Yaşar Süngü

Konuşmacı, Gazeteci-yazar

Doğum
Eğitim
Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü

Gazeteci yazar, konuşmacı. 1962 yılında Kocaeli’nde doğdu. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladı. Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümünü bitirdi. Ortadoğu'da başladığı gazeteciliğe Yeni Şafak Gazetesi’nde devam etti.

Yaşar Süngü, 10 yıl boyunca Yeni Şafak Gazetesi Ekonomi Şefliği görevini yürüttü. 2006'dan bu yana Yeni Şafak'ta köşe yazarı olarak mesleğine devam eden Yaşar Süngü, evli ve iki çocuk babasıdır.

Yazıları risalehaber.com sitesinde de yer almakta, eğitim kurumlarında konferanslar vermektedir.

KAYNAK: Yaşar Süngü - ... ve 30 yıl sonra (risalehaber.com, 11.07.2010), Koronavirüste kural şu: Eski hâl muhal; ya yeni hâl veya izmihlâl (risalehaber.com, 08 Nisan 2020), Yaşar Süngü (yenisafak.com, 25.09.2022), Yaşar Süngü - ‘Mavi kuş’ların cıvıltısı (yenisafak.com, 25.09.2022).

"MAVİ KUŞ"LARIN CIVILTISI

"MAVİ KUŞ"LARIN CIVILTISI

 

YAŞAR SÜNGÜ

 

“Bir çocuğun bir yetişkine her zaman öğretebileceği üç şey vardır.” Diyor Brezilyalı romancı ve şarkı sözü yazarı Paulo Coelho;

1. Nedensiz yere mutlu olmak.

2. Her zaman meşgul olabilecek bir uğraş bulmak.

3. Elde etmek istediği şey için var gücüyle savaşmak.

Çocukluktan ergenliğe ve oradan yetişkin bir insan olmaya doğru yaptığımız yolculukta bu 3 şey tam tersine dönüyor: Mutsuz olmak için bahane üreten, farklı şeylerle meşgul olarak dinlenmek yerine hareketsizliği ve tembelliği tercih eden ve başarıyı terle, çalışarak emekle değil, bedava kazanmak isteyen bir canlıya dönüşüyoruz.

Mesela hepimizin etrafında vardır böyle tipler, belki de bizizdir; insanlar ilgi çekmek için problem üretmeyi çok severler.

Dünyada böyle aptalca düşünen başka bir canlı türü yoktur.

 

**

 

Ayakta yeme çılgınlığından evdeki sofra veya masaya geri dönüş yapmaya çağırıyor bizi Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta;

“Sağlığımız ve kesemiz için hayatımızdan çıkmakta olan ‘ev yemeklerine’ geri dönmemiz şart. Hele de çocuk sahibi olanların evinde mutlaka tencereler kaynamalıdır. Tüm ailenin bir masa etrafında toplandığı ev yemeklerinin lezzetini hiçbir ‘5 yıldızlı’ Michelin restoranı veremez.”

 

**

 

Kuş cıvıltısı anlamına gelen Twitter’da biri Türkiye’de fazlaca abartıldığını düşündüğü 12 şeyi şöyle sıralamış:

1-Kardeşlik edebiyatı, 2-Namus edebiyatı, 3-Evlilikler/Düğünler, 4-Türk dizileri, 5-Zenginlik muhabbetleri, 6-Giyim/Kuşam, 7-Ev dekorasyonları, 8-Ünlüler, 9-Yemekler, 10-Seçimler, 11-Okullar, 12-Evlat sevgisi.

Liste daha da uzatılabilir ama ben hak verdim.

Bu konularda rahatsız edici bir ölçüsüzlük var. Ya aşırı değer veriliyor ya da aşırı değersizlik yükleniyor.

 

**

 

Twitter’da biri de şöyle tavsiyede bulunmuş takipçilerine;

“Her zaman için yumuşak konuş, makul ye, derin nefes al, yeterince uyu, sorgula, güzel giyin, korkusuz hareket et, sabırla çalış, farklı düşün, hoşgörülü davran, dürüst kazan, düzenli biriktirmeye çalış, akıllı harca, her söylenene inanma.”

Hz. Musa’ya “Firavun’a git ve onunla yumuşak konuş” diyor Allah.

Tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarır demiş eskiler.

 

**

 

“En büyük sıkıntım bir kitabı okuduğumda onu okuyan başka biriyle tartışamamak.” Diyor köyde yaşayan ve kitap okumayı seven biri.

Dışarıdan bakıldığında ya da daha farklı sorunları olanlara tarafından bunun sorun edilmemesi gereken küçük bir dert olduğu düşünülebilir ama öyle değil.

Konuşamamak, bilgisini paylaşamamak, sürekli öğrenenler için dünyanın en büyük sıkıntılarından biridir.

 

**

 

Taşıdığımız en ağır yükler kafamızdaki düşünceler ve kalbimizdeki kırıklıklar.

Bilimsel verileri paylaşan hesaplardan birinde şöyle bir bilgi okudum; canımızı yakan kişileri beynimiz 6-8 ay içinde affeder. Beyin bu kişilerle ilgili kötü anıları silme eğilimindedir.

Peki, beyin affediyorsa, insanlar kinlerini, öfkelerini neden yıllardır içinde taşıyor?

Konu beyinle değil, kalple alakalı çünkü canı yanan beyin değil, kalp.

Prof. D. Kemal Sayar da diyor ki; affetmek geçmişin zindanından çıkmaktır.

 

**

 

Biri de Fransız filozof Diderot’un “Yalnız iyilik yapmak yetmez, iyiliği de zarafetle yapmak lazım.” Sözünü paylaşmış.

İyilik, zarif insanlara has bir eylemdir.

Zaten başa kakanlar, başa kakarak iyilik yolunun yolcusu olmadıklarını ilan ederler.

“İyilik, insanın emniyet kemeridir.” Diyor Lokman Hekim.

Cemil Meriç de kendine yakışanı söylemiş; iyilik eden mükafat bekliyorsa tefecidir.

 

**

 

“Başardığında yanında büyük bir kalabalık olur ama başarana kadar yanında kimse olmaz.” Sözü de bir gerçeğin ilanıdır.

Kimse başarıya giden yolda başına neler geldiğinle, o yolda ne fedakarlıklar yaptığınla, ne kadar yaralandığınla ilgilenmez.

Başardıysan alkışlar.

Biz başarıya giden yolda herkesi yanımızda görmek isteriz ama bu mümkün değildir doğru da değildir.

Yola yalnız çıkılır.

“Zirvesine göz koyduğum dağlara bak.

Koşup takıldığım çitlere bak.” Diyordu Cahit Zarifoğlu

 

**

 

Kendimize sık sık şu soruları sorarsak yoldan çıkmayız;

-Nasıl bir insan olmak istiyorum?

-Şu anda nasıl bir insanım?

-Hayatımı nasıl yaşamak istiyorum?

-Dünyaya neler katmak istiyorum?

Yalnız bu soruları kendimizle baş başa kaldığımızda doğru cevaplayacağımızı unutmamak gerekir.

Kalabalıklarda bu sorular duyulmaz.

 

**

 

21. yüzyılın en doğru tespiti;

Cehalet eskiden de vardı ama hiç bu kadar özgüven sahibi olmamıştı.

 

KAYNAK: Yaşar Süngü - ‘Mavi kuş’ların cıvıltısı (yenisafak.com, 25.09.2022).

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör