Devlet adamı, sadrazam (D. 1815,
İstanbul – Ö. 12 Şubat 1869, Nice / Fransa). Tam adı Keçecizade Mehmet Fuad
olup, kazasker Keçecizade Mehmet Salih Efendi’nin torunu, şair Keçecizade İzzet
Molla’nın oğludur. Beş kez Hariciye Nazırlığı (Dışişleri Bakanlığı), iki kez de
Sadrazamlık (Başbakanlık) yaptı. Önce cami derslerine devam etti. Özel dersler
alarak Arapça ve Farsça öğrendi. O zaman Fransızca öğretim yapan Mekteb-i
Tıbbiye (Tıp Fakültesi)’yi bitirdikten (1834) sonra Trablusgarp’ta, devlet
görevlisi olarak, yaklaşık üç yıl hekimlik yaptı. 1837’de Mustafa Reşid
Paşa’nın önerisiyle Babıâli Tercüme Odası’na girdi ve burada başkâtipliğe
kadar yükseldi. Daha sonra Dışişlerinde görev aldı ve 1840’ta Londra Sefareti
Başkâtipliğine atandı. 1843’te Madrid, 1844’te Lizbon geçici elçilikleriyle
görevlendirildi. 1846’da Mustafa Reşid Paşa’nın sadrazam olmasından sonra
Divan-ı Hümayun (Saray’da halkın dileklerinin dinlenildiği makam) özel kalem
müdürlüğüne getirildi.
Bu süreçte, Rusların Avusturyalılara
yardım etmesi sonucunda Macar ve Leh devrimcileri güç durumda kalarak, Osmanlı
Devleti’ne sığınmışlardı. Rusya ile Avusturya, mültecilerin en kısa zamanda
geri verilmemesi durumunda siyasî ilişkilerini keseceklerini bildirdiler (1849).
Bunun üzerine Vükelâ Meclisi (Bakanlar Kurulu), Bükreş’te bulunan Fuad
Efendi’nin, fevkalâde büyükelçilik payesiyle Rus Çarına gönderilmesine karar
verdi. Mülteciler sorununun iki hükümdar arasında özel bir sorun olduğunu,
Dışişleri Bakanı Nesselrod’a kabul ettirerek, müzakerelerin devamını sağladı.
Hükümet, Fuad Efendi’nin bu hizmetlerini takdir ederek, onu “Bâlâ” rütbesi ile
Sadaret (Başbakanlık) müsteşarlığına getirdi ve kendisine ödül olarak imtiyaz
nişanı (1850) verildi.
Fuad Efendi bir süre Bursa’da kaldı
ve Şirket-i Hayriye’nin tüzük tasarısını
kaleme aldı. Bursa’dan İstanbul’a dönüşünde, yeni kurulan Encümen-i Dâniş
(Bilimler Akademisi)’e, Sadaret Müsteşarı sıfatıyla üye yapıldı. Sadrazam Reşid
Paşa tarafından Mart 1852’de Mısır'a gönderildi. Orada kaldığı üç buçuk ay
içinde, Mısır’ın 60.000 kese olan yıllık vergisini 80.000 keseye yükseltti.
Dönüşünde Hariciye Nazırlığı (Dışişleri Bakanlığı)’na getirildi. Bu sırada, fevkalâde elçi olarak gönderilen Prens Mençikof, “Mukaddes
Makamlar” sorununu görüşmek üzere İstanbul’a geldi ve doğruca Sadrazamı ziyaret
etti. Bu tutumu usule aykırı bulan Fuad Efendi bakanlıktan çekildi.
Ardından, Yanya üzerine yürüyen Yunan
çete kuvvetlerini bastırma görevi Fuad Efendi’ye verildi (1854). Bu sorunu
çözerek İstanbul’a döndükten sonra, kendisine Meclis-i Âlî-i Tanzimat
Başkanlığı da yüklenerek, yeniden Hariciye Nazırlığı’na getirildi. Paris
Konferansı’na katılmasını önlemek amacıyla, İngiliz elçisi Lord Strafford,
padişahtan Fuad Paşa’nın değiştirilmesini isteyince, görevinden ayrıldı (Kasım
1856) ve Meclis-i Âlî-i Tanzimat üyeliğine getirildi. Ertesi yılın Ağustos
ayında ikinci kez bu meclisin Başkanlığına, arkasından da tekrar Hariciye
Nazırlığı’na getirildi. 1860 yılında, Cebel-i Lübnan’da Marunîler ile Dürzîler
arasında çıkan anlaşmazlığı çözümlemek için “Fevkalâde Komiser” sıfatıyla oraya
gönderildi. Beyrut’a gitti, Şam’daki karışıklıkları şiddet kullanarak
bastırdı.
Fuad Paşa Suriye’deyken, Abdülmecid ölmüş ve yerine Abdülaziz tahta çıkmıştı. Yeni padişah, Meclis-i Valâ ile Meclis-i Âlî-yi Tazimat’ı birleştirerek oluşturduğu yeni kurumun başına Fuad Paşa’yı getirdi (14 Temmuz 1861). Kısa bir süre sonra da dördüncü kez Hariciye Nazırı ve ardından Sadrazam (22 Kasım 1861) oldu. Bu görevi sırasında, devletin içinde bulunduğu ekonomik bunalımı gidermek amacıyla, hazinenin genel yönetimini üzerine aldı ve alınmasını gerekli gördüğü önlemleri, uzun bir yazı ile padişaha bildirdi. Ama bütün bu çabalarına karşın, devletin malî durumunu istediği gibi düzeltemedi. Milliyetçilik fikirlerinin Rumeli’de yayılması yüzünden gittikçe ağırlaşan siyasî durumu da ileri sürerek, Sadaretten istifa etti (6 Ocak 1863). Bir süre sonra, padişahın ısrarı üzerine Meclis-i Valâ-yı Ahkâm-ı Adliye Başkanlığı’nı kabul etti. Abdülaziz’in Mısır gezisinde yanında bulundu (3 Nisan - 3 Mayıs 1863). Dönüşte “Yaver-i Ekrem” unvanını aldı. Çok geçmeden, seraskerlik görevi üzerinde kalmak üzere, ikinci kez Sadrazamlığa getirildi (1 Haziran 1863). Böylece toplam dört yılı aşkın bir süre Sadrazamlık yaptı.
Fuad Paşa, Padişah Abdülaziz’e
hitaben, büyük devletlerin siyaseti karşısında Osmanlı Devleti’nin çıkarlarını
korumak için izlenmesi gerekli yolları gösteren siyasî bir vasiyetname yazmış,
bu vasiyetname sonradan, Paris’te çıkarılan Meşveret gazetesinde
yayımlanmıştı. Siyasî görevleri sırasında, dış ilişkiler, malî ve askerî
reformlar dışında birtakım yönetsel çalışmalarda da bulunan Fuad Paşa; eyalet
teşkilatı yerine, yetkili valiler eliyle yönetilen vilayet teşkilatının
kurulması, şehirlerde kâgir yapı tekniğinin uygulanması düşüncelerini ortaya
koydu ve bunları gerçekleştirmek için çalıştı. Ancak bu arada onun görevinden
alınarak Ali Paşa’nın Sadrazamlığa getirilmesi üzerine, beşinci kez Hariciye
Nazırı oldu (Şubat 1867). Abdülaziz’in 1867 yılında yaptığı Avrupa gezisine
katıldı. Kalb rahatsızlığı nedeniyle bu geziden yorgun ve hasta döndü.
Doktorlarının önerisine uyarak kışı geçirmek üzere gittiği Nice’te vefat etti. Cenazesi, Fransız hükümetinin tahsis ettiği bir gemi ile İstanbul’a getirildi. Sultan Ahmet
civarında kendi adını taşıyan caddede, sağlığında hazırlattığı, türbesinde
toprağa verildi. Mevlevî tarikatına mensup olan Fuad Paşa’nın, kendi ölüm tarih olarak Nice’te şu dizeyi
söylediği rivayet edilir: “Ehl-i îmân ruhuna, geçme oku bir Fatiha”. Ölümünden sonra arkasından birçok mersiye (övgü şiiri) yazılmıştır.
Fuad Paşa,
Mustafa Reşid Paşa ve Ali Paşa ile birlikte Tanzimat’ın mimarlarından biri olarak
kabul edilir. Avrupa’daki siyasal gelişmeleri yakından izlemiş ve Osmanlı
Devleti’nin ancak Avrupa devletleri arasındaki güç dengelerinden yararlanarak
varlığını koruyabileceğine inanıyordu. Dış siyasette Mustafa Reşid Paşa’nın
İngiltere, Ali Paşa’nın Fransa yanlısı politikaları arasında bir yol izlediği
kabul edilir. Devlet adamı olduğu kadar, bilimle de uğraşan Fuad Paşa, tarihçi
Ahmet Cevdet Paşa ile birlikte, Osmanlıca dilbilgisi üzerine yapılan ilk
çalışmalardan biri olarak Kavâid-i Osmaniye (Osmanlıca Kuralları)’yi
yazmıştır.
ESERLERİ:
Kavâid-i Osmaniye (1864), Vasiyetname-i Siyasi (1896), Belgelerle Tanzimat: Osmanlı Sadrazamlarından Âli ve Fuad Paşaların Vasiyyetnâmeleri (1978).
HAKKINDA: Vedad Onur / Tanzimat Devrimin Büyük ve Unutulmaz Devlet Adamları (1964), Ord. Prof. Dr. Enver Ziya Karal / Osmanlı Tarihi (c. VII, 1988), Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi (c. 15, 1986-1989), Ali Haydar Bayat / Keçecizâde Mehmed Fuad Paşa’nın Nesirleri Şiirleri Nükteleri Hakkında Yazılan Şiirler (1988), Abdurrahmad Şeref / Tarih Musahebeleri (s. 102, 1923), İbnülemin Mahmud Kemal İnal / Son Sadrazamlar (c, II, s.179, 4. bas. 1969), Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (c. 13, 1996), İhsan Işık / TEKAA (10 cilt, 2006).