Şeyh Güzel

Şeyh

Doğum
Ölüm
-

Şeyh Güzel Türbesi, Diyarbakır'ın 11 km. güneyinde, Dicle Nehrinin kenarında Mer­kez Sur İlçesi Karpuzlu Mahallesi Seyfülmülük mezrasında bulunmaktadır. Şeyh Güzel'in oğlu Mehmet Yaşar Barslan, babasının 1903 Diyarbakır doğumlu olduğunu, de­delerinin Bağdat'tan buraya göç ettiği­ni, Şeyh Güzel'in 1981 yılında vefat ettiğini ifade etmektedir. Kadirî olan Şeyh Güzel Barslan, Diyarbakır'da Mardin ve çevresinde yaşayan seyyid  şeyhlerdendir. O, Mardin ve çevresinde yaşayan Seyyid Şeyh Seydoş’un ailesi Bude’dendir.

 Şeyh Güzel'in torunu İbrahim Kardaş, ise şu bilgileri vermektedir:

"Şeyh Güzel, eski kasaplar çarşısında eki tane dükkânı olan ve geçimini manav olarak idame ettiren bir zattı. Bir dükkânı manav olarak kullanır­ken diğer dükkânını ise yılan besle­mek için kullanırdı. Diyarbakır evle­rinin çoğu taş ve ahşap malzemeden yapıldığından evlerde yılan ve akrep bulunabilmekteydi. Kim evinde plan, akrep görse Şeyh Güzel'den yardım isterdi. Şeyh Güzel gider yılanları ya­kalar, dükkâna getirir ve dükkânında beslerdi. Diyarbakır'da yaygın olarak bilinen kan davalarında Şeyh Güzel, tarafları barıştırmakta etkiliydi. Vefat edince vasiyeti üzerine Çınar yolu üzerinde bulunan Seyfülmülük'e defnedildi".

KAYNAK: Ali Melek - Abdullah Demir / Dini Değerleriyle Diyarbakır (Diyarbakır İl Müftülüğü, 2009, Ankara).

ŞEYH GÜZEL ve AİLESİ HAKKINDA RİVAYETLER

Diyarbakır dedin mi akla ilk gelenlerden biriydi Şeyh Güzel. Bu zatı tanımak için Diyarbakır’ın yerlilerine sormak gerekir.

Ama ben gördüklerimi anlatmak istiyorum. Şeyh Güzel Efendi, Eski Kasaplar Çarşısında iki tane dükkanı olan ve geçimini manavcı olarak idame ettiren bir zattı.

Bir dükkanı manav olarak kullanırken diğer dükkanını ise yüzlerce yılanı beslemek için kullanırdı. Dükkanda torbaların içerisi yüzlerce yılanla doluydu.

“Yılanlı, Akrepli Şehir” olarak bilinen Diyarbakır evlerinin çoğu ahşap evlerden kuruluydu ve evler yılan, akreplerle doluydu. Kim evinde yılan, akrep görse soluğu Şeyh Güzel efendinin yanında alırdı. Şeyh Baba gider yılanları çağırır, yakalar, dükkana getirir ve yılanları dükkanında beslerdi. Şeyh Baba kime afsun verse yılan ve akrep bunları ısırmazdı.

Kasaplar Çarşısına girdiğinizde yüzlerce insanın şifa bulmak için Şeyh Güzel’ in dükkanı önünde sırada olduklarını görürdünüz. Şeyh Güzel de bunlara şifa dağıtırdı.

Doktora gitmesi gerekenleri de doktora gönderirdi.

Diyarbakır’ da yaygın olarak bilinen kan davalarına Şeyh baba gitti mi iki tarafı da barıştırırdı. Husumeti ortadan kaldırırdı.

1981 yılında rahmete gitti. Vasiyeti üzerine Çınar yolu Üzerinde bulunan Seyfülmünük’te defin edildi.

Şeyh Güzel efendinin türbesi halkımız tarafından ziyaret edilmektedir.

 

İbrahim KARDAŞ

(Şeyh Güzel’ in Torunu)

 

YILANLI EVLER

 

"O zamanlar dedemin dükkanı eski kasaplar çarşısındaydı. O çarşının ön cephesi şimdilerde zaten yok, yıkıldı. Dedemle rahmetli Şeyh Güzel'in dükkanları karşı karşıyaydı. Bazen beni de yanında Şeyh Güzel'in dükkanına götürürdü. Şeyhin dükkanındaki yılanları seyrederdim. Şeyh Güzel'in dükkanının tavan ve duvarlarında sepetlerin içinde asılmış vaziyette birçok yılan vardı. Bazen yeni bir yılan yakalamış olurdu şeyh. İşte gelirdi dükkana bakarsın kendi gömleğinin içerisine falan koymuş yılanı böyle falan kıpırdıyor, görüyorsun.

Akrep bile olurdu. Böyle kolunun üzerine koyardı, akrep böyle yürür giderdi. Bunlara dokunmazdı, artık ne hikmetse onu bilemiyorum. Bir süre sonra o yılanları tekrar götürüp bahçelere bırakırdı.

Eski Diyarbakır evlerinin hemen hepsinde de her evin bir yılanı ve yılanla ilgili bir de hikayesi vardı. Babamın kunduracı olması nedeniyle bizim bütün kalfalarımız şeyhlerin müridiydiler. Hepsi de elleriyle yılan tutarlardı. Koyunlarından yılan çıkarırlardı. Boyunlarında yılan gezdirirlerdi...

Zaten o günlerin Diyarbakır'ında üç tarikat ve bunların şeyhleri vardı. Rufai, Kadiri ve Nakşibendi... Bizim evimizin biraz ilerisinde, akşamüzeri, okuldan çıktım, baktım mahallede çocuklar koşturuyorlar.

Dediler ki, 'Evde yılan varmış, onu yakalamaya gelmişler.' Ben de gittim merakla. Sonra baktım bizim kunduracı kalfalarından birisi, bodruma girmişti, yılanı yakalayıp getirecek, millet o havuzun başında, avlunun ortasında merakla bekliyorlar. Biraz sonra bu çıktı geldi, içeriden öyle ıslık sesi var, işte bir şeyler okuyor, onu duyabiliyoruz falan.

Yılanı yakalamış vaziyette geldi, havuzun kenarına bıraktı böyle, taşın üzerine, elini sabunluyor. Yılan hareket ettikçe bu dönüp bir şey söylüyor böyle. Yani tam fısıltı halinde de duyamıyorsun, yılan hareketsiz duruyor tekrar öyle, yani onlara gözlerimle şahit oldum. Ondan sonra aldı yılanı götürdü."

İhsan bey gençlik yıllarının Diyarbakır'ını anlatmaya devam edecek...

 

"Okudu, üfledi, muska yazdı..."

"Bizim mahallede Molla Muhammed diye bir alim ve hoca vardı, hatta annem kaç defa beni ona götürmüş okutmuştur, muska yaptırmıştır. Hatta hiç unutmam bir gün burada ip cambazını seyretmeye götürdüler, orası eski bir mezarlıktı. Çok afedersiniz ben orada çişimi yapmışım. Sonradan gelince eve ben rahatsızlandım. Götürdüler beni Muhammed Efendi'ye, işte okudu mokudu, üfledi ondan sonra bir muska yazıp verdi. Çok muskam vardı. Yani böyle taktığım zaman fişeklik gibi olurdu, ben şimdi ilk erkek çocuğum ya böyle üzerime titriyorlardı... Ondan sonra nazar değdiği zaman ya kurşun döktürürlerdi evde yahut da bu 'üzerlik' dediğimiz bitki vardı. Evlerde böyle süs gibi asarlardı iplere geçirilmiş vaziyette. Onu, tuzla beraber ateşin içine atarlar, o zaten böyle patlar falan, ses getirirdi, o ateşin üzerinden bizi üç defa atlatırlardı böyle, nazar değmesin diye."

http://www.arkitera.com/v1/haberler/2004/03/22/diyarbakir.htm

 

 

 

ŞEYH GÜZEL

 

1903 Diyarbakır doğumlu baba adı şeyh Sinan Ana adı Halime

Bakın oğlu Mehmet Barslan neler diyor:

 

“ Dedelerimiz Bağdat’tan gelme mala bubiliyiz (Bubi aşireti). Sini ve Seydoş Biri şeyh babamızın amcası ve halasıdır. Derikte türbeleri mevcuttur. Bunlar mağaraya girmişler ve kaybolmuşlardır halada mağarada oldukları rivayet edilmektedir. Çünkü cesetleri bulunamadı mağarada hala mağarada oldukları halk arasında ki inanışta mevcuttur.

Mağaradan sürekli olarak bir su akmaktadır. Ancak işin ilginci budur ki insanda bir terslik var ise o su akmaz. İnsan oraya haram bir şekilde giderse su bi seferde kesilir..

Şeyh Güzelin birinci hanımı Zübeyde Hanım (Bundan olan çocukları Necmettin Barslan (Vefat), Muazzez Çağlar (Vefat), Zinet Kardaş, Halise İmrendi), Zübeyde hanımın vefatından sonra ikinci hanımı Fatma BARSLAN (Vefat) (Bundan olan çocukları ise: Halide Gelir, M. Yaşar Barslan, Nedim Barslan, Edip Barslan)

28.05.1981 Perşembe günü (Cuma akşamı)saat 21 sularında vefat etti. Vefat gününde Diyarbakır şehrinde o gün toprak yağdı ve fırtına oldu. İki kardeşi vardı: Şeyh Seydoş ve Şeyh Zeynel.

 

Mehmet Yaşar BARSLAN

Oğlu

 

Şeyh güzelin müridleri genelde Şeyh Bizinililer’dir (Erzurum yöresi, Ankara, Diyarbakır’da olan aşiretlerdir). Şeyh Güzelin kardeşi Şeyh Seydoş’un türbesi Mardinkapı Asri Mezarlığındadır. Şeyh Seydoş ile ilgili bir rivayette şöyle denilmektedir:

Askerliğini yapmadığı için Dört Ayaklı Minarede bulunan fırına sabah girdiği askerlerin kendisini kovaladığını ellerini, uzattıklarında fırının ateş içinde yandığını baktıklarında ise çok güzel yeşillikte olduğu o zamanki asker ve fırın sahibi tarafından anlatıldığı söylenmektedir..

 

Yazar: İbrahim KARDAŞ (Şeyh Güzel’ in Torunu)

YILANI AKREBİ EFSUNLU KENT

Diyarbekirli olup da yılana akrebe dair bir anısı olmayan yoktur. Yılan veya akreple anısı olanın Şeyh Güzel’e dair de mutlaka bir anısı vardır.

Yılanların önünde selama durduğu zat Şeyh Güzel, 1903 yılında Diyarbekir’de doğmuş. Dedelerinin Bağdat’tan geldiği söylenir. Cedleri Sino Seydoş Bubê Gurê şeyhleridir. Şeyh Güzel Seyit olup yılan ve akrebe karşı efsunluydu. Onun efsunladığı şekeri yiyen insan, yılan ve akrep öldürmediği sürece ne yılan ne de akrep o kişiyi sokmazdı. Kerpiç ve taş yapılı evlerimizde yılan ve akrepsiz yaşamak mümkün değildi. Korkulu rüyamızdı yedi boğumlu kara akrepler. Kuyruğundaki iğneyle zehrini birine akıttığında, Diyarbekirli halk doktordan önce Şeyh Güzel’e koşardı. Büyüklerimiz yılda bir kez Şeyh Güzel’in efsunladığı şekerden getirip bize yedirirler bir yıl boyunca yılan ve akrep korkusundan uzak yaşardık. Sıcak yaz aylarında gece avlularda veya damlarda yatardık. Sabah uyandığımızda îlan gömleklerini sağımızdan solumuzdan toplardık. Yanı başımızda yatarak gömleklerini bırakıp giden evimizin yılanıyla birlikte yaşamaya alışkındık. Her evin bir yılanı vardı hatta kaşı gözü güzel olan hanımlara âşık olduğu bile söylenir.

Canım arkadaşım İclal Çelik Işık’ın değerli annesi Şeyh Güzel’in baldızı Remziye ablaya da yılanın âşık olduğunu bizatihi kendisinden dinlemişim. 

-Elin öpmüşem Remziye abla, hele bahan birêzim Şex Güzel’i, enişetini anlat. Senin şahit olduğın bî şêlerî mutlaka vardır.

-Eniştemin oxumuşlığî yoxtî. Bî Elham, üç Kulvallah oxır üfürür, ağıran yerî eliyle ufalar ağrî mağrî ne varsa geçerdi. Bu qederdi, başka bî şê yapmazdî. Onun ceddî vardı qızım ceddî, el almıştî, elî, nefesî, tükrüğî şifaydî. Yanına kötrüm gelen düz giderdî. Ceddî Derik tarafında Sino Seydoş dergahîdır. Ben gözümden gördüm, dergâhın kapısının üstünde bî paca vardır, o pacada her zaman küçük yeşil bî qurbağa durır.

Eniştem sölîdî ki: O qurbağa zamanında böyük bî îlanmîş, oraya geleni istemeseymiş îlan o kişiye görünürmîş ve onun içeri girmesine izin vermezmîş. 

Gêne bir gün ailece Sino Seydoş’a gêttığ. Orda bî kaynax su vardî, qurumiştî. O su oraya gideni istemezse kurır, axmazmîş. Herhalde bizden önce gidenleri istememiş ki kurumiştî. Eniştem suyun yanına gêtti “Ya Sino Seydoş, sahan mısafır gelmîşığ, suyî axıt.” dedi ve su hemen axtî. Ben sahan daha ne anladam qızım. 
Bî günî evdeydıx, ağzî burnî eğilmiş konuşmaxta zorlığ çeken bî adamî eve getirdiler. Nasıl ki eniştem adamî gördî “Sen çarşamba günî ocağın başında başın yıxamîşsan, çarpılmîşsan.” dedi ve ufaladî, adamın kulağına giden ağzî düzeldî.

 

-Remziye abla o adamdan para almadî değil?

 

-Yox yox para mara hêç almazdî. Tükeninde zebze satardî. Gelen xesteler tükenden zebze mebze alırdî. Hediye olarax da bostanî olan karpuz, bağî olan üzüm getirirdi. İşte bêle qızım.

 

-Tükene gelen kadınlarî sürermiş bêzen niye?

 

-Her şê O’na êyan olurdî. Her bî şêyi bilirdî. Mesela gelen xeste aqlına yatmadî mi “Benim işim değil, belayê reş hadê here toxdor, here.” söledığî zaman qadınlar da dêyîdi belki onarî sürî. Ya da önce toxtora gêtmişse “Qurbağa sanca seni, sen Toxtor Êxmet’e gêtmişsen, bahan nêye geldin?” sölerdi. Çocuğ için yanına giden qadının doğup doğmîyacağını bilirdi. Mesela benim de tanığım bî qadın vardî, çocuğî olmîdî. Eniştemin yanında gidî “Qatır doğar sen doğmazsan.” dêyî. O kadın, toxtor hekim demedi qapî qapî gezdi, doğmadî. “Enişten bilîmiş, söledi. O vaqıt ben inanmadım ama bax işte doğmadım.”

-Kimsenin gönlî qal mîdî, küs mîdî Remziye abla? Mesela bahan biri dese qatır doğar sen doğmasan, ben hemen küserem. 

 

-Yox abla heyran Diyarbekirliler onın xuyunî da ceddîni de bilîdî, kimsenin xatrî 
Qalmazdî.  O, baxmasa bile zordan qapîsına yapışîdilar.

 

-Bî günî yanına bî xeste götürîler. Adam çox da kötî değilmiş. Görür görmez “Têz götürün bunî hadır ölî!” sölemesiyle adam orada son nefesinî vermiş. Yanına gidenin xestelığının da adını bilirdî. En çox da yel yani romatizma, baş ağrısî için gelîdiler, eli bire birdi. Nereye dokunsa oranın ağrısî kesilirdî. 

 

-Şimdinin bio enerjisi gibi bir şey. 

 

-Ben bio mio enerjiyî bilmîyem ama bunar benim gözümden gördıxlarımdır. Bî günî gene bize yanında êrbane çalan bî derwêşle geldi. Benim ilahi sevdığımî bilîdî. “Ha balduz derwêş çalsın, sölesin sen de dinle.” dedi. O zaman evlerimizde eleqtrik yoxtî, gaz lambasî yaxîdıx. Derwêş çaldî söledî, çox da güzel sölîdî. Bî baxtım ki eniştem ayağa qaxtî hama gaz lambasının şüşesînî eline aldî, elîden qırdî ağzına attî qırt qırt yedî. Qardaşî Şex Seydoş da Şex Abidin’den yanan fırının içine girmeğa şarta girî, yanan fırına Şex Seydoş girî, yanmadan sapasağlam çıxî.

-Bî şê daha merak ediyem Remziye ablam, sahan zexmet bunî da anlatasan. Tükeninde îlan beslerdi, ben de gördüm torbalar içinde îlanlarî. Îlan eqrep sançmasına tükrüğî êyî gelidî. Îlanlar ögünde nasıl selama durîdî?

-Ceddînin kamçısî îlanmîş, êle sölerdî. Şekerî efsınlardî, o şekeri kim yeseydî îlandan êkrep ona yanaşmazdî hettaki o adam îlan ve êqrebî öldürmesedi. Mesela bî evde îlan görseler, yaxalîyamasalar eniştemi götürürlerdî. “Ya Sino Seydoş!” sölerdi îlan deliğinden çıxıp kendini eniştemin ögüne atardî. İşte selâm dedıxlarî budur. Eniştem de o îlanî alırdî, tükenine götürür, beslerdi. Dêyelim ki îlan ya da eqrep birinî sançtî, Şex Güzel’e götürürlerdi, zehri ağzînan emer tükürür, yerine de sarmısax sürerdî. Hêç bî şêyi kalmazdı.

 

-Remziye abla, bizim ev Bayram Paşa Cami’sının bitişigindedi. Bî axşam çox yağmur yağîdî. Birden şaq dedi sanki şimşek çaxtî. Ben çox qorxmştım. Bîrez sora yengem hewşe çıxtî “Qîijjj!” dedi bağırdî. Hepimiz hewşe fırladığ, çıxtığ. Yengem bayılmîştî. Çaput yaxtıx, ağzına burnına dumanınî tuttux, ayıldî. “Îlanî gördüz? dedi, gêne bayıldî. Biz aradıx, taradıx ne îlan vardî ne de mîlan. Daha soraki günlerde de hep o îlanî gördığınî söledi, durdî. Bizler inanmîdığ. Oysaki gözîden görmiştî. İki başlî bî îlanmîş, mutbağtaki odınların içine qaçmîş, arada bî özünî yengeme gösterîmiş. Bütün odınlarî mutbağtan çıxardığ ama biz o îlanî görmedığ. İlan yengeme tek görünîdi. Ziyarettir dêyîdiler. Qorxîdan o evden taşındıx.

-Îlan yengene aşıq olmîş. Çünqî benim de başıma geldi.

-Sahan da bî îlan aşıqmîş, êle değil Remziye abla?

 

-He he, bizim ev kerpiçtî bilîsen, damımız da direklîdî. Direkle dîvarın birleştığî yerden bî îlan çıxîdî, özünî bahan gösteridî, saxlanidî. Ben çox qorxîdım, ne yaptıxsağ îlanî yaxalayamadıx. Eniştemi çağırdıx geldi. Îlanın bahan aşıq olduğınî söledi. “Ya Sino Seydoş!” diye seslendi, eniştem kızardî kızardî. Bî baxtığ ki îlan qulîginden çıxtî özünî Şex Güzel’în ögüne attî. İşte bêle qızım, sebbehe qeder anlatsam bitmez. O şimdikî cincî, üfürükçî xoca mocalardan değildî. 

-Anam olasan Remziye abla, ağzan sağlıx ne güzel anlatîsan, ne mutlî sahan ki bu ismî güzel, özî güzel, ceddî böyük zatın yaxınında olmîş, bunlarî yaşamîşsan. 

Meraqımî bağışla ama kendi göçüp giden ismî bu dünyada baqî kalaŞex Güzel’in çocuxlarınî kim efsunlî?

 

-Efsunlamağa gerek yox ki onar zatan efsunlîdır, değil çocuxlarî torunlarınî hetta onarın çocuxlarınî da ne îlan ne de eqrep sançmî.

 

Yılanlara bu denli yakın olan, dükkânında torbalar içinde onlarca yılanı bebek gibi besleyen Şeyh Güzel, 1981 yılında öldüğü zaman yılanların öksüz kalıp yas tuttuğunu düşünmemek elde değil…

 

KAYNAK: Birsen İnal / ÖZÜMSEN DİYARBEKİR sayfa: 30 - Tigris Haber

 

 

Yazar: Birsen İnal / ÖZÜMSEN DİYARBEKİR sayfa: 30 - Tigris Haber

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör