Yeşim Ağaoğlu

Yazar, Şair

Doğum
21 Ocak, 1966
Eğitim
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü
Burç

Şair, yazar. 21 Ocak 1966, İstanbul doğumlu. Aralarında siyaset ve devlet adamları ile yazarların da olduğu Ağaoğlu ailesindendir. İlk ve ortaöğrenimini İstanbul‘da tamamladı.  İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nü bitirdi. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV- Sinema Bölümü’nde “Suha Arın’ın arkeolojik belgesel filmleri ve Türk arkeolojik belgesel filmleri” başlıklı tezi ile yüksek lisansını yaptı (1997). Bir süre yurtdışında kaldı. Newyork School of Visual Arts Üniversitesi’nde kısa dönem “süper 8 kamera”yla film çalışmaları derslerine devam etti. 1996’dan itibaren plastik sanatlar (özellikle enstalasyon, fotoğraf, sanatçı kitabı) alanında çalışmalar yapmakta, ürünler vermektedir.  

Ağaoğlu, şiir yazmaya küçük yaşlarda başladı. “Mandal Gibi” başlıklı ilk şiiri 1984 yılında “Sanat Olayı” dergisinde yayımlanmıştı. Şiirleri on sekiz yaşından beri çeşitli sanat ve edebiyat dergilerinde yayınlandı, “Patika” dergisinde yayımlamayı sürdürüyor. Türkiye’de yayımlanmış olan yedi şiir kitabı, Bakü’de ise Azerbaycan Türkçesine uyarlanan bir şiir kitabı ile Rusçaya-Türkçe bir kitabı yayımlandı. Şiirleri ayrıca Nihal Yeğinobalı, İrfan Güler-Pepa  Baamonde Garcia, Prof. Dr. Erika Glasen tarafından başka dillere de çevrilmiştir.  

Kısa bir dönem Türkiye PEN’in “Sürgündeki Yazarlar Komitesi”nin ve yine Türkiye PEN‘in “Kadın Yazarlar Komitesi”nin Yönetim Kurulu’nda yer aldı. Şiirlerine çeşitli antolojilerde yer verilmiş olup, kimi sanat ve edebiyat ansiklopedilerinde de çalışmalarından söz edilmiştir. Ayrıca, kısa yazıları kimi kolektif kitaplarda yer almaktadır. Yurtiçinde ve yurtdışında birçok edebiyat, şiir festivalleri ve etkinliklerine ve yüz kadar sergiye katılmıştır.  

1996 yılından beri farklı disiplinleri (özellikle şiir ve yazı) birleştirerek yaptığı çağdaş sanat çalışmalarını açtığı birçok yurtiçi ve yurtdışı kişisel ve grup sergileriyle sürdürmektedir. Sergilere katıldığı ülkeler arasında Almanya, Norveç, İtalya, Bulgaristan, Bosna-Hersek, Azerbaycan, Gürcistan, Özbekistan, Kore gibi çok çeşitli ülkeler bulunmaktadır.

Türkiye PEN Yazarlar Derneği, Azerbaycan PEN Yazarlar Derneği (fahri),  Azerbaycan Sanatçılar Birliği (fahri) üyesi ve BESAM (Bilim ve Edebi Eser Sahipleri Meslek Birliği) Yönetim Kurulu üyesidir.

Yeşim Ağaoğlu’nun şiirleri konu olarak yaşamın farklı zaman, mekân ve derinliklerini bireysel ve gri gözlüklerle ele alıyor. Her şiir bana nedense, Parlaiment Sinema Kulübü’nün jenerik müziğini ve filmlerini anımsatıyor. Diyeceğim o ki, Yeşim Ağaoğlu, imge dünyası zengin, şiir dilini kavramış bir şair. Ama kendi dünyası ya da kendi dünyası gibi çizdiği dünya ‘gri’, çoğunlukla da renkli değil, negatif. Belki bu dünya, bireysel pencereden gördüğü değil ama göstermek istediği dünya. Şiirin insan psikolojisini en iyi irdeleyen, kişiliği en keskin çizgilerle çizen bir tür olduğunu düşünüyor ve bu alanda Ağaoğlu’nu başarılı buluyorum.” (Himet Altınkaynak)

ESERLERİ (Şiir):

Yanlışlar Şehrinde Randevu (1995), Hırsızlama Aşklar, Gri Yalnızlıklar (1996), Portakal Tek Meyve Değildir (1997), Başka Gezegenin İnsanları (1997), New York Blues (1997), Özlem Şehirleri (Azeri Türkçesi, Bakü 2006), Eflatun Sır (2007), Güllerin Ağırlığı (Rusça-Türkçe, Bakü 2007), Sana Şiir Yazmasam Olur mu? (2011).

KAYNAK: Hikmet Altınkaynak / Hüznün Genç Şairi (Radikal, 14 Aralık 1998), TBE Ansiklopedisi (c. 1, 2001), BF (Kendisinden alınan bilgiler, 2013), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2015).

 

 

 

 

A RH+

Ona o şiirleri yazıyorum,vahi gelmiş gibi durmadan yazıyorum.Yeşil beyaz buzdolabı odalardan,mumların yanmadan saklandığı,fotoğrafların gerçek suretler yerine konulup öpülüp konuşulduğu,tütsü kokan özlem odalarından yazıyorum.

O bir telefon kadar uzakta.Telefon telleri timsahlar tarafından yenmemiş henüz.Arıyorum,bazen sesini dinleyip kapatıyorum bazen de saatlerce konuşuyoruz.Kimi zaman sabah erkenden penceremde beliriyor,tık tık.Erkenci bir kuş sanki.Tülü aralıyorum,gözleri sevgi dolu,suçluluk dolu,ağlamaktan şişmiş,iki siyah boks eldiveni.Değer miydi acaba, şimdi ona da sorsam değer miydi onca ağlamalara.Hele ben!Yatak yorgan sırılsıklam.Evi su basacak,annemin korkusundan daha fazla ağlayamıyorum.Sonra trenler geliyor trenler gidiyor.Kimi zaman kaçak yolcuyuz içlerindeki.Hep uzak düşler kuruyoruz, yerimiz dar geliyor.Ülkemiz karanlık,aydınlık daha aydınlık yerlerin özlemini duyuyoruz.Bu güneşli şehir yetmiyor bize.Daha çok güneşli,daha güneşli yerler olmalı.Özgür olacağımız,mutlu olacağımız.Ben filmler çekeceğim,dizboyu filmler.O gözünü oyacak, romancıları dövecek.Olsun şiir yazdım bol bol.Çok da mutlu olduk.Yani mutlu günlerimiz de oldu.Seviyorduk birbirimizi,mandal gibi tutunup birbirimize iplerde sallandık.O zamanlar mutluluk tamdı.Şimdi ise tek başına astım kendimi iplere,sallanıyorum.Hayret!İpler ne kadar sağlam,  kopmuyor.Dünyanın sonunu bekliyorum yıllardır.Sanırım yakında gelecek,öyle diyorlar.Demek ki ben yalnız değilmişim,başka isteyenler de varmış bunu.Topluca enerji gönderdik evrene.Çok yakında bum!

(Ocak 2012)

 

EVİ GİYİNMEK

evini giyindi

dar bir kazağı giyer gibi

masallardaki korkunç şatolara benzeyen

yarasa baykuş evi

evi peşinden gelirdi kaçıp gitse

denedi

mekanlar değişti

manzara toprak ufuk ağaçlar aynı değildi

dönüp baktı

peşindeydi evi

sadık bir köpek gibi

evini giyindi

şapka eldiven  giyer gibi değil

kuşanır gibi bir zırhı

zaten hiç çıkartmamıştı ki

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HÜZNÜN GENÇ ŞAİRİ

Yeşim Ağaoğlu, genel olarak her şairimiz gibi çok küçük yaşta yazmaya başlamış. Beş kitabı var, hepsi de Liman Yayınevi'nden çıkmış. Liman Yayınevi, adı gibi dünya şiirinin başkenti saydığım İstanbul'da kendi gemisiyle kendini bir limana teslim eder gibi, açtığı iki kitabeviyle (Beyoğlu, Kadıköy), hepsi genç birçok şairle kendi rotasını çizmeye çalışıyor. Yeşim Ağaoğlu'nun kitapları "Yanlışlar Şehrinde Randevu", "Portakal Tek Meyve Değildir", "Başka Gezegenin İnsanları", New York Blues" ve üzerinde durmak istediğim "Hırsızlama Aşklar Gri Yalnızlıklar" adını taşıyor.

İkinci basımı kısa bir süre önce yapılan kitapta 29 şiir var. Her birini ayrı ayrı ele aldığımızda kitabın adından da anlaşılacağı gibi, romantik söylemin egemen olduğu görülüyor. Her şiirde 'şair ve öteki' konu ediliyor. İki ayrı duruş tanımlanıyor; ya mekan olarak ya duygu grafiği olarak. Her şiirde 'yapılanla arzulanan' vurgulanıyor. Bu bazen şairin 'dili' de olabiliyor. Örneğin 'dilim yalıyor' şiirinde 'dilim kayıyor gecenin sokaklarında / geziniyor yalayarak köşe bucak' deniyor, ardından söz 'öteki'ne getirilip 'en sonunda seni yalıyor alabildiğine / bir bakıyoruz ki çoktan sabah olmuş' diye bitiriliyor.

Yeşim Ağaoğlu'nun şiirleri konu olarak yaşamın farklı zaman, mekan ve derinliklerini bireysel ve gri gözlüklerle ele alıyor. Her şiir bana nedense, Parlaiment Sinema Kulübü'nün jenerik müziğini ve filmlerini anımsatıyor. Diyeceğim o ki, Yeşim Ağaoğlu, imge dünyası zengin, şiir dilini kavramış bir şair. Ama kendi dünyası ya da kendi dünyası gibi çizdiği dünya 'gri', çoğunlukla da renkli değil, negatif. Belki bu dünya, bireysel pencereden gördüğü değil ama göstermek istediği dünya. Şiirin insan psikolojisini en iyi irdeleyen, kişiliği en keskin çizgilerle çizen bir tür olduğunu düşünüyor ve bu alanda Ağaoğlu'nu başarılı buluyorum. Ancak bir yandan da ekliyorum; sıradışı kişiler, mekanlar, şiiri ilginç kılabilir.

Yeşim Ağaoğlu'nun da okuduğum şiirlerine bakarak, iyi bir geleceğinin olduğuna inanıyorum.

 

(Radikal Gazetesi, 14 Aralık 1998, Kültür Sanat Sayfası)

Yazar: Hikmet ALTINKAYNAK

YEŞİM AĞAOĞLU’NUN ŞİİRİ

Yeşim Ağaoğlu kendi karmaşık dünyasını yaratan bir sanatçı olarak ortaya çıktı. Onun şiirlerini okurken, görsel hayal gücünün yaratıcı gücünü hissediyorsunuz. O, yalnızca bir şair değil, aynı zamanda bir görsel sanatçı, fotoğraf, yerleştirme ve performans çalışmaları var. Yani, onun  şiirsel dünyası da daima görsel. Betimlemeleri görsel ve sıklıkla melodram tarzında. İlhamını çokça resim,film ve mimari gibi diğer sanat dallarından da alıyor. İsimlere ve küresel ana akım kültürün metaforik anlamlarının fenomenlerine yoğunlaşıyor. Onun şiirsel benliği cesur rollerde yer alıyor. Şiirlerinde fahişeler, deniz kızları, travestiler, katiller, punklar, sokak müzisyenleri, sirk sanatçıları, dünya dışından gelenler yaşıyor. Daha derin anlamları ilk anda çok anlaşılır değilken ve daha yakından bir okumayla çözümlenmek zorundayken, küçük, iyi kurgulanmış melankolik ya da eğlenceli sürrealist eserler hayali oyunculukları sayesinde okuyucuyu şaşırtıyor. Gerçek ve surrealist arasındaki sınırlar, büyülü ve hayali boyutlar daima akıcı. Herşey insan biçiminde; hayvanlar ve kuşlar fabl benzeri doğalarını temsil ediyorlar. Dönüşüm, kafa karışıklığı, biçim değiştirme, kılık değiştirme her yerde mevcut. Metamorfoz ve mutasyon katılıktan ve korkudan kurtarıyor. Şiirsel benliğin duyusal bir fiziksel mevcudiyeti var, kanıyor, eriyor, yalıyor ve tükürüyor. Yalnızlığı, korkuyu yaşıyor ve onu avlıyorken, onun iç benliği farklı yaratıkların, hayvanların ve kişileşmiş duyguların yaşadığı karanlık bir mağara gibi, şairin kendisi bile aşağı düşüyor ve bu karanlık mağarada kilitli.  Yaz ve kışın, gün ve gecenin, yaşam ve ölümün doğal ayrılımları, aşka yakından bağlı ritmik olarak tekrar eden tecrübeler. Yeşim Ağaoğlu’nun şiirlerinin asıl teması aşk, kısa devre yaptırabilecek yüksek frekanslı bir tutku olarak aşk. Bu bir tür saplantı ve sevileni efsanevi bir çiftin istikrarlı ilişkisinde tutmak istiyor. Bu, Goethe’nin de daha once farkettiği gibi doğu edebiyatına özgü bir gelenek. Leyla ve Mecnun, Yusuf ve Züleyha ve bunun gibiler Türk halk edebiyatında olduğu kadar Osmanlı-Türk klasiklerinde yaygın figürlerdir. Ancak Yeşim Ağaoğlu modern küresel dünyadan da mükemmel rol model çiftler buluyor: Heidi ve Peter, Dali ve Gala, Frida (Kahlo) ve Diego, Paul ve Beatrice, Spiderman ve karısı. Ama aşık benliği ikinci sınıf dişi tarafı olduğu için, kıskançlığın ve güvensizliğin acısını çekiyor ve daima ihaneti ve yalanı seziyor. Aşkın sonuyla tehdit ediliyor ve yalnız bırakılmaktan korkuyor. Bazen “diğerleri” iftiracı ve yıkıcı olarak yer alır. Özgürlüğe susamış dişi özgüven istikrarlı değildir, çünkü özgürlüğün anlamı “sevilen olmadan yalnız bırakılmaktır”, yani mutlak yalnızlık.  Bu çelişki aynı zamanda yaratıcı şairane güç tarafından gururlu kişiliği bir şair olarak geliştiren üretken bir durum da olabilir. Böylece o, şiirlerini değerli hediyeler olarak sevdiğine ithaf edebilir. Yaygın maceraların ve anıların yeniden derlenmesi, çözümlenmesi zor nükteli öznel ve metaforik bir dil ortaya çıkardı. Bir diğer taraftan terkedilmişlikten gelen inciticilik asalet ve sadakatsizce özgürlüğünün tadını çıkaran hain aşığa karşı “feminist” bir patlamaya neden oluyor. Bu dinamik duygular onun zihninde ürüyor. Şiddetleri ve insanlık dışı sonuçlarıyla fantastik tehditkar senaryolar dünyanın zalim gerçekliğini hatırlatıyor. Burada okuyucunun tahmini politik kinayeler olabilir. Böyle anlarda dış merkezli şiirsel benlik –ironik yabancılaşma etkisi olmadan değil- kendi yıkımının orgazmının doruklarında ya da öldürme tutkusuyla coşku içinde olabilir.

Ancak terkedilmişliğe verilen ılımlı bir tepki, sevilenle yeniden buluşmak için özlemin şehirlerine seyahat etme dürtüsüdür. Ancak bu hareket tuhaf insanlarla ilgilenme ve tüm bu şeyleri şiirde yüceltme gücü kadar terkedilmişlikten gelen özgürlüğün, dişi bireyin yabancılaşmasını deneyimleme istekliliğinin keyfini çıkarma cesaretini hakeder.

Londra ve New York gibi kalabalık metro istasyonları ve yalnız otel odalarıyla modern şehirlerin cazibesi, tarihsel geleneklerle dolu olan yerli İstanbul ile nostaljik bağlar olmadan düşünülemez. Bu yüzden şiirsel metinlerin topografik boyutları geniş kapsamlıdır. Sokaklardaki caz müzisyenleri ve minarelerden gelen ezan sesleri gibi yerel renkler ve seslerle şehir hayatına dair güzel izlenimler vermede başarılı oluyor.

Yeşim Ağaoğlu’nun şiirsel dilinde, bazen kendisinin “Yeşimce” adını verdiği, yaygın olmayan tercüme edilmez terimleri buluyoruz.  Onun şiirleri karmaşık. Politik polemikler ya da feminist görüşler asla ideolojik değil, bunlar onun şiirsel dünyasının karmaşıklığında doğal öğeler gibi birleşiyorlar. O yumuşak ve kaba sese hükmediyor. Kırılganlığı kelebeğin kanadındaki tozun resmiyle, zalimliği bıçakla yakın flörtüyle gösteriliyor. Bu tür çelişkiler “thunderrose”un resminde birleşiyor. Dramatik öykülerine, realist ve surrealist  resimsel gücüne rağmen, onun şiirlerini yorumlamak bazen güç olabiliyor. Şiirsel yapının temel öğeleri olarak öğreticilik daima şiirin ilk ve son satırın bir öncesinde verilir. Ancak orada daima sırlar kalır. 

 

(Almanya, 2013)

 

Yazar: Prof. Dr. Erika GLASSEN
FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör