Seyyid Ömer (Câmidî)

İslam Bilgini

Doğum
Ölüm
-

18. Yüzyıl İslâm bilginlerinden (H. 1127 / M. 1715, Diyarbekir - Ö. 1782). Seyyid Ömer Câmidî, hakkında elde edilen bilgiler aynı sülaleden gelen Şeref Uluğ'dan alınan bilgilere dayanmaktadır.

Bu bilgilere göre; Camidî'nin, Diyarbekir'de yerleşen ilk ceddi Şeyh Mehmed-i Berzencanî'dir. Mazenderan eyâletinin Berzenc nahiyesi halkındandır. Kafkasya'daki Gence kasabasının yirmi fersah kuzeydoğusunda bulunan Berzenc nahiyesinden tahminen yedi yüz sene evvel hicret ederek şehri­nize gelmiştir. (Arakçîn Baba) lâkabını almış, uzun ömürlü olmuştur. Dağ Kapısı'na bitişik Said İbni Vakkas Hazretlerinin medfun bulunduğu söylenen hazirede gömülüdür. Bu zatın torunu Şeyh Mehmed-i Âmidî, Konya'nın Karaman kazasına göçerek Sinaniyye tarikatının kurucusu Ümmi Sinan'ın kızı ile evlenip orada yerleşmiştir.

Şeyh Mehmed-i Berzencanî'nin yedinci oğlu Diyarbekir'de müftülük payesine ermiş müfessir ve muhaşşi Büyük Hasan Efendi H. 1006 (M. 1597) yılında vefat etmiştir. Oğlu Hüseyin, torunu Hasan ve bunun oğlu ki Câmidî'nin babasıdır. Hüseyin Efendiler de müftülük hizmet-i fahiresini yapmışlardır.

Ömer Câmidî, Küçük Ebubekir Âmidî'nin derslerine devam ederek ilk icazetini ondan almıştır. Bilâhare Konya ulemasından Büyük Hadımlı merhumun derslerine devam etmiştir. Bu sırada "El Kâfî"ye şerh olmak üzere "El-Vâfî" namındaki telifi vücude getirmiştir. Ayrıca, ma'ânî'de, bedî'de, beyânda, usûl-ü fıkıh ve hadîsde risale şeklinde telifleri ve okuduğu Kur'ân'ın kenarında tef­sirleri, tahşiyeleri vardır. Usûl-ü fıkıh'dan bahseden "El-Veîz" adlı eseri "El-Vâsıt" adiyle şerheylemiştir. Hey'et ilminde de ileri bilgilidir. Yap­mış olduğu zâ'îç ve giymiş olduğu kalenseve evlâdlarından Hüseyin Uluğ'un yanındadır. Vanî merhumun Hilye-i Nebevî olan Kaside-i Nûniyye'sini Arapça şerheylemiştir. On beş sene devam eden müftülüklerinde vermiş olduğu fetvaları füsul üzere tertip etmiştir. Hadımi merhumun "Arâis-ül-Mantıkî" isimli eserini şerh eylemiş ise de tamamlayamamıştır. Muallekat adiyle "Eşbah ve nâzâir"e dair risaleler şeklinde birçok telifat yazmış olan Câmidî'nin, "Marifetnâme" sahibi İbrahim Hakkı ve Şeyhi İsmail Fakirullâh ile, müsveddeleri kütüphanede saklı, yüzlerce mektubatı vardır.

Gayet güzel ve okunaklı yazısı nesihtir. Buharî-i Şerîf in sekiz cil­dini yazmış ve harekelemiştir. Arapça, Farsça, Türkçe şiirleri vardır.

H. 1196 (M. 1782) tarihinde vefat ederek şimdiki Vali Konağı arkasındaki aile mezarlığına gömülmüştür. Vasiyetleri üzerine refikaları Hacı Hümeyra Hatun tarafından Mesudiye Medresesinin Ulu Cami avlusuna açılan kapısı üzerinde 1199 (M. 1785) tarihinde yaptırılan binaya kitap­ları taşınarak kurulan Kütüphane, kamunun ve bilhassa bu medrese tale­belerinin istifadesine arz edilmiştir. Sonradan, Camidinin oğlu Fâzıl Ab­durrahman (1181-1244), bunun oğlu Müftü Abdülgani (1219-1299) ve bunun da oğullarından Müftü Hacı İbrahim (1282 -1338) efendilerin de kitapları bu kütüphaneye katılarak kitap sayısı dört bini bulmuş ise de, Birinci Cihan Harbi sırasında kütüphane işgal edilmiş, tekrar ele geçi­rildiğinde kitap sayısının bin sekiz yüze indiği görülmüştür. Senelerce ba­kımsız kaldığından binada yıkılma alâmetleri belirmiş ve kitaplar san­dıklara konarak Câmidî'nin, Ulu Cami Mahallesinde Uluğlar Sokağındaki üç numaralı evine nakledilmiştir. Bir müddet sonra Câmîdi merhumun evlâtlarından Hüseyin Uluğ, Ulu Camiin garp maksuresinde Sarı Abdur­rahman Paşa Kütüphanesi karşısında geniş bir salon yaptırmış ve ki­tapları burada halkın istifadesine arz etmeyi düşünmüş ise de, bu sa­lon da işgal edilmiş ve kitaplar sandıklarda kalmıştır. Son zamanlarda kitaplar "Uluğ" soyadını taşıyan evlâtları tarafından Diyarbakır Millî Kütüphanesine hediye edilmiş, oradan Halkevi Kütüphanesine, oradan da 1955'te Umumî Kütüphane'ye devredilmiştir.

Bu zata "Câmidî" sıfatının verilmesinin sebebini Müftü Hacı İbrahim Efendi merhum şöyle izah etmiştir:

"Sıcak memleket olan Diyarbakır'da buz ihtiyacı şedit ve bazı kışlarda don devri kısa olduğundan Lüleler denen bir metre arzındaki mecramsı yerlerde biriktirilen suların donmasıyla elde edilen ve ambarlanan buz­lar ihtiyacı karşılamazmış. Câmidî, lüleleri haliyle muhafaza etmekle beraber geniş havuzlar halinde göller yaptırmış ve uzun saplı kancalarla buz parçalarını kenara çekerek büyük tandırlıklarda depolatmış, şehir bol miktarda buza kavuşmuş ve halk Ömer Efendi'ye 'Câmidî'  (don­durucu) unvanını vermiştir."

KAYNAK: Şevket Beysanoğlu / Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları (2. bas. 1996, c. 1, s. 223; naklen: Osm, c. 1, s. 240, Esma'ül-Müellifln c. 1, s. 800 ve Şeref Uluğ Bey'den alınan notlar), İhsan Işık / Diyarbakır Ansiklopedisi (2013) - Geçmişten Günümüze Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2015).

 

 

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör