma ve
renga arasındaki karşılaştırmayı aşık atma yönünde kullanarak moderne ait dilin
kendisine ait olmadığını belirtiyor.’bir destansızlık var bunda evet var’
diyerek modern epik tavra bağlılığını da gösteriyor.Bu iki tavır şairin
gelenekten yana ideolojik bağımlılığını göstermiyor yine bir şiir içi analize
girişerek modern tavrın dünyaya yetmediğini ve sömürdüğünü göstermek için bu
dize kullanılıyor.
Finalde
ise renga bitti aşık atabiliriz denilerek renganın tanım olarak eksikliğine de
bir gönderme barizleşiyor.Eksiklik şu şekilde daha iyi anlaşılabilir, renga iki
veya daha çok şairin bir araya gelerek ve de her birinin sırayla bir dize
oluşturarak meydana getirdiği şiir olarak söylenebilir.Aşık atma ise iki ozanın
birbirleriyle çatışarak oluşturdukları bir şiir türüdür denilebilir işte şiirin
ana ekseni burada meydan çıkıyor.’renga bitti’
ve ardından gelen ‘öteki şair hiç söylemedi’ dizeleri şairin de bu
moderne olumsuz anlamda dahil olacağını göstereceği gibi dizedeki öteki
kelimesiyle şairin modernin yok saydığı bir yerde olduğunun da göstergesidir.Oysa
aşık atma geleneğinde iki şairin de önem derecesi değişmez. Bu analizi modern
eleştirisinin nihayi sonucu olarak ta okuyabiliriz.Rengada ise bir çeşit çok
seslilik halinden bahsedilebilir,eleştiri sırası modern duruma gelemeyebilir.
O,
şair olmakla birlikte tam bir şiir âşığıdır da
Ömer
Yalçınova
Vural
Kaya’nın şiirde kırdığı dümenler, neredeyse 1995’lerden bugüne kadar Türkiye’de
yazılan şiirin tamamında dolaşmasını, o şiirlerin tamamından pay olmasını
sağlamıştır.
Vural
Kaya; şair, çocuk edebiyatı yazarı (çocuk şiiri, masal), dergici, ilahiyatçı
(yüksek lisansını yapmıştı sanırım, doktoraya başladı mı bilmiyorum) ve imam.
En tatlı ve en zor tarafı imamlığı. Buna en tavizsiz ve en dikkatli yönü de
diyebilirdik. Tabii Vural Kaya’yla 2006’tan bu yana görüşemediğimiz için, bu
arada daha neler yaptığını, yani son durumu bilemiyorum. Duyduğuma göre
Ankara’ya taşınmış ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nda çocuk kitapları yayınıyla
ilgileniyor.
Vural
Kaya şair, bununla birlikte tam bir şiir âşığıdır. Öyle şairler gördüm ki
inanmayacaksınız şiir okumazlardı, yeni şair ve şiir kitaplarından haberleri
olmazdı. Aralarında edebiyat dergilerinden bir tane bile takip etmeyenlerle çok
karşılaştım. Önceleri buna çok şaşırır, üzülür ve bu konu üzerine epey ağır
şeyler söylerdim. Sonradan alıştım, çünkü anladım ki, şiir yazmaya çalışmak ve
kendini şair zannetmekle şiiri sevmek arasında fark var. Bu fark kapatılamadığı
müddetçe şiir alanında dişe dokunur bir şey yapmak mümkün değil.
Vural
Kaya şiiri severdi, okurdu. Bu yüzden Vural Kaya’nın şiirlerinde müthiş
değişimler oldu. Vural şiirini değiştirdi, yeniledi, tazeledi, büyüttü. 2000
yılında Vural’la tanıştığımızda, henüz ben bir tane bile şiir yayımlamamıştım.
O, Bumerang dergisini çıkarma çalışmaları içindeydi. Işık Yanar, Faruk Yazar ve
Vural Kaya Bumerang’ın editörleriydiler. Henüz bu üç ismin de kitapları
yayımlanmamıştı. Yani çok genç ve çok heyecanlıydık.
İlk
şiir kitabı Renga, aslında onun beşinci şiir kitabıdır
O
sıralar Vural Kaya kısa, lirik şiirler yazardı. Vural Kaya’nın şiirlerinde
sıkı, sağlam bir öfke ve siyasetle birlikte içtenlik, mizah ve nüktedanlık göze
çarpar. Şiirde Vural Kaya’nın öfke, siyaset ve eleştirelliğin gölgesinde kalan
bir mizahı vardır. Kendisi de, şiiri de her zaman, her konu ve yerde alttan
alta güler. Bu, çok dikkat çekmez. Yalnızca onunla bir saat oturup esprilerine,
kahkahalarına denk gelen biri belki şiirlerindeki espritüel yönü görebilir.
Kimse
bilmez ama onun kısa, mizahi hikayeleri de vardır. Bir veya birkaç paragraftan oluşan
bu hikayeler, fıkra tadındadır, okuyanı anında güldürür, bazen saatlerce
kahkaha atmasına sebep olur. Onlar gayet başarılı metinlerdi, fakat serde
imamlık ve ilahiyat mezunluğu vardı; öyle olunca bu tür metinleri gün yüzüne
çıkarmak istemedi Vural. Bilgisayarında kayıtlı kaldı. Bir de tabii ki Vural
Kaya’nın deneysel günlükleri.
Vural
Kaya deneysel günlüklerini bazı dergilerde yayımladı. Kadir Metin Akbaş’ın
yayımladığı Alfabe dergisinde de bir örneği bulunabilir. Büyük puntolarla,
okunması kolay, kendi içinde, kendince bir şeyler söyleyen, aslında bir araya
getirilip kitaplaştırılsa, ilginç bir çalışma olacak günlükler; Mehmet
Harmancı’nın Davul Tozu Minare Gölgesi’ndeki metinlere benzer fakat daha
kalabalık ve konuşmaya yatkın. O günlükleri yazarken Vural Kaya’nın aklından
neler geçer, o günlerde Vural Kaya kime seslenir, belki kendisi bile bilmez.
Kimse
şaşırmasın, Vural Kaya’nın ilk şiir kitabı Renga (2007, Ebabil y.), aslında
onun beşinci şiir kitabıdır. Yazıp yayımladığı, hatta edebiyat dergilerinde
yayımlayıp kitap haline getirmediği o kadar çok şiiri vardır ki! Renga’ya
gelinceye kadar herhalde beş kitap ederdi. Yukarıda söylediğimiz gibi bunlar
kısa, duygusal, tadımlık şiirlerdi. Vural bu şiir biçiminde ilerlemek isteseydi
yine başarılı olurdu, fakat bu durumda bugün şiirde geldiği noktanın çok
uzağında, dokunulmaz bir şiirle uğraşırdı. Günümüz siyasetinden ve şiirinden
kopardı bile denilebilir. Çünkü şiir diğer sanatlar gibi her ne kadar
kalıcılığı hedeflese de, bugünden yola çıkılarak yazılır. Bugünden, çağından
kopuk bir şiirin, geleneği devam ettirmesi de mümkün olmaz. Çünkü gelenekteki
birçok unsuru tekrar etmekten öteye geçemez. Vural bu handikabı merakıyla,
dergi takibiyle, şiir okumalarıyla aştı. Ki ortaya Cezbede Bir Narsist (2012, Ebabil
y.) çıktı.
Vural’ın
bütün metinlerinde aslında ciddi bir sıkıntısı var
Cezbede
Bir Narsist’teki şiirler ve devamında Vural’ın dergilerde yayımladığı yeni
şiirleri dikkatle okunduğunda, onun deneysel, biçimsel şiirlerinde bile
somuttan yola çıkıp tekrar somuta ulaştığı görülür. Bu bir başarıdır. Biçimsel
şiirin, hazsal bir uğraşıdan ibaret kalamayacağını gösterir. İçeriği kendinden
ibaret bir şiirdir genellikle biçimsel şiir. Siyasetle arada sırada ilgilenir.
İlgisi çoğu zaman vicdani kalır, diğer ifadeyle suçluluk duygusu mesabesinde.
Kendi oyunlarını şiir sanmak gibi tehlikeler de barındırır. Vural biçimsel
şiirler yazarken, bu tehlikelerin farkında. O yüzden siyaseti ve gündemi
ıskalamamaya çalışır. Bugünden konuşmak, konuşma diliyle yazmak, muhatapsız
şiir söylememek, ahlaki ölçülerle hareket etmek, onun şiirini diri tutar.
Ne
zaman somuttan soyuta geçer, soyut söyleyişleri çoğalır, şiirini imge ve
sembollerle boğar, o zaman şiiri kan kaybına uğrar. Bu doğaldır, Vural Kaya’dır
bu, kısa bir konuşmasında bile, çok diri ve somut bir noktadan başlar, zaman
geçtikçe, kendi kendine kanamaya başladığını, kan kaybına uğradığını
görürsünüz, sonra o da bunun farkına varıp, sözünü toparlar. Ama kan kaybı uzun
sürdüğü için son sözü biraz cılız çıkar. Aynı özellik onun lirik şiirlerinde de
vardır, biçimsel şiirlerinde ve düzyazı çalışmalarında da.
Vural’ın
bütün metinlerinde aslında ciddi bir sıkıntısı var. O, dili iyi kullanır.
Esprili söyleyişler icat eder. Türkçesinde sıkıntı yoktur. Siyaseti de
sağlamdır. Siyaset her türlü tartışmaya açıktır zaten. Fakat Vural duygularını
ortaya koyarken çok cesurdur, ancak düşüncelerini ve siyasetini konuşurken,
kapalı ifadelere başvurur, bazen lafı fazlasıyla dolandırır. Bu, şiirindeki kan
kaybı dediğimiz noktadır. Oysa şiire başladığı sertlikte, sağlamlık ve
açıklıkta devam etse, kan kaybı gerçekleşmeden, gücünü kan kaybederek değil,
sözünü söyleyerek tüketecek, sözün sonuna gelecek. O zaman ortaya devasa bir
şiir çıkacak. Fakat bunu yapmaz Vural. Bunu yapmamasında, kolay kırılmasının,
çabuk pes etmesinin, umutsuzluğa düşmesinin etkisi vardır. Bu, şairini
yansıtması açısından şiirinin başarısı; şiirin gücünü ve etkisi azaltması
açısından zayıflığıdır.
Çabuk
kırılır, umutsuzluğa düşer fakat Vural Kaya hiçbir zaman pes etmez. O, yüz bin
defa yenilse yeniden ayağa kalkabilecek şairlerdendir. Her yenilgiyle biraz
daha güçlenerek ayağa kalktığı da söylenebilir. Bu yüzden Vural Kaya’yla
savaşılmaz. Çünkü bu savaş her ne kadar ilk etaplarda sizin galibiyetinizle
sonuçlansa da, sonunda mağlubiyetiniz olacaktır. Eninde sonunda Vural Kaya
mağlup etmeyi başaracaktır. Bütün kan kaybına, isyanına ve umutsuzluğuna
rağmen. Bu, Vural’ın elinde olan bir şey değil, öyle yaratılmış denilebilir.
Vural
Kaya’nın şiirleriyle ilgili etraflıca bir yazıya denk gelmedim. İnşallah bir
gün yazılır. O zaman Vural Kaya’nın şiirle neler yapmaya çalıştığı daha net
ortaya konacaktır. Bundan 2000 Kuşağı kadar, diğer kuşaklar da payına düşeni
alacaktır. Çünkü Vural’ın şiirde kırdığı dümenler, neredeyse 1995’lerden bugüne
kadar Türkiye’de yazılan şiirin tamamında dolaşmasını, o şiirlerin tamamından
pay olmasını sağlamıştır.
Bizden
şimdilik bu kadar.
ÜCRA
DERGİSİ, 36. SAYI
https://www.dunyabizim.com/portre/o-sair-olmakla-birlikte-tam-bir-siir-sigidir-da-h13907.html
04
Temmuz 2013 Perşembe 15:15
http://vuralkaya.blogcu.com/vural-kaya-in-ilk-siir-kitabi-renga/7839284
http://vuralkaya.blogcu.com/burokratik-turk-siiri-siirini-ele-gecir-osman-ozbahce/9265558
http://vuralkaya.blogcu.com/vural-kaya-akranimdir-siirsel-analizci/9265521
http://vuralkaya.blogcu.com/doksanlardan-doksana-gelenler/6346524
http://vuralkaya.blogcu.com/cocuklara-iyi-isler-uretim-merkezi/5273743
http://vuralkaya.blogcu.com/sekreteryasi-bozuk-dunyanin/5765500
http://vuralkaya.blogcu.com/tedirgin-ve-muhalif-vural-kaya-nin-renga-kitabi-uzerine/6325690
http://vuralkaya.blogcu.com/kiliseye-tepeden-bakan-kahve/5455934
http://vuralkaya.blogcu.com/kiliseye-tepeden-bakan-kahve/5455934
http://vuralkaya.blogcu.com/askar-soylesisi/5564968
http://vuralkaya.blogcu.com/kuslarin-kalbine-dokunmak-duran-cetin/4758907
http://vuralkaya.blogcu.com/icerigi-dislayan-siir-renga-evren-kuclu-yazisi/3074447
http://vuralkaya.blogcu.com/kapkara-fetisleri-amerika-nin-turan-karatas-yazisi/3057535
http://vuralkaya.blogcu.com/renga-uzerine-nurullah-turan-yazisi/3057543
http://vuralkaya.blogcu.com/r-lerle-y-lerin-maci-var-abdullah-harmanci/4758921
http://vuralkaya.blogcu.com/cocuklarin-kalbine-seyahat-recep-ayik/4749838
https://www.dunyabizim.com/portre/o-sair-olmakla-birlikte-tam-bir-siir-sigidir-da-h13907.html