En ünlü Türk mimarı (D. 29 Mayıs 1489, Ağırnas / Kayseri - Ö. 9 Nisan 1588, İstanbul). Koca Mimar Sinan Ağa, Sinaneddin Yusuf, Abdulmennanoğlu Sinan adlarıyla da bilinir. Osmanlı Mimarisinin en büyük ismi olan Mimar Sinan, Klasik Osmanlı Mimarisi olarak adlandırılan 16. Yüzyıla damgasını vurmuştur. Bu süreç içerisinde400 kadar yapı tasarlamış, tasarımını denetlemiş, inşa etmiş, seferler arasında çeşitli kültür eserlerini görerek tasarım gücünü geliştirmiştir. Kayserinin Ağırnas köyünde kesin olarak bilinmeyen bir tarihte doğan mimarlık ustası Koca Sinan, Yavuz Sultan Selim zamanında (1512-1513) devşirilerek yeniçeri yapılmak üzere seçilmiş bir Hıristiyan çocuğudur. 1538 yılında 50 yıllık bir süreci kapsayan mimarbaşılığa getirilmiştir. Kanuni döneminde 1539 yılında Hassa Mimarbaşı olan Sinan, ölümüne kadar (1588), kimi kaynaklarda sayısı 400’e kadar çıkan eserler vermiştir. Başta İstanbul olmak üzere, İmparatorluğun Anadolu ve Avrupa’daki topraklarına yayılan cami, mescid, medrese, darü’l kura, türbe, imaret, suyolu, köprü, kervansaray, hamam gibi çok farklı işlev ve plana sahip yapıları inşa etmiştir. Sinan’ın imparatorluğun çok farklı yerlerinde, çok sayıda yapıyı tek başına inşa edemeyeceği gerçeği nedeniyle, bu yapıların Sinan tarafından planlanmış, mühendislik hesapları yapılmış ve bir kısmının çırakları tarafından inşa edilmiş olduğu düşünülmektedir. Bu dönem içerisinde Bosna’dan Bağdat’a, Kırım’dan Yemene birçok yapılara imzasını atmıştır.
Sinan, Padişah Yavuz Sultan Selim zamanında devşirme olarak İstanbul’a getirildi (1512). Zeki ve dinamik bir genç olduğu için devşirme olarak seçilenler arasındaydı. Önce taşra hizmetinde çalıştırıldı, sonra Acemi Ocağı ile Yeniçeri Ocağı’na alındı. Mimarlığa özenerek bağlarda ve bahçelerde suyolları yapmak, kemerler meydana getirmek istedi. Devrinin önemli ustalarının yanında han, çeşme ve türbe inşaatlarında çalıştı. 1514’te Çaldıran, 1517’de Mısır seferlerine katıldı. Kanunî Sultan Süleyman zamanında yeniçeri oldu ve 1521’de Belgrad, 1522’de Rodos seferinde bulunarak atlı sekban (sınır boylarında görev yapan asker) oldu. 1526 yılında katıldığı Mohaç Meydan Savaşı’ndan sonra 1532’te Alman, 1534’te Tebriz ve Bağdat seferlerine katıldı. Bu seferlerden dönüldükten sonra “Haseki” rütbesi aldı. Bağdat seferinde Van Kalesi Kuşatması’nda Van Gölü’nün üzerinde nakliye yapan kalyonlara toplar yerleştirilmesini sağladı. Korfu, Pulya (1537) ve Moldovya (1538) seferlerine de katılan Sinan, Moldovya (Kara Buğdan) seferinde Prut Nehri’nin üzerine on üç günde kurduğu köprü ile Kanunî Sultan Süleyman’ın takdirini kazandı.
Sinan, katıldığı seferler sırasında Suriye, Mısır, Irak, İran, Balkanlar ve Viyana’ya kadar Güney Avrupa’yı görüp mimari eserleri inceledi ve kendisi de birçok eser ortaya koydu. İstanbul’da devrin en ünlü mimarları ve Bayezid Camisi’nin ustası Mimar Hayreddin ile tanıştı. 1538 yılında Mimarbaşılığa yükseltildi. Mimarbaşılığa getirilmeden önce yaptığı üç eser dikkat çekicidir. Bunlar; Halep’te Hüsreviye Külliyesi, Gebze’de Çoban Mustafa Paşa Külliyesi ve İstanbul’da Hürrem Sultan için yapılan Haseki Külliyesi’dir. Mimarbaşı olduktan sonra verdiği üç büyük eser de onun sanatının gelişmesini gösteren basamaklar gibidir. Bunların ilki Şehzadebaşı Camisi ve Külliyesidir. Külliyenin içinde ayrıca imaret, tabhane (mutfak), kervansaray ve bir sokak ile ayrılmış medrese bulunmaktadır. Bütün bunların yanında Süleymaniye Camisi, Mimar Sinan’ın İstanbul’daki en görkemli eseridir. Yirmi yedi metre çapındaki büyük kubbesi zeminden itibaren giderek yükselen binanın üzerine gayet ölçülü ve ahenkli bir biçimde oturtulmuştur. Sükûnet ve asaleti ifade eden bu sade ve ahenkli görünüşü ile Süleymaniye Camisi, büyüleyici bir mimariyi göstermektedir. Sekiz ayrı binadan meydana gelen Süleymaniye Camisi ile Külliyesi, Fatih Camisi’nden sonra adeta İstanbul’un ikinci üniversitesi olmuştur.
Mimar Sinan’ın en güzel eseri ise seksen yaşındayken yaptığı Edirne Selimiye Camisi’dir. Bu caminin kubbesi, Ayasofya’nın kubbesinden daha yüksek ve derindir. Otuz bir buçuk metre çapındaki kubbe, sekizgen biçiminde bir gövde üzerine oturmuştur. Üç şerefeli ince minarelerine üç kişi aynı anda birbirini görmeden çıkabilmektedir. Kendisi bu caminin ustalık eseri olduğunu ve bütün maharetini bu eserde ortaya koyduğunu belirtmektedir.
Mimar Sinan’ın bilinen eserleri; 84 cami, 53 mescit, 57 medrese, 7 darülkurra (medresede Kur’an okunan bölüm), 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa (hastane), 5 suyolu kemeri, 8 köprü, 20 kervansaray, 35 saray, 8 mahzen, 48 hamam olmak üzere 364 adettir. Mimar Sinan’ın çok sayıdaki eserini inceleyenler, onun depreme karşı bilinen ve gereken tüm önlemleri, bir bilim adamı titizliği ile çalışarak, aldığını söylemekteler. Bu önlemlerden biri, temelde kullanılan taban harcıdır. Sadece Sinan’ın eserlerinde kullanıldığı görülen bu malzeme sayesinde, deprem dalgaları emilerek etkisizleştirilir. Öte yandan yapılarının yer seçimleri de ilginçtir. Zeminin sağlamlaştırılması için kazıklarla toprağı sıkıştırmış, dayanak duvarları yapmıştır. Bu önlemlerden biri olarak, Süleymaniye Camisi’nin temelini altı yıl bekletmesi, temelin zemine tam olarak oturmasını sağlamak içindir.
Sinan’ın önemli
denemelerine sahne olan bir başka yapı türü de türbelerdir. Şehzade Mehmet’in
türbesi aşırı süslemeli cephe düzenlemesi ve dilimli kubbesiyle dikkati
çekerken, Kanuni Sultan Süleyman’ın mükemmel görünümlü türbesinde, Türk
mimarlığında çok az kullanılan çift yüzlü kubbeyi deneyerek, iç kubbeyi
ayaklara, dış kubbeyi ise dış duvarlara oturtmuştur. II. Selim’in
türbesindeyse, geleneksel altı ya da sekiz köşeli şema yerine, köşeleri
pahlanmış kare planı uyguladı.
Mimar Sinan, gördüğü bütün eserleri büyük bir dikkatle incelemiş, ancak hiçbirini aynen taklit etmeden sanatını devamlı geliştirmiş ve yenilemiştir. Eserlerindeki sütunlar, duvarlar ve öteki kısımlar taşıdıkları yüke mukavemet edebilecek ölçülerden daha kalın değildir. Kullandığı bütün mimari unsurlardaki ince hesap adamlığı dikkati çeker. Mimar Sinan aynı zamanda bir şehircilik uzmanıdır. Yapacağı eserin, önce çevresini düzenlerdi. Yer seçiminde de büyük başarı göstermiş ve eserlerini, çevresine en uygun biçimde yerleştirmiştir. Yapılarında ayrıca drenaj adı verilen bir kanalizasyon sistemi de kurmuştur. Drenaj sistemiyle yapının temellerinin sudan ve nemden korunarak dayanıklı kalması öngörülmüştür. Ayrıca yapının içindeki rutubet ve nemi dışarı atarak soğuk ve sıcak hava dengelerini sağlayan hava kanalları kullanmıştır. Bunların dışında, yazın suyun ve toprağın ısınmasından dolayı oluşan buharın, yapının temellerine ve içine girmemesi için tahliye kanalları kullanmış; buhar tahliye ve rutubet kanalları drenaj kanallarına bağlı olarak uygulamaya konulmuştur. Taşıyıcı öğelerinin ve temellerinin sağlamlığıyla dikkati çeken ve günümüzde de ayakta duran anıtsal yapılar mimarinin yanı sıra mühendislik açısından da önem taşır. Bu yüzden kendisi; “ser mimaran-ı cihan” ve “mühendisan-ı devran” olarak anılmıştır.
Bugün ülkemizde birçok ilk ve orta dereceli okul ile üniversite ya da başka yapılar ile kuruluş ve yer Mimar Sinan’ın adını taşımakta, kimi yerlerde onun adına anıtlar dikilmiştir. Mimar Sinan, mimari eserlerini çok sağlam bir matematiksel hesaba dayandırarak yaptığı için ve bu konuda yeni buluşlara imza attığı için, o yalnızca bir mimar değil, aynı zaman bir bilim adamlığı kimliği de kazanmaktadır.
Mimar Sinan’ın türbesi Süleymaniye Camisi’nin eski ağalar kapısının karşı köşesinde, yol ayrımında üçgen bir alandadır. Önünde som mermerden yapılmış bir sebil (çeşme) görülmektedir. Sebilin arkasındaki küçük mezarlıkta altı sütunlu, üstü örtülü ve etrafı açık türbede Mimar Sinan'ın mezarı bulunmaktadır. Türbesini ölümünden kısa bir süre önce kendisi yapmıştı. 1933 yılında da Mimar Vasfi Egeli tarafından restore edilmiştir. Sandukasının uçları ile üzerindeki burma kavuk, mermerdendir ve sokağa bakan demir parmaklıklı bir pencereden türbe görünmektedir.
Diyarbakır’da da Mimar Sinan’ın önemli eserleri vardır. Mimar Sinan’ın Diyarbakır’a gelmediği
yönündeki bilgiler ağır basmasına rağmen, mimari üslubunun Diyarbakır’daki
camilerde uygulandığını görmek mümkündür. Sinan’ın yapmış olduğu bilinen çok
sayıda eserin bazılarını kalfalar göndererek yaptırmış olması muhtemeldir.
Mimar Sinan eseri olarak bilinen Diyarbakır camilerini; Fatih Paşa Camii,
Behram Paşa Camii, İskender Paşa Camii, Melek Ahmet Paşa Camii ve Hadım Ali
Paşa Camii olarak sıralayabiliriz. Mimar Sinan’ın eserlerinin listesini
veren Tuhfetül Mimarîn’de bu
camilerin Mimar Sinan’ın eseri olduğu kaydedilmiştir.
KAYNAKÇA: Reşat Ekrem Koçu / Mimar Sinan (Sedat Çetintaş ile,
1936), Ahmet Refik / Türk Mimarları (1936), İbrahim
Alaeddin Gövsa / Türk Meşhurları (1946), Suut Kemal
Yetin / Türk Mimarisi (1970),Metin
Sözen / Anadolu Medreseleri (1970), Türk Mimarlığı’nın Tarihsel Gelişimi (1980)
- Yüzyılların Mimarı Sinan (Architect of Ages, 1988), Büyük Larousse
Ansiklopedisi (c: 13, s: 8189 – 8190, 1986), Ana Britannica (c: 19, s:
394-395-396, 1987), M. Kadri Atabaş / Türk Mimarları
(2000), Orhan Cezmi Tuncer / Diyarbakır Camileri (Diyarbakır BŞ
Belediyesi Kültür ve Sanat Yayınları, Ankara 1996), Sinan’ın Doğusu – Mimar
Sinan ve Diyarbakır (Diyarbakır Valiliği, tsz), Yrd. Doç. Dr. Mücahit Yıldırım
/ Diyarbakır Camileri ve Mimar Sinan Ekolü (Nebiler, Sahabiler, Azizler ve Krallar Kenti
Diyarbakır, 25-27 Mayıs 2009, Diyarbakır, s. 315-322), İhsan
Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi (2013) - Ünlü Sanatçılar (Türkiye Ünlüleri
Ansiklopedisi, C. 5, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013).