Burhan Akdağ (Gazeteci)

Foto Muhabiri, Editör, Gazeteci

Doğum
30 Ocak, 1961
Burç

Gazeteci, foto muhabiri, editör. Tv programı sunucusu Müge Anlı’nın eski eşi. 30 Ocak 1961, İstanbul doğumlu. Gazeteciliğe Güneş gazetesi ile başladı. Haftalık Şey gazetesi oradan da Tan gazetesine geçti. Sabah Gazetesi kurulunca Sabah’a geçti. Günaydın gazetesine geçerek Foto Spor’da çalıştı. İlk Alem dergisini çıkarttı. Alem’de iken televizyon ile tanıştı. İlk magazin programı Alem’i yaptı. Oradan Kanal 6’ya transfer oldu. Top Secret dergi ve programını yaptı. O da büyük ilgi gördü. Sonra Manşet dergisini, ardından İbrahim Tatlıses’in Randevu dergisini çıkardı. Kanal 6, Star TV, Show TV, Kanal D, ATV gibi birçok kanalda çalıştı.

Burhan Akdağ, spor muhabirliği de yaptı. İki dünya kupası takip etti. Futbolu çok seviyoru. 1. lig maçlarına gidip fotoğraflar çekti. Sonra Saraybosna'ya savaşa gitti. İki savaş gördü. Güneydoğu’da olayların çok sıkı olduğu dönemlerde 90’lı yıllarda Hakkari’de Sarıyer-Yüksekova maçını izlemeye gitti.

Şimdiye kadar 3 evlilik yapan Burhan Akdağ, evliliklerini şöyle anlatıyor:

“3 evlilik yaptım ama 2 eşim var. Müge Anlı'yla 2 kez evlendim. Bir gün tartışmıştık boşanmak istediğini söylemişti. Ben de ‘boşanmazsan…' diye söylendim. Ertesi gün boşandık. Sonra evlendiğimiz tarihte yine evlendik.

3 çocuğum var. İlk eşimden bir oğlum bir kızım var. Oğlum Metehan Amerika’da inşaat mühendisi. Kızım Aslıhan burada müzik öğretmeni. Müge Anlı’dan olan kızım Lidya da şu an okuyor. Aynı zamanda bir dedeyim. Oğlum Metehan’ın 2 kızı, Azra ve Arya var. Onlar da Amerika’da yaşıyorlar".

KAYNAK: Burhan Akdağ kimdir? (star.com.tr, 23.05.2018).

BURHAN AKDAĞ DA KİM?

O, yaşıma kadar oyuncaklarım sadece teneke otomobiller, çember ve rulmandan yaptığı iki tekerlekli patendi… Bir gün babamın elinde bir oyuncak gördüm… Şimdiye kadar gördüğüm oyuncaklardan çok farklıydı… Babamdan istedim… O da oğlunu kırmadı verdi, tabii çekine çekine… Düğmeye bastım “klik” diye bir ses geldi… Aynı düğmeye bir daha bastım… Ama bu kez aynı ses gelmedi… Oyuncakları kurcalamak, kurcalarken bozmak bu yüzden de babamdan azar işitmek benim için sıradan bir şeydi… Şimdiye kadar kurcaladığım oyuncaklar hep bana ya da kardeşlerime aitti… Ama bu kez oyuncak babamındı… Sanırım korkumdan bu kez fazla kurcalamadım… Sağ işaret parmağımı yine aynı düğmeye götürdüm… Bastım… Bastım… Bastım... Bir türlü “klik” sesini duyamadım… O ses,.. “klik” sesi adeta beyninde yer etmişti..… Bir daha kopamadım… Elime aldığım, uğraştığımın ne olduğunu sonradan öğrendim, fotoğraf makinesi.. Henüz 7 yaşındaydım… Fotoğraf makinesiyle kurduğum bu dostluk hayatıma yön verdi..

Arkadaşlarım babalarının otomobillerini kaçırırken, ben ise babamın fotoğraf makinesini kaçırıyor, gizli gizli fotoğraf çekiyor, çektiğim fotoğrafları yine babamın evde kurduğu karanlık odada banyo ediyor ardından karta basıyordum. Delikanlılık çağında fotoğrafta çömezlik dönemini çoktan aşmıştım… O yıllarda fotoğraflarım hep “siyah-beyaz”dı.. Fotoğrafta ilk dönem merakım manzaraydı.. Ve İstanbul manzarası bana dar gelmeye başlamıştı.. Fotoğraf gözü hep yeni şeyler arar.. İstanbul’da Güneşin doğuşu da batışı da değişmiyordu.. Manzara hep aynı manzaraydı… Çevremdeki insanlar da öyle.. Objektifimde yeni şeyler görmek istiyordum.. Mesela daha renkli bir dünya.. Ve o rengi bulabileceğim yeri biliyordum, GAZETECİLİK.. Fotoğrafın konuştuğu meslek.. Güneş gazetesinin kapısından içeri girdiğimde takvimler 1983 yılını gösteriyordu… Kara kuru bir Anadolu çocuğuna Güneş Gazetesi’nde önce küçümser gözlerle baktılar… Onlara en güzel yanıtı 7 yaşımda eline aldığım babamın oyuncağı ile verdim… “Klik” sesini her duyduğumda gazetecilik kariyerimdeki basamakları birer ikişer tırmandım…

Güneş Gazetesi, Şey Magazin Dergisi, Tan, Sabah, Yeni Asır, Günaydın, Fotospor Gazeteleri derken Bab-ı Ali’de on yılı devirmiştim… Korkusuz, heyecanlı, adrenalini yüksek, cesur ve atletik oluşum herkesin dikkatini çekmişti. Artık mesleğim de tanınan ve aranan isim olmuştum… O yıllarda magazin gazetecisi arkadaşlarım ile Magazin Gazetecileri Derneğini kurarak yine bir ilke imza attım.. Aynı işi yapmak beni yine sıkmaya başlamıştı… Yine yenilik arıyordum… Türkiye’nin ilk ve halen yayında olan tek tabloid sosyete dergisi ALEM’de buldum kendimi… Magazin haberleri artık gazetelerin renkli unsuru olmaktan çıkmış, sektör haline gelmişti… Yine bir yeniliğe ihtiyacım vardı… O yenilik de televizyonda ilk magazin programını hazırlamak oldu… Alem dergisini televizyona taşıdık… O yıllarda ATV’de yayınlandı… Ardından Kanal 6 macerası.. Artık bir televizyon kanalının Magazin Müdürü’ydüm…

Televizyon maceram Kanal D,TGRT, Show TV ve Star TV’de devam etti.. Sabah kuşağının alınındaki ilk programı DOBRA DOBRA yayına girdiğinde, sosyal bilimlerin alanına girdiğimizin farkında değildim.. Bugün benzerleri tartışılıyor olsa da, toplum olarak merakımızın ve ilgi alanlarımızın sığlığını gözler önüne seren bir platform oldu.. Bir nevi, adı konmamış bir sosyal test.. Meslekteki 30 zorlu yılda, belki 60 yıllık anı sığdı.. Ve 3 büyük ziynet, 3 evlat.. “Klik” sesiyle yön bulan hayatımın 3 vazgeçilmezi var; “Klik” sesi.. Üç yavrum.. Ve Beşiktaş.. Vazgeçilmezlerim.. Onlar benim VARLIĞIM.. Fotoğraf makinesini 7 yaşında tanıdım demiştim.. Bir başka gerçekle daha tanıştım 7 yaşında.. Hala arkasında durduğum bir yemin.. Unutturmak isteyenlerin bir türlü unutturamadığı büyük gerçeğim..

Yazı ve benim gerçeğim şöyle bitiyor; “VARLIĞIM, TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN.. NE MUTLU, TÜRKÜM DİYENE..” “Burhan AKDAĞ da kim?” diye soran olursa, bilsin istedim..

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör