Gazeteci, şair, yazar. 30 Temmuz
1982, Samsun doğumlu. Tam adı F. Süreyya Sağlam Saydan’dır. İlk ve orta
öğrenimini Çarşamba’da tamamladı. 1999 yılında Çarşamba İmam Hatip Lisesinden
mezun oldu. Trakya Üniversitesi Edirne Meslek Yüksekokulu Radyo-TV Yayımcılığı
Bölümünü (2003) ve Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünü
(2006) bitirdi. Mezuniyetinin ardından İSMEK Bölge Sorumluluğu ve çeşitli
kurumlarda farklı görevlerde çalıştı.
Sümeyra
Sağlam’ın “Annem” başlıklı ilk şiiri
1995 yılında Vakit gazetesinde
çıkmıştı. Öğrencilik yıllarından itibaren çeşitli yerel dergilerle birlikte Vakit ve Zaman gazetelerinde de yazıları yayımlandı. Hayatını ve
çalışmalarını özel bir eğitim kurumunda yöneticilik yaparak sürdürdü. İlk
kitap çalışması, Zaferin
Çocukları-İsimleri Bedenlerinden Uzun Yaşadı, 2007 yılında çıktı.
HAKKINDA:
Bir Dünya Dolusu Kitap (Takvim, 4 Kasım 2007), Zaferin Çocukları Bir Kitapta
Toplandı (Zaman, 5 Kasım 2007), Çanakkale’nin Çocuk Kahramanları - İsimleri
Kendilerinden Uzun Yaşadı (Zaman, 18
Kasım 2007), Nevzat Özkaya / Şimdi Sözler Değil Gözler Konuşuyor
(Akhaberler.Com, 2007).
Elinde silahı, insan
cesetleri üzerinden sıçrayarak siperden sipere seğirten 12 yaşında bir kız
çocuğu... Mevzilere
giriyor, düşmana kurgun yağdırıyor...
Türk saflarında
herhangi bir gevşeme ve geri çekilme belirtisi görürse erlerin ve subayların
karşılarına dikiliyor, onların din ve vatan gayretlerini kamçılıyor: “Durun!” diye
haykırıyor. “Analarımız bizi bugün için doğurdu. Haydi amcalarım, haydi
babalarım!”
Ve sonra askerlerin
önüne fırlayarak en kritik anlarda zaferlere ulaştırıyor.
Bu küçük kız, 70. Alay
onbaşılarından, 12 yaşındaki Nezahat. Kurtuluş Savaşı’nda çok üstün kuvvetler karşısında taarruz
gücü ve direnme gayretiyle düşmanı yıldırmış ve sindirmiş olan bu 70. Alay’a, Yunanlılar
“Kızlı Alay”
adını takmışlardı.
Kendisine resmen
onbaşılık rütbesi verilmiş olan Küçük Nezahat’ın hayret verici kahramanlık
serüvenlerine geçmeden önce, bu alayın geçmişine ve özelliklerine temas edelim:
Bu alay daha önce “Bardanyol
Alayı” diye ün yapmıştır. Buna da sebep Balkanlar’da Bardanyol mevkiini kendisinden
üç misli üstün bir düşman tümenine karşı kahramanca savunmuş ve püskürtmüş
olmasıdır. Alay, Çanakkale’de de büyük yararlılıklar göstermiş, mütarekeden
sonra İzmit’e gönderilmiştir. Alay kumandanı, bir yandan Kuvay-ı Milliye’ye,
diğer yandan da İstanbul’a hoş görünmeye çalışarak, iki yönlü kaypak bir
siyaset gütmüştür.
Bu durumda tabur
kumandanlarından Hafız Halid Bey, alayı - bir taburu hariç- Kuvay-ı Milliye
bölgesine kaçırıp, Mustafa Kemal’in emrine vermiştir.
Çok iyi silah
kullanan, at üzerinde uçarcasına dağlar tepeler aşan, geri çekilme anlarında,
taburları durdurup
yeniden hücuma geçiren 12 yaşındaki Nezahat, işte bu kahraman alayın, kahraman
kumandanı
Hafız Halid Bey’in kızıdır.
Küçük Nezahat,
Çanakkale muharebeleri sırasında 8 yaşında anasını kaybetmişti. Babası Halid Bey, emniyet ve
emanet edeceği bir yakını olmadığı için, kızını yanına almak zorunda kaldı.
Nezahat
böylece, Çanakkale Savaşları’nın kan, barut, şarapnel ve ölüm cehenneminde yetişti.
Alay İzmit’e geldiği
zaman, 12 yaşına basan Nezahat, kendi istek ve ısrarıyla muntazaman talimlere
katıldı. Bu suretle çok İyi silah kullanmasını, ata binmesini ve savaş
taktiklerini öğrendi.
İstiklal Madalyası ve
Paşalık Teklifi
Şimdi bu muhteşem
kızın inanılmaz görünen serüvenlerinin resmi belgelerini sunacağız:
Yıl 1921. Ocak ayının
30’u. Pazar günü. Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı halinde. Riyaset
Makamı’nda Hasan Fehmi Bey var. Katip Feyyaz Ali Bey Bursa Milletvekili
Emin Bey’in (İstanbul Eski Belediye Reisi Emin Erkul) bir önergesini okuyor:
(Zabıt Cerideleri, Cilt 7, Sayfa 536) Büyük millet meclisi riyasetine,
“Muhtelif cephelerde,
bilhassa son Gördes ve İnönü meydan muharebelerinde bilfiil çarpışmalara
katılan ve her an askerleri ve zabitleri teşci eden, 70. Alay kumandanı Hafız Halid
Bey’in kerimesi, 12 yaşlarındaki Nezahat Hanım’a ilk İstiklal Madalyası’nın
verilmesini teklif ve bu teklifin Heyet-i Umumiyye’nin tasdikine arz
edilmesini rica ederim.”
30 Ocak 1921
Bursa
Mebusu Operatör Emin
Bu önerge üzerine,
meclis reisi, Emin Bey’in izahat vermesini istiyor. Emin Bey de kürsüye
gelerek şu tamamlayıcı bilgiyi veriyor:
- Efendim, bu Nezahat
Hanım denilen küçük hanım, mini mini hanım, 8 yaşında öksüz kalmış. Başka kimsesi
olmadığı için babasının kucağına düşmüş ve Harb-i Umumi’de muhtelif cephelerde harp
içinde büyümüştür. Hafız Halid Bey denilen zat da gayet kahraman bir kumandanımızdır. O
kahramana layık bir çocuktur. O çocuk, kendi elleriyle yüzden fazla düşman
öldürmüştür. Ne zaman bir neferin, bir zabitin sarsıldığını görse, hemen yanına koşar;
“haydi beraber çarpışalım” der, onunla beraber çarpışır. Babasında ufak bir
tereddüt görse, babasına koşar; “aman baba, hiç müteessir olma, gerçi annem
öldü, seni vururlarsa ben yine yetim kalmam. Bana millet bakar, haydi babacığım!”
diyerek bu suretle teşvik eder. Ve kim bir parça sendelese, Nezahat Hanım
mutlaka onun
yakasına yapışır. Bu çocuk mutlaka taltife muhtaçtır. İlk İstiklal Madalyası’nı bu çocuğa
verirsek, büyük bir kadirşinaslık gösteririz. Haa, onu arz edeyim: Bütün
askerlerimiz bu kıza, “Türk Jeanne d’Arc”ı namını vermişlerdir. Taltif şeklinin
yönünü değiştirmek isteyen bir itiraz sesi yükseliyor. Bu ses, İzmit Milletvekili
Hamdi Namık Bey’in sesidir. Şimdi onu dinleyelim:
“Efendim, Emin Bey
biraderimizin buyurdukları gibi, Halid Bey ile kerimesini, bendeniz de tanırım.
Hakikaten böyledir. Türklerin bir Jeanne d’Arc’ı sayılabilir. Yalnız bendeniz
diyorum ki, pek kıymettar addettiğimiz İstiklal Madalyası’nı, Yunan
madalyalarına benzememek için, 12 yaşında bir çocuğa verilmesini caiz
görmüyorum. Bendeniz, muvafıksa, Büyük Millet Meclisi namına, bu kızın büyüdüğü
zaman, çeyizini temin edecek bir hediye takdim edelim.
Bunun üzerine Tunalı
Hilmi Bey söz alıyor. Kürsüye gelerek, şu ilgi çekici teklifte bulunuyor:
"Efendim,
bendeniz ilk defa olmak üzere, Osmanlı tarihinde bir paşa hanım görmek
istiyorum. Kendisine mîrmîrân rütbesinin tevcihini teklif ediyorum. Yalnız nişan değil,
bir de rütbe!..."
Netice Ne Oldu?
Nezahat Hanım'ın
kahramanlıkları için mesnedimiz sadece bu Önerge vesilesiyle görüşülenler
değildir. Bu satırların yazan, uzun araştırmalar sonunda Nezahat Hanım'ı,
babası Halid Bey'i, 70. Alay Yaveri Halil Nuri Bey'i bulmuş, hepsini ayrı ayrı
dinlemiştir.
Nezahat Hanım,
Kurtuluş Savaşı'nın kan ve ateş çemberinden salimen kurtulabilmiş, bu yurdun,
görevini yapmış mutlu gazileri arasına katılmıştır. Fakat kendisine, İstiklal
Madalyası veya çeyiz verilmesi hakkındaki önerge, "hay hay" sesleriyle tasvip
edilip meclis başkanlığına havale edildikten sonra, o günlerin havası içinde
unutulup gitmiştir. Ve böylece, Kurtuluş Savaşı'nın Harika Kız'ı, Türk Jean D'arc'ı
Nezahat, ne İstiklal Madalyası alabilmiştir ne de çeyiz. Evlenmiş, çocuklarını
bile evlendirmiştir. Nezahat Hanım bu konuda şöyle demiştir:
"Ben o zaman
çocuktum. İçimden gelen sese uyarak, yurt müdafaasına katıldım, kan ve ateşle
boğuştum. Meclis beni İstiklal Madalyası'na ve/veya çeyize layık görmüş.
Sonradan unutulmuş olmasına rağmen, yine de teşekkür ederim-Şimdiye kadar bu
hususta hiçbir hatırlatmada bulunmuş değilim."[1]
( Zaferin Çocukları, 2007)