Lübnan asıllı ABD vatandaşı şair ve yazar, filozof,
ressam (D. 6 Ocak 1883, Bişşeri / Lübnan – Ö. 10 Nisan 1931, New York / ABD). Osmanlı
İmparatorluğu kontrolündeki Kuzey Lübnan’ın
Bişerri semtinde Hıristiyan Maruni mezhebine bağlı bir ailede doğdu. Ailesinin
yoksulluğu nedeniyle resmi bir eğitim alamadı. Köy papazından Süryanice ve
Arapça dillerinin yanı sıra dinin temel esasları ve İncil dersleri aldı.
1895’te
annesi ve kardeşleriyle Amerika’ya göçerek Boston’a yerleşti. Burada göçmen
çocuklarına ayrılmış bir sınıfta okula başladı. Kara kalemle yaptığı çizim ve
resimler öğretmenlerinin dikkatini çekti ve Cibran'ın yaratıcılığını fark eden öğretmeni Cibran'ı
fotoğrafçı ve yayıncı F. Holland Day'e tanıştırdı.
Halil Cibran’ın evrensel sanatla tanışması
eğitimiyle ilgilenen hamisi olan fotoğraf sanatçısı Fred Holland Day sayesinde
oldu. Fred Holland sayesinde yaptığı resimler kitap kapağı olarak yayımlandı.
1904 yılında el-Muhacir adlı gazetede deneme
türündeki ilk edebi ürünlerini yayımlandı. İlk çalışmasında kafesteki bir kuşu
betimledi. Bu makale ‘Vizyon’ adını taşımaktadır.
Halil Cibran genç şair olan Josephine Preston ile tanıştıktan
sonra onunla duygusal olarak yakınlaştı. Genç şair yazarımıza ‘genç ermişim
benim’ diye hitap etmekteydi. Halil Cibran’a esin kaynağı olan bu sözcükler
Ermiş kitabının yazılmasında büyük rol oynadı.
1923 yılında yayımlanan Ermiş adlı başyapıtı
26 şiirden oluşmuş karma şiir denemelerini içerir. El Mustafa adlı bir kahinin
12 sene boyunca kaldığı Orphalese şehrinden ayrılarak evine gitmek üzereyken
bir grup halk tarafında durdurulur, burada hayat üzerine çeşitli diyaloglar
kurulmuştur. Ermiş kitabında el Mustafa hakikati temsil etmektedir.
Diyaloglarda da halka öğretilerini sıralamıştır.
Halil Cibran’ın Ermiş kitabı
özellikle Avrupa’da Amerika’da 68 kuşağının elinden düşürmediği kitaplar
arasında yer almaktadır. Ünlü Amerikalı şarkıcı Elvis Presley Halil Cibran’ın
eserlerine hayranlığıyla bilinirdi. Çoğu zaman O’nun kitaplarını ücretsiz
dağıtmıştır.
Halil Cibran daha sonraki eserlerinde kadın
hakları konusunu ve ruhban sınıfına eleştirilerini kaleme almıştır. Yazdığı bu
eserler yüzünden gençleri zehirlemesi ve tehlikeli, ihtilalci bulunması bahane
gösterilerek kilise tarafından aforoz edilmesine neden olmuştur.
Amerika’da birçok aşk serüvenleri yaşadı. 1923 yılında Mısır’da
yaşayan Arap yazarı Mey Ziyade ile mektup yoluyla ilişki kurdu ve yaşamının
sonuna kadar Mey Ziyade ile mektuplaşmayı sürdürdü. Halil Cibran ve Mey Ziyade
birbirlerine karşı derin bir aşk beslemelerine ve bir araya gelme imkânına
sahip olmalarına rağmen ne birbirlerinin sesini duydular ve ne de bir kez olsun
bir araya geldiler. Mektuplar soylu sevdalarını taşıdı. Aşkın çok özel bir
halini yürekten yaşadı.
Eserleri
ve düşünceleri dünya üzerinde geniş yankı uyandırdı. Şiirleri yirmiden fazla
dile çevrilmiş olan Cibran aynı zamanda başarılı bir ressam idi. Resimlerinin
bazıları günümüzde dünyanın birçok şehrinde sergilenmektedir. Yaşamının
yaklaşık son yirmi yılını ABD'de geçiren yazar, ölümüne kadar kaldığı bu ülkede
eserlerini İngilizce yazmıştır.
Halil
Cibran'ın en ünlü eserlerinden biri olan ve ilk kez 1923 yılında basılan Nebi
adlı eseri, toplam 26 adet şiirden oluşan bir karma şiir denemeleri kitabıdır.
El Mustafa adındaki bir kahinin 12 sene kaldığı Orphalese şehrinden ayrılıp evine
gitmek üzereyken bir grup halk tarafından durdurulması ve ana kahraman ile halk
arasında insanlık ve hayatın genel durumu hakkında geçen konuşmalar kitabın
kendisini oluşturmaktadır. Cibran'ın bu kitapta El Mustafa isimli şahsa verdiği
bu isimle peygamber Hz.Muhammed'i işaret ettiği ihtimali büyüktür.
Ermişin
Bahçesi Halil Cibran'ın Ermiş kitabının devamı niteliğindedir. Türkçeye
çevirisi R.Tanju Sirmen tarafından yapılmıştır. Yayın yılı 1999.
Cibrân Halîl’in edebî hayatı üç devrede ele alınabilir:
Sosyal sorunlarla ilgilendiği dönem (1905-1908), baş kaldırı, şüphecilik ve güç
konularına eğildiği dönem (1908-1918), barış, sevgi, zarafet, zihin berraklığı
ve iç dinginliğinin hâkim olduğu dönem (1918-1931). Cibrân edebî kimliğinde kör
taklitten uzak durmuş, insanı toplumun kurbanı haline getiren Doğu
gelenekleriyle özden çok kabuğa önem veren Batı uygarlığı ve materyalizmine
karşı çıkmış, cahil erkekler, israfa ve ahlâkî çözülmeye mâruz kalmış kadınlar,
Makyavelist politikacılar, bilimde ilerlemiş, insanlıkta geri kalmış
uygarlıklar karşısında ilkeli bir duruş ortaya koymuştur. Onda sosyal sorunları
belirleyip çözüm önermeyen sosyal eleştiri, çözümsüzlükler ve düzelmezlikler
karşısında karamsarlığa kapılarak doğaya kaçış eğilimi gibi nitelikler de
gözlenmiştir. Cibrân ayrıca parantez içi anlatımlar (istitrat), tekrar, ıtnâb,
istiare, teşbih, tezat gibi sanat öğelerinin, lafız ve terkiplerdeki armoni,
yalınlık, akıcılık ve sembolizmin egemen olduğu nesirsel şiir üslûbuyla
özdeşleşmiş, bu üslûp Cibrân üslûbu olarak da anılmıştır.
Onun mistik anlayışında Ebü’l-Alâ el-Maarrî, İbn
Sînâ, Gazzâlî ve İbnü’l-Fârız’ın tesirleri bulunduğu gibi fikir ve sanat
dünyasının oluşmasında da birçok Batılı yazar etkili olmuştur. Cibrân’ın el-Mevâkib’inde beşer türünün doğasının temiz olduğu, medeniyetlerin
onu kirlettiği, insanın temiz ve saf haline dönmesinin gerektiğini savunması J.
J. Rousseau’nun etkisiyledir. İnsanoğlu Îsâ adlı eserinde Îsâ’nın ilâh değil insan kimliğini ve
biyografisini ele alması Ernest Renan’ın tesirine bağlanır. Demʿa ve ibtisâme’sinde kalbin akıldan önce geldiği ve deliliğin
aklın son aşaması olduğu fikri İngiliz ressamı William Blake’ten gelmiştir.
Yine tabiatın bir parçası olarak insanın özgürlüğünü savunan Ralf Waldo
Emerson, romantik şair John Keats ve Friedrich Nietzsche de Cibrân’ı etkileyen
fikir ve sanat adamlarıdır.
1931 yılında Amerika’da 48 yaşındayken siroz ve tüberkülozdan
öldü. 1932’de Cibran’ın cenazesi doğum yeri Bişerri’ye gönderildi ve küçük bir
kilisenin bahçesine defnedildi.
KAYNAKÇA:
Müslüm Üzülmez (05.03.2018), Halil Cibran özgeçmişi ve kitapları (1000kitap.com, 05.03.2018).
“ÇİÇEKLER
ÖZGÜRLÜK ORTAMINDA NEFESLERİNİN KOKUSUNU YAYAR”
Müslüm
Üzülmez
Bu sıralar Halil Cibran’ın
kitaplarını okuyorum. Gündemin sıkıcılığından mı, yazıların mistik ve romantik
havasından ya da edebi dozajının yüksek oluşundan mıdır ne hikmettir anlayamadığım
şekilde kitaplarına sarılmış durumdayım.
İyi ki okumaya başlamışım. Bugünün
boğucu siyasi atmosferinin dışına çıkmak isteyenlere, “sevginin harman yerine
adım” atıp “sevginin vecdini duymak” arzusu taşıyanlara Cibran’ın yazılarının ilaç
gibi geleceğinden kuşkunuz olmasın. İnsan okudukça okumanın hazzına varıyor.
Sanki sözcük avcısı, sözcüklere derin anlamlar yükleyerek yazıyor; yanık ve içten
bir seslenişi var. Dostoyevski gibi insan ruhunun derinliklerinde kopan
fırtınaları anlatıyor. İsyan etmeden ama, bir ermiş gibi tevekküle acı ve
sevincin diyalektiğini sunuyor. Hayatın kardeşleri aşk, güzellik, sevgi, haz,
sevinç, ayrılık, özlem, yalnızlık, özgürlük, kötülük, tutsaklık, ölüm en çok
işlediği konular. Şiir ve yazılarındaki sözcükler kafes kapısı açıldığında
birer kuş misali kanat çırpıp yerlerini alıyor, ne bir eksik ne bir fazla.
Harfleri sayfalara kendi çizimleriyle birlikte oya gibi işliyor. İçine kapanık
biri olarak mürekkeple değil, yüreğinin kanıyla yazıyor; her dizesi, her
cümlesi birer özdeyiş/ aforizma.
Halil Cibran’ın yaşamı “coğrafya
kaderdir” deyişini doğrularcasına Ortadoğu coğrafyasında yaşayan insanların
yaşamlarından çok farklı değil, aynı kaderi paylaşıyor. Yoksulluk, hırsızlık, savaş,
göç, acı, gözyaşı, aşk, ayrılık, mekânsızlık, ölüm hayatının birer parçası. Olumsuzluklara
rağmen umudunu yitirmez; gökyüzüne bakıp güneşi yüreğine doldurmaya çalışır, zâhidce
dağlara tırmanır çiçeklerin kokusunu ciğerlerine çeker, fırtınaların sesini
dinler denizin maviliğinde düşlere dalar. Sakin,
mütevazı ve kalabalıktan kaçan ruh haliyle bir ermiş gibi yaşamı sorgular. “Cehaletimin
sebebini bilseydim, âlim olurdum” der ve ardından; “biliyorum ki kuş tüyünde
uyuyanların düşleri toprak üstünde uyuyanlardan daha güzel değil” diye ekler. Kendi
iç dünyasında aşkının yağında kavrulurken terazinin hep doğru tartmasını ve adaleti
düşler. Yargısına göre; “Kaynağı adalet olan bir dünya, kaynağı merhamet olan
bir dünyadan daha büyüktür.” Ayrıca; “Rüyasında mağduriyetiyle savaşan,
uyanıkken kusurlu olana boyun eğen” uluslara da sitem eder.
Halil Cibran dünyaca tanınan bir
yazar, şair, ressam ve filozoftur. Ermiş, Bir Gözyaşı Bir Tebessüm, Asi Ruhlar,
Kırık Kanatlar, Kum ve Köpük, Rüzgâr Gülü, Deli, Dünya Tanrıları, İnsanoğlu
İsa, Gezgin gibi birçok esere imza atmıştır.
Okuduğum kitaplarında bazı
yazıları çok etkileyici, hayatın çilesinden süzülen billurlaşmış damlalar gibi berrak
ve güzeldi. İki kitabından alıntıları okuyunca bana hak vereceğinizi
düşünüyorum. Bir Gözyaşı ve Bir Tebessüm
kitabında ki “Bir Ozan’ın Sesi”nde bakın nasıl seslenir:
“Seni seviyorum; çünkü güçlü
zalim karşısında çaresiz, açgözlü zenginlerin karşısında yoksulsun. Bu
nedenlerden gözyaşları akıttım ve seni rahatlattım ve gözyaşlarımın ötesinden
adaletin kollarında sarmalandığını, gülümserken, sana acı çektirenleri
affettiğini görüyorum. Sen benim kardeşimsin ve seni seviyorum.
Sen benim kardeşimsin ama neden
benimle çekişip, kavga ediyorsun? Neden ülkemi işgal ediyor, şan şöhret ve
iktidar peşinde koşanları mutlu etme adına bana boyun eğdiriyorsun?
Neden çoluğunu çocuğunu arkada
bırakıp, ta uzak ülkelere doğru, senin kanınla şöhret satın alan ve ananın
gözyaşlarıyla büyük ün kazananların adına ölümün peşinden koşuyorsun.
Kardeş kanı dökmek bir insan için
şeref midir? Eğer bunu şeref diye kabul ediyorsan, hadi bunu bir tapınma
davranışı haline sok ve kardeşi Habil’i katleden Kabil adına bir tapınak inşa
et hemen.
Ruh kara cahilliğin karşısına
dikilen bilginin gücüne ve adalete güvenir; cehalet ve zulmü korumaya ve
güçlendirmeye yarayan kılıçları tedarik eden otoriteyi reddeder. O Babil’i yok
eden, Kudüs’ü temellerinden sarsan ve Roma’yı harabeye çeviren otorite. İşte
budur halkın gözünde suçluları heybetli yapan; yazarların onlar adına saygı
duymalarını sağlayan; tarihçilerin onların bu insanlık dışı davranışlarını
adeta tapınırcasına anlatmalarına neden olan.” (Bir Gözyaşı ve Bir Tebessüm, Maviçatı Yayınları, 2017İstanbul,
s.112-114.)
Aforizmalar kitabında ise tarihi yolculuğa
çıkan yolcuya nasihat edercesine seslenir:
“Dostum, güneşe bak, toprağa bak,
suya bak, buluta bak; fakat arkana bakma. Kimin geldiği önemli değil, kimin
gelmediği de. Unutma, yolcu değişir, yol değişir, ama menzil değişmez. Yolcuya
bakıp, yolunu tanıma. Yola bak, yolcuyu tanı, yolcu hakkındaki kıymet hükmünü
ona göre ver.”
“Vahim olan, yolun yolcusuz
olması değil; asıl vahim olan yolcunun yolsuz olmasıdır; yolsuz, hedefsiz, amaçsız,
şaşkın, hercai, seyyal.”
“Yol boyunca; yola çıkıp da
yürümeyenleri, yola oturup, gelen-geçenin ayağına çelme takanları, yolda
metafizik uyuşturucularla keyif çatanları, tel örgülerle çevirdiği yolu
kendisine zindan edip volta atanları, maratona 100 metre koşucusu gibi hızlı
gidip, 50. metrede yola yatanları, yürüyüşün uzun ve yolun zahmetli olduğunu
görünce, yolculuk üzerine zor atanları, yürümeyi bırakıp, yol-yolcu ve menzil
üzerine kalem oynatanları, ayağına batan tek bir dikenin faturasını çıkarıp,
ömür boyu tafra satanları, beyaz atlı kurtarıcıyı gözlemek için ufka bakıp
bakıp dağıtanları, yanlış kılavuzlara kızıp yolu satanları göreceksin. Aldırma,
yürü. Göğsüne yüreğinden başka muska takma.” (Aforizmalar, Maviçatı Yay., 2017, İstanbul, s.199-201.)
***
Halil Cibran böyle sesleniyor. Bu
sese kulak vermeliyiz, çünkü arzu hayatın, kayıtsızlık ölümün belirtisidir.