Eleştirmen,
deneme yazarı (D. 21 Ağustos 1898, Beylerbeyi / İstanbul - Ö. 17 Mayıs 1957,
Ankara). Asıl adı Ali Nurullah Ata’dır. Eğitimci yazar ve çevirmen maliye
nazırı Mehmet Atâullah Mefharî’nin oğludur. Ataç’ın annesi Münire Hanım Maraşlı
Kısakürekler ailesindendir. Ankara Radyosundaki sohbet programları ve gazete
yazılarıyla tanınan hekim ve milletvekili Galip Ataç ağabeyidir. Ataç; Ahfeş,
Ali Gümrükçü, Alkan, Kavafoğlu, Nurullah Ata, Sabiha Yağızlar, Süha Kavafoğlu
adlarını da kullandı. Öğrenimine üç sınıflık iptidâîde başladı, bu okulu
1909’da bitirdi. Bir yıl kadar Fréreler’de devam ettikten sonra Galatasaray
Lisesine yazıldı. Dört yıl kadar okuduğu Galatasaray Sultanisini yarım bırakıp
İsviçre’nin Cenevre kentine gitti. Burada Fransızcasını ilerletme imkânı buldu.
Cenevre’de okulu bıraktı, Claire adlı bir kıza âşık oldu, onunla evlenmeyi
düşündü, şiirler yazdı.
Babasının
ölümü sebebiyle Türkiye’den para gitmeyince ve Cenevre’de iş bulamayınca
Mondros Mütarekesi sırasında Türkiye’ye (1919) döndü, bir süre devam ettiği
Edebiyat Fakültesini tamamlamadı (1922). Fransızcayı özel çabasıyla ilerletti.
Sınavla Fransızca öğretmeni olup 1921’de Nişantaşı Lisesine Fransızca öğretmeni
olarak atandı. Vefa, İstanbul ve Üsküdar liselerinde (1921-23) ve Adana
Lisesinde (1924-25) Fransızca dersleri verdi. 1925 yılında Leman Hanım’la
evlendi. Ankara’da Ticaret Bakanlığında çevirmenlik ve Heyet-i Tahririye
müdürlüğü yaptı (1925-26). Bir yıl Talim ve Terbiye Dairesinde çevirmenlik ve
İlk Tedrisat Dairesi şube müdürlüğü yaptıktan sonra yeniden öğretmenliğe
geçerek Ankara Orta Muallim Mektebinde Türkçe, sanat tarihi, Fransızca
(1928-30), İstanbul’da Pertevniyal Lisesinde, İÜ Yabancı Diller Okulunda
(1937-38), Gazi Eğitim Enstitüsünde (1939-41) ve Ankara Atatürk Lisesinde
(1941-45) Fransızca öğretmeni olarak çalıştı. Bir ara Basın Yayın Genel
Müdürlüğü yayın şefliği (1944-45), emekliliğine (1952) kadar Cumhurbaşkanlığı
çevirmenliği yaptı. Cumhuriyet Halk Partisine girdi. 1949’da Türk Dil Kurumu
üyesi oldu, 11 Şubat 1951’de aynı kuruluşun Yönetim Kuruluna seçildi, kısa bir
süre sonra da Yayın Kolu başkanlığına getirildi. 1955’te eşi ölünce hastalandı.
Ankara Numune Hastanesinde üremi teşhisi kondu, böbrek ve karaciğer
bozuklukları da eklenince bünyesi kaldırmadı ve öldü. 1958’de kızı Meral
Tolluoğlu tarafından, yılın en iyi eleştiri-deneme yazılarına verilmek üzere
kurulan para ödüllü Ataç Armağanı 1959’da Memet Fuat’a, 1960’ta Sabahattin
Eyuboğlu’na verildikten sonra kaldırıldı.
İlk
olarak Ahmet Haşim’in Göl Saatleri üstüne bir yazısı Dergâh’ta
yayımlandı (19 Ekim 1921). 1921-22 yıllarında altı şiir yayımladı. Şiirde
başarılı olamayacağını kısa zamanda fark ederek tiyatro ve edebiyat
eleştirileriyle deneme alanına yöneldi. Oyun yazma girişimleri de
başarısızlıkla sonuçlandı. Yunan, Latin, Fransız, Rus klasik ve çağdaş
yazarlarından elliye yakın kitap çeviren Ataç, Türkçenin yabancı kelimelerden
arındırılması çabalarına verdiği önemle tanındı. 17 Mayıs 1922’den itibaren,
Falih Rıfkı’nın daveti üzerine Akşam Gazetesi’nde tiyatro ile ilgili
yazmaya başladı. Yazı hayatı boyunca özellikle Arapça ve Farsça kökenli kelime
kullanmamaya büyük önem gösterdi. Buna “ve” bağlacı dahildir. Buna karşılık
kurallı cümle yerine devrik cümleyi sürekli tercih etti. Şiir, deneme ve eleştirileri
Dergâh, Akşam, Milliyet, Vakit, Cumhuriyet, Ulus gazetelerinde
yer aldı. Eleştirilerinde öznel bir anlayış sergiledi, bu nedenle eleştiriden
çok denemeye yakın oldu.
Yine
de gerek edebiyat-sanat konularındaki bilgi ve donanımı gerekse güçlü sezgisi
sayesinde sistemli bir eleştiri anlayışı geliştirmemiş olmasına karşın
eleştirmen kimliğini belirginleştirdi.
Özellikle
1940-55 yılları arasında Türk edebiyatının en etkili eleştirmeni oldu. Türk
edebiyatında önceleri bir fenomen daha sonra da tam bir otorite olarak anıldı.
Divan edebiyatını ve özellikle 18. ve 19. yüzyıl Fransız edebiyatını çok iyi
bilen Ataç, Akşam, Hâkimiyet-i Milliye (daha sonra Ulus), Cumhuriyet,
Milliyet, Son Posta, Haber, Akşam Postası (1937), Son Havadis gazetelerinde,
Yedigün (1933), Yeni Adam (1934), Yarım Ay (1936),
Darülbedayi (1932), Pazar Postası, Seçilmiş Hikâyeler, Ülkü, Varlık,
Türk Dili gibi dergilerde yazdığı yazılarla edebiyat-sanat ortamına yön
verdi, gelenekle giriştiği savaşta genç şairlerin yanında yer aldı. 1945’ten
sonraki yazılarında Türkçenin, Arapça-Farsça etkisindeki kısmını reddederek,
dildeki özleşmenin öncülüğünü üstlendi. Garip ya da Birinci Yeni akımının en
büyük destekçisi oldu. Ömrünün son yıllarında Le Monde, Carrefour, Nouvelles
Littéraires, Figare Littéraire, Revue de Paris, Parisienne, L’express vb.
gazete ve dergilerde okudukları üstüne ara sıra değinmeler yazdı.
Yazılarında,
Batılılaşmanın tamamlanması için Batı eserlerinin Türkçeye çevrilmesi,
edebiyatın geleneğin eski dilinden ve kalıplarından kurtularak yenileşmesi,
genç sanatçıların desteklenmesi, edebiyatın ve yazarlığın, akılcı, açık ve
anlaşılır bir kimlik kazanması, dilde özleşme, yazı dilini konuşma dilinin
imkânlarını kullanarak topluma daha çok hitap etmesi, eleştirmenin öncelikle
yazara yol göstermesi gibi konuları sıklıkla işledi. Bir kültür insanı olarak
kimliği belirginlik kazandı. Yenilikçi tarafı baskın olsa bile Divan şiiri
sevgisini işlediği kimi yazılarında Fuzuli, Baki, Şeyh Galip, Nedim ve Naili
gibi şairlerin büyüklüğünü vurguladı. Yenileşmeden yana tavrına rağmen, sanatçı
ve halkı ayrı yerlerde konumlayan yazıları nedeniyle önceleri devletçilik, daha
sonra tutuculuk ve gericilik suçlamalarıyla karşılaştı. Modern anlamda deneme
türünde ürün veren ilk yazar olarak kabul edildi. Otuz altı yıllık yazı
serüveni boyunca seksenden çok dergi ve gazetede 4000’den fazla yazı yayımladı,
Batı edebiyatının önde gelen yapıtlarının Türkçeye kazandırılmasına öncülük
ederek Yunan, Latin, Rus ve Fransız klasiklerinden elliye yakın çeviri yaptı. Ayrıca
Fransızca-Türkçe Resimli Büyük Dil Kılavuzu (1935) adlı iki ciltlik bir
sözlüğü hazırlayan kurul içinde yer aldı.
“Ahmet
Muhip’i, Orhan Veli’yi, Oktay’ı, gençlerin bir çoğunu büyük okuyucu zümresine o
tanıttı. Yahya Kemal’den çok şey öğrenen bu zeki adam, onun açtığı yolda
yürüyerek, şiir dünyamızı yalancı fikirlerden, bâtıl zevklerden, gönlünü
tembellikten alan itiyat hayranlıklarından, mânâsız, boş teneke gürültülü
şöhretlerden temizlemek için elinden geldiği kadar çalıştı. Hamakatle
zevksizlikle her an güreşti. Bugün yeni bir nesil, yirmi sene evvelkinden başka
türlü düşünüyorsa, bunda Ataç’ın büyük hissesi vardır.” (Ahmet Hamdi Tanpınar)
“Tarafsızlık ve nesnellik ölçütlerine
inanmayan Ataç, öznel/ izlenimci eleştiri anlayışını daha 1932 yılında şöyle
formüle etmektedir: ‘Hiç bir memleketin edebiyat tarihinde alim bir münekkit,
yani bahsettiği eserler hakkında yanılmaz ölçülere göre yanılmaz hükümler
vermiş bir münekkit gösterilmez. O halde tenkit denilen bir ilim yoktur. Zaten
hüküm ile ilim biribiri ile uzlaşamayan iki mefhumdur. Hüküm muhakkak mevzuatın
mahsulüdür; iyi, fena, güzel, çirkin gibi ilmin büsbütün yabancısı olduğu
birtakım kıymet hükümlerine istinat eder’
“Ataç,
izlenimci olduğu içindir ki, yapıtları çözümlemeyi, değerlendirmeyi önemsememektedir;
çünkü yazınsal ölçütler bulunduğuna inanmamaktadır. Dolayısıyla eleştiriyi bir
zevk olgusuna dönüştürmektedir.” (Ahmet
Oktay)
“Hep bir seyirci gibi davranmıştır, kendi
kişisel beğenisini içtenlikle kağıda döken bir seyirci gibi. Sahne gerisini
fazla kurcalamayan, tiyatro üzerine teknik bilgiler saçmayan, meslekten bir
adam gibi bilgiç konuşmayan bir seyirci. Öyle kupkuruya tiyatroyla ilgilenen
bir yargıç değil, tiyatroda olmaktan hoşlanan, bunun sevincini duyan ve
yaşantısını okurlarıyla paylaşan bir seyirci.” (Prof. Metin And)
ESERLERİ:
DENEME-ELEŞTİRİ:
Günlerin Getirdiği (1946), Sözden Söze (1952), Karalama
Defteri (1953), Ararken
(1954), Diyelim (1954), Söz Arasında (1957), Okuruma
Mektuplar (1958), Günce (1960; Günce I 1953-55, 1972; Günce II
1956-57, 1972), Prospero ile Caliban (1961, yeni basımı Okuruma
Mektuplar ile birlikte, 1999), Söyleşiler (1964), Dergilerde (1980).
ÇEVİRİ:
Mazi ile Âti Arasında (G. Ferreno’dan, 1926), Hürriyetin Bahası (C.
Caolidge’den, 1926), Genç Werther’in Istırapları (J. W. Goethe, 1930), Mercan
Adası (R. M. Ballantyne’den, 1939), İki Yeni Gelinin Hatıraları (1940)
- Kan Davası (1943) (H. de Balzac’tan), Dünya Gözüyle (C.
Vildrac’tan, 1940), Adsız Köşk (A. Fournier’den, 1940), İspanya
Tarihi (L. Bertrand’dan, 1940), Oidipus Kolonos’ta (1941) - Philoktetes
(1941) (Sophokles’den), Kırmızı ve Siyah (Stendhal’den, 2 cilt,
1941, 1942), Fil (1941) - Öküzler (1941) - Bodur Kara Horoz (1941)
- Ördek ile Pars (1941) - Koç ile Doğan (1941) - Köpek (1941)
- Kurt (1941) - Kötü Kaz (1941) - İğreti Suret (1955) (M.
Aymé), Kumarbaz (F. M. Dostoyevski’den, 1941), Amphitryon (1943)
- Çömlek (1943) - Urgan (1943) Çifte Bakkhis’ler (1944) - İkizler
(1946) - Tecimen (1946) - Buğday Kurdu (1947) - Casina (1947)
- Epidicus (1947) - Üç Akçelik Kişi (1947) -Kartacalı (1948)
(Plautus’tan), Andrea del Sarto (A. de Musset’den, 1943), Granata
Sefahati (M. Magre’den, 1943), Kardeşler (1943) - Andros Güzeli (1946)
- Formio (1946) - Kaynana (1946) - Özünün Celladı (1946) -Hortlak
(1947) - Hadım (1947) (Terentius’tan), Tehlikeli Alakalar (C.
de Laclos’tan, 1944), Fırsat (P. Mérimée’den, 1944), Seçme Yazılar (Samsatlı
Lukianos’tan, 2 cilt, 1944), Masallar (Aisopos’tan, 1945), Altın
Eşek-I (Apeleius’tan, 1950), Masallar (H. C. Andersen’den, 1952), Taras
Bulba (N. Gogol’den, 1954), Don Ramiro (E. R. Larreta’dan, 1954), Yedi
Kızlar (G. Simenon’dan, 1960), Madame Bovary-Taşra Âdetleri (G.
Flaubert’den, S. E. Siyavuşgil ile, 1967), Mitoloji (E. Granger’dan,
1979).
HAKKINDA:
Saadet Ulçugür / Nurullah Ataç: Hayatı Sanatı Eserleri (1964), Asım Bezirci /
Nurullah Ataç: Eleştiri Anlayışı ve Yazıları (1968), Mehmet Salihoğlu / Ataç’