Hukukçu,
avukat, yazar, siyasetçi, milletvekili (D. 21 Mart 1915, Beşiktaş / İstanbul -
Ö. 28 Aralık 1964). TBMM kayıtlarında Hüseyin Umran Yiğiter olarak da geçer. Sağlık
müdürlüğü yapmış olan Dr. Ahmet Nazif Bey ile Şemine hanımın oğludur. Babasının
görevi nedeniyle çocukluğu Anadolu’nun çeşitli kent ve kasabalarında geçti.
İlköğrenimini Isparta’da (1927), ortaöğrenimini İstanbul’da Pertevniyal
Lisesinde (1933) tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini (1936)
bitirdi.
Cihanbeyli
(Konya) ile Zonguldak’ta savcılık ve yargıçlık görevlerinde bulundu. Resmi
görevinden ayrılıp İstanbul’a yerleştikten sonra 1950’ye kadar serbest avukat
olarak çalıştı.
Konya’da
avukat iken 1950’de Demokrat Parti listesinden IX. Dönem (1950-1954) Konya milletvekili
seçildi. İstifa ettiği 14.04.1954
tarihine kadar süren milletvekilliğinden sonra İstanbul 2. Noteri oldu, ölümüne
kadar bu mesleği sürdürdü. Feriköy Mezarlığında toprağa verildi. Evli ve 3
çocuk babasıydı
İlk öyküsü
Çocuk Sesi dergisinde (1930) çıkmıştı. Edebî anlamda ilk öyküsü “Renkli
Fener” ve daha sonra diğer öyküleri Varlık dergisinde (1933)
yayımlandı. 1930’lu yıllarda Vakit gazetesi çevresinde toplanan Bekir
Sıtkı, Kenan Hulusi, Refik Ahmet gibi yazarlarla birlikte gerçekçi yeni
hikâyenin ilk evresinde yer aldı. İstanbul, Ankara ve Zonguldak’taki dergilerde
hikâye, makale ve yazılar yazdı, romanlar tefrika etti (1934-43). Zonguldak’ta
bulunduğu yıllarda haftalık Yeni Zonguldak ve Ocak gazetelerini yönetti
ve bu gazetelerde Semine Meral takma adıyla makaleler yazdı. Tangonun Ölümü
adlı romanı Yeni Zonguldak gazetesinde tefrika edildi.
Genel
olarak Anadolu insanının, özellikle de Orta Anadolu ve Karadeniz yöresi
insanının sorunlarını dile getirdi. Taşra yaşamındaki gözlemlerinden yola
çıkarak işçileri, köylüleri, küçük memurları, amir-memur ilişkilerini anlattı.
Gerçekçi öykülerinde toplumsal yapıdaki bozuklukları, bu yapı içerisindeki
bireyin yoksulluklarını, umutlarını, çelişkilerini, iç dünyalarını yansıttı.
Yer yer mizaha yakın bir üslûp kullandı. İlk hikâye kitabı Kara Kasketli
Amele (1933)’de günlük yaşamın ve toplum düzeninin esiri, insanca
yaşayamadan, duygularını ve düşüncelerini anlatamadan, yaşamın içinde
sürüklenip giden kuklalaşmış insan tipleri çizdi. İkinci kitabı İçimizden
Biri (1941)’nde daha uç kişileri konu edindi. İlk kitabındaki kalıplaşmış
hikâye anlayışından bir parça kurtulmuş olsa da asıl öykücü kimliğini bu
kitaptaki hikâyeleri ile buldu denilemez. Yaşamak İçin (1948)’de gittikçe
ustalaşarak gözlemci gerçekçiliğe yöneldiği görülür. Madde ve çıkar karşısında
köleleşen insanın psikolojisini başarılı bir şekilde tasvir etti. Gar Saati
(1951)’nde kendi kasabalı, aklı büyük kent düşlerinde olan bir aydın vardır.
Yazar, bu kitapta taşra hayatının o kendine özgü durgun, ama görünenin ötesinde
sorunlarla yüklü, içine aldığı insanları eriten ve onlara kendi damgasını basan
kasabalı insanın gerçeklerini anlattı. Tepedeki Ev (1954)’de küçük
memurların namuslu, terbiyeli, kendi topluluklarına özgü geleneklerini,
yaşayışlarını yer yer ironik bir üslûpla anlattı.
“Umran
Nazif’in, olup biten karşısında bir sanatçı karamsarlığı ve pasifliğine
gömülerek, yaşamanın saçmalığını, olayları ve kişileri yakalarından tutup
kaldırarak, bizim görebileceğimiz bir şekilde göstermesi, oldukça hüzün verici
bir manzara. O artık yalnız anılara değer veriyor. Acı, buruk, elem verici
olsalar bile onları yüceltiyor. Yaşamanın asıl lezzeti, yaşarken değil, onları
sonradan gerilere dönüp, yeni yaşantılarla karşılaştırınca beliriyor. O zaman
içimizde bir umut uyanıyor: belki bugünkü yaşantılarımız da, anıların koynunda
yıkanıp ortaya çıktıktan sonra, bütün pisliklerinden, saçmalıklarından, bize
verdikleri pişmanlıklardan sıyrılacaklardır. Bu soy bir görüş, Umran Nazif’e,
çağdaşları arasında ayrı bir yer kazandırmalıdır.” (Tahir Alangu)
“Bana
öyle geliyor ki Ümran Nazif’in küçük hikâyede muvaffakiyeti, içinde taşıdığı
romantik şair ruhuyla onu susturmaya çalışan realist hikâyeci arasında devam
eden bir mücadeleden, bu mücadelede şairi büsbütün susturamamakla beraber hiç
olmazsa onun sesini hafifletmeye muvaffak olan hikâyecinin zaman zaman
zarafetinden doğmaktadır. Nazif, en gerçek vakanın hikâyede hayata, harekete
kavuşabilmesi için sanatın kanatlarına, şairin nefesine muhtaç olduğunu bir an
unutmuyor…” (Munis Faik Ozansoy)
ESERLERİ:
Hikâye: Kara
Kasketli Amele (1933), İçimizden Birkaçı (1941), Yaşamak İçin (1948),
Gar Saati (1951), Tepedeki Ev (1954), Aşk Üçgeni (1962).
Roman: Tango’nun
Ölümü (Zonguldak’ta çıkan Ocak gazetesinde tefrika edildi, 1942).
İnceleme: Kömür
Havzasında Amele Hukuku (1943).
KAYNAKÇA: Munis
Faik Ozansoy / Gar Saati (Hisar, Nisan 1952), Söyleşi (Hisar, sayı: 23, 1952),
Tahir Alangu / Umran Nazif Yiğiter Üzerine (Yeni Dergi, sayı: 7, Nisan 1965) -
Cumhuriyetten Sonra Hikâye ve Roman-2 (1965, s. 4-9), Ömer Faruk Toprak /
Sosyalist Kültür Ansiklopedisi içinde (1980), Atilla Özkırımlı (Türk Edebiyatı
Ansiklopedisi, c. 4, 1982, s. 1232), Ömer Lekesiz / Yeni Türk Edebiyatında Öykü
- 1 (1997), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999),
Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (1999), Feridun Andaç /
Edebiyatımızın Yol Haritası (2000), “Yiğitler, Umran Nazif” (TDE Ansiklopedisi,
c. 8, s. 600), TBE Ansiklopedisi (2001, s. 915-916), Mustafa Özcan / Umran
Nazif Yiğiter’in Yeni Meram’daki Hikâyeleri (Çalı dergisi, sayı: 65), Gökhan
Akınbingöl / Umran Nazif Yiğiter’in Öykücülüğü (Çukurova Üniversitesi yüksek
lisans tezi, 2002), İhsan Işık /
Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi
(2. bas., 2009), TBMM Albümü 2. Cilt 1950-1980 (2010).