Yazar (D. 8 Temmuz 1930, Erzurum - Ö. 17 Mart 1998, İstanbul). İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü (1953) mezunu. Amerika’da müzecilik stajı yaptı. Ayasofya Müzesine bağlı Bizans Enstitüsünde çalıştı (1960-75). Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve İstanbul Güzel Sanatlar Akademisine bağlı Sinema-TV Enstitüsünde öğretim üyeliği yaptı.1982’de bu son görevinden emekliye ayrıldı. Son dönemlerinde Zaman gazetesinde köşe yazarlığı yaptı.
Sezer Tansuğ’un resim eleştirileri Yelken,
Yeni Dergi, Yeditepe, Yeni Ufuklar, Ataç, Dost, Vatan, Cumhuriyet, Yeni Ortam,
Güneş, Yeni Yüzyıl, Zaman, Gergedan, Argos, Milliyet Sanat, İzlenim, Köken,
Sanat Çevresi, Antik Dekor, Türkiye Defteri dergi ve gazetelerinde
yayımlandı. Çizgi filmler ve kısa metrajlı filmler yaptı. Ölümünden önce
kendisinin kurduğu Sezer Tansuğ Sanat Vakfı adına bir ödül düzenlendi.
ESERLERİ:
Şenliknâme Düzeni (1961), Fertname (1968), Resim
Sanatının Tarihi (1972), Oknâme (1973), Resim Kılavuzu (1973),
Sanata Yaklaşım (1976), Beş Gerçekçi Türk Ressamı (1976), Sanatın
Dili (1976), Türkiye’de Sanatın Batılılaşmasında Frenklerin Sözde
Katkısı ve Toplumsal Ekonomik Koşulların Gerçek Etkinliği (1976), İnsan
ve Sanat (1982), Herkes İçin Sanat (1982), Örneklerle Türk Resim
ve Heykel Sanatı (Görsel, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, c. VI, 1982),
Karşıtı Aramak (1982), Sürrealizm Sanat Ansiklopedisi (R.
Passeron’dan çeviri, 1982), Sanatın Görsel Dili (1985), Çağdaş Türk
Sanatı (1986), İnsan ve Sanat (1987), Türk Resminde Yeni Dönem (1988),
Ressam Halil Paşa (1994), 66 Kare Geleneksel Kültüre Çağdaş Yorum (1994),
Gelenek Işığında Çağdaş Sanat (1996), Çağdaş Türk Sanatına Temel
Yaklaşımlar (1997).
KAYNAK: Yurt Ansiklopedisi (c. IV, 1982), TDE
Ansiklopedisi (c. 8, 1976-98), Atilla Özkırımlı / Türk Edebiyatı Ansiklopedisi
(1982), Seyit Kemal Karaalioğlu / Resimli Türk Edebiyatçılar Sözlüğü (1982),
Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Şükran
Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), TBE Ansiklopedisi
(2001), İhsan
Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları
Ansiklopedisi (2. bas., 2009).
Tüketimin
geniş ölçüde teşvik edildiği bir ekonomik sistem içinde reklam sektörünün önem
kazanıp genişlemesi doğal görünüyor. Bu sektöre hizmet veren grafik tasarım
alanı da, güzel sanatlar fakültelerinin en gözde dallan haline gelebiliyorlar.
Bunun çok iyi bir gelişme olduğu söylenebilir mi? Bizim kanımızca söylenemez.
Çünkü grafik tasarım dalının hegemonyası, resim ve heykel gibi yoğun bir
duyarlılık sürecine gereksinim duyulan ve gerek desen, gerekse temel sanat
tasarımı çerçevesinde etkinliği amaçlanan asıl eğitim hedeflerini çaptan düşürmeye
bile başlıyor. Uzun yıllar Paris'te yaşadıktan sonra, bir kaç yıl önce
İstanbul'da vefat eden rahmetli ressam Hakkı Anlı'nın bu konuyla ilgili çarpıcı
bir tesbiti vardı. Hakkı Anlı, eskiden grafik tasarımcılarının ressamlara
özendiklerini, şimdilerde ise ressamların grafik tasarımcılarına özenmeye
başladıklarını söylüyordu. Ticaret ve endüstri alanındaki üretici oluşumlara
tasarım ve dizayn alanlarında hizmet vermek üzere kurulan Tatbikî Güzel
Sanatlar Yüksek Okulunun, bu alandaki deneyimlerin kısa bir süre içinde resim
alanına kaydırılan bir ortam oluşturmasına gelince, bunun anlamı da hem sanat
pazarının yavan beğeni ve talep düzeyine kolay intibak etmek, hem de
"grafiker ve benzeri şaibelerden" kurtulmak şeklinde özetlenebilirdi.
Aynı ortamda seramikçilerin kısa zamanda heykelci kesilmelerine de bundan başka
bir anlam verilemezdi.
Sanayi-i Nefisenin devamını oluşturan Devlet Güzel Sanatlar akademisinde ise, resim ve heykel eğitimi tarihsel sanat iradesi ve sürekliliğin bilincinden yoksun olarak kendini yenileyemediği için, kolaylıkla bir fakülte standardına indirgeniverdi ve bununla birlikte yoğunlaşan avangardlık kompleksleri ile grafıkerler arasındaki işbirliği de dikkat çekici bir mahiyet kazandı. Zaten bu sürecin başlangıcı Akademi döneminin sonunu da belirlemişti.
Güzel sanatlar eğitimi, önce 1883'de kurulan Sanayi-i Nefise mektebi, sonra devlet güzel sanatlar akademisi ve daha sonraları güzel sanatlar fakültelerine dönüşen bir evrim süreci içinde hep devletin üstlendiği bir alan olma özelliğini koruyordu. Ankara'da kurulan özel Bilkent Üniversitesinde sanat eğitimiyle ilgili bir fakültenin oluşumundan bu yana, bu alanda da özelleşme sürecine girildi denebilir. Ancak yukarda belirttiğimiz "tüketim ekonomisine dönük grafik tasarım etkinliği" bu fakülteye de hemen egemen oluverdi. Belirtildiğine göre zengin aileler bile, çocukları ressam ya da heykeltraş olacak diye, bir özel üniversite külfetini sırtlamaktan kaçınıyor. Grafik eğitimi ise, günün mesleği denecek çeşitten ve buna elbette cevaz var. Fakat Bilkent'teki fakültenin en büyük şansı, grafik bölümünün başında Amerika'da heykel eğitimi gördükten sonra, Türkiye'de ve yurt dışında açtığı sergilerle kendini yüksek sanatsal düzeyde kanıtlamış bir heykelcinin yönetimi altında olması. Grafik tasarımın hegemonyasına karşı, Bilkent Üniversitesi Erdağ Aksel çaresini bulmuş görünüyor. Bilgisayar teknolojisine bihakkın vakıf, üstelik internet bağlantısı ile bilgi ve iletişim işlevlerinde kararlı bir yönetici, bir ana sanat dalı başkanının, Hakkı Anlı'nın vurguladığı süreci yeniden tersine çevirip, grafik tasarımcılarını resmin ve heykelin duyarlılığına özendirme misyonuna bile sahip çıkacağı düşünülebilir. Erdağ Aksel'in ileri, uygar ülkelerin tarihsel kültürlerine ne ölçüde duyarlı olduklarının bilinciyle, grafik tasarım bölümünü geçmişteki Osmanlı minyatür sanatının anıtsallığı ve gerçekçiliği ile yüz yüze getirmek istemesi de aynı bağlamda bir etkinlik arayışının ifadesi olmaktan uzak değildir.
Kısa bir Ankara ziyaretinin
eğlenceli sürprizi ise, yolculuk edilen otobüs şirketinin çıkardığı iki aylık
dergide, bir resim sanatçısı ile ilgili bir yazımıza rastlamamız oldu.
Yazımıza rastladık, ama adımıza rastlayamadık. Üstelik yazının başlığı olarak
ressamın adı bile yanlış yazılmış, yanılmıyorsak bir spor yazarının adı ile
karıştırılmıştı. Buraya kadarı pek önemli değil, asıl ilginç olan yanı derginin
kapak içindeki ikazı idi: izin alınmaksızın dergimizden hiç bir yazı alınamaz
ve iktibas edilemez, deniyor. Bunu iyi ki yazmışlar, hiç olmazsa bir
başkasının daha kullanmasından kurtulmuş oluyoruz.
(Gelenek Işığında Çağdaş Sanat, 1997)