Öner Yağcı

Araştırmacı Yazar, Editör, Deneme Yazarı, Roman Yazarı

Doğum
01 Nisan, 1951
Eğitim
Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
Burç

Deneme ve roman yazarı, araştırmacı, editör. 1 Nisan 1951, Zile / Tokat doğumlu. Yerköy Atatürk İlkokulu (1962), Yerköy Ortaokulu (1966), Tokat Öğretmen Okulu (1969), Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1975) mezunu. 12 Mart 1980 askeri müdahalesi döneminde DEV-GENÇ davasında yargılandı, iki yıl kadar tutuklu kaldı. Taşlıçay’da (Ağrı) öğretmenlik yaptı. Öğretmenliğini Ankara’da sürdürürken, yöneticilerinden (1978-79) olduğu TÖBDER hakkında açılan davada yargılanarak beş yıl hapis yattı. Hapisten çıkınca düzeltmen, redaktör, editör, yazar ve müdür olarak Cem Yayınevi (1987-1993), Çınar Yayınları (1994) ve 1995’ten sonra Papirüs Yayınları, Engin Yayıncılık gibi yayınevlerinde çalıştı. Çalışmalarını İstanbul’da bir dershanede yayın redaktörü ve yazar olarak sürdürdü.

İlk yazı ve şiirleri 1968 yılında Tokat yerel gazetelerinden Tokat ve Sabah Postası gazetelerinde; sonraki ürünleri 1974’ten itibaren Türkiye Yazıları, Yeni Adımlar, Yeni Toplum dergilerinde çıktı. 1980’lerde Anadolu Ekini Bilim ve Sanat, Broy, Eylül, Günümüzde Kitaplar, Martı, Yarın, Yeni Düşün; 1990’larda Abece, Berfin Bahar, Cumhuriyet Kitap, Çağdaş Türk Dili, Damar, Dünya Kitap, Gerçek Sanat, İnsancıl, Karşı, Kitap Gazetesi, Özgür Yaşam, Türk Dili Dergisi, Varlık, Yaba, Yazın gibi dergilerde deneme, eleştiri ve incelemeleri yayımlandı. Sonraları Akköy, Ardıçkuşu, Aykırı Sanat, Berfin Bahar, Beşparmak, Çağdaş Türk Dili, Çalı, Eski, Gazete Barış, Güzel Yazılar, İleri, Mavi Dergi, Türksolu, Pir Sultan Abdal, Söylem, Tay, Toplumsal Barış, Ünlem, Yalın Ses dergilerinde de yazdı.

Öner Yağcı, Kardelen adlı dosyasıyla 1986 Akademi Kitabevi Roman Başarı Ödülünü, Turnalar ile 1988 Madaralı Roman Ödülünü, 1994 Sabahattin Ali Kültür Günleri Onur Ödülü ile 1995 yılında Truva Kültür Sanat Ödülleri Edebiyat Ödülünü aldı. 1993 yılından itibaren yöneticiliğinde bulunduğu PEN Yazarlar Derneği, Edebiyatçılar Derneği, Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı yanı sıra Türkiye Yazarlar Sendikası, 68’liler Birliği Vakfı, Dil Derneğinin üyesidir.

“Bir yazar ve aydın gözüyle özellikle kültür, sanat, eğitim, edebiyat dünyasının içinde bulunduğu durumu cesurca saptayan ve bu durumdan kurtulmamız için düşünceler üreten Öner Yağcı’nın çoğunluğu da çeşitli Anadolu dergilerinde yayımlanmış bu uyarıcı yazılarının Nâzım Hikmet’in bir dizesinden esinlenen Umut İnsanda adıyla sunulması aydınlık damarımıza değerli bir katkı oluyor.” (Yılmaz Yeşildağ)

ESERLERİ:

ROMAN: Kardelen (1987), Turnalar (1987), Gökyüzüne Akan Irmak (1989), Yediveren (1995), Kaptan (1999).

DENEME: Sivas’ı Unutma (1997), Umut İnsanda (1997), Yine de İyimser (2001), Dil Kaleminin Enstitüsü (2001), Savaş ve Edebiyat (2003), Küreselleşme Sürecinde Edebiyatımız (2004), Emperyalizm ve Yurtseverlik (2004).

İNCELEME: Şükran Kurdakul / Yaşamı ve Yapıtları (1993), Fedailer Mangası / Rıfat Ilgaz’ın 40 Kuşağı Anıları (1994), Ölümsüz Bilge Nasrettin Hoca ve Fıkraları (1995), Yunus Emre (1996), Köroğlu (1996), Karacaoğlan (1996), Dadaloğlu (1996), Pir Sultan Abdal (1997), Hayyam (1997), Ezop’tan Masallar (1997), Aziz Nesin Aydınlığı (1997), Aydınlığın Ustaları (1999), Aydınlıklar Önümüzde (2003), Nâzım Hikmet Aydınlığı (2003), Nazi Kampları (2004), Sonsuza Rüzgârdı 68 (A. Nergiz, B. Yıldız, H. H. Yalvaç’la; 2005).

DERLEME: Nâzım’dan Armağan (Şükran Kurdakul ve K. Coşkun’la; 1989), Ömer Seyfettin/ Seçme Öyküler (989), Aydınlatan Düşünceler (1994), Çocuk Adları Sözlüğü (1994), Çocuk Bahçesi/ Rıfat Ilgaz’ın Çocuk Şiirleri (1995), Cumhuriyet Dönemi Edebiyat Çevirileri Seçkisi (1999), Cumhuriyet Dönemi Denemeler Seçkisi (2002), Anadolu'nun Umudu: Aydınlık (2017).

KAYNAKÇA: İbrahim Oluklu / Gerçekçilik Işığında içinde “Bir Hesaplaşmanın Romanı: Turnalar” (1990, s. 5-12), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (1995), Yılmaz Elmas / Kitap Yazıları (1998), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (1999), Zeynep Aliye / Yüzyüze Edebiyat (2001), Dosya: Öner Yağcı’nın 27. Sanat Yılı (Damar, sayı: 122, Mayıs 2001), TBE Ansiklopedisi (2001), İhsan Işık / Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Ünlü Edebiyatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), Özge Soylu / Zeynep Aliye ile Söyleşi (Varlık dergisi, Ocak 2003), Öner Yağcı / Anadolu'nun Umudu: Aydınlık (2017).

 

Barış Bir Savaşımdır

Barış, insanlığın en temel, en acil sorunu olduysa bugün, bir anlamı olmalı bunun.

Bu, dünyanın varını yoğunu sömüren ve sömürü­sünü sürdürmek için milyarlarca insanı baskı düzeni altında tutan emperyalizmin, kendisini yıkacak olan Çelişkiyle burun buruna gelmesidir. İnsana karşı olan bir dünya sistemine, insan olduğunun bilincine varmış insanların isyanı ve insan olmasının gereklerini yerine getirmesidir. Bu, insanlığa, yaşamın kendisine dayattı­ğı görevlerin üstesinden gelmesi için tarihin sunduğu önemli bir fırsattır aynı zamanda. Öyleyse, barış sava­şımının temel sorun haline gelmesi; insanın, dünyanın asıl sahibi olduğu bilinciyle, en başta yaşama hakkı olmak üzere, kişisel, siyasal, ekonomik, toplumsal, kültürel tüm haklarını kararlılıkla koruma savaşımının doruklara yükselmesidir. Kısacası, barışın temel sorun haline gelmesi; insanın, kendisini, yaşamı, geleceğini, çocuklarını, var oluşunu, onurunu koruma savaşımı­nın insanlığı kucakladığının göstergesidir.

Tarihin; her dönemde, her toplumda, o tarihsel, toplumsal döneme uygun olarak, o zamanda yaşayan insanlara verdiği görev ve sorumluluklar vardır.

Örneğin köleci düzenlerde köle sahiplerinin görevi her ne pahasına olsun, köle emeği ve yaşamı üzerine kurdukları köleci düzenlerini sürdürmektir. Köle sa­hipleri kölelere uygulayacakları baskı ve sindirmeleri planlamak, bunları sistemli hale getirmek, başka köle sahiplerinin bu konudaki deneylerinden yararlanarak baskıcı güçlerini geliştirmek sorumluluğuyla karşı karşıyadırlar. Kölelerin boynunun borcu ise, zorla başlarına dayatılan köleci dünyayı yıkmak, köleleştir­menin sonunu getirmek, köle sahiplerinin egemenliği­ni kırmak için başkaldırmaktır.

  Birbirine karşı iki tarihsel toplumsal sınıf oluştu­ran köleler ve köle sahipleri arasındaki çelişki ve bu çelişkinin çözümünü getirecek olan savaşım ve çatış­malar köleci toplumların tarihi boyunca sürmüştür.

Köleci toplumlardan başlayarak insanlar arasında­ki ekonomik temelli farklılaşma iki kampı yaratmıştır: Ezenler-sömürenler ve ezilenler-sömürülenler kampı. Bu iki kampın arasındaki çelişki ve savaşımla sür­müştür tarih. Sömürü düzenleri son buluncaya kadar da sürecektir. Demek ki tarihin insanlara verdiği göre­vin sınıfsal bir karakteri vardır ve sınıfsal konumları­na göre insanlara düşen görevler ayrı ayrıdır.

Bugüne baktığımızda, bir avuç sömürücünün kar­şısında milyarlarca insanı görüyoruz, yani insanlığı. İnsanlık bir yanda, insanlığı baskı ve sömürü altında tutmak isteyen emperyalizm bir yandadır. Bunun için­dir ki barış savaşımı insanlığın emperyalizme karşı savaşımıdır.

Barışın, insan olmanın ve yaşamın temel sorunu haline gelmesi, insanlığın artık emperyalist baskı ve sömürüden kurtulması zorunluluğunun dayatması an­lamındadır.

Barış, hangi dilden, dinden, ırktan, ulustan, cinsten, olursa olsun, bilim adamlarından ilkokul öğrencileri­ne, ev kadınlarından sanatçılara, inşaat işçilerinden mühendislere, doktorlara, çıraklara, sanayi ve toprak emekçilerinden avukatlara, hapishanedekilere, kamu emekçilerine, dükkân sahiplerine, büro çalışanlarına, sekreterlere kadar dünya toprakları üzerinde yaşayan -sömürücü, işkenceci, insanlardan nefret eden bir azınlık dışında- bütün insanlar için ortak ve kaçınıl­maz bir sorundur.

Sorunun bu boyutlara ulaşması, sömürüye karşı savaşım veren güçlerin, zulüm ve sömürü güçlerine karşı bir zaferidir.

Ve barış bir savaşımdır.

İnsanlığın barış için savaşımı, zafer kazanılana, barışı tehdit eden silahlanmanın temeli olan ekonomik sistem, emperyalizm ortadan kaldırılana kadar süre­cektir.

"Bizi yutmak isteyen kapitalizme ve bizi mahvet­mek isteyen emperyalizme karşı" savaşmak zorunlu­luğunu bu nedenle haykırmıştır Mustafa Kemal; bu nedenle "Yurtta barış, dünyada barış"ın gerçekleştiril­mesini temel politika olarak düşünmüş ve hedefle­miştir. (…)

Tarih nereye sürüklüyor bizi?

Egemenliklerin ve dünyayı paylaşımların dehşeti­ne mi?

Çok gerilere gitmeyelim, daha dün yaşamadı mı insanlık İkinci Dünya Savaşı'nı? Nazi Kampları deh­şetini, Hiroşima ve Nagazaki'yi?.. Daha dün kurutul­madı mı Afrika'nın gözyaşları, daha dün kesilmedi mi Latin Amerika'nın damarları, hemen her ülkesinde? Güneydoğu Asya daha dün kanamadı mı Kore'siyle, Vietnam'ıyla, Filipinler'iyle?.. Daha dün değil miydi Yugoslavya'nın parçalanması, Körfez'in bombalan­ması, Afganistan'ın talanı?..

İkinci Dünya Savaşı'nda Nazilere karşı saf tutup antifaşist duvar haline gelen insanlık; atom bombası dehşetinde Hiroşimalı, Nagazakili olduğu kadar, Latin Amerika'daki çağdaş sömürgeciliğin zulümüne karşı da Latin Amerika halklarından biriymiş gibi duyumsadı kendini. Afrikalı oldu, Güneydoğu Asyalı oldu, Afgan oldu.

Şimdi Iraklı olma zamanı insanlığın.

Alican bunu öğrendi.

                                                                 (Berfin Bahar dergisi, Aralık, 2002)

ŞÜKRAN KURDAKUL

 “Kırk yılın sömüre sömüre sömüre bitiremediği” yurduna sevdalı bir yazar, “Ülkesi ağıdistana dönmüş bir ozan” olarak Cumhuriyet’teki “Bu Aşamada” köşesiyle “ışığı titremeyen dirence selam” gönderen 1927 doğumlu Şükran Kurdakul, 15 Aralık 2004’te aramızdan ayrılmıştı.

40 kuşağının bir genç savaşçısı olarak henüz 19 yaşındayken “komünizm propagandası” olarak bilinen, yıllarca düşünce ve düşünceyi aktarma özgürlüğünün savunucusu olan solcuların başına bela olan 142. maddeden tutuklandı.

“Eskisine benzemeyen, tedirgin bir özgürlük dönemi”nin başladığı bu tutuklanma, ona zorlukla ve zorbalıkla savaşla dolu bir yaşam getirdi.

 

 

‘Biz’ demek

 

 

“Asıl güc”ün “kalem”de, “birlikte çalışma”da, “biz” demede olduğu bilincini edinmişti. 1947’de arkadaşlarıyla birlikte, Cahit Sıtkı Tarancı’nın “En yavuz evladı bu memleketin/ Nâzım ağabey hapislerde çürür” dediği “Bir Şey” adlı şiirinin son iki dörtlüğünün de çıktığı Genç Nesil dergisini çıkardı. 1950’lerdeki Yeryüzü, Beraber’le başlayan dergicilik tutkusunu Yelken ve Eylem’le sürdürdü.

1964’te girdiği TİP’te Balıkesir İl Başkanı, 1967’de Merkez Yürütme Kurulu üyesi oldu. 1964’te Türk Edebiyatçılar Birliği Genel Sekreteri, 1976’dan sonra Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) ikinci başkanıydı. PEN Yazarlar Derneği Kurucu Genel Başkanı, Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı yöneticisi oldu.

 

 

Şiir ve kavga

 

 

Şiirini “İzmir’in içinde Amerikan neferi/ Yiğit olan evinde duramaz gayrı... Götürün İzmirlere doğru bizi dünyalar kadar/ Kitabınızın ardından, inancınızın ardından/ Aydın yüzünüzün bilince ulaştığı yerde/ Bütün kitapların eyleme dönüştüğü yerde/ Sesleriniz geliyor özgürlük alanlarından/ Bir bayrak yarışı bu, mutlaka geçeceksiniz/ Güzel başladınız çocuklar, güzel bitireceksiniz” dizelerinin de yer aldığı şiirlerle 1960’larda yükselen toplumsal, siyasal kavga ile buluşturdu.

12 Mart’tan sonra “Biz ki acılar döneminden/ Ellerimizi kirletmeden geçtik/ Direncim senin olsun/ Sevgim senin olsun...” dedi.

Aydın duyarlılığı, yazma tutkusu ve örgütlü olma bilinciyle dolu olarak toplumsal yaşamın derinliklerinde toplumcu gerçekçi okyanusun dirençli bir ırmağı olarak yaşadı.

 

 

Özgürlük ve adalet için yazmak

 

 

Tanığın Biri, Beyaz Yakalılar, Kurtuluştan Sonra, Onların Çocukları öykülerinde, adaletsizlik, Kurtuluş Savaşı’nın insanları, beyaz yakalılar dediği kafa emekçileri konularını işledi. Şairce Düşünmek’te “Her şey, her türlü tutsaklığa son vermekle başlar” düşüncesiyle özgürlük için çıktığı yolda yıllardan beri yazdığı yazıları yayımladı. Zindandaki Şair’le Namık Kemal’i oyunlaştırdı.

Çağdaş Türk Edebiyatı ile gizlenen, yok sayılan gerçekliğimizi yazarak kültürümüzü aydınlattı. Nâzım’ın Bilinmeyen Mektupları ile “Direncin, kendisi gibi tutsak edilemeyen Türkçe gücünün güzelliği” olan Nâzım Hikmet’in 1945-50 arasındaki Bursa hapislik yıllarını aydınlattı.

 

 

Anılar tarihtir

 

 

Yakın geçmişini anlamak isteyenlere 40’lı yılları anlatarak başladığı Cezaevinden Babıali’ye Babıali’den TİP’e adını verdiği anılarında geçmişe yolculuk yaparken geleceğimizi aydınlattı. 1951 TKP tutuklamalarında Şefik Hüsnü, Reşat Fuat Baraner, Mihri Belli, Behice Boran, Sadun Aren, Ahmed Arif, Enver Gökçe, Ruhi Su’nun da olduğu koğuşta nasıl yaşadıklarını, neleri tartıştıklarını portrelerle anlattı.

Hakkında Alpay Kabacalı ile benim kitap yazdığımız, Yeni Dünya Düzeni’nin kirli imparatorluğunun BOP’un bir parçası kılarak dinsel bağnazlığın kucağına atmak, parçalamak istediği yurdumuzda aydınlığımızın yürekli duruşuydu Kurdakul.

 

Onun duruşunu çoğaltmak sorumluluğumuz var.

KAYNAK: (cumhuriyet.com.tr, 14.12.2019).

AYDINLIK

AYDINLIK

Değerli yazar Öner Yağcı kendisine 2016 Vedat Günyol Deneme Ödülü’nü kazandıran bu kitabında okuyacağınız denemeleriyle, Anadolu’ya borcunu ödüyor. Anadolu’nun Umudu: Aydınlık, üzerinde yaşadığımız toprakların bereketini ve Anadolu’nun en değerli meyvesinin Cumhuriyet olduğunu anlatıyor.

Öner Yağcı, emperyalizme, küreselleşmeye, postmodernizme karşı, okurun önüne cesareti ve ütopyayı koyuyor. “Yeni dünya düzeni”nin yalnızca korkunç bir savaş dönemine karşılık geldiğini göstererek, “büyük insanlık”a sesleniyor. Vedat Günyol Ödülü Seçici Kurulu Öner Yağcı’ya ödülü aşağıdaki gerekçeyle verdi:

“Batıda reform ve rönesans aydınlığında gelişen sanat ve kültür birikiminin, ülkemizdeki cılız görüntüsünden kurtularak başarıya ulaşma çabasını güçlendiren olgular; klasiklerin Türkçeye kazandırılması, Köy Enstitüleri ve Halkevlerinin eğitim ve kültür merkezlerine dönüşmesi, Mustafa Kemal aydınlanması olarak nitelenen sürecin tohumlarının atılmasına neden olmuştur.

Aydınlanma üzerine biriktirdiği ve sistemli bir düşünce haline getirdiği Anadolu Aydınlığını yeniden umuda çevirme başarısını gösteren Öner Yağcı, bu süreci; akıcı, etkileyici, okurları ile paylaşır biçimde yalın ve duru bir Türkçeyle anlatmayı başardığı için Anadolu’nun Umudu: Aydınlık başlıklı yayınlanmamış yapıtıyla 1. Vedat Günyol Deneme Ödülü’nü kazanmıştır.”

KAYNAK: Öner Yağcı / Anadolu'nun Umudu: Aydınlık (Arka kapak, 22 Temmuz 2017).

Yazar: Öner Yağcı / Anadolu'nun Umudu: Aydınlık (Arka kapak, 22 Temmuz 2017

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör