Mutasavvıf. Mutasavvıf. Hoca
Ahmed-i Yesevî'nin dervişlerinden olup Yunus Emre’nin mürşididir. Efsânevî kişiliği ve hayatı hakkında rivâyetler
muhteliftir. Nerede doğduğu ve vefât ettiği, doğum ve vefât tarihleri hakkında
kesin bilgilere rastlayamıyoruz. Ancak, o’nun Selçuklu Devleti zamanında ve hatta;
Mevlâna Celaleddin ile aynı devirde yaşadığı sanılmaktadır. Bu düşünceyi destekler mahiyette Yunus Emre’nin bir şiirinde bu husus açık bir şekilde dillendirilmiştir:
Onun görklü nazarı gönlümüz aynasıdır”
“Fâkîh Ahmed Kutbuddin
Seyyid Ahmed Necmüddin
Mevlânâ Celâlüddin o
kutb-i cihân kani”
(Ayrıca
Bakınız Ahmet Şahin, Hz.Mevlânâ ve Yunus Emre’de “Varlık-Yokluk” Kavramı;
Berceste Dergisi Ekim 2008, Sayı:76, s.24)
Bu
da gösteriyor ki, Taptuk Emre’ye izâfe edilen Bektâşî velâyetnâmelerindeki
atıf, ifâde ve bilgiler yakıştırmadan ibarettir. Tapduk Emre’nin, Moğol zulmü
sırasında Mevlânâ Hazretleri’nin babası Sultân’ül Ulemâ ve mahiyeti gibi, Belh
taraflarından Anadolu’ya gelenler arasında olması da ihtimal dahilindedir.
Bunlardan bize göre, Fuad Köprülü’nün “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar”
adlı eserinde Yûnus Emre bahsini anlatırken, Tapduk Emre hakkında verdiği
bilgiler, en gerçekçi bilgilerdir:
(…)“O’nun
Cengiz istilâsı üzerine Buhâra tarafından Anadolu’ya gelmiş Sinan Efendi yâhut
Sinan Ata adlı Orta – Asyalı bir Türk şeyhi tarafından irşâd edildiği
hakkında Anadolu dervişleri arasında
eskiden beri mevcut bir an’ane, Yûnus üzerindeki Ahmed Yesevî tesirlerini de
pek iyi açıklamaktadır.”
(Ord.Prof.Dr.
Fuad Köprülü,Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar; Diyanet İşleri Başkanlığı
Yayınları: 118; İlmî Eserler:11, 7.
Baskı Ankara 1991; s.266)
Prof.Dr.Haşim
Şahin ise, TDV İslâm Ansiklopedisi’ne yazdığı Tapduk Emre maddesinde şöyle
demektedir:
“(…)Tapduk Emre’nin en tanınan Müridi Yûnus
Emre’dir. Uzun yıllar hizmetinde bulunan Yûnus Emre onun görüşlerini Anadolu’da
ve Şam’da yaymış, kendisinden sevgi ve övgüyle söz etmiştir. Şeyhinin kapısına kırk yıl hizmet ettiğine
dair meşhur menkıbe bir çok kaynakta yer almaktadır. Yunus Emre’nin Şeyhinin fikirlerini yaymaya çalıştığını ve
bunu başardığını, ‘Vardığımız ellere şol safa gönüllere / Halka Tapduk mânisin
saçtık elhamdülillâh’ mısralarıyle dile
getirmiştir. Taptuk Emre’nin Şeyh Ömer ve Şeyh Câfer isimli iki müridi daha
olduğu kaynaklarda belirtilmektedir.
(...)Tapduk Emre’nin Bursa’da, Manisa’da Kula ile Salihli
arasındaki Emre adlı bir köyde, Afyon - Sandıklı, Karaman, Sivas, Erzurum,
Aksaray, İsparta - Keçiborlu gibi
yerlerde Tapduk Emre’ye izâfe edilen mezarlar vardır. Bunlardan bazıları hem
Tapduk Emre’ye hem Yûnus Emre’ye ait
kabul edilmektedir. Bununla birlikte en
muteber görüş, Tapduk Emre’nin mezarının Ankara’nın Nallıhan ilçesine bağlı
Emresultan köyünde bulunduğu şeklindedir. Nitekim bu bilgi bir çok kaynağın
yanı sıra Afyonkarahisar Şer’iyye
Sicilleri’nde de yer almaktadır. Tapduk
Emre’nin ve müridlerinin faaliyet sahasının Anadolu coğrafyası ile sınırlı
kalmayıp Balkanlar’a da ulaştığı bazı köy adlarının onun adıyla anılmasından anlaşılmaktadır.
Meselâ Anadolu’da Aksaray ilinin merkez nahiyesine ve Edirne’nin Havsa ilçesine
bağlı birer köy, ayrıca Varna’ya bağlı bir köy Tapduk adını taşımaktadır. Bu
bilgi Tapduk Emre’nin sözü edilen bölgelere gittiğini doğrulamasa bile
müridlerinin yayılma sahasının tahmini konusunda önem arzetmektedir.”
(Haşim Şahin, TDV İslâm Ansiklopedisi: Ankara
Fuad
Köprülü’de Yunus Emre’nin Dîvân’ındaki bazı şiirlerden yola çıkarak Hazreti
Mevlânâ’nın ve Şeyhi Taptuk Emre’nin Yûnus Emre’den önce vefât ettiklerini, mürşidinin emriyle
Şam, Antep ve Kâbe’ye gittiğini belirtmektedir:
“Hakîkat erenler, gitti
dünyadan her biri
Konya’da Mevlânâ
Hüdâvendigâr yatur
Yûnus sen de ölürsün,
kara yere girersin
Mürşidlerin ulu’su Emre
Sultân yatur
Emr-i mürşid ile oldum
Şam’a revâne
Ne mümkindir gide Şam’a böyle
dîvâne
Murâd olan Anteb imiş
çıktı beyâne
Yûnus bir nutuk söyledi
Anteb’de (?!..)
Rûm’dan çıktım yürüdüm,
mum olup sızdım eridim
Şükür Hakk’a yüzler
sürdüm ne güzel Kâbe yolları
Edüb niyyet gittik Kâbe
iline vardık tavâf ettik El-hamdüli’llâh
Ol cennetten çıkan
Hacer-i esvede yüzümüzü sürdük El-hamdüli’llâh
Vardığımız
illere, şol safâlı gönüllere
Baba Tapduk mânâsın
aldık El-hamdüli’llâh
Açduk evi
kışladık çok hayırlar işledik
Üş bahar oldu
geri göçtük El-hamdüli’llâh
Derildik pınar
olduk, ayrıldık ırmak olduk
Şol akarsular
olduk şükür El-hamdüli’llâh
Tapduk’un tapusunda, kul
olduk kapusunda
Yûnus miskin çiğ
idik, piştik El-hamdüli’llâh
Dost bağcesi
gülünden, şükür ânın dilinden
Yûnus şeyhin
ilinden bize dervişler gelür’’
(Köprülü,Türk
Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s.269, 270)
Tapduk
Emre’nin efsanevî kişiliği, mürşidi olması münasebetiyle Yûnus Emre’nin
şahsiyeti ile adetâ bütünleşmiştir. Yûnus Emre’nin Dîvânı’nda Şeyhi Tapduk Emre’ye
olan derin bağlılığını ve muhabbetini ifâde eden parçalara sıklıkla rastlanması
bunun en bariz misâlidir:
“Âşık Yûnus Girdi yola
Uğradı Taduk Emre’ye
Haydar dem ciğer kanı
ile
Vasf-ı hâlim yazar oldu
Yûnus eydür azıklıyım
Tapduk’unuz dost yüzüdür
İşte bu söze inanmayan
Bunda bulsun ettiğini
Yûnus Emre’m sen tek
otur
Da’vâyı mânayı bitür
Tapduk’leyin bir er
getür
Cana başa kalmaz ola
Yûnus sen Tapduk’a
kılgil dûalar
Âşıklar meydânı ‘arş’dan
uludur
Miskin Yûnus bu sözü can
içinde söyledi
Söyleyen de bî-haber
Tapduk Emre kârıdır
Yûnus sen Tapduk’una kıl
duâlar
İçme sen zehr-i kâtil
aşk elinden
Aşk sultânı Tapduk’tur Yûnus
gedâ ol kapuda
Gedâlara lûtfeylemek
kâidedir Sultâna
Yûnus’tur bunu söyleyen
Tapduk’a kulluk eyleyen
Din yoksulun bay eyleyen
Ol Subhâna’llah değil mi
Yûnus yine usrüdü Tapduk
yüzün görelden
Meğer ânın elinden bir
cur’a şerbet içmiş
Miskin Yûnus bilşeli
Cân-ü gönül verişeli
Tapduk’una erişeli
Gizlü râzım açar oldum
Sorun Tapduk’lu Yûnus’a
bu dünyadan ne anladı
Bu dünyanın karârı yok,
sen ne imiş, ben ne imiş
Yûnus esrüyiben düştü sokakta
Çağırır Tapduk’una ‘âr
gerekmez
Şeyh-ü dânişmend-ü
velî
Cümlesi birdir er-yoli
Yûnus’tur dervişler kulu
Tapduk gibi serveri var
Aşktır bunca âvâzlar
Dediğim mâna sözler
Tapduk Yûnus’u gözler
Bu vilâyet içinde
İsrâfil Sûr’in urıcak
Her bir sûret nefsim
diye
Ben anmayım hiç Yûnus’u
Taduk köle oldum dile
Emre’m bir doğan idi
kondu Tapduk dalina
Av ve şikâre geldi, bu
yuva kuşu değil”
(Köprülü,Türk
Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s.268)
KAYNAKÇA:
Doç.Dr.Musa
K.Yılmaz, Büyük İslâm Şairi Yunus Emre, Diyanet Üç Aylık, Dinî, İlmî, Edebî Dergisi Yunus Emre Özel
Sayısı, s.16; (Ocak-Şubat-Mart Cilt 27-Sayı 1; 1991-Ankara), Ahmet Şahin,
Hz.Mevlânâ ve Yunus Emre’de “Varlık-Yokluk” Kavramı; Berceste Dergisi Ekim
2008, Sayı:76, s.24), Ord.Prof.Dr.Fuad Köprülü,Türk Edebiyatında İlk
Mutasavvıflar; Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 118; İlmî Eserler:11, 7. Baskı Ankara 1991; s.266), Prof.Dr. Haşim
Şahin, TDV İslâm Ansiklopedisi: Ankara
Editör:
AHMET ŞAHİN