Şair, yazar ve eğitimci. 20 Ekim 1973, Ordu / Kumru / Aşağı Damlalı Köyü doğumlu. İlkokulu köyünde, ortaokul ile liseyi Terme İmam-Hatip Lisesi’nde (1994) okudu.1998 yılında Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümü’nü bitirdi ve 1998 yılında Salıpazarı Çok Programlı Lisesi edebiyat öğretmenliğine atandı. 2010 yılına kadar aynı yerde değişik okullarda Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yaptı. Bu tarihten itibaren Terme Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak görev aldı, 2013 yılında ise Terme Mehmet Akif Ersoy Anadolu Lisesi öğretmenliğine atandı. Leyla hanımla evli olup, Nurefşan ve Gülnihal adlarında iki çocuk babasıdır.
Şiir,
öykü, deneme, eleştiri, anı ve gezi edebiyatı türlerine ilgi duyan İmanlık’ın ilk
ürünleri 1997 yılında Samsun’da yayınlanan Yediveren
dergisinde çıktı. Şiirleri ve yazıları daha sonra; Türkiye gazetesi ile Türk
Dili, Bilim ve Aklın Aydınlığında
Eğitim, Yenidünya, Erguvan, Yakamoz, Genç Adım, Şafak, Gökçe, Bilgi Pınarı gibi
dergilerde yayımlandı. Terme’de yayımlanan Bilgi
gazetesinde “Kristal Dünyalar” başlıklı köşesinde yazıyor ve aynı zamanda Bilgi Pınarı dergisinin editörlüğünü yapıyor.
Yılmaz
İmanlık; Eğitim-Bir-Sen tarafından düzenlenen
öğretmenler arası Anı Yazma Yarışmasında 2005 yılında Samsun ikincisi, 2006’da
Samsun üçüncüsü, 2007’de Samsun dördüncüsü, 2008 yılında ise Samsun birincisi
oldu. Samsun İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün düzenlediği öğretmenler arası Anı
Yarışmasında da 2011 yılında birincilik, 2012’de ise üçüncülük ödüllerini aldı.
Sultan Özateş tarafından düzenlenen 1.Uluslararası Ankara Kültür Sanat
Şöleni’nde Başarı ve Onur Ödülüne değer görüldü.
ESERLERİ:
Şiir: Bir Gül Diktim Yüreğime Senden (1998), İkindi
Şarkılarını
Öykü: Solmayan Hayâller Ressamı (2009, Konya 2013).
KAYNAKÇA: Ahmet Sezgin / Solmayan Hayaller Ressamı (Terme
Bilgi Gazetesi) -Termeli Yazarlar ve Şairler Ansiklopedisi (2012), Yılmaz
İmanlık (Bilgi teyidi, 2014), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye
Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2018).
.
Yüreğim şimdi kurak bir
Afrika ülkesi.
Gökyüzü, oldum olası küskündür buraya.
Burada duyulmaz günahları yıkayan su sesi,
Alışmak ne zordur uçsuz bucaksız sahraya…
Bir çöl fırtınası sürüklüyor beni, ama nereye?
Minicik bir kum tanesi kadar çaresiz kalmışım.
Kaçmak istiyorum, içimde kuytu bir köşeye.
Bütün gölgeler kaçmış benden, çıplak kalmışım.
Upuzun kervanlar geçiyor yüreğimin kıyısından.
Kimse taşımıyor yükümü, kaçıyor bütün Bedeviler.
O kadar ağır mı yalnızlık, Yusuf çıksa kuyusundan,
Tutsa cılız ellerimden, bu yük nereye kadar gider?
Yıldızlar bir bir nöbetimi tutuyor ıssız gecelerde.
Yakalanırım diye canilikten vazgeçiyor karanlık.
Rüyalarımda aynı soru: “Neden Afrika ülkesindeyim?”
Cevaplarım şafakla, güneşin yağlı saçında idamlık…
Yoksa bahar diye bildiğim
hep serap mıydı?
Aşk adına içtiğim,
kadehler dolusu şarap mıydı?
Güneş’in yüzüne, hangi
çiçeğin adı yazılır ateşle?
Güller bu kadar yangın,
böyle harap mıydı?
Belki de ben buradaydım,
burada dünyaya geldim.
Başka ülkelerdeki
sevdiklerim, sadece bir rüyaydı.
Güneş’i hiç görmedim,
benim gerçek dostum Ay’dı.
Varlığımdan belki de hiç
haberi yoktu denizlerin,
Sadece kendi içimde akan,
kendimi yıkan bir seldim.
24.12.2011
Her şeyi unuttum da o şehre dair,
Bir tek seni söküp atamadım içimden.
Anılarda kaldı insanlar, deniz ve gök yüzü.
Şimdi orayı anlatmıyor içimdeki şair,
Ama ben, hala söylüyorum türkümüzü.
Yaşamak güzeldi.
Gezmek, yürümek sahil boyunca.
Dalgalara karışan incecik melodiyi dinlemek,
Bir ömre bedeldi.
Ömür bitti,
Ben seni hala söküp atamadım içimden.
Yağmurlu bir akşam vakti,
Güneşin batışında gizlenen hüzün,
Gecenin bir yarısı odama çöktü,
Kalbime çöktü.
Kalbim kaldıramadı kaçtım o şehirden
Her şeyi attım da bir tek,
Seni söküp atamadım içimden...
Kasım ’98 Salıpazarı
Gecenin
yalnızlığı çöker üstüme
Keskin
bir kılıç oluverir zaman.
Bulanık
sulara dönüşür uykum
Rüyalarımı
esir alır kâbuslar
Gözlerimden
anbean uzaklaşır yıldızlar.
Çaresizce
seyrine dalarım uzaktan…
Sonra
gece akar, yıldızlar akar, ben akarım.
Bilmem
hangi denizde biter yolculuğum?
Öpemediğim
denizkızına ağıtlar yakarım.
Hangi
günün şafağında kesilir soluğum?
Yüreğime
tüneyen kuşlar neden kanatlanmaz?
Uçarıdır
benim gönlüm bir kararda durmaz.
Bazen
sürükler beni uzak buz dağlarına
Bazen
yakar içimi basar tuz, dağlarına.
Şiirlerimi
parçalar çakan her şimşek.
Şiirlerim
demek, aslında ben demek.
Hayallerimi
sürükleyen zamansız rüzgârlar
Hangi
dağın ardında pusuya yatar?
Umarsız
gölgeler, gözlerimi perdeler
Başlamaz
mutluluk oyunu, açılmaz perdeler.
Bir
türlü gülen yüzünü göstermez güneş
Gecenin
koynunda dakikalar aylara eş.
Üstüme
gecenin yalnızlığı çöker durmadan.
Önüne
zindan muhafızı gibi dikilir kirpiklerim.
Gözlerimden
çalınmasın diye hayallerim.
Engelleyemem,
hepsi gider bana sormadan…
19.02.2014,Yılmaz
İMANLIK
Şeker kâğıtları…
Ne güzel şeydi onlar!
Çocukluğumuzda hayatımıza ayrı bir renk
katan cıvıl cıvıl şeyler…
Kitaplarımızın arasında, bir çocuk
annesini nasıl beklerse, özlemle kitabın kapağının açılmasını bekleyen sihirli
parıltılar…
Mahalle mektebine giderken Elif cüzünün
içinde yeni bir harf öğrendiğimizde sevincimizi önce onlarla paylaşırdık
hatırlayanınız var mı?
Bayramlarda bizim için şeker yemekten
daha önemlisi şeker kâğıdı toplamaktı. Sanki şeker mevsimi bir anda geçiverecekmiş
gibi ellerimizi nasıl çabuk tutardık. Onlardan çeşit çeşit süsler yapardık.
Çoğu evin tavanında ikiz fındıklarla sarmaş dolaş halde görürdük onları ya da
masaları, vitrinleri süsleyen turna kuşları gibi bir şeydiler…
Şeker kâğıtlarının katlanması ayrı bir
hüner gerektirirdi elbet. Onu öyle paçavra gibi katlayıp koyamazdık kitapların
arsına. Onların da kalbinin olduğunu ve kırılabileceğini düşünürdük. İncitiriz
diye korkardık. Yol kenarında parçalanıp atılmış bir şeker kâğıdı görsek içimiz
nasıl acırdı.
Ne kadar saf, yalansız ve tatlı bir
dünya sunarlardı bize.
Şimdiki çocuklar onların yerini plastik
oyuncaklarla doldurup kendilerine sahte bir dünya kurmaya çalışıyorlar…
Doldurabilirler mi?
Yeni nesil kitapların arasında reklam
kokan ayraçlar, şeker kâğıtlarının tadını iç vermiyor bana. Hani arada
konuşmalıyım onlarla, kitap okurken dertleşmeliyim. Gözlerimden yaş düştüğünde
sayfaların arasına beni teselli etmeli. Onlara bakarak gülümseyebilmeliyim. Ruhum
ısınmalı. İşte böyle bir dosttu şeker kâğıtları.
Belki de gözlerimizdeki ışıltının yavaş
yavaş yok olmasının nedeni şeker kâğıtlarını yırtıp büyük bir açgözlülükle
şekerlere saldırmamızdır. Ne dersiniz? 06.11.2011
“Solmayan Hayâller Ressamı”, Türk dili ve
edebiyatı öğretmeni Yılmaz İmanlık’ın on dokuz hikayeden oluşan 107 sahifelik
kitabının adı.
Daha önce “Bir Gül Diktim Yüreğime Senden” ve “İkindi Şarkılarını Sana Bıraktım” isimli şiir kitaplarıyla tanıdığımız Yılmaz İmanlık, “öğrencileriyle yaşadığı sıradan gibi görünen ancak hayatında derin izler bırakan olayları anı-öykü tekniğiyle” anlattığı son kitabında üslûp sahibi başarılı bir hikâyeci olarak karşımıza çıktı.
Eğitimci-yazar Yılmaz İmanlık, “Bahçıvan” isimli hikâyesinde görevini aşkla yapan bir bahçıvanın iç huzurunu, “Yağmur” hikâyesinde ormanın koynunda dolaşan bir öğretmenin yağmurun kollarında tabiat ve ruhunun mûsikiyle dost olmasını, “Ekmek Parası” hikayesinde araba tamircisinin iyi niyetinin müşteriler tarafından istismar edilmesini anlatıyor.
Kitabın da ismini taşıyan “Solmayan Hayâller Ressamı” hikâyesinde kendini mesleğine ve öğrencilerine adamış idealist bir Türkçe öğretmeninin, çok sevdiği bir öğrencisini kaybedişi karşısında yaşadığı derin hüzün ,çok etkileyici ve akıcı bir üslûpla anlatılıyor.
Yazar, öğretmenleri “zamanın kirlenmeyen beyaz sayfalarına bir tutam renkle hayâllerini çizmek isteyen solmayan hayaller ressamı”na benzetiyor.
“Şeker Adam” hikayesinde kendini öğrencilerine ve köylülere adayan idealist bir müdür anlatılıyor. “Açık Kapı” hikâyesinde, gönül kapılarını öğrencilerine açan bir öğretmenin, bir öğrencisinin kırık kalbini onarması anlatılıyor.
“Benim Babam Yok” hikâyesinde babasız bir öğrencinin babasız bir öğretmen tarafından teselli edilişi, “Gelmeyen Mektup” hikâyesinde, idealist bir öğretmenin gurbetteyken bir öğrencisine yazdığı mektuplar ve vefasızlık anlatılıyor.
Kitabın en etkileyici hikâyelerinden biri olan “Düşlerim mi Var Benim” de , yakın akrabaları tarafından iftiraya uğrayan yetim bir çocuğun hazin öyküsü anlatılıyor. “Bütün Ayrılıklar Gibi” hikâyesinde yalnız dedeyle yalnız bir delikanlının kurduğu muhteşem dostluk anlatılıyor. İnsanın yüreğini yakan, hüzün, merhamet ve içtenlik dolu bir hikâye.
“Dağ Yorgunu Gözlerim” hikâyesinde ıssız bir dağda yaşayan meşhur bir yazarın gizemli öyküsü, “ Teşekkürler Çocuklar” hikâyesinde, bir köydeki idealist bir Türkçe öğretmeninin ilk göz ağrısı olan öğrencilerinden ayrılışının hüzünlü hikâyesi anlatılıyor. “Umutlar Suya Yazılınca” isimli hikâyede, bir öğrencinin solgun bir gül gibi toprağa düşüşü, hüzünlü kayboluşu, “Çiçekler Yavaş Yavaş Büyür” hikâyesinde bir öğrencinin nefis girdabında boğulup bataklığa saplanması anlatılıyor.
Eğitimci-yazar Yılmaz İmanlık, “ umut, sevda, sabır ve hüzün” yüklü hikâyelerinde yaşadıklarını eğitimci sorumluluğu ve şair duyarlılığıyla damıtıp solmayan hayâlleriyle renklendirmiş ve kahraman bakış açısıyla, başarılı psikolojik tahliller ve tabiat betimlemeleriyle, şiirsel bir üslûpla nefis resimler çizmeyi başarmıştır. Günümüz Türk Edebiyatı , olay ağırlıklı hikâyeleriyle başarılı bir hikâyeci kazanmıştır.
Yılmaz İmanlık’ın en beğendiğim hikâyeleri “Solmayan Hayaller Ressamı”, “Bütün Ayrılıklar Gibi” ve “Düşlerim mi Var Benim” isimli öyküleridir.
Kendisiyle aynı lise, üniversite ve bölümden mezun olduğum Yılmaz İmanlık ile şimdi aynı okulda (Terme Endüstri Meslek Lisesi) öğretmenlik yapmak benim için mutluluk vesilesi.
Türk hikâyeciliğine ve Terme’ye “hoş geldin” Yılmaz Hocam. Seni yürekten tebrik ediyor, “Solmayan Hayâller Ressamı” olarak senden nice eserler bekliyorum. İsmin gibi kal “kardelen çiçeği” kardeşim.