Cemal Şakar

Öykü Yazarı

Doğum
02 Şubat, 1962
Eğitim
Gazi Üniversitesi İşletme Fakültesi
Burç

Öykü yazarı. 2 Şubat 1962, Kocapınar köyü / Gönen / Balıkesir doğumlu. Karesi İlkokulu (1973), Atatürk Ortaokulu (1976), Muharrem Nasbi Lisesi (1979) ve Gazi Üniversitesi İşletme Fakültesi (1983) mezunu. Çalışmalarını Balıkesir’de ticaret yşaparak sürdürdü.

“Bir Yıldız Kayar Bir İnsan Ölürmüş” başlıklı ilk öyküsü 1982 yılında Aylık Dergi’de çıkmıştı. Bir grup arkadaşıyla birlikte Kayıtlar dergisinin yayınına katkıda bulundu. Daha sonra yazdığı öyküler; Aylık Dergi, Yönelişler, Mavera, Yedi İklim, Kayıtlar, Hece ve Heceöykü dergilerinde yayımlandı. Esenlik Zamanları adlı eseriyle Türkiye Yazarlar Birliği 1999 Yılı Öykü Ödülünü kazandı.

“‘Pencere’ Cemal Şakar’ın yeni öykü kitabı. Bir taşra kasabasında, kendi dahil herkese; eşine, çocuklarına, içinde yaşadığı ortama yabancılaşmış bir rate entelektüelin serencamı öyküleniyor. Kitap iki bölüm: Birinci bölüm ‘Pencere’ adı altında toplanmış; ikinci bölümse ‘Ve diğerleri’ başlığı ile sunulmuş. Ancak her iki bölümdeki öyküler aynı serencamın farklı kişiler tarafından yaşanmışlığını dile getiriyor. Ancak birinci bölümdeki öyküler, aynı olayı yaşayan birkaç kişinin görüngüsünden yeni baştan anlatılıyor.” (Rasim Özdenören)

“Şakar öykülerinde, çocukluktan başlayarak bir insanın hakikate ulaşma serüvenini anlatır. Hep sorularla, yanılgılarla, ödeşmelerle geçen bir hayatın derin, çarpıcı yansımalarını... Bu öykülerde kahramanımız değişmek ister ama bulunduğu yerde değişemeyeceğini bildiği için uzun yolculuklara çıkar. (…) öyküleri tasavvuftaki seyri suluk’a benzetmek mümkündür. Cemal Şakar’ın öykü serüveninde hemen hemen aynı temayı (yol ve yolculuk) ve aynı kahramanı işlemesi bir handikap gibi gözükse, çoğaltmacılık riskini bünyesinde barındırsa da Şakar’ın usta işi yaklaşımlarıyla bu risk bir verime dönüşmüştür. O bu temaları derinleştirerek, dairelendirerek şaşırtıcı bir bütünlüğe ulaştırtmayı başarmıştır.” (Necip Tosun)

ESERLERİ:

ÖYKÜ: Gidenler Gidenler (1990), Yol Düşleri (Gidenler Gidenler’le birlikte, 1993) , Yedi Gece Kitapları (1996), Esenlik Zamanları (1999), Pencere (2003).

İNCELEME: Yazı Bilinci (2006).

KAYNAK: Ahmet Kekeç / Gidenler Gidenler (Kayıtlar, Aralık 1990), Muhsin Bostan /Yeni Bir Dil Edinmek ya da ‘Gidenler’in Encâmı (Kayıtlar, Temmuz 1991), Fatma Karabıyık / Gidenler Gidenler”in Ardından Bıraktıkları (Yedi İklim, Temmuz 1992), Zeki Bulduk / Sır Kapısının Önündeki Yolcu (Yedi İklim, Nisan 1996), Mustafa Baydemir / Şiirsel Öyküler (Kitap Dergisi, Mart 1996), Nusret Özcan / Uyku Aralığında Bir Yolcu (Yeni Şafak, 27.4.1996) - Esenlik Zamanları (Yeni Şafak, 4.2.2000), Mustafa Sürem / Yol Düşleri (Yeni Dünya, Mayıs 1996), Ali Haydar Haksal / Gidenler ve Dönenler (Yedi İklim, Ağustos 1996) - Cemal Şakar Öyküsünün Psikolojisi (Yedi İklim, Ekim 1997), Cemal Şakar’ın Öyküsü Üzerine Bir Toplantı (Yedi İklim, Ekim 1997), Alâeddin Özdenören / Açınlama (Yedi İklim, Ekim 1997), Ömer Lekesiz / Cemal Şakar’ın Yol Düşleri (Şirazeden Şirazeye kitabında, 1997) - Öykü İzleri (2000), Mihriban İnan / ‘Gidenler Gidenler’de Anlatıcı Tipolojisi (Yedi İklim, Ekim 1997), Necip Tosun / Cemal Şakar’ın Öykülerinde Yol ve Yolculuk (Yedi İklim, Ekim 1997) - Hakikatin Peşinde: ‘Esenlik Zamanları’ (Hece, Nisan 2000), Köksal Alver / ‘Yol’un Hikâyesi: ‘Yol Düşleri’nde Yol İmgesi (Yedi İklim, Ekim 1997) - Esenlik Zamanları (Hece, Ocak 2000), Hüseyin Su / Yolun ve Yolcunun Öyküleri (Hece, Nisan 2000), Selçuk Orhan / Esenlik Zamanları (Dergâh, Mart 2000), Hilmi Uçan / Suda Boğulmamak Aşk ile Yanmak Güzel İklimlerde Yaşamak Toprak Olmak ya da Cemal Şakar’ın “Dört Güzel Şey”i (Hece, Ağustos 2000) - Cemal Şakar’ın “Pencere”sinden Sessizliğin Dili (Heceöykü, Haziran-Temmuz 2006), Rasim Özdenören / Pencere (Yeni Şafak, 14.8.2003) - Resmi İdeoloji/Yazınsal İktidar (Yeni Şafak, 24.2.2005), Adem Turan / Kendi Peşinde Koşarak Rüyasını Arayan Yolcu: Cemal Şakar (Kitap Postası, Nisan 2005), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009).

IRMAK

Irmağın karşı kıyısında oturan dostuna yazdığı bu ilk mektuptu. Çok zamandır; yazıp yırtıp, yazıp yırtıp, yazıp gönderemediği ilk mektubu yeniden eline aldı. Karşısına koydu. Çok zamandır; görüp yoramadığı, görüp yoramadığı, görüp dostuna anlatamadığı bir rüyadan söz ediyordu. Ama mektubu bitirdikten sonra yeniden okumak için ne zaman masaya otursa, anlatmak istediklerini kâğıda aktaramadığını görüyor; bir zaman sonra yazdıklarını tanıyamaz oluyordu. Kağıda dökülenler sadece anlatmak istediklerinin etrafında dolaşıyor, her seferinde anlam yine anlatılamamış olarak dudaklarında kalıyordu. Kaleminden dökülen sözcükler hâlden hâle dönüyor, onun yaşadıklarını işaret etmiyordu.

Pencereye doğru yürüdü. Yaşlı sandalcı, ırmağın genişleyip durulduğu yerde sandalını yaşlı çınar ağacına bağlamıştı. Sandalında sarığını geriye itmiş, gökyüzüne bakıyordu. Sorsam, yine söylemezdi gökyüzünde neler gördüğünü. "Hiç," derdi, "şu bildiğimiz masmavi gökyüzü işte; kuşlara, bulutlara yol gösteren." "Ben" derdim, "çocukken bulutlara bakınca hep onları bir şeylere benzetirdim. Kısa bir zaman sonra onlar bir hâlden başka bir hâle girer ve ben onları yeniden bir şeylere benzetirdim." Irmağı gösterip: "Bak, o da masmavi, o da balıklara yol oluyor," derdi. "Sonra anladım ki, onlar hâlden hâle girerken, beni de değiştirip dönüştürüyorlarmış," derdim. "Ben hep kuşların, bulutların yollarını düşlerim. O yollara düşebilsem, beni nerelere götürürler acaba?" derdi. Elindeki kâğıdı buruşturup yere, diğerlerinin yanma bıraktı.

Öğle vaktiydi. Dışarıda kimsecikler yoktu. Sadece sabah ve akşam bir hareketlilik olur; bu vakitte nadiren bir yolcu, bir yabancı gelir ve sandalcının yolculuk düşlerini bölerdi.

-Yine mi, karşıya geçeceksin? Gidip ipi çözdü. Çınar ağacında ipin izini gördü.

-Beni yine karşıda beklersin değil mi? O da çınar ağacında ipin izini gördü.

Irmağın genişlediği yerde, yıpranmış kürekler ahenkle suyu bölerken, biri kuşların, balıkların peşine takılmış hepsinin bir araya toplandığı vadiye ulaşmaya çalışıyor; diğeri durmadan değişen bulutlarla değişiyordu.

Sandalcı hiç inmedi. İpi onun eline tutuşturdu. Islak, yosunlu çakılların üzerinde sendeleyerek yürüdü. İpi salkımsöğüde bağladı. İpin izini... Sandalcının sangını... Geriye dönüp bakmadı. Irmağın yatağından bir çalıya tutunarak çıktı, çalıkuşu bu kez havalanmadı.

Köyün dışındaki yoldan hızla yürüdü. Kimseyle karşılaşmak istemiyordu. Kestane ağacının gölgesinde öğle istirahatlarını tamamlamış, imeceye giden bir gurupla karşılaştı. Selâmlaştılar. Ellerinde çapayla tarlaya doğru yürüyenlerin konuştuklarını duyar gibiydi: "Aradığı yeri yine bulamayacak." "Şimdi tarla zamanı, tüm kapılar kapalı ki." "Ömrünü bu vadide tüketecek. Bir o yanda, bir bu yanda." "Evinde bulamadığını bu kıyıda arıyor." "Ben de bir gün karşı kıyıya geçeceğim." "Buraya geldiğinde gencecik bir fidandı. Bunca zamandır ne koptuğu topraklara dönebildi ne de buralara kök salabildi.".

Çalıkuşu yerine tünemişti. Yardan aşağıya çömelerek indi. Pantolonları tozlandı. İkindiyi kılarken değiştireceğini düşündü. Bir elinde salkımsöğütten çözdüğü ip, bir eli boş, çakılların üzerinde sendeleyerek yürüdü.

-Seni bir daha karşıya geçirmem. Bir kitabın sayfalan arasında rasgele bulunmuş yarım yamalak bir adresle nereye varacaksın.

-Bana gökyüzünde neler gördüğünden söz et, bırak bu kez küreklere ben asılayım.

-Ahenkle aşılamazsın. Sandalı suyun ortasında döndürür durursun.

-Gökyüzü demiştim.

-Hep söylüyorum, noksanlığı biraz kendinde ara.

-Aradığım şey kaybolmuş değil.

Bu kez mektubu okuyup gönderecekti. Selâmlama cümlelerini hızla geçti. 'Adamın biri (adını bağışlamadı.) her gece toprağı eşeleyip duruyor. Kaç gecedir, onu hep uzaktan izliyordum. Ne aradığım, bulursa ne yapacağını merak ediyordum. Bu gece yine kucak kucak toprağı yorulmadan, sabırla aktardı. Yine bir şey bulamadı. Sabah ezanlarıyla birlikte, üstünü başını temizleyip camiye doğru yollandı. Avluda yakaladım. Leylâ gibi bir inciyi toprakta aramakla bulamayacağını söyledim. Aramazsa hiç bulamayacağım söyledi. Bu isteğinden vazgeçemezmiş. Neresi olursa, nerede olursa olsun buluncaya kadar arayacağım söyledi. Ben de yaşadıklarını yazıya dökecek uygun sözcükler aradığımı, tam bulduğumu zannedip sevinçle masanın basma oturduğumda, yazdıklarımın benden uzaklaştığını, bana yabancılaştığını söyledim. Her zaman olduğu gibi yine ezan sesleriyle uyandım.' Son satırlar, esenlik temennisi ve dualarla bitiyordu.

Abdestini evde alıp sabah namazı için köye yürüdü. İlk zamanlar bu mesafeyi çeyrek saatte alırdı. Hep bu camiye yürüyüşlerinde yeryüzünden haberdar olurdu. Toprakta fenâ bulan tohum artık patlamıştır; ayaklarına çimenler, çiçekler dolanır, baharlanmış ağaçlardan unuttuğu kokuları içine çekerdi. Ya da ansızın bir kar karşılardı onu; buraya gelişini anımsardı. Ya da başka bir haber; temmuz sıcağına ait. Dökülen yapraklar toprakta çürürken, ömrüne ait bir haber belki.

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör