Düşünür, deneme
ve oyun yazarı (D. 1934, Kahramanmaraş – Ö. 18 Ekim 2019, Ankara). Maraş Lisesi
ile İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Bir bakanlıkta hukuk
müşaviri (1965-67), Devlet Planlama Teşkilatı (DPT)’nda uzman (1967-73) olarak
çalıştı. Daha sonra bu görevinden ayrılarak yazarlığı uğraş edindi. Bir süre çıkardığı
Edebiyat dergisi (Şubat 1969-Aralık 1984) ile yayınlarını kapattıktan (1984)
sonra DPT’ye geri döndü (1988). Bundan sonraki çalışma yaşamı burada geçti
ve1999 yılında emekliye ayrıldı.
İlk şiiri
ile denemeleri, lise öğrencisiyken Maraş’ta Demokrasiye Hizmet
gazetesinde ve aynı yıllarda çıkardığı Hamle (Maraş 1944-55) dergisinde
yayımlanmıştı. Yeni İstiklal gazetesinde (1964) sanat sayfası düzenledi
ve yazılar yazdı. Nuri Pakdil, Ankara’da çıkardığı aylık Edebiyat
dergisinde yayımladığı denemeleri, oyunları ve eleştirileri ile tanındı.
1972’de Edebiyat Dergisi Yayınları’nı kurdu. Burada 1984 yılının sonuna kadar
kırk beş kitap çıkardı ve 28 Şubat 1997 tarihinden itibaren kendi kitaplarını yayımladı.
Edebiyat dergisi, Cumhuriyet
döneminde Türkiye’de çıkan Büyük Doğu ve Diriliş gibi İslâmcı
edebiyatın önemli dergilerinden biri oldu ve bu derginin çevresinde çok sayıda
yeni şair ve yazar yetişti.
Nuri
Pakdil, Paris izlenimlerinden oluşan, Batı insanını yeni bir yaklaşım ve söylem
ile anlattığı ilk kitabı Batı Notları’yla büyük ilgi topladı. Bu eserini
izleyen Biat, Bir Yazarın Notları ve diğer kitaplarıyla deneme türünün
ustaları arasında yer aldı. Bağlanma adlı kitabı birçok açıdan onun ve Edebiyat
dergisinin edebiyat ve düşünsel bağlamının anlaşılabilmesi için manifesto
niteliğindedir. Ayrıca oyunları, Ortadoğu ve Batı edebiyatından yaptığı şiir ve
düşünce yazısı çevirileri de yol açıcı oldu. Ortadoğu’daki edebiyat ve İslâmcı
düşüncenin gelişiminden Nuri Pakdil ve Edebiyat dergisi yoluyla haberdar
olunduğunu söylemek mümkündür.
Edebiyat Dalında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü
2019 yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür
ve Sanat Büyük Ödülleri'nde; "edebiyat" dalındaki ödüle, "yerli
düşüncenin egemenliği adına ürettiği özgün eserler, Türk Edebiyatı'na kattığı
kelime tercihleriyle dolu estetik anlatım dili ve insanı kalbinden tutmayı
öneren değerli fikirlerinden dolayı", eylül 2019’da hayatını kaybeden Nuri
Pakdil layık görüldü.
Vefatı:
Üst
solunum yolu enfeksiyonu nedeniyle Bilkent'teki Ankara Şehir
Hastanesinde tedavi gören Nuri Pakdil, 18 Ekim 2019 Cuma günü, 85 yaşında hayatını kaybetti.
Nuri
Pakdil için, 19 Ekim 2019 Cumartesi günü Hacı Bayram Veli Camii’nde tören
düzenlendi. Törene, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Türkiye Büyük Millet
Meclisi (TBMM) Başkanı Mustafa Şentop, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, İçişleri
Bakanı Süleyman Soylu, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Gençlik ve
Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu,
CHP Milletvekili Bülent Kuşoğlu, eski bakanlar, edebiyatçı Necip Evlice, Rasim
Özdenören ile Pakdil’in yakınları ve çok sayıda seveni katıldı.
‘Kudüs’ Şiirini
Okuyan Lise Öğrencisi Ağlattı
Törende
Nuri Pakdil’in yakınları taziyeleri kabul etti. Cami avlusunda yoğun kalabalık
nedeniyle izdiham yaşandı. İkindi namazı ardından kılınan cenaze namazını
Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Görmez kıldırdı. Cenaze namazı sonrası lise
öğrencesi Enes Ocaklı, Nuri Pakdilin ’Kudüs’ şiirini okudu. Bu sırada Pakdilin
manevi oğlu olarak bilinen edebiyatçı Necip Evlice, gözyaşlarına boğularak,
şiiri okuyan Ocaklıya sarıldı. Bu sırada cenazeye katılan bazı kişiler de
gözyaşlarını tutamadı. Namazın ardından üzerine Filistini simgeleyen ’Puşi’
konulan Pakdil’in tabutu omuzlara alındı. Tekbirler eşliğinde Tacettin
Dergahına götürülen Pakdil, burada toprağa verildi.
KAYNAK:
Nuri Pakdil vefat etti - Türk edebiyatının önemli isimlerinden Nuri Pakdil
tedavi gördüğü hastanede vefat etti (AA, 18.10.2019), Nuri Pakdil, son
yolculuğuna uğurlandı (hürriyet.com.tr, 19.10.2019).
Nuri Pakdil İçin Ne Dediler?
“Düşüncelerinden
diline, biçiminden en küçük ayrıntılarına, hep korumaya çalıştığı
hassasiyetlerinden ilkelerine, ayaklarını bastığı yerellikten evrensel sanat, edebiyat, düşünce ve siyaset
açısına... dek daha birçok kendine özgü özelliklerle kurduğu yapısı ile
Edebiyat dergisi, 1960’lı yıllardan günümüze, yeni, farklı ve aykırı bir
çıkartmadır. Edebiyat dergisinin karakteri ile Nuri Pakdil’in karakteri birebir
örtüşür: Edebiyat dergisi, Nuri Pakdil’in manevi şahsiyetini mündemiçtir.
Edebiyat, hiç kuşkusuz bir ocak dergidir; ocağın sağaltıcı, terbiye edici
manevî gücü ise, Nuri Pakdil’in inanç ve düşüncelerinin manevi bir rabıta
yoluyla okuyucuya, yazara, yazıya ve bütünüyle ortama ve hayata sirayet edişi
ile gerçekleşir. Edebiyat dergisinin, bu dergide yazan yazarların yazınsal
çabalarının, dost ve okuyucuların derginin yazınsal eylemine katılımının ve
kitap yayınlarının genel bağlamı, işte bu ilişkinin anlamındadır.
“Bu
bağlamda Edebiyat dergisinin yayımlanışı, düşünsel bir inşa karşısında insanın
duyması gereken hak ve sorumluluk dikkatinin sürekli diri tutulmasını sağlama
çabası anlamına gelir. Bu dikkatin aynasını, Edebiyat dergisi çıkmaya
başladığından beri, Nuri Pakdil, kendi yüzünde bütün insanlara şöyle tutar:
Edebiyat, bir yanıyla, bana kimliğimi verdi; ama, başka yanıyla da, beni
mütemadiyen korkuttu: ‘Özümü titizlikle korumazsan, hâlin duman!’ uyarısı,
kulağımda: işte, Edebiyat’ın üzerimdeki hakkı. Okurların ve yazarların Edebiyat
dergisi ile ilişkilerinin özü, işte bu kimlik kazanımı ve kazanılan bu kimliğin
sonuna dek titizlikle korunmasından ibarettir.” (Hüseyin Su)
***
“Nuri
Pakdil’de üslûp, duruş, tavır çok önemlidir.
“Sanırım
biçimi özden de önde tutar.
“Müslüman
cemaat, Yerli Düşünce (ideoloji) açısından bakıldığında gerek edebiyat
dergiciliğinde, gerek yazın hayatında, gerekse kitap yayıncılığında biçimsel
bir devrim gerçekleştirmiştir.
“Nuri
Pakdil çatının kenarında dolaşmayı sever. Belki de devrimci ruh taşımanın bir
özelliğidir bu.
“Nuri
Pakdil gemileri yakmayı da çok sever.
“Sevdi
mi tam sever, koptu mu tam kopar.
“Aynı
evi paylaştığımız günlerde bazen haddimi aşarak: ‘Ağabey; Efendimiz itidali
tavsiye ediyor, biraz orta yolda yürüsek olmaz mı?’ derdim. ‘Haklısın
Erdem’ciğim’ derdi. Güneş yeniden doğarken O da uç noktadaki yerini almış
olurdu.
“‘Ilımlılar.
Ilımlılar.. Alıp onlara muz yedirmeli’ Onun sözüdür. Ve’s-selam!” (Erdem Bayazıt)
ESERLERİ:
Deneme: Biat I (1973), Biat II (1977), Bağlanma
(1979), Bir Yazarın Notları II
(1980), Biat III (1981), Bir Yazarın Notları III (1981), Bir Yazarın Notları IV (1982), Edebiyat Kulesi (1984), Derviş Hüneri (1997), Batı Notları (1997), Arap Saati (1997), Ahid Kulesi (1997), Klas
Duruş (1997), Kalem Kalesi
(1998), Bir Yazarın Notları I
(1999), Otel Gören Defterler 1:
Çarpışan Sesler (1999), Otel Gören Defterler 2: Yazının Epik Resmi Çekildiği Sırada
(2000), Otel Gören Defterler 3: Büyük
Sorgu (2001), Otel Gören
Defterler 4: Simsiyah (2002),
Otel Gören Defterler 5: Ateş Hattında Harf Müfrezeleri (2003), Otel Gören Defterler 6: Yazmak Bir Mûcize
(2005).
Çeviri: Harikalar Tablosu (Prevert’ten, oyun,
1974), Ay Operası (Prevert’ten,
şiir 1975), Kasırganın Çatırtıları
(Guillevic’ten, şiir, 1981), Arap
Şiiri (Güldeste) I (1998), Arap
Şiiri (Güldeste) II (1998).
Oyun: Put Yapımevleri (1980), Kalbimin Üstünde Bir Avuç Güneş
(1982), Umut (1997), Korku (1997).
Şiir: Sükût Sûretinde (1997), Ahid Kulesi (1997), Osmanlı Simitçiler Kasîdesi (1999).
Gezi İzlenim: Batı Notları (3.
bas. 1997).
KAYNAKÇA: Seyit Kemal Karaalioğlu / Resimli Türk Edebiyatçılar Sözlüğü (1982), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) - Ünlü Fikir ve Kültür Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 3, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013), Arif Ay / Dokuz Kandil (1997), Nuri Pakdil Özel Sayısı (Yedi İklim Dergisi, sayı: 58, Ocak 1995), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Düşünsel, Entelektüel Muhalif Bir Tasarım Olarak Edebiyat Dergisi ve Nuri Pakdil Özel Sayısı (Hece dergisi, sayı: 85, Ocak 2004), Bir Biyografi Denemesi – Düşünen Kalem Nuri Pakdil (K. Maraş Bel. 2010), Ahmet Özalp / Anayol Göstericisi Bir Usta ve – Süren- Uzun Yürüyüşü (2010), Mehmet Erdoğan / Eleştiri Denemeleri (2014), Nuri Pakdil vefat etti - Türk edebiyatının önemli isimlerinden Nuri Pakdil tedavi gördüğü hastanede vefat etti (AA, 18.10.2019), Nuri Pakdil, son yolculuğuna uğurlandı (hürriyet.com.tr, 19.10.2019), 'Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri'nin sahipleri açıklandı (aa.com.tr, 25.11.2019), Atıf Bedir / Nuri Pakdil – Direniş Hattında Bir Devrimci (2019)..
I
Güz suları bizim şehrin önünden akar
Kış savunması
Bizim şehir üs öbür şehirlere
Dakka şimdi bir doğu kamerası
Ölümü çeken
Geleceği parmakların bir bir gösterdi
Yeşil bir harmani dizlerinde
Çek denizi aradan
And anıtları koy
Eski çağ taşlarının üstüne
Yeni çağ silahları üstüne
Eylem öğlesi
Gül kurularını birbirine bağladık
Ekmeğimize bulaşan çağın hakkını
Kitabı açarak
Yonttuk
Soluğunda gül kokusu
Okunan ve bitmeyen bir sayfa
Gibi
Beni çeker bir girişime
Daha dinç ötede
Gerçekte olduğundan daha parlak
Yeresel
Otuzüç katlı bir yapı gibi
Damarlarımızda dolaşan kan gibi
Hamid çizgisi
II
At ipi atladı
Kitap soluyan atlar
Çocuk atı çağırdı
At çocuğu tanıdı
Denizi çek annemin başörtüsüyle ey sevgili
At geçer o zaman denizi
Bilirsiniz ormanlarla sonsuz bir at gelir
Görmüşsünüzdür çocukların rüyalarında da gelir
Biner ona
Sünnetçi
Cezayir’e atlarla gidilirdi
Babam atla bağa gelirdi
Yeni Ali
Paris’i atla dolaşacak
İyi binen ata
Bir solukta geçer Hazer’i
Yavaş yavaş ingiliz
Tuzağına düşer at süren yiğitlerin
III
Tûr Dağını yaşa
Ki bilesin nerde Kudüs
Ben Kudüs’ü kol saatı gibi taşıyorum
Ayarlanmadan Kudüs’e
Boşuna vakit geçirirsin
Buz tutar
Gözün görmez olur
Gel
Anne ol
Çünkü anne
Bir çocuktan bir Kudüs yapar
Adam baba olunca
İçinde bir Kudüs canlanır
Yürü kardeşim
Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin
(Ocak 1972)
IV
Narin bir üzüm anne yüreği
ağlaması çocuğun
çöl tülbent üstünde
sarar onunla anne yüreğini
Çocuk harita
anne çocuğun gözleriyle bakar
uyur çocuk
anne bekçi daim
Sokaklar dar mı
boğulur anne
bu atlar
geniş alan isterler
Çocuk koşar
ardından K da
insanın yüreğinde bir parça Kudüs vardır yani K
anne şimdi eline aldığı yüreğini yerine bırakır
Irmak yatağıdır
çocukların cepleri
bilmeyiz bütün ırmaklar sabahları
akşamları çocuk ceplerindedir
Erişince kelime beyi
çocuğun etine
pamuk gibi yumuşak olur o dağ
anneler her yerde o dağı ararlar
Dener çocuk
öndeki çocuk boynu mitralyözdür
toz kalktı mı ayaklardan
Alttaki çocukla birlikte ikisi de attır
Doğudan mı batıdan mı
yürüyen bir çocuk göreceğiz Kudüse
ben çok önce çıktım doğu’dan
anneler her yerde ararlar beni
Çocuk akdeniz görmüş
her ülkede bulunan
bir
K’dır
Büyüyor elinde bomba
bombanın gerçeği yumuk çocuk eli
ama çocuk
aykırı görülür ölüme
Ölüm de yasadır
artar K
annelere sunu günaydın
çocuk önder
(Kasım 1973)
V
Mavi ışın dolanır anne gömleğinde
bal arısı deniz suyu
tayfı çocukların
gözetir kudüsleri
Kar yağmaz uçar anne gözlerinden
anne eli ovadır
oynayınca çocuk
daha genişler
Kudüse şiir gömlek dikişi annenin
gösterir yönümüzü iğneden çıkan ipliğin konumu
kare ya dikdörtgen
annenin çocuk yanağındaki izi
*
Düşününce anne
kudüsler yakınlaşır
bir tanrı tanımazın elinde de
kudüs haritası bakar kudüs yaklaşımıyla
Kelime anne dişleri
kiminde otuz iki kiminde otuz üç kelime
çocuk bu kelimeleri
öğrenerek yaş alır
Tapınakla yürek arasında en canlı ilişki
yüreğimiz sıkışınca
anladık
el aksa’dan bir taş düşürülmüştür
İnsan
soyaçekim
göğe yansır umudu
baktıkça aynada
Ve çocuk gülünce
ışır el aksa
el aksa bilir ki
çocuk koyacak o taşı
Ki biraz kirazdır ki biraz silâhtır
çocukların
gözleri
parmakları
Getirince baba
kudüsü özümleyen ekmeği
yeniler anne andını
kirazın ve silâhın üstüne
Deniz kabartısıyla
aynı andadır anne andı ve çocuk solunumu
bilir baba
toprağı süren makinanın hüzünle kudüsü söylediğini
Ağıt yakışmaz
şiire ve çocuk yüzlerine
ki çocuk yüzleridir getirir bizlere
gereğini bağımsızlığın
İlerler zaman
kudüs koşusunda
ancak anlar
çocukların daim önde olduklarını
(Şubat 1974)
Nuri
Pakdil, ‘denemek’ten ‘deneme’yi bulan bir yazardır! Bütün yazdıkları denemenin
sınırları içinde kalır. Denemeciliğinin, biri düşünce ağırlıklı ve eleştirel
nitelikli yazılara, diğeri de aforizmalardan oluşan metinlere dayanan iki
boyutu vardır.
Nuri Pakdil,
Biat adıyla üç ciltte toplanan yazılarında, ustası Nurullah Ataç’ın
öznel/izlenimci yolunu sürdürerek eleştirel nitelikli denemeler yazar. Ataç,
öznel bir düşünce ve beğeniden yana tavır koyarak yola çıkar ve herhangi bir
konuya veya esere buradan bakar. Zamanla düşünce ve beğenisi değişirse
ölçütleri de değişir. Pakdil’in ise bu anlamda belli bir ölçütü yoktur. Ataç’ın
yolunu daraltarak izler. Bu yüzden çelişkisiz görünür. Yaptığı iş, genellikle
bir düşünceye veya yanlış anlaşılan bir kavrama açıklık getirmektir. Ceyhun
Atuf, Melih Cevdet, Behçet Necatigil, Cemal Süreya gibi şairlerin edebiyatla
ilgili görüşlerini tartışır ve eleştirir. Edebiyat dergisine yönelik her
eleştiriye özenle cevap verir. Önemli bir yanı, çevresinde bulunduğu veya kendi
çevresinde yer alan yazarlar hakkında yazmış olmasıdır. Necip Fazıl, Sezai
Karakoç, Âkif İnan, Rasim Özdenören ve Alâeddin Özdenören üzerine yazar ve bu
yazdıkları, kısmen metin tahlili niteliğinde yazılardır.
Bir
Yazarın Notları gibi
çoğunluğu teşkil eden ikinci tür denemelerinde, bir düşünceyi veya konuyu
çerçeveleyip anlatmaya çalışmaz, uç noktalara göndermelerde bulunmakla yetinir.
Konuyu gerer; gerilmiş kısmın en ucuna değinir ve geçer. Gereksiz gerilimler
içindedir. Açık seçik bir anlatımı olmasına rağmen dili âdeta boşlukta yüzer.
Bağlantısız geçişler yapar. Bazen bir kelimenin sesine bazen bir tek harfine
basar; buradan aforizmalar çıkararak kendince zihinsel sıçramalarda bulunur. Bu
tür denemelerinde ‘kelime’ye aşırı derecede yüklendiğinden, cümlesini kuramamış
bir kelime yazarı gibi kalır! Bu yüzden yazdıkları çoğu defa okuyucuda nesnel
bir karşılık bulmaz.
Nuri
Pakdil’de anlamın belki a’sından söz edilebilir! Gerisi aysberg gibi suyun
altındadır. Okur onda, herhangi bir tedai kaygısı taşımadan sadece cümlenin
gidişini izler. Denemelerinin temel tezi bilinç uyandırmaya dayanır. Bu bilinç
kendini yaralı ve parçalanmış hissetmez, ama alıngan ve bulanıktır. Haklı
değil, sanki haksızlığa uğramıştır. Peki, hak nedir; sadece bir sanı mı?
Sanılarla örülü bir zihin, herhangi bir düşünceyi veya konuyu kuşatmak yerine
onun üstüne abanır. Hangi ucundan tutarsa orayla boğuşur. Okur, bu boğuşmayı
sadece izler. Soru sormaz ve hiçbir sorusuna da karşılık beklemez. Kendini
primitif bir dansa kaptırır gider! Çünkü sanı ve tedailer bir disipline
bağlanmak istemez. Bunların metne dönüşürken aldığı görece bütünlüklü şekil,
kelimelerin birbiriyle yüzeysel ilintisinden ibarettir. Bu sebeple ondaki
bütünlük yapay ve görecedir.
Nuri
Pakdil ve ardılları, İslâm inancına bağlı olmakla birlikte, din hakkındaki
bilgileri cami cemaatinin seviyesinden öteye geçmez. Kimya-yı Saadet ve Mektubat-ı
Rabbanî gibi kötü tercüme edilmiş avamî kitapların dışında, belki bir de
Millî Eğitim Bakanlığının “Şark Klâsikleri” dizisini okumuşlardır. İslâm’ı
ideolojik bir doktrin gibi algılamalarının ardında eksik bilgi edinmelerinin
payı olduğu kadar, resmî ideolojiye karşı gelişen dinî muhalefete yakınlık
duymalarının payı da söz konusudur.
Cumhuriyet
hükûmetlerinin dine karşı politikaları, Anadolu halkı ve taşra kökenli aydınlar
üzerinde her zaman olumsuz etki yaratmıştır. 1950’li yıllardan sonra hızla
artan büyük şehirlere göç olgusu, taşra kökenli insanları yerli kimlik
arayışına sürüklemiştir. Büyük şehirde yabancılaşma veya kendini ifade edememe
duygusu, yerli kimliğin en dinamik ve kaynaştırıcı unsuru olan dine, bu defa
sığınma psikolojisiyle yönelimi artırmıştır. Yerli kimlikte din dili, dayanışma
ve bir yere tutunabilme arzusunun en güvenilir araçlarından biridir. Çünkü
gelenekselleşmiş din dilinde, her zaman dost ve düşmanlar veya biz ve onlar
vardır. İnsan kendini, böyle bir grup içinde daha güvende hissetmektedir.
Pakdil
ve kuşağı yazarlar, taşra-şehir ikilemi içinde yerlilikle çağdaşlığı birbirine
karşıt iki olgu olarak görmelerine rağmen, yine de ikisinden birini hiçbir
zaman açıkça tercih edemezler. Onlara göre şehir, yaşama biçimi ve yapısal
özellikleriyle yabancılaşma ve köksüzlüğü; taşra ise ezilmişliği ve sömürüyü
anıştırır. Din, folklorik bir değer hâline getirilmemeli ve hele hele hiçbir şekilde
köylüleştirilmemelidir. Çünkü İslâm şehirli bir dindir! Böyle düşüncelere sahip
olsalar da yine şehrin imkânları içinde en iyi şekilde yaşamaya çalışmışlar,
ama hep taşralı gibi duyup hissetmişlerdir. İşte onlarda din, bu hissedişin
ortak dil zeminini oluşturan bir olgudur. Meselâ böyle bir ikilem Necip
Fazıl’da görülmez. Çünkü Necip Fazıl’ın kimlik arayışı sosyal bir sebebe değil,
felsefî bir temele dayanır.
Nuri
Pakdil’in düşünce aforizmaları, batılılaşma ve resmî ideoloji olmak üzere iki
konuda yoğunluk kazanır ve bunları da birbiriyle bağlantılı görür. Bütün
yazılarında bu iki konu etrafında yoğunlaşır. Hatta Edebiyat dergisini,
“Ülkü olarak batıcılığı seçmediğimizi, yalnızca yerli düşünceye ve bunun tüm
değer yargılarına bağlı olduğumuzu söylemek.” (Biat, 1973) için
çıkardık, derler. Bu sebeple Edebiyat’ta, edebiyat çoğu defa arka plânda
kalır.
Pakdil’in
batı medeniyetine karşıtlığı salt bir tepkidir. Batının dayandığı dinî, tarihî
ve felsefî temellere ilişkin derinlemesine bir bilgiye sahip değildir. Onun
gözünde batı demek, emperyalizm ve sömürü demektir. Batı medeniyetinin bir
ürünü olan teknoloji ve mülkiyet birer sömürü aracıdır. Ne var ki batının
emperyalist yüzünü sosyalist aydın ve yazarlardan öğrenir. Farklı gerekçelerle
de olsa zaman zaman onlarla aynı dili kullanır. İslâm coğrafyasına ilgisi ise
batı karşıtlığından gelir. Yoksa İslâm ülkelerinin tarihî, sosyal ve kültürel
yapıları hakkında herhangi bir bilgi donanımına sahip değildir. Tıpkı
taşra-şehir ikileminde olduğu gibi bir doğu-batı ikilemi yaşar. Doğu-batı
karşıtlığı tezi medeniyet, tarih ve din farklılığı vurgulanarak ifade edilmiş
olsa da sonuçta, bir bilgi ve düşünce sistemi tecrübesinden geçmediğinden duygu
düzeyinde kalır. Çünkü o, düşünce ve eylemde diyalektikten yoksun salt bir
tepki adamıdır.
Nuri
Pakdil gençlik yıllarında, sonradan karşısında yer aldığı resmî ideolojinin
saflarında genç bir devrimciydi. Hamle dergisinde (S. 10, 19 Mayıs 1954)
yayımlanan “Kurtuluş Destanı” isimli şiiri, o yıllardaki duygu ve düşünce
dünyasının izlerini açıkça belli eder.
“Bir
ses
Hepimize
tercüman olur gibi
Yükseliyordu
alabildiğine Samsun’dan”
“Neydi
o günler Mavi Gözlü Paşa
Doğrusu
güldürdün yüzümüzü
Gözümüze
dizimize durur inkâr edersek
Sana
borçluyuz bu günümüzü”
Mustafa
Kemal için yazılan benzeri nitelikteki şiirlere kalite yönünden açık fark atan
bu şiir, elbette Ataç’ın dikkatinden kaçmayacaktır. Nitekim Ataç, dergilerde
Pakdil’i ve dergisini öven, ama bununla birlikte yönlendirmeye çalışan
değiniler yazar. Pakdil için bunlar, bir meşruiyet ve kendini ispat beratı
olur. Sonradan Orhan Veli ve Ataç’ı, Cumhuriyet edebiyatının en iyi iki
temsilcisi; değişimin ve bozulmanın şiir ve yazıdaki iki prototipi olarak görüp
eleştirse de Ataç’ın etkisini her zaman üzerinde taşır.
Pakdil,
gençlik yıllarının ardından kendi dünya görüşünü oluşturur ve bundan sonra
resmî ideolojiye karşı sert bir muhalefet tavrı içine girer. Yazılarında,
Cumhuriyetin dünya görüşü ve devrimlerinden “1923 devrimi” şeklinde imalı söz
eder ve hemen her fırsatta bunları eleştirir. Ona göre Cumhuriyet devrimleriyle
uygarlığımıza yabancılaştık ve aynı uygarlık çemberindeki uluslardan
koparıldık. Çünkü bu devrimler ile Anadolu insanının değer yargıları,
inançları, tarihsel dayanakları çelişmektedir. Halkçılık iddia edilmiş, ama
sürekli olarak kent soylu sınıfı büyütülmüş; bununla birlikte yoksulluk ve
yoksul sınıf da artmıştır.
Yine
ona göre bağımsızlık kavramı soyut bir kavram olarak algılanmamalıdır.
“Bağımsızlık, önce bir ulusun kendi uygarlık değerlerini yitirmemesiyle, kendi
uygarlık değerleri birikimiyle davranışlarda bulunmasıyla belirebilen bir
olgudur. Bir ulus, kendi uygarlık değerlerinden kopuk bir düzeyde bulunuyorsa,
o ulus için ne ekonomik, ne de siyasal bir bağımsızlık söz konusu olabilir.” (Biat
II, 1977)
“Türk
ulusu yalnızca dinini, yurdunu, özgürlüğünü, namusunu savunmak için, bunlara
yönelik ‘tehlike’yi ortadan kaldırmak için girmiştir savaşa bugüne değin.”
Cumhuriyet devrimleriyle “Ulusumuz, İslâm öğretisinden kaynaklanan devletini
savunmak için girdiği savaştan sonra bu ereğine ters düşen bir sonuçla
karşılaşmadı mı?”, diye sorar. (Biat III, 1981)
Pakdil,
yönetim şekli olarak Cumhuriyeti doğrudan hedef almaz. Daha çok Cumhuriyeti
kuran kadroları eleştirir. Ne var ki bu kadroların Osmanlının okullarından
yetiştiğini, Cumhuriyet devrimlerinin tarihsel bir sürecin ürünü olduğunu
görmez. Bu yüzden eleştirileri tarihsel dayanaktan yoksun ve yüzeysel kalır.
Nuri
Pakdil’in adı etrafında oluşturulan efsane bir düşünce ve eylem bilincine
değil, daha çok bir tavır ve ilişki biçimine dayanır. Efsane kahramanının
marazî tavırları, karşısındakini aşağılama ve horlama şeklinde tezahür etse
bile, bunların bir mesaj içerdiği düşünülür ve tatmin yoluna gidilir! Böylece
doğrudan yansıtılamayan tepkiler, bu tür tavırlara sığınarak kendini ifade
etmiş olur. İlginçtir; Nuri Pakdil’in çevresinden uzaklaşan herkes bu durumdan
şikâyet eder, ama bir zaman sonra kendisi benzeri tavırlar içine girer. Edebiyat
dergisi ve ondan kopan dergiler ile kendini bu ortama bağlı sayan bütün
çevrelerde bu marazî tavır ve ilişkilerin izleri görülür.
Eleştiri Denemeleri (2014)