Eğitimci, şair ve yazar. 7 Nisan 1956, Kayseri doğumlu.
İlk, orta, lise ve yüksek öğrenimini Kayseri'de tamamladı. 1978 yılında Kayseri
Eğitim Enstitüsünden mezun oldu. 1979 yılında öğretmenlik hayatına başladı.
Yurdumuzun değişik bölgelerinde Ordu-Gökömer Hacılar, Diyarbakır-Silvan Otluk,
Ankara-Çubuk Mutluköy, Kayseri-Pınarbaşı İnliören ve Kayseri-Melikgazi Mustafa
Yazar, Burhan Dinçbal İlköğretim okullarında 15 yıl sınıf öğretmenliği, 10 yıl
Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmenliği yaptı. 2004 yılında emekli oldu.
Evli, iki çocuk babası olup üç torun sahibidir.
Ali Özkanlı’nın ilk
şiiri İlkadım dergisinin Ağustos 2002 tarihli sayısında yayımlandı. Sonraki
yıllarda Edebiyat Evi, Kitap Bilgisi, Makaleciyiz Biz, Beyaz Kıvılcım, Haber
Ayyıldız, Haber Odak, Kardelen ve Anadolu Medya Net internet sitelerinde köşe
yazarlığı yaptı. Ayrıca birçok edebiyat sitesinde makale, deneme, anı ve
şiirlerini paylaşmaktı. Ocak 2005/Mayıs 2013 tarihleri arasında Art FM
(sonradan Enderun FM) radyosunda çeşitli programlar ve yayın kurulu başkanlığı
yaptı.
Özkanlı, çeşitli
sivil toplum örgütleri ve gönüllü kültür kuruluşlarında eğitimle ilgili
görevler üstlendi. Seminer, söyleşi ve imza günleri düzenledi. Türkiye Yazarlar
Birliği Kayseri Şubesi Denetim Kurulu Üyeliği, Ankara Sanat Platformu Yönetim
Kurulu Üyeliği, Asya-Avrupa Sanat Eğitim Derneği (ASED) Kayseri Şube Başkanlığı
görevlerinde bulundu. Bir dönem Kayseri
Gündem gazetesinde eğitim, kültür ve sanat yazıları yazarak köşe yazarlığı
yaptı.
Ali Özkanlı, Kültür,
sanat, edebiyat ve haber sitelerinde makale, deneme, hatıra ve şiirlerini
paylaşmakta, konferans, seminer, söyleşi, imza günleri, tv, radyo ve şiir
programlarıyla çalışmalarına devam etmekte, halen Kayseri Hakimiyet 2000
gazetesi ve Somuncu Baba dergisinde eğitim, kültür, sanat ve edebiyat yazıları
yazmaktadır.
Çalışmalarından...
* 1975-1979 yılları
arasında Kayserispor alt yapısında amatör yöneticilik yaptı.
* 1979-2014
tarihleri arasında Ordu Gökömer-Pınarbaşı İnliören-Diyarbakır Silvan-Ankara
Çubuk-Melikgazi Burhan Dinçbal İlk ve Ortaokullarında Sınıf ve Din Dersi
Öğretmeni olarak Disiplin Kurulu, Öğrencilere Rehberlik, Bal Çocuk Dergisi,
Sosyal-Ekonomik Yardım Kolu, İl Okul Temsilciliği görevlerinde bulundu.
* 1992-1998 yılları
arasında Eğitimciler Birliği Sendikası, Öğretmenler Vakfı, Milli Gençlik Vakfı Yönetim
Kurullarında görev yaptı.
* 2005-2013 yılları
arasında Art Fm (Enderun Fm) Yayın Kurulu Başkanı ve Program Yapımcısı, Enderun
Derneği, Hayat Gençlik ve Spor Kulübünde Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev
yaptı. İlkadım Dergisinde dînî, ahlâkî ve eğitim üzerine yazılar yazdı.
* 2011-2015 döneminde
TYB Kayseri Şubesi Denetim Kurulu üyeliğinde bulundu.
* 2012-2015 yılları
arasında Uğur Tuna ve Mola Yayınları Yazarı oldu.
* 2008 yılından
itibaren Somuncu Baba Dergisinde yazıyor.
* 2015 yılında Vefa
Yayın ve Yapım Grubu Yazarı oldu.
* 2018 yılından
itibaren Kayseri Hakimiyet 2000 Gazetesinde köşe yazarı olarak görev yapmaktadır.
Ödülleri:
* 1986 Yılında
Diyarbakır Silvan'da Kaymakamlık tarafından Yılın Öğretmeni seçildi.
* 2012 yılında Kayseri'de
Türkiye Yazarlar Birliği Kayseri Şubesi tarafından Yılın Radyo Programcısı seçildi.
* 2015 yılında İstanbul'da
(Atks-Akses Haber-Kanal 24) tarafından Yılın
Şairi seçildi
* 2017 yılında Ankara'da
(Başkon-Kırmızı Türk-Medya Sesi) tarafından Yılın Eğitimcisi seçildi.
* Ayrıca değişik tarihlerde
kurum ve kuruluşlarca 100'e yakın plaket, kupa, madalya ve belgelerle
ödüllendirildi.
Konferans, seminer,
söyleşi, tv, radyo, gazete, dergi, site ve yayınladığı kitaplarda;
anne-babalara, eğitimcilere ve öğrencilere hitap etmektedir. Kitaplarında anne
babalara çocuklarla doğru ve etkili iletişimin nasıl olması gerektiğini,
öğrencilerin başarıya gidiş yollarının şifrelerini, toplumda sevgisizliğin
yaygınlaştığı bir dönemde sevgi ve muhabbet konulu deneme, hikaye, şiir ve
güzel sözlerle yüreklere seslenme çabasına girdi. Seri halinde yayınladığı
çocuk hikayeleriyle; minik yüreklere, millî ve manevî değerlerimizi, heyecan,
macera, bilmece ve soru cevaplar yoluyla faydalı bir insan olmanın yollarını
anlatmaya çalışıyor.
En büyük hedefi;
toplumu bilinçlendirecek hayırlı ve güzel işler yaparak gönüllere girmenin,
arkasından hayır dua edilmesini sağlamanın, insanlar arasında oluşan
sevgisizliğe çare bulmanın azim ve gayreti içinde mücadelesini sürdürmekte.
Beklentileri; Daha
çok insana ulaşmak için yurdumuzun dört bir tarafında söyleşi ve imza
günlerinin sağlıklı bir şekilde sürdürmek, yazdığı kitapların sayısını
artırmak, bunun için gece gündüz demeden okumaya ve yazmaya devam etmek temel
ilkesi olmuştur. Bunları yaparken yöneticilerden, kültür, sanat ve edebiyat
adına gereken desteği vermelerini beklemekte. Amacını; daha çok insana ulaşmak,
evlere bereket, gönüllere huzur, kalplere sevgi, yüreklere huzur sunmak
olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
ESERLERİ:
Şiir: Gönül Bahçem (2003), Beni de Götür (2005).
Eğitim: Elini Ver Öğretmenim (2012), Gülistan Çiçekleri (2012),
Çocuklarla Doğru ve Etkili İletişim (2015), Başarının Ayak Sesleri (2016).
Deneme-Düşünce: Aşka Giden Yol (2017).
Çocuk Kitapları: Kasabanın Fedaileri -1 Doğa Bekçileri (2017), Kasabanın
Fedaileri -2 Hazine Peşinde (2017), Kasabanın Fedaileri -3 - Sevgi Ağacı
(2018). 2019 yılı Kasım ayında 2020 yılında yayınlanması için, Kasabanın
Fedaileri -4 Sporun Yıldızları, dînî çocuk hikayeleri serisinden Allah'ı
Seviyorum, Melekleri Seviyorum isimli kitaplar yayınevine gönderildi.
KAYNAKÇA: Ali
Özkanlı: Hayatı, Biyografisi, Eserleri (antoloji.com, 02.07.2019), Ali Özkanlı
– Bilgi teyidi (Bilgi Formu 2013, 08.02.2020), Sami Dayangaç (Yeni Doğan Haber
Gazetesi, 14. 05. 2019), Ali Özkanlı Kitapları (sozcukitabevi.com, kidega.com,
dr.com.tr, kitapambari.com, ilknokta.com, kitapburada.com, 08.02.2020).
Dillere destan olup gönüllere taht
kurdun
Nur nakışlı akbaşlı dağlar şâhı Erciyes
Yaralı âşıkları gönül okuyla vurdun
Gönüllerin mihveri dağlar şâhı Erciyes
Senden ilham alarak şiir yazmış ozanlar
Senin için yanmışlar nice âhu suzanlar
Mahşere dek sürecek sana sözler yazanlar
Şairlerin serveri dağlar şâhı Erciyes
Yüz bir pâre top atın Erciyes’te düğün var
Her mevsim ışıldıyor tependeki canım kar
Yüreklere kor düşer kim olmaz ki sana yâr
Âşıkların perveri dağlar şâhı Erciyes
Gönüller bîtap düşüp kalemler lâl oluyor
İhtişamın sarıyor yürek aşkla doluyor
Tekir’de su içenler âb-ı hayat buluyor
Yüreklerin gevheri dağlar şâhı Erciyes
Erciyes’e bakan göz bülbül gibi coşuyor
Cazibeni görenler hasret ile koşuyor
Sana ulaşmak için zor yolları aşıyor
Dağcıların rehberi dağlar şâhı Erciyes
Özkanlı ne söylesen bu güzele az olur
Seni seven canların acıları haz olur
Tepende boran olsa benim için yaz olur
Kayseri’min cevheri dağlar şâhı Erciyes.
09.04.2010
Hayat imtihandır dünya fanidir
Nefsin savunuyor cismin nerede?
Hiçlik yolundaysan gönül kânidir
Nefsin avunuyor ismin nerede?
Kâtipler adını nereye yazdı
Benlik sevdasıyla kudurdu, azdı
Kibir boş durmayıp kuyular kazdı
Nefsin seviniyor ismin nerede?
Hakkın yolundaysan dua alırsın
Nefsine uyarsan yaya kalırsın
Hayırlar yaptıysan sevap bulursun
Nefsin dövünüyor ismin nerede?
Hakiki sevgiyle açılır yollar
Muhabbet biterse sararır dallar
Umutlar tükenir kapanır kollar
Nefsin övünüyor ismin nerede?
15.09.2013
Tomurcuklar açtı gönül dağında
Sevda bahçesinin yolu musun sen?
Mutluluklar saklı sevgi bağında
Nurlanan hanenin kolu musun sen?
Kâinat kurulmuş aşk mayasıyla
Gönüller titriyor Hakk duasıyla
Münevver beldenin ilk Ravzasıyla
Misk kokan bahçenin gülü müsün sen?
Elest bezmindeki bağlıyız söze
Aşkla muhabbetle inilir öze
Gül kokulu yerden selam var bize
Muhabbet ehlinin dili misin sen?
Secde vuslatında akıyor yaşlar
Gözyaşları ile secdede başlar
Zikirden uzak mı sanırsın kuşlar
Cennet bahçesinin yeli misin sen?
Nefisler öndeyse insanlık azar
Unutma, kâtipler dosdoğru yazar
Arınmış bedenler yanlışı bozar
Hikmet dergâhının eli misin sen?
Seher rüzgârları esiyor yüze
Gönül ışıkları vurunca göze
Rabbe kulluk ile çıkılır düze
Rahmet ummanının seli misin sen?
Özkanlı, sen önce nefsine seslen
İlimle, irfanla, ahlâkla süslen
Haramsız, tertemiz rızıkla beslen
Rabbimin sevdiği kulu musun sen?
03.09.2010
Çiçeklerimiz, ilim kılıcını kuşanıp ahlâk kalkanını eline alarak meydana çıktığında nevruzdan daha özgür, kardelenlerden daha güçlü ve dayanıklıdır. Onlar lalelerin görkemini, zambakların sessizliğini temsil eder. Sesleri o kadar gür çıkar ki seslendiklerinde Erciyes gibi başı dumanlı yüce dağları aşarak yol bulur.
Hiçbir şebnem, bir çocuğun yanağındaki kadar güzel gülümsemez sabaha, hiçbir karanfil, bir çocuk kadar tatlı ve mahzun ağlayamaz. Ve hiçbir cevherin ağırlığı o gözyaşının zerresi ile teraziye girip, tartılamaz.
Çocuk en
büyük değer, paha biçilemeyen bir kıymettir. Hangi bahçenin çiçeği olursa olsun
aynı şefkati, aynı sevgiyi, aynı ölçüde hak ettiğini bütün insanların bilmesi
ve uygulaması gerekir. Dünyanın değişik köşelerinde, ıssız bucaksız yerlerde
açan nadide çiçekler olur. Kimsenin dikkatini çekmez, buruşur, heder olur
gider. Elverişsiz şartlarda yetişen çocukların, o ender zekâların heder olması
gibi. Yetişirken açılan derin ruhsal yaralar, yetişkinlerdeki çarpıklıklar,
çocukluk döneminde ekilen olumsuz tohumların eseridir.
Anlaşılmayan
bir değer, ortam bulamayan bir zekâ nerelere sürüklenir. Sevgi ve dünya
nimetlerinden yoksun, çevresini araştıran zeki ve duyarlı çocuklar yok olup
gitmekte, insanlarda bunları seyretmektedir. Düşünen, soran, sorgulayan afacan
çocuklar… Ailesi tarafından anlaşılmayan, itilip kakılan çocuklar…
İletişimsizlikten dolayı kaybettiğimiz çocuklar… Bunların hesabını kim verecek?
Çiçekleri
ne toprak, ne su, ne hava ancak bahçıvanın sevgisi yetiştirir. Çocukları anne-
babaları, öğrencileri de öğretmenleri yetiştirir. Yetimi, öksüzü ve kimsesizi
bağrına basacak, sıcacık kucağına alarak, hasretle beklediği gerçek sevgiyi
tattıracak yiğitlere çok ama çok ihtiyaç var. Bahçıvanların gülistandan topladığı
çiçeklerin yüzlercesini hatta binlercesini öğretmenler topluyor. Hiç kimse
öğretmenler kadar verimli olamaz ve ürün alamaz.. Çünkü öğretmenler
yaratılmışların en şereflisi ve en üstünü olan insanı yetiştiriyor. Dünya
güzeli nadide gülleri, menekşeleri, çiğdemleri, gelincikleri, laleleri,
sümbülleri, kardelenleri, zambakları yetiştiriyor. Öğretmenin derdiklerini
kimse deremez ve toplayamaz. Bir eğitimcinin tesiri, samimiyeti ve şefkati
kadar büyük olur. Samimiyeti fedakârlıklarında görünür.
Öğretmen, göklerin
kurşun rengine boyandığı soğuk bir rüzgâr gibi tehditlerin savrulduğu anlarda
bile ümidini kaybetmez. Islak haberlerle yürekleri üşüyen insanlara kucağını
açar. Soğukta, tipide, yağmurda, karda, fırtınada kalan çiçekse; işte o zaman
öğretmenin yüreği parçalanır, can evinden vurulur. Hemen çiçeğine koşar elinden
tutar, bağrına sıkıca basar.
Öğretmenin
yüreği bir pamuk denizi kadar beyaz bulutlarla kaplı, yükünü boşaltmamış yağmur
bulutları kadar içi doludur. Havaya, denize, toprağa düşen cemre gibi çiçeklerinin
gönüllerine düşer. Diriliş sıcaklığı her yeri kaplar, yayılır ve dağılır.
Asalet ve zarafetle açan pembe benekli orkideler, gülüşüyle gönlümüzü ısıtan
hercaî menekşeler, kadife gibi yumuşacık kumaşıyla al yazmalı güller,
zambaklar, begonya ve leylaklar yetiştiren o kutsal eller ne kadar öpülse
azdır.
Öğretmenin
sınıfında öğrenciler bülbül gibi, kanaryalar gibi bestelerini şakıyacak,
narçiçekleri gibi meyveye duracak, mis gibi kekik kokuları her yeri saracak,
öğretmen de zevkle bu güzellikleri seyrederek mutlu olacak. Tatmayan bilmez
derler. Gerçekten de öyle. Çiçekleri koklayıp, bülbülleri dinlemenin zevkini
ancak yaşayanlar bilir. Bu zevki tadanların ve çiçeklerine tattıranların
ellerini hürmetle, muhabbetle öpüyorum.
Bu sevda öyle bir sevda ki, buna gönül verenlerden daha büyük gönüllü kim
olabilir? Bu davaya gönül vermiş kahramanlardan daha büyük kahramanların sayısı
her halde çok azdır. Dünyanın en büyük cihangirleri kalplerin fatihleri değil
midir?
Çiçeğe
sevdalanmak, çiçeklerle bir olmak, çiçekle yatıp çiçekle kalkmak. Gece
rüyalarında çiçekleriyle olmak. Renklerin sesiyle konuşan kadife gönüllü
çiçekleri öpüp koklamak, bağrına basmak, gözlerinin içine bakıp gözlerinde
kaybolmak, gittiğin yere beni de götür diyebilmek.
Gönül
yamaçlarımızda sevdiklerimiz için özenle yetiştirdiğimiz güllerimizin, gecenin
gül yüzlü vaktinde el açıp boyun bükerek bizim için dua etmesi ne güzel ne hoş
olur değil mi? Bizim de onlara sunacağımız güzel sözlerimiz olmalı değil mi?
Aşk
bahçelerinden devşirilen çiçekler ve özlemlerimiz sevdiklerimiz için değil mi?
Cananımız için, gecenin en mahrem saatlerinde beyaz sayfalara dökülen
sözlerimiz ve kalbimizin küt küt atan sesi, bir kuşun pır pır atan yüreği,
yerinden çıkarcasına atan kalp sesleri… Sayfalara nakış nakış yazılan sözler ve
hayaller… Aşk yangını taşıyan yüreklere esen tatlı meltemler… Seherde yürek
yakarak esen yeller…
Sevdiğimize
içimizdeki yangınla, yüreğimizde akan çağlayanlar ve hiç dinmeyen
gözyaşlarımızla, hasret kokulu rüzgârlarla ona ulaşmayı arzulamamız. Hasret ve
özlemle ufuklara sığmayan bakışlar, derin ve mehtaplı bir gece gibi bizi başka
bir âleme götürüyor. Gözler nemleniyor, baharda biriken şebnemler gibi
gözyaşlarımız yanaklardan süzülerek dökülmeye başlıyor. Çiçeklerim bana ben de
çiçeklere tutkunum. Sevenlerim olduğu için kendimi mutlu hissediyorum.
Sevenlerim var oldukça ne gam ne keder.
Yüreğine
aşkı koyanlar hep güzelliklere kapı aralarlar. Hakka tutkun âşıklar gökyüzünden
yağan rahmet yağmurlarıyla ıslanırlar. Sevdayı ve vefayı yüreğine nakış gibi
işleyenlere ne mutlu… Elimizde bir demet gülümüz, bedenimizde titreyen bir
yüreğimiz var mı? Güller solmadan, gözler ve gönüller ağlamadan el açıp, boyun
büküp yalvarmak gerekmiyor mu?
Öyle sözler
vardır ki, kafiyesi gözyaşıdır, yanan bir yüreğin sancısıdır. Bu söz sahipleri
sırtlarında derin sancılar taşıyan sevda hamalıdır. Gözler meçhule, gönüller
hüzne dalar. Sonbahar sararan yaprakları düşürürken, içimizi titreten buruk
havalar bize el sallar. Hüznü, üzüntüyü hatırlatan Eylül’le ders başı yapmanın
heyecanı minik yürekleri hoplatır. Üç aylık uzun bir aranın ardından özlemimiz
sona ermiş, artık çok sevdiğimiz okulumuza, sevgili öğretmenimize ve can
dostlarımız olan arkadaşlarımıza kavuşmuş oluruz.
***
Çocuğunuzun
inançsız olmasını istemiyorsanız; Allah’ı ceza veren, yakan, taş yapan biri
olarak göstermeyin. Çocuklarımıza Allah’ın her şeyi yoktan var ettiğini, bize
her türlü güzelliği verdiğini, daha da güzellerini ahirette vereceğini
anlayacakları şekilde anlatmalıyız. Cennette her türlü yiyeceğin ve içeceğin
olduğu sonsuz bir yaşam sürüleceğini, orada ölümün, hastalığın, kötülüğün,
acının, yaşlanmanın olmadığını, mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşanacağını,
O’nun istediklerini yapınca da bizi daha çok seveceğini anlatmalıyız.
İbadetlerini
zorla yaptırmayın. Dinle ilgili sorularına baştan savma ya da bilgisizce
cevaplar vermeyin. Allah’ın sevgisinden, Cennetinden, bize verdiği sonsuz ve
sınırsız nimetlerinden bahsedin. Çocuklarımızı devamlı Allah ile korkutur,
O’nun yaramaz çocukları Cehennemine atacağını, orada ateşler içinde yakacağını
söylemek çocuğu inançsız olmaya yöneltebilir. Zorla dinini, duaları öğretmek,
zorla namaz kıldırmak, ibadetlerini yapmayınca dövmek çocuğun inançsız olmasına
sebep olabilir. Ayrıca din görevlilerini, dindar insanları küçültücü,
aşağılayıcı, küçük düşürücü sözler söylemek çocuğun dinsiz olmasına sebep
olabilir. Dindar insanların aleyhinde konuşmak, küçük hatalarını abartarak pireyi
deve yapmakta çocuğun dinsiz olarak yetişmesine sebep olabilir. Allah seni taş
yapar, cehenneme atar vb. sözlerle çocuklarımıza iyilik yapayım derken kötülük
yaptığımızı unutmayalım.
Çocuklarımıza
Allah’ı sevdirmenin yollarını arayıp bulmalı, Allah’ı korkutan ve korkulan
değil, seven ve sevilen olarak öğretmeliyiz. Çocukların bizlere Rabbimizin bir
hediyesi olduğu gerçeğini asla unutmayalım. Çocuklarımızı hem yaratanını razı
edecek, hem de bizleri mutlu edecek şekilde yetiştirmek istiyorsak, çocuklarımıza
sevgi metoduyla yaklaşmalı bu yolda azim ve sabırla devam etmeliyiz. Toplumda
iyi yetişmiş, çevresine faydalı olmuş kişilerin büyük bölümünün küçük yaşlardan
itibaren özel bir sevgi eğitiminden geçtiğini görmekteyiz.
Yaşadığımız
çağa, yetiştireceğimiz çocuklarla damgamızı vurmak istiyorsak çok çalışmamız
gerektiğini bilmem söylememe gerek var mı? Emek olmadan yemek olmayacaktır.
Çocuklarımıza konuştuklarımızı anlamaya başladıkları andan itibaren Allah’ın
sevgisinden bahsedersek tekrarladığımız bu bilgiler geri bildirim sonucunda
çocukların o tatlı dillerinden dökülmeye başlayacaktır. Allah’ın bizlere
verdiği nimetleri saymakla bitiremeyiz. Bu nimetleri çok güzel bir şekilde
öğrettiğimizde çocuklarımızın kalbinde Allah sevgisi oluşur ve Allah’a âşık bir
nesil meydana gelir.
Bir
Hadis-i Kutsî’de: “Beni kullarıma sevdiriniz. Kullarıma nimetimi anlatın. Nimet
sahibini tanırlarsa beni severler. Kulum beni diğer kullarıma sevdirirse ben de
onu severim.” buyrulmaktadır. Bunun bize çocuk eğitiminde anahtar olabileceğini
düşünüyorum.
Çocuğumuzun
daha anne karnında iken konuşmaları duyduğunu, sevgi dolu sözcükleri anladığını
bugün tıp tespit etmiştir. Minik bir bebeğin karşısında ağlandığı zaman,
dudaklarını büzüp ağlamaya başladığını görmüşüzdür. Anne karnındaki çocuğun
anne-babanın sesini diğerlerinden ayırabildiğine göre, anne-babanın
yaratıcısından bahsederken ses tonundan, onu çok sevdiğini fark edecektir.
Gözlerimizin parıltısı, sesimizdeki ona olan hayranlık ifademiz onu da
etkileyecektir.
Çocuklarımıza
konuşmaları anlamaya başladığı andan itibaren gördüğü her güzellikte, yediği
her nimette “Bunu sana Allah verdi! Bak yavrum! Rabbimiz bizlere ne güzel
nimetler vermiş.” diye yavrumuzla konuşmalıyız. Çocuğumuz her gördüğü güzel
şeyde Allah’ı hatırlayacak ve ona olan sevgisi büyüyecektir. Çocuklarımızı
Allah’la korkutmak yerine Allah’ı sevdirerek yetiştirelim ki Allah âşığı bir
nesil oluşsun.
Ey Sevgili… Kör kurşunla yüreğime işlenen
nakış oldun… Bu nakış son nefesime kadar orada duracak durdukça da senin mâh
cemalini göreceğim. Ah sevgili... O kurşunla yıkıldım, yandım, kavruldum bir
tanem. Nur yüzlüm, kara gözlüm, güzel sözlüm, gönlümün baharı… Gözyaşlarım sel
olup aktı aylardır. Neredesin ey sevgili. Sensiz bu hayat çekilmiyor…
Ey sevgili… Varlığınla bu beden mutluydu,
huzurluydu. Hayatımın seninle bir anlamı vardı. Varlığınla anlam kazanıyordu
hayatım. Bakışınla, sesinle güzellikler yayılıyordu ruhuma…
Ey Sevgili… Bakışınla yüreğimde çiçekler
açıyordu. Kuş gibi uçuyordum senin bir çift tatlı sözüne. Gözlerime her bakışın
da yüreğimde volkanlar oluşurdu. Huzur ve mutluluk geliyordu ruhuma…
Ey Sevgili… Seninle bir yelkenli ile sevgi
deryasına açılmayı, el ele, göz göze, bir ömür boyu birlikte huzura uçmayı,
sevinç rüzgârının eşliğinde mutluluk yağmurlarıyla okyanusları aşmak
istiyordum. Ama sen gittin. Gidişinle yüreğimdeki çığlıklara artık dayanmak çok
zor sevgili…
Ey Sevgili… Sen yüreğime bir akıştın. Gönlüme
doğan bir güneş, ruhumu saran bir ateş, içimi yakan bir eştin. Özenerek, el
emeği, göz nuruyla satene işlenmiş bir nakıştın.
Ey Sevgili… Seherde yüreğime esen tatlı bir
meltem, yüreğime damla damla düşen bir şebnemdin… Sevgili… Sen gülistanda açan
menekşem, begonyam, manolyam, lalem, çiğdemim ve tomurcuk bir gülümdün,
yüreğime işlenen en güzel motiftin…
Ey Sevgili… Gökyüzünden gönlüme yağan
bereketli bir yağmuruydun. Her düşen damla ile yüreğime ab-ı hayat gibi şifa
sunan bereket kaynağımdın…
Ey Sevgili… Kaf Dağından uçup gelen Zümrüd-ü
Anka kuşumdun. Seninle huzura kapı açmak, seninle uçmak istiyordum
gökyüzüne…Abdürrahim Karakoç üstadın; “…Sırattan incedir sevda köprüsü, beraber
geçelim tut ellerimden, niyet ak güvercin, vuslat gökyüzü, beraber uçalım tut
ellerimden…” dediği gibi elinden tutarak aşılmayan denizleri birlikte aşalım
istiyordum… Ama olmadı. Sen gittin…Kederi sevince, hüzünleri mutluluğa
çevirelim diyorduk… Seninle kışlar bahara dönecekti. Sen yanımda olunca kuşlar
ötmeye başlıyor, seninle attığımız tohumlar ormana dönüşecekti… Şimdi hayaller
âleminde seninle yaşıyorum. Yanımdasın ruhumdasın. Karşımdaymışsın gibi seninle
konuşuyorum. Ve gelmeni bekliyorum. Seni hep bekleyeceğim. Sonsuza kadar
sürecek bu bekleyiş...
Ey Sevgili… Al yüreğimi eline… Bak sıcacık
değil mi? Nasıl da kıpır kıpır ediyor. Yerinde duramıyor senin aşkında dile
geliyor. Al beni, sar beni diyor adeta. Öp beni, sev beni diyor baksana…
Yüreğim senindir sevgili… Biz sevda bahçesinin gülü ve bülbülüz. Leyla ile
Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Arzu ile Kamber, Tahir ile Zühre ve
Yusuf ile Züleyha’nın aşkları yıllardır dillerde dolaşıyor değil mi? Sevginin
tarifi nasıl yapılır ki…
Sevgi anlatılmaz yaşanır değil mi? Hani
Züleyha Yusuf’a (a.s) olan aşkını anlatmak için saraya çağırdığı kadınlara
şöyle demişti ya. “Siz Yusuf’u bir kez görmekle ellerinizdeki elmaların yerine
ellerinizi kestiniz ya. Siz beni anlayın ve kınamayın” demişti… Züleyha’yı
beşeri aşktan ilahi aşka döndüren Rabbimdir. Sevgiyi yüreklere koyan Rabbimdir.
“Kun fe yekûn” (Ol der o şey oluverir) emriyle her şeye mutlak kadir olan
Allah’tır.
Vuslat ateşiyle gönlüm yanarken
Bir kez olsun bana gül diyemedin
Sevda şerbetini içip kanarken
Bir çift kelâm edip gel diyemedin
Altından saraylar yaptım da sana
Tek göz viranede kal diyemedin
Bir tatlı tebessüm ödüldü bana
Sevdanın sazını çal diyemedin
Senin için yandım gündüz ve gece
Akan göz yaşımı sil diyemedin
Adın ezberimde dilimde hece
Gönlümdeki aşkı bil diyemedin
Geçtiğin yollara güller döktüm de
Kalbimin sahibi ol diyemedin
Sevda kirmenini aşkla büktüm de
Yürek notasını bul diyemedin.
El ele tutunca birden dillenir
Gönlümdeki aşkı görür gözlerin!
Sevgi yollarında gözüm millenir
Sevda peteğini örer gözlerin!
Ferhat Şirin için deldi dağları
Kamber Arzu için yaktı bağları
Mecnun Leyla diye ördü ağları
Sevginin özünü arar gözlerin!
Kerem Aslı için yandı çöllerde
Züleyha’nın aşkı gezer dillerde
Yusuf’un nakşı var kesik ellerde
Şu âciz ruhumu sarar gözlerin!
Gözler için yalan söylemez derler
Bir bakış kül eder eğilir serler
Gözlere mest olur er oğlu erler
Sevdamın adını sorar gözlerin!
Verdiğiniz sözler nerede kaldı
Ömür bu bedenden çok şeyler aldı
Sevdalı yüreğim ummana daldı
Yeminim var benim, sen yoksun artık
Sevdim dedin ama bir söze sattın
Bal gibi aşıma acılar kattın
Zehirli okunu kalbime attın
Yeminim var benim, sen yoksun artık
Dünya bir imtihan senettir sözler
Muhabbet var ise yanıyor özler
Saygılar bitince sönüyor gözler
Yeminim var benim, sen yoksun artık
Hakka kul olanın sevdası başka
Seher vakti kullar tutulur aşka
Vefalı yüreğin sözü bambaşka
Yeminim var benim, sen yoksun artık.
BİR ÇİÇEK ARIYORUM
Yürekten inanarak pak gönlünü verecek
Dalında solmayacak bir çiçek arıyorum
Leyla gibi yanarak yüreğime girecek
Halimi anlayacak bir çiçek arıyorum
Çekilmez acıları yudum yudum içecek
Dertlerle, elemlerle dalgasını geçecek
Sevdanın diyarına benim için göçecek
Gecemi parlatacak bir çiçek arıyorum
Şifa sunan diliyle yanlışımı silecek
Sevginin, muhabbetin değerini bilecek
En tatlı uykusunu benim için bölecek
Ruhumu dolduracak bir çiçek arıyorum
Gönlümün bahçesine taze fidan ekecek
Bahtımın yelkenine rüzgâr olup akacak
Parlayan gözlerini gözlerime dikecek
Derdimi paylaşacak bir çiçek arıyorum
Kalbimin dalgasına martı gibi dalacak
Yaralanmış kalbimde sonsuza dek kalacak
Kirlenmemiş tertemiz sevgilerle dolacak
Gül gibi koklayacak bir çiçek arıyorum
Yüreğin ovasına yağmur olup yağacak
Kararan umutları sevinçlere boğacak
Hazan olmuş günüme güneş gibi doğacak
Benimle anlaşacak bir çiçek arıyorum
Hüzün çöken ufkuma güneş gibi bakacak
Neşemi, huzurumu bozanlardan kaçacak
Yediveren gül gibi hiç durmadan açacak
Benimle konuşacak bir çiçek arıyorum
İhanete dalarak tuzaklar kurmayacak
Hançeriyle haince sırtımdan vurmayacak
Hasetlik oyunuyla karşımda durmayacak
Ruhuma can olacak bir çiçek arıyorum.
GİDERİM
Değer bilmeyenler olursa eğer
Arkama bakmadan çeker giderim
Ölünce insanlar anlarmış meğer
Sevgi tohumunu eker giderim
Vefayı sordum da öldü dediler
Utanmadan bir de miras yediler
Hiç de tükenmiyor nankör kediler
Sevda fidanını diker giderim
Karanlık sokaklar mekanım oldu
Yaralanmış gönlüm hicranla doldu
Henüz baharımda güllerim soldu
Coşkun ırmak gibi akar giderim
Günüm zindan oldu gecem hep ayaz
Gel de mezarımı biraz derin kaz
Başımdaki taşa çok severdi yaz
Sevgisiz kalpleri yakar giderim.
***
Hüzün dolu acı günler yaşadım
Bir gün olsun aramadı yâr beni
Keder saklı ağır yükler taşıdım
Senin gibi üşütmedi kar beni
Seherlerde doğdum nurlandı şafak
Zikirle süslendi kızardı âfak
Gölgeler heyulâ bedenim ufak
En sonunda eritecek nâr beni.
SEN NEREDESİN SEN?
Hayat imtihandır dünya fanidir
Nefsin savunuyor neredesin sen?
Hiçlik yolundaysan gönül kânidir
Nefsin avunuyor neredesin sen?
Kâtipler adını nereye yazdı
Benlik sevdasıyla kudurdu, azdı
Kibir boş durmayıp kuyular kazdı
Nefsin seviniyor neredesin sen?
Hakkın yolundaysan dua alırsın
Nefsine uyarsan yaya kalırsın
Hayırlar yaptıysan sevap bulursun
Nefsin dövünüyor neredesin sen?
Hakiki sevgiyle açılır yollar
Muhabbet biterse sararır dallar
Umutlar tükenir kapanır kollar
Nefsin övünüyor neredesin sen?
ÂHÛ GÖZLERDE
Umut ormanında fidanlar kayıp
Yeniden doğarım mâhi yüzlerde
Sevgi ateşini yakmamak ayıp
Kendime bakarım âhû gözlerde
Günün ışığını ruhuma sarıp
Zindandan çıkarak yârime varıp
Bilgi tezgâhını aşk ile karıp
Sevdayı anlarım âhû gözlerde
Vicdanlar aklanır gözün yaşında
Nur gibi yüzünde hilâl kaşında
Yaşları okunur hece taşında
Yıldızlar sayarım âhû gözlerde
Derya oldu yüreğime akışlar
Yaralı gönülde olur nakışlar
Kalbimi deliyor şahin bakışlar
Mutluluk tadarım âhû gözlerde
Yaralı güvercin ağlatma beni
Gözümün nurusun severim seni
Ne olur sarartma gül yüzlü teni
Yıllarca yaşarım âhû gözlerde
Güz gülleri gibi baharım olmaz
Seveni olanlar sararıp solmaz
Muhabbet olmazsa yüreğim dolmaz
Sırrımı saklarım âhû gözlerde
Yürekteki aşka güller dererek
Bitip tükenmeyen yola girerek
Canım çiçeklere bilgi vererek
Cevherler ararım âhû gözlerde.
ÖĞRETMEN
Çocukların dillerinde hep sensin,
Yanık yüreklere candır öğretmen.
Yetimlerin hallerini bilensin,
Damarlarda atan kandır öğretmen.
Yüreklere nehir gibi akansın,
Gönüllerde ışıkları yakansın,
Bize herkeslerden daha yakınsın,
Garip, kimsesize yardır öğretmen.
Cehaleti bilgilerle boğansın,
Kutlu ışıklarla kalbe doğansın,
Rahmet yüklü yağmur gibi yağansın,
Yüce dağ başında kardır öğretmen.
İlim ateşini her gün yakarsın,
Sevgi dolu yüreğinle bakarsın,
Tatlı dille gönüllere akarsın,
Çocukların cananıdır öğretmen.
Sabah vakti ufkumuza doğarsın,
Huzur dolu rahmet olup yağarsın,
Cehaleti ilim ile boğarsın,
Susuz topraklara candır öğretmen.
CANIM İSTANBUL
Bir taşına sonsuz değer biçilen
Tarih belgeseli canım İstanbul
Diyarlar içinden hemen seçilen
Şehirler incisi canım İstanbul
Yedi tepesinden denize bakar
Sultanahmet sanki yüreğe akar
Üsküdar’da üstad gönüller yakar
Şehirler incisi canım İstanbul
Eyüp Sultanımız bağrında yatar
O kutlu sahabi cana can katar
Gönül tezgâhında sevgiler satar
Şehirler incisi canım İstanbul
Topkapı sarayı gezmekle bitmez
Ayasofya kalpte, arzusu gitmez
Fatih’in mührüne yürekler yetmez
Şehirler incisi canım İstanbul
Kulak ver! Süleyman ne diyor diye
Bizlere Sinan’dan eşsiz hediye
Gönüller coşuyor “Hu” diye diye
Şehirler incisi canım İstanbul.
GEÇİLMEZ
ÇANAKKALE
Her yıl on sekiz Mart’ta şanlı
geçmiş yâd olur
Hainler ibret alsın geçilmez Çanakkale
Kalpler mutmain olup yürekler dilşâd olur
Düşmanlar iyi bilsin geçilmez Çanakkale
Çanakkale tarihtir gezenler ibret
alır
Çarpışan mermileri gözler ararsa bulur
Seddülbahir ses verir görenler hayran kalır
Gönüllere kök salsın geçilmez Çanakkale
Onbaşı Seyid’imiz yiğitlikte pirimiz
Allah için ölürsek Cennet olur yerimiz
Bu can bedende ise hiç durmaz seferimiz
Dillerde adın kalsın geçilmez Çanakkale
Her bir zerre konuşur, siperler dile
gelir
Şehadet şerbetini Mehmed’im iyi bilir
Kilitbahir direnir vatan için ölünür
Yürekler huzur bulsun geçilmez Çanakkale
Ay yıldızlı bu bayrak kutsaldır
bizim için
Baharında can verir asla sorulmaz niçin
Melekler sizi bekler haydi durmayın geçin
Kalplere iman dolsun geçilmez Çanakkale
Vatan, bayrak, hürriyet değerdir
bilenlere
Her bir karış toprağı ibrettir gelenlere
Fatihâlar, Yasin’ler kabirde gülenlere
Gönüller rahat olsun geçilmez Çanakkale.
GARDAŞIM
Şehit haberleriyle yüreğim düğüm düğüm
Bu girift bilmeceyi çözemiyom gardaşım
Hainin darbesiyle dertlerim boğum boğum
Hüzünlü satırları dizemiyom gardaşım
Nefesim kesiliyor elim kalem tutmuyor
Yurduma düşen ateş yüreğimden gitmiyor
Acılarla dost olduk nedendir hiç bitmiyor
Aklım karıştı artık sezemiyom gardaşım
Yirmisinde fidanlar cemre gibi düşüyor
Toprağa veriyoruz ana kalbi üşüyor
Mehmedim siperleri birer birer aşıyor
Hayalimde resmini çizemiyom gardaşım
Gök ekini biçilir Yunus'un dizesinde
Şehadet şerbeti var alnının yazısında
Gözyaşları görürüm arının kozasında
Kuzumun mezarını kazamıyom gardaşım
Şehitler ölümsüzdür kafirler iyi bilsin
Şanlı tarihimize bakarak ibret alsın
Mehmetçik tekbirlerle düşmana korku salsın
Gücüm tükendi artık yazamıyom gardaşım
Haneye ateş düşer ciğerler pârelenir
Dertler sarar bedeni sîmalar hârelenir
Dayanılmaz acılar sabırla çarelenir
Yavrum mezarda iken gezemiyom gardaşım..
BENİ DE GÖTÜR
Rahmet bulutunu üstümüze ser
Yanık gönüldeki hasreti bitir
Daralan kalbime güzel muştu ver
Güller diyarına beni de götür
Sıkı tut elimi bırakma beni
Neşteri vurdular yaram çok yeni
İnan çok özledim gül yüzlü teni
Dostların yanına beni de götür
Rasûlü Zîşânı her zaman ansam
Gönüllerden taşan sevgiyle kansam
O yüce Rabb’imin aşkıyla yansam
Kevser'in başına beni de götür
Nurlanan şehirden muhabbet tüter
Şu fâni hayattan çektiğim yeter
Sizden ayrı kalmak ölümden beter
Mübârek Ravza’na beni de götür.
AŞK VADİSİNDE
SEVGİ ÇİÇEKLERİ
Dokuz yürek bir olup geldiler bir araya
Aşkta buluşmak için kavli karar ettiler
Sevgi yüklü gemiyi çıkardılar karaya
Şehirler dolaşarak gece gündüz gittiler
Ben değil biz diyerek mutluluğa erdiler
Simurg olalım diye aşk bağına girdiler
Zümrüd-ü Anka kuşun hayalini gördüler
Zorlu yollar aşarak mutluluğu tattılar
Otuzdu niyetleri öyle karar kıldılar
Gönülleri bir idi sözde sadık kaldılar
Yedi vadi dolaşıp gerçek aşkı buldular
Muhabbetle koşarak aşa lezzet kattılar
İstek, istiğna, vahdet, marifet, yokluk, hayret
Aşk ile tamamlandı vadideki tüm gayret
Simurg Ateşi yakan gül yürekleri seyret
Gerçek aşka düşerek hayırlı yol tuttular.
DARENDE
Şeyh Hamid-i Veli’nin mekânıdır
Darende
İlim, ahlâk, erkanla seyyarede
pârende
Somuncu Baba deriz, sevgisi hep
daimdir
Hayırlı amelleri görüyoruz kaimdir
Gönül aşkla dolunca secdelere
gideriz
Seher vakti gül kokar biz de dua
ederiz
Şebnemlerden aşk damlar doya doya
içeriz
Huzuru muhabbetle kendimizden
geçeriz
Özkanlı’nın muradı Hakk yolunda
olmaktır
Bilgi, irfan, edeple eserlerle
dolmaktır.
DAĞLAR ŞÂHI
ERCİYES
Dillere destan olup gönüllere taht kurdun
Nur nakışlı akbaşlı dağlar şâhı Erciyes
Yaralı âşıkları gönül okuyla vurdun
Gönüllerin mihveri dağlar şâhı Erciyes
Senden ilham alarak şiir yazmış ozanlar
Senin için yanmışlar nice âhu suzanlar
Mahşere dek sürecek sana sözler yazanlar
Şairlerin serveri dağlar şâhı Erciyes
Yüz bir pâre top atın Erciyes’te düğün var
Her mevsim ışıldıyor tependeki canım kar
Yüreklere kor düşer kim olmaz ki sana yâr
Âşıkların perveri dağlar şâhı Erciyes
Gönüller bîtap düşüp kalemler lâl oluyor
İhtişamın sarıyor yürek aşkla doluyor
Tekir’de su içenler âb-ı hayat buluyor
Yüreklerin gevheri dağlar şâhı Erciyes
Erciyes’e bakan göz bülbül gibi coşuyor
Cazibeni görenler hasret ile koşuyor
Sana ulaşmak için zor yolları aşıyor
Dağcıların rehberi dağlar şâhı Erciyes
Özkanlı ne söylesen bu güzele az olur
Seni seven canların acıları haz olur
Tepende boran olsa benim için yaz olur
Kayseri’min cevheri dağlar şâhı Erciyes.
RABBİMİN SEVDİĞİ
KULU MUSUN SEN?
Tomurcuklar açtı gönül dağında
Sevda bahçesinin yolu musun sen?
Mutluluklar saklı sevgi bağında
Nurlanan hanenin kolu musun sen?
Kâinatın özü aşkla kurulmuş
İpek ibrişimle kalpler sarılmış
Ravza sevgisiyle gönül karılmış
Misk kokan bahçenin gülü müsün sen?
Elest bezmindeki bağlıyız söze
Aşkla muhabbetle inilir öze
Gül kokulu yerden selam var bize
Muhabbet ehlinin dili misin sen?
Secde vuslatında akıyor yaşlar
Rabbimin emriyle eğilir başlar
Zikirden uzak mı sanırsın kuşlar
Cennet bahçesinin yeli misin sen?
Nefisler öndeyse insanlık azar
Unutma, kâtipler dosdoğru yazar
Arınmış bedenler yanlışı bozar
Hikmet dergâhının eli misin sen?
Seher rüzgârları esiyor yüze
Gönül ışıkları vurunca göze
Rabbe kulluk ile çıkılır düze
Rahmet ummanının seli misin sen?
Özkanlı, sen önce nefsine seslen
İlimle, irfanla, ahlâkla süslen
Haramsız, tertemiz rızıkla beslen
Rabbimin sevdiği kulu musun sen?
ÖZLEDİM BABA
Elimden tutarak yüzüme baktın
İmanlı özünü özledim baba
Nice masumların gönlüne aktın
Edepli yüzünü özledim baba
Yıllar geçip gitti hasret bitmedi
Yüreğimde yanan ateş gitmedi
Çok okudum ama bunlar yetmedi
Hikmetli sözünü özledim baba
Kırk yıl hizmet ettin asla bıkmadın
Merhamet doluydun gönül yıkmadın
Rabbimin yolundan biran çıkmadın
Kademli izini özledim baba
Fakirin, garibin yanında oldun
Öksüzde, yetimde kendini buldun
Rabbimin katında sevgili kuldun
İbretli yazını özledim baba.
KALEMİM YAZAMIYOR
Bayrağımı görünce, yüreğim huzur bulur
Şühedanın aşkını, kalemler yazamıyor
Vatan aşkı denince, günümüz bayram olur
Hürriyet fermanını, kalemim yazamıyor
Dağlar, taşlar konuşur, mermiler dile gelir
Şehadet şerbetini, Mehmed'im iyi bilir
İman ile direnir, siperde can verilir
İstiklâlin aşkını, kalemim yazamıyor
Ay yıldızlı bu bayrak, kutsaldır bizim için
Gök ekinler biçilir, asla sorulmaz niçin
Melekler sizi bekler, haydi durmayın geçin
Şehitlik sevdasını, kalemim yazamıyor
Vatan, bayrak, hürriyet, değerdir bilenlere
Dualar ediyoruz, göz yaşı silenlere
Fatihâlar, Yasin'ler, kabirde gülenlere
Şehadet destanını, kalemim yazamıyor
Akif'im ne diyordu, "çehreni çatma hilâl"
Ne yüce bir değerdir, bilenlere istiklâl
Şahadete koşanlar, size hakkımız helâl
Mücadele ruhunu, kalemim yazamıyor.
Hainler iyi bilsin, Türk asla esir olmaz
Taş mektep yetiştirir, gözler arkada kalmaz
Nura koşan gençler var, Sakarya'lar son bulmaz
Ceddimin tarihini, kalemim yazamıyor.
15 TEMMUZ
Unutmam mümkün değil Allah'ım ne geceydi
Dillerde tekbir sesi unutulmaz heceydi
Haberleri duyunca evde duramaz olduk
Elele tutuşarak şahitlere kaydolduk
Yola çıkınca gördük insanlar sel olmuştu
Cumhuriyet Meydanı arslanlarla dolmuştu
Tüm Türkiye tek yürek dillerde tekbir sesi
Minarelerde salâ çağırıyor herkesi
On beş Temmuz akşamı şanlı tarih yazıldı
Satılmış hainlere derin mezar kazıldı
Bu tarih unutulmaz geçse de uzun yıllar
Kahramanlar geçecek aşınacak bu yollar
Rabbimden diliyorum ezanımız okunsun
Ellerde şanlı bayrak yüreklere dokunsun.
DEĞERLERİ KAYBETTİK
Odalar ayrılınca konuşmalar azaldı
Değerler tepe taklak bize bir haller oldu
Işıklar çoğalınca insanlar yalnız kaldı
Bizi biz yapan şeyler ne oldu da kayboldu
Sevgi, saygı, nezaket buhar olup
uçunca
Hiç yoktan kavgalarla evde huzur kaçınca
Tasarruf unutulup boşa para saçınca
Bereketi kaybettik kalpler isyanla doldu
Fedakârlık, hoşgörü, doğruluk, hâyâ
bitti
Ne acı ki evlerden nine ve dede gitti
Vicdanlar körelince bu acı bize yetti
Masumların bedeni mezarlıkta son buldu
Misafirlik kalmadı muhabbet tuz buz
oldu
Akrabalık soğudu ilişkiler toz oldu
Komşuluk unutuldu güzel günler kayboldu
Sokakta oynayanlar odasına hapsoldu
Gençler oturuyorken ihtiyarlar
ayakta
Evdeki mahrem şeyler sergilendi sokakta
Maddeye esir olduk mânâ öldü firakta
Kayboldu değerimiz baharlar hazan oldu.
BİR GÜZEL ADAM
Göl kenarlarında nehir düşledi
Eylemler diriltti yiğit adamı
Bismillah diyerek işe başladı
Meydanlar tanıdı halis adamı
Hicret ve Tenha Söz kalplere aktı
Mazlum gönüllere şefkatle baktı
Mescid-i Aksa'da bir ışık yaktı
Herkesler bilirdi cesur adamı
İlimle donandı, irfan da vardı
Edebî sevdayı erdemle kardı
Hakkın divanında Rabbine yârdı
Mazlumlar anardı hasbî adamı
Emek değerliydi onun yanında
Deryalar akardı deli kanında
Dava dediniz mi koşar anında
Masumlar severdi güzel adamı.
SESSİZ ÇIĞLIK
Sevgiye susamış yaralı öze
Gönlünüzden kapı açın ne olur!
İnsandan utanıp sakınan yüze
Gülümseyip sevgi saçın ne olur!
Işığı kalmayıp kapanan göze
Dünyasına ışık olun ne olur!
Kazada felç olup tutmayan dize
El vererek derman bulun ne olur!
Sesleri çıkmayan, bağlanan dile
Kalplerine sevgi koyun ne olur!
Neler yaptığını bilmeyenlere
Yaklaşarak, hizmet sunun ne olur!
Bahar aylarında rengârenk gülü
Narin dallarında tutun ne olur!
Dışlanırsa insan, o zaman ölü
Sessiz çığlıkları, duyun ne olur!
Ölüm
kutlu vuslattır inanın bitiş değil
Kabirler
nasihattir Hakkın emrine eğil
Zaman
uçup gidiyor sonsuza karış karış
Canana
gidiyoruz huzurlu mutlu varış
Hayatın
baharında gök ekinler biçilir
Cemre
gibi toprağa düşüp bâde içilir
Kalbe
sevgi hissini kalbimize koyan kim?
Var
olanın hepsini hiç yoktan yaratan kim?
Şu
direksiz semayı gece ile kararttı
“Kûn”
emriyle “ol” deyip kâinatı yarattı
“Hû”
diyen kalmaz darda zikrullah huzur verir
Rabbe
kul olan kârda tevbeyle günah erir
Şükür,
dua, namazla huzur bulur bedenim
Seherlerde
niyazla kulluk benim nedenim
Sabah
sabâ okunur müezzinin gür sesi
Yüreğime
dokunur aşkın nurlu nefesi
ALİ
ÖZKANLI
AŞKA GİDEN YOL
Yazar: Ali
Özkanlı
Yayınevi
: Önemli Kitap
Aşk
Mevsimi Gelmeden, Gönül Rengini Bulamaz!
Aşk;
sihirli, gizemli bir sözcük mü? Yürekleri hoplatan, gönül telimizi titreten,
huzur veren bir duygu mu ?
Aşk
sandalında bizimle yolculuk yapmak isteyen var mı?
Ey
Sevgili!
Al
yüreğimi eline. Bak sıcacık değil mi? Nasıl da kıpır kıpır. Yerinde duramıyor,
senin aşkında dile geliyor. Al beni, sar beni, diyor âdeta. Sev beni, diyor
baksana…
Yüreğim
senindir sevgili… Biz sevda bahçesinin gülü ve bülbülü değil miyiz? Aşk dilde
değil, yürekteyse Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Arzu ile
Kamber, Tahir ile Zühre, Yusuf ile Züleyha’nın aşkları gibi yıllardır dillerde
dolaşır.
Sevginin
tarifi nasıl yapılır ki? Sevgi Anlatılmaz, yaşanır değil mi? Hani, Züleyha
Yusuf’a (a.s.) aşkını anlatmak için saraya çağırdığı kadınlara şöyle demişti
ya: “Siz Yusuf’u bir kez görmekle elmaların yerine ellerinizi kestiniz ya. Siz
beni anlayın ve kınamayın.” Züleyha’yı beşeri aşktan ilahi aşka döndüren, sevgiyi
yüreklere koyan Rabbimdir.” Kun fe yekûn” (Ol der o şey oluverir) emriyle her
şeye mutlak kadir olan Allah’tır.(C.C.)
Gel
ey sevgili!
Seninle
bir anlaşma yapalım. Sevgimiz bizi Rabbimize ulaştıran bir yol olsun. Mevla’yı
bulan Leyla’yı ne yapsın değil mi?
(Tanıtım
Bülteninden)
Bugün sizlere neredeyse ömrünü yazmaya adamış, şehrimizin
değerli bir yazarını sizlere tanıtacağız. Zaten tanınan bilinen bir edebiyat
insanı.Yayınlanmış bir çok kitabı, verdiği konferanslarla zaten bilinen bir
isim. Ali Özkanlı hocamızın kısa özgeçmişini, eserlerini sunuyoruz.
1956 yılında Kayseri'de dünyaya geldi. İlk, orta, lise ve
yüksek öğrenimini Kayseri'de tamamladı. 1978 yılında Kayseri Eğitim
Enstitüsünden mezun oldu. 1979 yılında öğretmenlik hayatına başladı. Yurdumuzun
değişik bölgelerinde Ordu-Gökömer Hacılar, Diyarbakır-Silvan Otluk,
Ankara-Çubuk Mutluköy, Kayseri-Pınarbaşı İnliören ve Kayseri-Melikgazi Mustafa
Yazar, Burhan Dinçbal İlköğretim okullarında 15 yıl sınıf öğretmenliği, 10 yıl
Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmenliği yaptı. 2004 yılında emekli oldu.
Evli, iki çocuk babası olup üç torun sahibidir.
Yayınlanan Eserleri:
1. Gönül Bahçem, Laçin Yayınları, 2003 - Kayseri
2. Beni de Götür, Geçit Yayınları, 2005 - Kayseri
3. Elini Ver Öğretmenim, Mola Yayınları, 2012 - Konya
4. Gülistan Çiçekleri, Uğur Tuna Yayınları, 2012 - Konya
5. Çocuklarla Doğru ve Etkili İletişim, C Planı, 2015 -
İstanbul
6. Başarının Ayak Sesleri, Önemli Kitap, 2016 - İstanbul
7. Aşka Giden Yol, Önemli Kitap, 2017 - İstanbul
8. Kasabanın Fedaileri - 1 (Doğa Bekçileri) Hepsi Çocuk,
2017 - İstanbul
9. Kasabanın Fedaileri - 2 (Ormandaki Hazine) Hepsi
Çocuk, 2017 - İstanbul
10. Kasabanın Fedaileri -3 (Sevgi Ağacı) Hepsi Çocuk,
2018 - İstanbul
Ali ÖZKANLI; Kültür, sanat, edebiyat ve haber sitelerinde
makale, deneme, hatıra ve şiirlerini paylaşmakta, konferans, seminer, söyleşi,
imza günleri, tv, radyo ve şiir programlarıyla çalışmalarına devam etmekte,
halen Kayseri Hakimiyet 2000 Gazetesi ve Somuncu Baba Dergisinde eğitim, kültür,
sanat ve edebiyat yazıları yazmaktadır.
Çalışmalarından...
* 1975-1979 yılları arasında Kayserispor alt yapısında
amatör yöneticilik yaptı.
* 1979-2014 tarihleri arasında Ordu Gökömer-Pınarbaşı
İnliören-Diyarbakır Silvan-Ankara Çubuk-Melikgazi Burhan Dinçbal İlk ve
Ortaokullarında Sınıf ve Din Dersi Öğretmeni olarak Disiplin Kurulu,
Öğrencilere Rehberlik, Bal Çocuk Dergisi, Sosyal-Ekonomik Yardım Kolu, İl Okul
Temsilciliği görevlerinde bulundu.
* 1992-1998 yılları arasında Öğretmenler Vakfı, Milli
Gençlik Vakfı, Eğitimciler Birliği Sendikası Yönetim Kurulunda görev yaptı.
* 2005-2013 yılları arasında Art Fm (Enderun Fm) Yayın
Kurulu Başkanı ve Program Yapımcısı, Enderun Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve
İlkadım Dergisinde yazar olarak görev yaptı.
* 2011-2015 döneminde Tyb Kayseri Şubesi Denetim Kurulu
üyeliğinde bulundu.
* 2012-2015 yılları arasında Uğur Tuna ve Mola Yayınları
Yazarı oldu.
* 2008 yılından itibaren Somuncu Baba Dergisinde yazıyor.
* 2015 yılında Vefa Yayın ve Yapım Grubu Yazarı oldu.
* 2018 yılından itibaren Kayseri Hakimiyet 2000
Gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır.
* Değişik kurum ve kuruluşlarca 100'e yakın belge, kupa,
madalya ve plaketlerle ödüllendirildi.
Konferans, seminer, söyleşi, tv, radyo, gazete, dergi,
site ve yayınladığı kitaplarda; anne-babalara, eğitimcilere ve öğrencilere
hitap etmektedir. Kitaplarında anne babalara çocuklarla doğru ve etkili
iletişimin nasıl olması gerektiğini, öğrencilerin başarıya gidiş yollarının
şifrelerini, toplumda sevgisizliğin yaygınlaştığı bir dönemde sevgi ve muhabbet
konulu deneme, hikaye, şiir ve güzel sözlerle yüreklere seslenme çabasına
girdi. Seri halinde yayınladığı çocuk hikayeleriyle; minik yüreklere, millî ve
manevî değerlerimizi, heyecan, macera, bilmece ve soru cevaplar yoluyla faydalı
bir insan olmanın yollarını anlatmaya çalışıyor.
En büyük hedefi; toplumu bilinçlendirecek hayırlı ve
güzel işler yaparak gönüllere girmenin, arkasından hayır dua edilmesini
sağlamanın, insanlar arasında oluşan sevgisizliğe çare bulmanın azim ve gayreti
içinde mücadelesini sürdürmekte.
Beklentileri; Daha çok insana ulaşmak için yurdumuzun
dört bir tarafında söyleşi ve imza günlerinin sağlıklı bir şekilde sürdürmek,
yazdığı kitapların sayısını artırmak, bunun için gece gündüz demeden okumaya ve
yazmaya devam etmek temel ilkesi olmuştur. Bunları yaparken yöneticilerden,
kültür, sanat ve edebiyat adına gereken desteği vermelerini beklemekte.
Amacını; daha çok insana ulaşmak, evlere bereket, gönüllere huzur, kalplere
sevgi, yüreklere huzur sunmak olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Sami DAYANGAÇ
Kayseri Yeni
Doğan Haber Gazetesi 14.5.2019