Devlet adamı, Sadrazam (D. 1855, Midilli – Ö. 3 Nisan 1922, Viyana). Midilli adasının Sarlıca köyünde doğdu. Babası tüccardan Kütahyalızâde Molla Mustafa Efendi’dir. Midilli’nin Ulucami Medresesi’nde okudu. Bu arada rüştiyeden (ortaokul) de mezun oldu. Özel hocalardan Fransızca ve fıkıh (İslam hukuku) dersleri aldı. Cezayir-i Bahr-i Sefid Vilayeti Adliye Encümeni’nden sınavla “birinci sınıf dava vekilliği” diplomasını aldı. İlk memuriyetine Midilli Tahrirat Kalemi’nde başladı. Sırasıyla Midilli Tahrir-i Emlâk Dairesi seyyar (gezici) fırkası (bölümü) mukayyitliğine (kayıt işleri memuru), Tahrir-i Emlâk Kalemi vukuat kitabetine ve aynı kalemin baş kitabetine yükseltildi. Bu sırada Midilli’de göz hapsinde tutulan Namık Kemal ile tanıştı ve onun hürriyetçi düşüncelerinden etkilendi. Namık Kemal’in bütün eserlerini okuyan ve yeni fikirlerine hayran olan Hüseyin Hilmi Efendi, onun öğrencisi ve takipçisi olarak anıldı.
Namık Kemal Midilli mutasarrıflığına atanınca Hüseyin Hilmi’yi Midilli Tahrirat (yazı işleri) Müdürlüğüne (1881) getirdi. Çalışkanlığı ile üstlerinin dikkatini çeken Hüseyin Hilmi, memuriyetinin dokuz yılını doğduğu adada geçirdikten sonra, 1883’te terfi ederek Aydın ili mektupçuluğuna (yazı işleri memuru) atandı. Bu görevi sırasında rütbe-i ûlâ sınıf-ı sânisi (mirliva, tuğgeneral) rütbesini aldı. 1885’te Suriye ili mektupçuluğuna atanarak, aynı zamanda padişahın Suriye’deki arazilerini yöneten komisyona fahrî üye oldu ve altı yıl bu görevde kaldı. Mektupçuluktan istifa ettikten (1891) sonra geçici olarak padişahın Burdur sancağındaki çiftliklerinin yöneticiliğine getirildi. Ertesi yıl padişahın Bağdat’taki arazisinin yönetim müdürlüğüne gönderildiyse de (1892) hastalığını ileri sürerek istifa etti. 1893’te Mersin mutasarrıfı (kaymakam) oldu. İki ay sonra Maan (Kerek) mutasarrıflığına nakledildi. Nablus ve Süleymaniye mutasarrıflıklarında da bulunduktan sonra Adana valiliğine (1897) atandı. Bu görevi ancak dokuz ay sürdü. Zararlı faaliyetleri tespit edilen Avusturya’nın Mersin konsolosunun yurt dışına çıkarılması sırasında meydana gelen olaylar nedeniyle Avusturya’dan özür dilemediği için görevden alındı (17 Kasım 1897).
II. Abdülhamid, Yemen’de İmam Yahya’nın sebep olduğu olayları bastırmak üzere Hüseyin Hilmi’yi Yemen valiliğine gönderdi (21 Nisan 1898). Yemen halkının sempatisini kazanmak ve bu yolla burada iyi bir yönetim kurmak isteyen padişah, vali başta olmak üzere, bütün il memurlarının sarık sarmasını, cübbe ve şalvar giymesini emretti. Vali Hüseyin Hilmi’yi vezirlik (bakan) payesiyle ödüllendirdi (31 Mayıs 1899).
Beş yıl kadar Yemen’de kalan Hüseyin Hilmi Paşa, görevden aldığı bir ilçe kaymakamının tahrik ettiği bir kişi tarafından girişilen suikastta ağır yaralandı ve uzun süre görevini yapamadı. Ayrıca, Ordu Müşiri Abdullah Paşa ile arasının açık olması yüzünden görevden alındı (Kasım 1902). On gün sonra yeni kurulan Rumeli Genel Müfettişliğine (2 Aralık 1902) atandı. Altı yıl bu görevde kalan Hüseyin Hilmi, memuriyet hayatının en parlak ve en yararlı hizmetlerini bu dönemde yaptı. Manastır, Kosova ve Selanik illerini içine alan Rumeli Müfettişliği, Bulgar çetelerinin çalışmalarını önlemek ve Makedonya’da iyi bir yönetim oluşturmak amacıyla kurulmuştu. Bir tür özerk yönetim özelliği taşıyan genel müfettişlik teşkilâtının başında Hüseyin Hilmi Paşa’nın bulunması, bölgede yabancı güçlerin çalışmalarını önledi. Müfettişlik bölgesinde, karışıklıkları tam olarak önleyememekle birlikte, iyi çalışan bir yönetim kurmayı başardı. Yabancıların gözüne girdiği gibi padişahın da büyük itimadını kazandı. Hiçbir yazısı Babıâli’den geri dönmeyecek kadar nüfuz sahibiydi.
Hüseyin Hilmi Paşa, II. Abdülhamid’e çok bağlı olmakla birlikte İttihadçılarla da iyi ilişkiler kurmayı başardı. II. Meşrutiyet’in ilânından (1908) sonra Rumeli Genel Müfettişliği kaldırıldığı için Hüseyin Hilmi Paşa’nın da görevi sona erdi. Yeni kurulan Kâmil Paşa Hükümeti’ne Dahiliye Nâzırı (İçişleri Bakanı) olması üzerine İstanbul’a döndü (27 Kasım 1908). Paşa’ya bakanlık verilmesinde İttihatçılarla olan yakınlığının rolü büyüktü. Hüseyin Hilmi Paşa kısa zamanda Kâmil Paşa’ya rakip olduğunu ortaya koydu. Harbiye ve Bahriye bakanlarının değiştirilmesi biçimini meşrutiyet sistemine aykırı bularak istifa etmesi üzerine diğerler bakanlarda onu takip etti ve Kâmil Paşa hükümeti düşürüldü. Ardından Dahiliye Nâzırlığı görevi de kendisinde kalmak üzere Kâmil Paşa’nın yerine Sadârete (Başbakanlığa) getirildi (13-14 Şubat 1909).
Ancak İttihatçılara karşı oluşan muhaliflerin şiddetli saldırısına uğradı. Bulgaristan’ın bağımsızlığı sorunu ve Bosna-Hersek’i alan Avusturya ile çıkan anlaşmazlıkları çözmeyi kısmen başardıysa da iç durumu düzeltemedi. Meşrutiyet kurallarına bağlı olan hükümetin iftiracılara karşı önlem alamaması yüzünden 31 Mart olayı patlak verdi (13 Nisan 1909). Hüseyin Hilmi Paşa, isyanın ilk günü öğleden sonra Yıldız Sarayı’na giderek hükümetin istifasını sundu. Böylece bir ay yirmi yedi gün devam eden bu ilk Sadrazamlığı son bulmuş oldu. Kendisinden sonra Sadrazamlığa Ahmed Tevfik Paşa getirildi. Hareket Ordusu’nun İstanbul’a girmesinden ve II. Abdülhamid’in yerine Sultan Reşat’ın tahta çıkarılmasından (27 Nisan 1909) sonra ortaya çıktı. İttihatçıların devlet işlerini doğrudan doğruya ellerine almak istemeleri karşısında istifa eden Tevfik Paşa’nın yerine ikinci kez Sadrazamlığa (Başbakan) getirildi (5 Mayıs 1909).
Hüseyin Hilmi Paşa’nın bu ikinci Sadrazamlığı pek başarılı olmadı. Bu dönem Bosna-Hersek ve Bulgaristan sorunlarının çözümü, Adana’da çıkmış olan olayları yatıştırmak, düzeni sağlamak, Dîvân-ı Harb-i Örfî (Savaş Suçları Mahkemesi)’nin kararlarını uygulamakla geçti. 31 Mart Olayı’nı bastırmakla gururlanan küçük subayların taşkınlıkları had safhaya ulaştı. Bütçeyi ve diğer yasaları Meclisten geçiremeyen Hüseyin Hilmi Paşa, sekiz ay sonra istifa etmek zorunda kaldı (28 Aralık 1909).
Sadrazamlığından sonra atandığı (14 Kasım 1909) Âyan Meclisi (senato) üyeliğine devam eden Hüseyin Hilmi Paşa, Rusya gezisine çıktı, 15 Nisan 1910’da Kazan’ı ziyaret etti. Burada N. İvonoviç, Aşmirin, Nikolay Fyodoroviç Katanov gibi tanınmış Türkologlarla görüştü, kentin önemli yerlerini dolaştı. Üç günlük Kazan gezisi Rus ve Tatar basınında geniş biçimde yer aldığı gibi, bu gezi notları “Turétskiy sled v arhivah Tatarstana” adıyla küçük bir kitap olarak da Kazan’da yayımlandı. Birkaç yıl Âyan Meclisi Maliye Encümeni Başkanlığı da yapan Hüseyin Hilmi Paşa, malî işlerin düzeltilmesinde ve israfın önlenmesinde önemli rol oynadı.
Gazi Ahmed Muhtar Paşa tarafından kurulan (22 Temmuz 1912) “Büyük Kabine”de Adliye Nâzırı (Adalet Bakanı) olarak görev aldı. Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Hüseyin Hilmi Paşa’nın da yardımıyla, çoğunluğu İttihatçılardan oluşan Meclis-i Mebusan’ı dağıttı. Hüseyin Hilmi Paşa hükümet içinde en etkili kişi olarak görülüyordu. Bu nedenle hükümetin hatalarından da o sorumlu tutuluyordu. İttihatçılar, Meclis’in kaldırılmasından dolayı kendisini suçluyorlardı. Paşa ise yaptıklarından pişmanlık duymuyor ve şikâyet edenleri ikna etmeye çalışıyordu. Fakat Rumeli’de birbiri arkasına gelişen olayların Balkan Savaşı’na yol açması (8 Ekim 1912) karşısında hükümette kalmanın uygun olmayacağını anladı.
Viyana Sefirliğine atanarak İstanbul’dan ayrılan (28 Ekim 1912) Hüseyin Hilmi Paşa, diplomasi konusunda hiçbir bilgi ve deneyime sahip değildi. Avrupa hakkında bildikleri ise birkaç yıl önceki beş altı aylık gezisinden ve günlük gazetelerden topladığı bilgilerden ibaretti. O nedenle mülki yönetimde gösterdiği başarıyı diplomaside gösteremedi. Bu arada İttihatçılarla arasını düzelten Paşa, onların savaş taraftarı politikalarına destek verdi. I. Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı sefaretlerinin kaldırılmasına kadar Viyana Sefirliği görevini sürdürdü. Mütareke’den sonra İstanbul’a dönmeyerek Viyana civarında kiraladığı bir köşkte ailesiyle birlikte oturmaya devam etti ve burada öldü. Cenazesi İstanbul’a getirilerek Beşiktaş’ta Yahya Efendi Dergâhı civarında toprağa verildi.
Hüseyin Hilmi Paşa, Sadrazamlığına kadar süren otuz beş yıllık yöneticilik hayatında genel olarak başarılıdır. Kaynaklarda kendisinden dürüst, gayretli ve aydın bir kişi olarak söz edilir. Bulunduğu görevlerde yenilik yapmakla ün kazanmıştır. Fakat aynı başarıyı Sadrazamlıkları sırasında gösteremediği yönünde görüş belirtenler olmuştur. Ancak, II. Abdülhamid’in güvenini kazandığı gibi Sultan Reşat’ın da takdir ettiği bir Sadrazam olduğu da bilinmektedir.
HAKKINDA: İbrahim Alâeddin Gövsa / Türk Meşhurları (1946), Büyük Larousse Ansiklopedisi (c.11, s. 5452, 1986), TDV İslam Ansiklopedisi (c. 18, s. 550, 1998).