Gazeteci-yazar.
27 Aralık 1943, Erzurum doğumlu. İlk, orta, lise ve üniversite öğrenimlerini
Erzurum’da tamamladı. Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi mezunu. TRT’de
prodüktör, Erzurum Radyosu müdür vekili, Ankara Televizyonu şube müdürü,
yayınlar şube müdürü; Tarım Bakanlığında yayın dairesi başkanı; Başbakanlık
Aile Araştırma Kurumu başkan yardımcısı; Tarım Bakanlığı müşaviri; Başbakanlık
müşaviri olarak görev yaptı. 1996 yılında son görevinden kendi isteğiyle emekli
oldu. Radyo Birlik’in kuruluş çalışmalarına katılarak burada genel yayın
yönetmenliği yaptı. Türkiye Yazarlar Birliği, Aydınlar Ocağı, BBP (Genel
Yönetim Kurulu) üyesi; Türkiye Yazarlar
Birliği Vakfı başkanıdır.
Makaleleri
ve köşe yazıları; Akit Yeni Şafak, Sağduyu, Gündüz, Palandöken, Muhalif,
Yeni Dönem, Tutanak gazeteleri ile; Hareket, Adımlar, Yeni Türkiye,
Nizam- ı Alem, Mina dergilerinde yayımlandı. Ayrıca radyo ve televizyonlara
çok sayıda program hazırlandı.
"Yakın
Çevreme İlişkin Hatıralarım"
Mustafa Çetin Baydar MTTB'de yer almış, radyoculuk yapmış, Tarım Bakanlığı ve TRT'deki farklı görevleri ile beraber başka pek çok kurumda görev yapmış ve başbakanlık müşavirliğinden emekli olmuş emekdar bir isim.
Baydar, Zaman, Akit, Yeni Şafak, Sağduyu, Gündüz, Palandöken Muhalif, Tutanak, Gelecek Gazetelerinde ve Hareket, Adımlar, Yeni Türkiye, Nizam-ı Alem, Yeni Dönem, Mina, Beşinci Hafta dergileri gibi dergilerde yazılar kaleme almış.
Yılların birikimi olan hatıralarını ise Yazar Yayınları'ndan çıkan "Yakın Çevreme İlişkin Hatıralarım" kitabında bir araya getirmiş.
Kitapta pek çok siyasetçi, yazar ve yönetici ile ilgili hatıraları yer almakla beraber, bulunduğu görevlerde ve STK'larda yaptıkları, gözlemleri ve değerlendirmeleri kırk yıllık yazarlık deneyiminin penceresinden yansımış.
Kitap Yazar Yayınlarının 25. kitabı olarak Ocak 2017'de basılmış. Arka kapak yazısı Çetin Baydar'ın kitabı hazırlama sebebi olan duygularının da tercümanı gibi:
“Nicedir ol hikâyet?” diye başlayan masalımsı
serüvenleri anlatanlar da dinleyenler de giderek azalıyor. Şimdinin
dünyalarını, dudakla kalp arasına mevzilenmiş “kalemler” inşâ ediyorlar. Kalemi
elime aldığım yıllarda, benim lakaplarımdan birinin de “hekat uşağı” olduğunu
söylemekle yetineyim. Bu lakap bana, uçuk projelerimden bî-zar olanların
hediyesidir. Hayâl ve hakikat ufuklarında koşup duran bir tabiatım var. Kalem,
benim dünyama masaldan sonra atılmış ikinci düğümdür. Kırk yıllık yazarlık serüvenimi
dinlerken sıkça masalımsı unsurlarla karşılaşacağınızı, bu sebeple peşinen
haber veriyorum.
ESERLERİ:
Erzurum’u
Anlamak ve Anlatmak (1989),
Toplumun
Temeli Aile (1990),
İslâm
ve Radyo-Televizyon (1994),
Geçidi
Bekleyen Şehir (1996),
Cumhuriyetin
Öteki Yüzü (2000),
Erzurum
Yazıları (2000),
Yakın Çevreme İlişkin Hatıralarım (2017).
KAYNAK: İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli
Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (11. cilt, 2009).
Her
kuşağın ömrünü çeyrek yüzyıl sayarsak dört kuşağın ömrü bu yüzyıla sığdı. Bir
başka deyişle bugün 20-25 yaşında bulunan delikanlıların dedeleri ve
dedelerinin dedesi yirminci yüzyılı idrak ettiler. Bu idrakten elde kalan
nedir?
Eğer
bu dünyadaki nasibimiz yalnızca duygularımızın ve nefsaniyetimizin
topladıklarından ibaret değil, aklımız ve kalbimizin de tahsilatı söz
konusuysa, bu soruya ciddi cevaplar aramak zorundayız.
Ciddi
cevabı kim verir?
Elbette
bilgi sahipleri..
Bilgi
sahibi nasıl olunur?
Aklın
ve yüreğin “bilgi açlığı” duymasıyla.
Hepimizde
derin bir “Erzurum asabiye”si var. Şükür ki bu böyle.
Ama
bu asabiye, henüz bir bilgi ve düşünce disiplinine dönüşmüş değil.
Çoğunluğu
safsata ve cehalete bulanmış, vuzuhsuz, abartılı, yersiz övünmelerle
çirkinleşebilen, çocuksu bir "Erzurum asabiyesi" tutturmuş gidiyoruz
Yanı
başımızda duran üniversitemizin metodolojik telkinlerinden hisse kapıp, bu
taşralı böbürlenmelerine son verenimiz pek az.
Öğrenme
ve düşünmenin temeli olan "Bilgi açlığını" duyan kafileler, bu
yüzden, bir türlü zuhûr etmiyor.
Hangi
yöne dönseniz bir hüdayı nâbitlik var.
Kültür
yok, zekâ tatilde.
Şiir'de
müteşâirlere razıyız, o dahi ele geçmiyor.
Estetik
derseniz Erzurum'da kimlik sahibi, bir ev, bir bahçe, hatta bir dükkan vitrini,
bulun; sonra gelin bu konuyu konuşalım.
Düşünce,
ya kasaba politikacısı demagogların, ya da resmi yahut özel ideoloji
bezirganlığının elinde.
İdeoloji,
insanı bezdiren dogmaları ile İslâm'ın yerini almaya çalışan bir din
karikatürü.
Bu
karikatür, şehirleri susturdu, şimdi dağlar da bayırlarda naralanıyor:
"Böyle
mi gidecektin yirminci yüzyıl?
Ne
vâdettinse aksini çıkardın. "
(Erzurum Yazıları, 2000)