Devlet adamı, kaptan-ı derya, sadrazam ( D. 1710, Gelibolu - Ö. 19 Mart 1790, Şumnu).
Heybetli görünüşünden dolayı önceleri kendisine “Palabıyık” lakabı verilmiş,
“Cezayirli” ve “Gazi” unvanları ile de anılmıştır. Ona Cezayirli denilmesi, uzun zaman orada
bulunmasından ve “Cezayir Dayısı” unvanını almış olmasındandır. Hasan,
Tekirdağlı tüccarlardan Hasan Ağa’nın kölesi olan kimsesiz bir çocuk olarak
doğdu. Bir söylentiye
göre de, küçük yaşta İran sınırında esir düşmüş ve Tekirdağlı tüccar Hasan Ağa
tarafından köle olarak satın alınarak büyütülmüştür. Mahalle çocuklarını dövdüğü için Hasan Ağa bu köle çocuğu satmak
istemiş, ancak eşi onu evlâdı gibi sevdiğinden satılmasına engel olurmuş. On
yedi, on sekiz yaşlarına gelince ele avuca sığmayan bir kabadayı kesilen Hasan,
yöre delikanlılarını döverek, şikâyetlere sebep olmuş. Tüccar Hasan Ağa bu
haşarı köleyi azat ederek kendi ticaret gemileriyle öteye beriye göndermeye
başlamış. Bu suretle denizciliğe alışan Hasan, yaşı yirmi beşe gelince
Yeniçeriliğe girmiş ve Belgrat seferine katılarak Morava ve Hisarcık
savaşlarındaki büyük cesaretiyle dikkatleri
çekmiş.
Hasan Paşa, bir gün, efendisinin verdiği bir miktar sermayeyle, yiğitlerinin ününü duyduğu Cezayir’e gitmek üzere yola çıkmış. Ancak yolda gemileri yabancı bir gemiye rampa edince, çok genç olmasını karşın düşman gemisine atlayıp büyük bir gayretle cenge girmiş. O sırada rüzgârın yön değiştirmesiyle gemiler birbirinden ayrılınca, Hasan Paşa düşman gemisinde kalmış, geminin personelinden on beş kadarını da yalnız başına öldürmüş. Sağ kalanlarını da ambar ve kamaraya kapatarak gemiyi ele geçirmiş; ancak deniz ortasında yapayalnız kaldığından, Cezayirliler tarafından kurtarılarak Cezayir’e götürülmüştür. Hasan Paşa’nın bu cesareti o zamanki Cezayir Dayısı tarafından takdir edildiğinden, gemi kendisine bırakıldığı gibi, kendisine bir de kahvehane verilerek dayılar (yönetici) arasına katılmıştır.
Kısa zamanda üne ulaşarak Tlemsen Beyi olan Hasan Paşa, Cezayir’deki dayıların hasetliğine uğrayarak, hayatı tehlikeye düştüğünden oradan İspanya’ya geçmek zorunda kaldı. Ardından Napoli’ye, oradan da İstanbul’a geçti. Denizciliğiyle ünlü olduğundan, kaptanlar sınıfına alınarak, kendisine bir de gemi verildi. 1770’de mir-i miranlık (beylerbeyi) payesiyle kaptan oldu ve Limni Adası’nı Hıristiyanlardan alarak “Gazi” unvanı kazandı. Aynı yıl içinde vezir (bakan) olan Hasan Paşa, ardından kaptan-ı deryalığa (deniz kuvvetleri komutanı) getirildi. Daha sonra Boğaz Muhafızı, ardından da Anadolu eyaleti ile Rusçuk seraskeri oldu. Aynı yıl ikinci kez kaptan-ı deryalığa, 1780’de Mora vilayeti de ek olarak yönetimine verildi. 1786’da sadaret kaymakamı (vezir, bakan) olan Hasan Paşa, iki yıl sonra kaptan-ı deryalıktan alınarak kendisine Özi Kalesi seraskerliği (başkomutanlık) görevi verildi.
Hasan Paşa, kaptan-ı derya olduğu ilk yıllarda 1768 Türk-Rus Savaşı başlamıştı. Rusların Akdeniz’e gönderdikleri Baltık donanması İngiliz donanmasıyla güçlendirilerek önce Osmanlı donaması ile çarpışmış, fakat bu çarpışmada kesin bir sonuç alınamamıştı. Ege kıyılarına yakın Koyun Adaları civarında yapılan ikinci bir savaşta asıl savaş Hasan Paşa’nın kalyonu ile Rus amirali Spiridov’un gemisi arasında olmuştur. Rus gemisinin kendi kalyonuna yanaştığı bir sırada Hasan Paşa ile birlikte otuz kadar yiğit Rus gemisine atladı. Düşman gemisinde yapılan kahramanca çarpışma sırasında Hasan Paşa bir kurşun yarası aldıysa da, bunu belli etmeden bir süre daha çarpıştıktan sonra, leventleriyle birlikte kendi gemisine geçti. Bu beklenmeyen durum karşısında şaşkına döner Ruslar telâşa kapılarak kendi cephaneliklerini ateşlemişler, ateş Türk gemisine de sıçrayınca, her iki gemi yanmaya başlamıştı. Gemide kalmanın olanaksız duruma gelmesi üzerine, Hasan Paşa yatağanını ağzına alarak yanındakilerle birlikte denize atladı. Bir tahta parçasına tutunarak kıyıya doğru giderlerken kıyıdan gönderilen bir kayıkla kurtarıldılar. Hasan Paşa’ya, gösterdiği bu kahramanlık nedeniyle de kendisine kaptanlık ve beylerbeyliği verildi.
Hasan Paşa’nın bu ikinci kaptan-ı deryalık görevi on beş yıl sürdü. Bu süre içinde çok büyük hizmetlerde bulunan Paşa, Suriye ve Irak’ta ortaya çıkan Tahir Ömer İsyanı’nı bastırmış; Mora Yarımadası’ndaki isyankâr Arnavutları yenip fitne ateşini söndürerek huzur ve sükûnu yeniden sağlamıştır. Daha sonra 1787 Rus-Avusturya Savaşı’nda Yılan Adası Savaşı’na katılarak, Rus donanmasını yendi. Ertesi yıl, İsmail Kalesi önünde de Rusları yenilgiye uğratmış, bu başarısı üzerine, Padişah III. Selim 1789 yılında kendisine vezir-i azam (sadrazam, başbakan) görevi verdi. Hasan Paşa’nın sadrazamlığı üç buçuk ay sürdü. Bu görevdeyken, yani Mart 1790’da öldü ve Şumnu’da yaptırdığı zaviyede (tarikat etkinliklerinin yürütüldüğü yapı) toprağa verildi.
Hasan Paşa, yaptığı devlet hizmetlerinin yanında, birçok hayır eserleri de bırakmıştır. İstanbul tersanesinde kalyoncular için bir kışla yaptıran Hasan Paşa, Middili’ye dört saat uzaklıktaki bir yerden su getirterek çeşmeler yaptırdı. Bakla’da yine çeşme, Vize’de cami, hamam ve üç çeşme, Midilli Adası ortasında Paşa Köşkü ve büyük mermer havuz ile Limni, Sakız, İstanköy adalarında çeşmeler yaptırmıştır. Yiğitliği ve kahramanlığı üst düzeydeydi.
KAYNAKÇA:
İbrahim Alaeddin
Gövsa / Türk Meşhurları (1946), Zeki S. İlker - İlkim Sancaktaroğlu - Muzaffer Polat Kaptan-ı Derya Cezayirli
Gazi Hasan Paşa (1989), Ali
Rıza İşipek / Cezayirli Gazi Hasan Paşa (2009), İhsan
Işık / Ünlü Devlet Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 1, 2013) -
Encyclopedia of Turkey’s Fomous People (2013).