Araştırmacı yazar, kamu yönetimi profesörü, akademisyen, oyuncu. 1 Aralık 1955, İstanbul doğumlu. Atatürk’ün doktoru ve silah arkadaşı olan ünlü cerrah Prof. Dr. Mim Kemal Öke’nin (1884-55) torunudur. Şişli Terakki Lisesi, İstanbul Amerikan Koleji, İngiltere Cambridge Üniversitesi İktisat ve Tarih fakültesi mezunu (1979). Doktorasını tamamladığı İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde 1980-82 yılları arasında asistan olarak çalıştı. Boğaziçi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde yardımcı doçent (1982), doçent (1984) ve profesör (1990) oldu. İstanbul Beykent Üniversitesi’nde öğretim üyeliği ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Başkanlığı (2002-2004) yaptı (2002-04). Bunların dışında Birleşmiş Milletler’de görev aldı ve TRT’de danışmanlık, senaryo yazarlığı, film yapımcılığı yaptı.
Değişik alanlardaki makaleleri; Türkiye Günlüğü, Arab Studies Quarterly, International
Journal of Middle East Studies,, Pakistan Journal of Social Sciences, Foreign
Policy, Studies in Zionism, Boğaziçi Üniversitesi Dergisi Arab Historical
Review for Ottoman Studies, Türk
Tarihi Dergisi, Hacettepe
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Türkiye Çocuk, Türk Yurdu, Türk Yurdu, Laghova pek
çok dergi, yıllık, ortak ve
armağan kitaplarda yayımlandı. Ayrıca Tercüman,
Türkiye, Zaman gazetelerinde yazılar yayımladı ve ansiklopedilere
maddeler yazdı. Yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli yerlerde konferanslar verdi
ve sempozyumlarda bildiriler sundu.
İlgilendiği tekvando sporunda
ödül sahibi olan Öke, 1981 Türkiye Millî Kültür Vakfı Tarih Dalı Ödülünü, 1996 En
İyi TV Programı yapımcı ödülünü, Din-Ordu
Gerilimi / Küresel Toplumda Dışlanan Demokrasi adlı eseri ile Türkiye
Yazarlar Birliği 2002 Fikir Ödülünü, yine Türkiye Yazarlar
Birliğinin 2004 En Başarılı Kültür Yayını Ödülünü aldı. Kendisine, Türk-Pakistan
Dostluğu’na katkılarından dolayı Pakistan’ın devlet nişanı “Sitare-i Kayd-ı Azam Cinnah”
madalyası (2005) verildi. Ayrıca pek çok nişan ve şükran plaketi sahibidir. “Duvardaki Kan” adlı
senaryosu, televizyon filmi olarak çekildi ve gösterildi (1987). TGRT’de açık
oturumlar yönetti.
Dedesiyle aynı adı taşıyan Öke,
adındaki “Mim”in anlamını şöyle açıklar:
“1911 yılında
Trablusgarb Savaşında Osmanlı’nın gönüllüleri İtalyanlara karşı Arapların
yanında yer alırken iki tane Yüzbaşı Mustafa Kemal varmış. Biri dedem Tabip
Mustafa Kemal, diğeri de ileride Atatürk olan Yüzbaşı Mustafa Kemal. İkisini
çok karıştırıyorlarmış. Birimiz adını değiştirsin diye konuştuklarında dedem
senin adın zaten değişmiş, bırak ben Mustafa’yı kısaltayım, başındaki mimi
kullanayım demiş. Ondan sonra da Mim Kemal olarak nüfusuna geçmiş.”
ESERLERİ:
Araştırma-İnceleme:
II.
Abdülhamit, Siyonistler ve Filistin Meselesi (1981), Siyonizm ve Filistin Sorunu 1880-1940 (1982), II. Abdülhamit ve Dönemi (1983), İngiliz Belgelerinde Lozan Barış Konferansı (1983),
Armenians in the Ottoman Empire and
Modern Turkey (1984), Vambery:
Belgelerle Bir Devletlerarası Casusun Yaşam Öyküsü (1985), Ermeni Meselesi 1914-1923 (1986), İngiliz Ajanı E. W. C. Noel’in Kürdistan
Misyonu / 1919 (1989), Unutulan
Savaşın Kronolojisi / Kore 1950 - 1953 (1990), Hilafet Hareketleri (1991), Saraydaki Casus (1991), Musul-Kürdistan
Sorunu 1918-1926 (1995), Bilinmeyen Tarihimiz (1996), Türk Dünyası (1997), Bilgi
Çağı ve Türkiye (1999), Geçiş Sürecinde Orta Asya
Türk Cumhuriyetleri (1999), Mustafa
Kemal Paşa ve İslâm Dünyası / Hilafet Hareketi (2000), Siyonizmden Uygarlıklar Çatışmasına Filistin
Sorunu (2002), Küresel Toplum
(2002), Din-Ordu Gerilimi - Küresel
Toplumda Dışlanan Demokrasi (2002).
Roman: Günbatımı (1991), Kızılelma / Sürgündeki Sevda (1993), Yaşanmamış Anılar (1993).
Rol Aldığı Dizi:
Alparslan Büyük Selçuklu (TV
Dizisi 2021)
KAYNAKÇA:
İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi
(2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin
Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2.
bas. 2007) - Ünlü Fikir ve Kültür Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C.
3, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), Mim Kemal Öke (imdb.com,
16.11.2021), Mim Kemal Öke (sinematurk.com, 16.11.2021), Mim Kemal Öke (diziseti.tv,
16.11.2021), Mim Kemal Öke (beyazperde.com, 16.11.2021).
Batı
uygarlıklarının çatışmasının giderek şiddeti barındıran bir şekilde turmanışı
dünyanın (sonu olmasa bile) tükenişini resmetmiyor mu?
Açıkçası,
tarih bize kadim uygarlıkların etkileşiminden evrensel yararlar da tahsil
edilebileceğini anlatıyor.
Şöyle
ki, Haçlı Seferleri ile Batı, sözüm ona Hilal'i yerkürenin burcundan indirmeye
kalkıştığı vakit karşısında Ortaçağ'ı aydınlatan bir düşünce ve kültür birikimi
vardı. İşte, o potansiyeli Batı orduları kıtalarına taşıyacak, Rönesans ile
Reform böyle inşa edilecekti.
Demek
ki, biçimi savaş dahi olsa kültürler arası etkileşim eğer tarafların felsefi
bir arka planı varsa, yüksek bir uygarlığın doğuşuna da zemin hazırlayabilir.
Şimdi,
sorum şudur:
-
Bugün yaşadığımız global gerilim veya türbülanslar, ya da Doğu (bilgeliği) ile
Batı'nın (Bilgi Toplumu) nosyonlarının diyalektiğinden küresel bir etik zuhur
eder mi?
Yani,
umutlanmak için bir ipucunu günümüz uluslararası ilişkiler envanterinden
çıkarabilir miyiz?
Başka
bir deyişle, bugün Batı ile Doğu'nun arkalarında felsefi bağlamda bir alışveriş
zemini
var mı?
Batı'da
egemen olan Tüketim Toplumu mantığı.
Söz
konusu modernliğe karşı ise eleştiren ekoller, postmodernistler, alternatif bir
felsefi paradigma ortaya koyamıyorlar.
Batı
kendi kimliğini öteki diye addettiğini, nihilist bir yaklaşımla, yok edip,
hakim kılma
iddiasında.
Öte
yandan, Doğu felsefi bir hak ediş yerine nükleer ve canlı bombalardan medet
ummakta.
Batı'nın
felsefesi, vulger bir pop kültürüne esir edilmiş. Doğu'nun felsefesi ise
kutsalını militarize etmekte kalmış.
Ateizm
ve felsefeyi inkar
TÜRKİYE'MİZDE
ise laikçi İslamcı çekişmesinde ilkinin pozitivizmi felsefeyi ateistleştirmiş,
ikinciler ise felsefeyi inkar etmiş.
Felsefe
olmayınca içtimai tartışmalar, komplo teorileri ışığında şekilleniyor. Fikir
çekilince aradan meydan vuruşmalara kalıyor. Söylemi ise hain ve kafir
sendromuna takılı kalıyor.
Argo,
küfür, üç noktalı yakalar siyasal jargonu oluşturuyor.
Doğu,
felsefenin bilimseli kabulüyle onu sorgulayarak hareket kazanmasına karşı. Batı
da felsefenin bir değerler alanına, kültür dünyasına, insanın inanç ortamına
açılmasına karşı.
Böyle
olunca anlaşamıyoruz; aynı dilden konuşamıyoruz.
Prof.
Dr. Kenan Gürsoy, gerçi Türkiye düzleminde acaba 'bir felsefe geleneğimiz var
mı?' diye soruyor (Etkileşim Yay, 2006) ama ben bunu 'Felsefenin Sonu mu?'
diyerek küreselleştirip, genişletmeyi hatıra getirmek istiyorum.
Değerli
alim Gürsoy şöyle yazıyor:
-
Türkiye'de maalesef aklar ve karalar, iyiler ve kötüler diye düşünüyoruz. Benim
dilimi konuşmayan, benim üslubumu kullanmayan, benim kavramlarımdan
bahsetmeyen, benim inançlarımdan olmayan insan, adeta olmaması gereken insan
olarak düşünülüyor. İnsanlar arasında, iletişim ve onu kabullenme problemi var.
Bu
kanıyı pekala genelleştirip, Küresel Toplum'un temel açmazı olarak de
değerlendirebilirsiniz.
Giderilmesi
için ne yapmak lazımdır?
Onu
da bir başka yazıya bırakalım.
(Halka ve Olaylara Tercüman, 14 Mart 2006)