Hikâye ve roman
yazarı. (D. 13 Şubat 1916, Burunköy (Kocagözoğlu) / Söke / Aydın - Ö. 5 Eylül
1993, İzmir). Hikâye yazarı Ferzan Gürel ile şair Halil Kocagöz kardeşleridir.
İlkokulu Söke'de bitirdi (1928). İzmir Erkek Lisesi (1937), İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1942) mezunu. Lozan
Üniversitesinde sanat tarihi öğrenimi gördü (1942-45). Askerliğini yaptıktan sonra
İzmir Ticaret Okulunda edebiyat, İzmir Devlet Konservatuvarında tiyatro tarihi
ve edebiyat dersleri verdi. Hüsamettin Bozok'un kurduğu Yeditepe Yayınları'nın
ortağı oldu (1955-60). Türkiye İşçi Partisine girdi (1963),
yönetim ve yürütme kurullarında görev aldı, parti içinde hizipleşme başlayınca
partiden ayrıldı (1970). 1950'den itibaren yaşamını Söke'de çiftçilik yaparak
sürdürdü. Son yıllarını İzmir'de geçirdi. Evli ve iki çocuk babasıydı.
İlk yazısı İzmir liselerinin ortaklaşa çıkardığı Ege
Işıldağı dergisinde (1933), ilk hikâyesi Yücel
dergisinde (1935) yayımlanmıştı. Gençlik yıllarında romantik duygularla yazdığı İki
Dünya adlı romanından sonra yazarlığının temel özelliklerini yansıtan ilk
hikâyesi (Yarıntı) 1939'da Ses dergisinde yayımlandı. 1939-50
yılları arasında Servetifünun-Uyanış, Ses, Yürüyüş, Hep Bu Topraktan, Vatan,
Fikirler, Demokrat İzmir, Yenilikler ve Yeditepe gibi dergi ve
gazetelerde yayımladığı hikâyelerinde Sadri Ertem ve Sabahattin Ali çizgisinde
toplumcu gerçekçi sanat anlayışını benimsemiş bir yazar olarak öne çıktı.
1950’den sonra hikâye ve yazılarıyla Ataç, Sosyal Adalet, Yön, Türk Dili,
Varlık, Yeni Ufuklar, Adam Sanat, Cumhuriyet gibi dergi ve
gazetelerde yer aldı.
Çocukluğunun ve yaşamının büyük bir bölümünü geçtiği
Söke ovası ve Menderes vadisi çevresinden derlediği gözlem ve tanıklıklara
dayanan ilk yapıtlarında köy ve kasaba gerçekliğini yalın bir dil ve klâsik bir
anlatımla işledi. Ekonomik nedenlerle değişen toplum düzenini ve dünya
görüşlerini irdeledi. Bir yandan, pamuk tarlalarında mevsimlik işçi olarak
çalışan köylülerin güç yaşama koşullarını ve yoksulluğunu anlatırken, öte
yandan tarımdaki makineleşmenin yarattığı sorunları işledi. Kırsal kesim
insanının sorunlarını doğayla mücadeleleri içinde, sınıf çatışmasına dayanan
toplumsal çelişkileriyle birlikte ele aldı.
Samim Kocagöz, hikâye kitaplarından Telli Kavak'ta
(1941), küçük çiftçilerin ve tarım işçilerinin sorunlarına yönelttiği dikkatini
ikinci kitabı Sığınak'ta (1946) yer alan hikâyelerinde de korumaktadır. Sam
Amca (1951) adlı üçüncü kitabında ise, belirgin bir ustalığa ulaşmış
görünür. Özellikle bu kitaptaki hikâyelerinde tarımın makineleşmeye
başlamasıyla birlikte, ortakçı köylülerin yaşamında görülen olumsuz dönüşümü
işler. Hikâyelerde genel olarak bireyler iyi/kötü olarak şematik biçimde
çizilmektedir, ama dikkatli gözlemler de yapmaktadır. Attile İlhan, Sam Amca
kitabı üzerine 1953 yılında yazdığı bir yazıda şöyle demektedir:
"Sistemli, yöntemli çalışan toplumsal gerçekçi bir hikayeci olarak, en iyi
tanıdığını zannettiği köylülerimizi toplumsal çevre diye seçmiş, bütün iyi
dilekleriyle onların dertleri, problemleri üzerine eğilmiştir. Şimdi bir de
madalyonun öbür yanını çevirelim: toplumsal görevini yerine getirirken elbet
ilkin bir zaman mekân'a bağlanacak, sonra bir ya da birkaç insana doğru
sokulacak; toplumsal problemin nesnel işlenişine humaine ve öznel
öğeleri de katıp eserinin atmosferini daha sağlam, daha sıhhatli, daha etli bir
hale getirecekti. Bunu yapmaya çalışmış da. Ne var ki her defasında olmamış.
(...) Sağlam fakat ayrıntısı fazla bir mimarisi var hikâyelerinin.” (A. Oktay)
Özellikle Cihan Şoförü (1954), Ahmet'in Kuzuları (1958), Yağmurdaki
Kız (1967) adlı kitaplarındaki hikâyelerinde Sait Faik çizgisine yaklaşarak
"eski yapılı teori ve kitap kokan gerçekçi anlayışı yerine sanata daha
yatkın bir yola girdiği" Tahir Alangu tarafından belirtildi.
Samim Kocagöz, sadece köyün
ve köy sorunlarının değil, zaman zaman kasaba ve kent yaşamının gerçeklerine de
eğildiği ve toplumsal gerçekliği daha geniş bir plânda görmeyi istediği için,
yine Alangu'nun sözleriyle, "hikâyelerinin peşinden kolayca romana
geçebilmiş"tir.
Romanları; Cevdet Kudret'in de belirttiği gibi, 1-
Köy ve köylü sorunlarının (Yılan Hikâyesi, Bir Karış Toprak, Bir Çift Öküz vb.),
2- Kasaba ve kent yaşamı ve sorunlarının (Bir Şehrin İki Kapısı, Onbinlerin
Dönüşü, İzmir'in İçinde vb.), 3- Kurtuluş Savaşı yıllarının (Kalpıklılar,
Doludizgin), 4- Askeri darbe dönemlerinin (Tartışma, Eski Toprak)
işlendiği romanlar olmak üzere dört grupta toplanabilir. Bu şemalaştırma bile
Kocagöz'ün, Türkiye'nin toplumsal, ekonomik ve siyasal gelişmelerini belirgin
bir tarihsel perspektif altında anlatmayı istediğini göstermektedir. Örneğin Bir
Şehrin İki Kapısı (1948) ile Onbinlerin Dönüşü (1957) biri kasabada
öteki de kentte yaşayan aydınları, ilericilik/gericilik kavgalarını odağa
alarak anlatmaktadır. Ancak, iki romanın sadece mekânları değil zamanları da
farklıdır: Dolayısıyla ilerici/gerici çekişmesinin üzerinde temellendiği
ekonomik/toplumsal sorunların dönüşümü daha iyi görülebilmektedir.
. Bir Şehrin İki Kapısı'nda, Menderes
nehrinin taşmasında kendileri yarar gören egemen çevre üyeleri ile Cumhuriyet
kuşağının bürokratları arasına geçen çekişmenin köklerinin Millî Mücadele
yıllarına kadar gittiği gösterilmektedir. Yılan Hikâyesi (1954)
romanında, çok partili döneme geçiş sırasında topraksız köylülerin ağa ile
mücadelesini ve kırsal kesimdeki bozuk düzeni anlatır. Toprağı ve gölü (Bafa
Gölü) ağanın elinden kurtarmak amacıyla Cumhuriyet Halk Partisi iktidarından
kaçarcasına Demokrat Parti'ye sığınan köylülerin yaşadıklarını, gelişen olaylar
çerçevesinde röportaj tekniğiyle aktaran bu roman, yayımlandığı dönemde olduğu
kadar sonraki yıllarda da ilgiyle okunmuş bir kitaptır. Özellikle Türkiye'nin
demokrasi deneyimi açısından ilginç olabilecek gözlem ve tanıklıkları içerir. On
binlerin Dönüşü’nde (1957) İkinci Dünya Savaşı yıllarında İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri arasında geçen olaylar bağlamında,
demokrasiye geçiş sürecinde aydınların ve özellikle de üniversite gençliğinin
toplumcu bir düzene geçme yolundaki mücadeleleri konu edinilir. Sağcı ve solcu
söylemlerin karşılaştırıldığı roman, ilerici/gerici tartışmasının kazandığı
yeni siyasal boyutu göstermektedir. Kalpaklılar (1962) ve Doludizgin
(1963) adlı romanlarında Kurtuluş Savaşı'nı destansı bir dille ve belgesel
roman tekniğiyle aktaran Kocagöz, İzmir'in İçinde'de (1973) 7 Mayıs 1960
ihtilâlini, Tartışma'da (1976) 12 Mart 1971 askeri müdehalesini dile
getirdi.
Samim Kocagöz’ün hikâyeleri Almanca,
Fransızca, Rusça ve Bulgarcaya çevrilerek dergi ve antolojilerde yer aldı. Onbinlerin
Dönüşü adlı romanı Rusça (1961) ve Özbekçe (1965) basıldı, on sekiz
hikâyesi M. Nicolas tarafından Fransızcaya çevrilerek A la süite du Soleil
(Güneşin Ardından) adlı bir kitapta toplandı (1980). Sayılı Günler adlı
oyunu İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Gençlik Tiyatrosu tarafından
sahnelendi (1956), Kalpaklılar romanı aynı adla N. Saydam’ın yönetiminde (1959) sinema
filmine aktarıldı. Kendi yazdığı yaşamöyküsü ve sanat anlayışı Türk Dili
dergisinin Kasım 1968 tarihli sayısında yayımlandı.
Kocagöz, 1950 yılında Yeni İstanbul gazetesinin New
York Herald Tribune gazetesiyle birlikte düzenlediği Dünya Hikâye
Yarışmasında Sam Amca hikâyesiyle
Türkiye birinciliğini, Yağmurdaki Kız
kitabıyla 1967 Türk Dili Kurumu Hikâye Ödülünü, Alandaki Delikanlı ile
1979 Mecidiyeköy Lions Öykü Ödülünü, Mor
Ötesi romanıyla 1987 Ferid Oğuz Bayır
Kültür ve Sanat Ödülünü, Eski
Toprak ile de 1989 Orhan Kemal Roman Armağanı'nı kazandı.
"Yazın yaşamına baktığımızda: On iki hikâye, on
iki roman, inceleme, anı ve makale türünde ürünleriyle yirmi yedi kitap
görürüz. 1939 yılında 'Ses' dergisinde ‘Yarıntı’ hikâyesiyle katıldığı
'edebiyat dünyası'na soluk getirmiş, farklı bir yaklaşım sunmuştur. Anadolu
insanının, antiemperyalist bakış açısını derinden sergileyerek etkileyen,
Kuvayı Milliye ruhunu taşımıştır. İnsani değerinden, insanın kendisiyle ve
çevresiyle çatışmasının sorgulanması bütün ürünlerini, başat konularını
biçimlendirmiştir. Samim Kocagöz, çevresinde, ülkesinde ve dünyada olanlara
tanık bir yazardır. Tanık kimliğiyle insanlara, olaylara, tarihe bakar. Siyasî
kimliğini kazanmaya çalışan genç bir ülkenin, cumhuriyetin yakın döneminin
tanığıdır. Gelişiminin, sosyo ekonomik değişimin tanığıdır. Bakış açısı
Atatürkçülük, toplumculuktur... Gelişen ve değişen toplumun, cumhuriyetin,
demokrasinin, çok partili sistemin temel sorunları, o sorunlara yataklık yapan
ya da yaratan olayları, düşünsel/yaşamsal konumda çatışmaları kitaplarında
sergiler. Samim Kocagöz'ün roman ve hikâyelerinden yola çıkarak yakın
tarihimiz, mercek altına alınarak sorgulanabilir. Çünkü yaşadığı dönemin
olaylarına, ülkesinde olup bitenlere yakın tanıklık etmiştir. Bütün bunları
gerçeklik içersinde, toplumcu gerçekliğe sadık kalarak yansıtmasını bilmiş bir
yazarımızdır." (Timuçin
Özyürekli)
ESERLERİ:
HİKÂYE: Telli Kavak (1941), Sığınak (1946), Sam Amca
(1951), Cihan Şoförü (1954), Ahmet'in Kuzuları (1958), Yolun Üstündeki Kaya (1964), Yağmurdaki Kız (1967), Alandaki Delikanlı (1978), Gecenin Soluğu (1985), Simon
Pépéta (uzun hikâye, 1986), Bütün Öyküleri
(1991).
ROMAN: İkinci Dünya (1938), Bir Şehrin İki Kapısı (1948, Nabi'nin
Park Kahvesi adıyla, 1985), Yılan Hikâyesi (1954), Onbinlerin Dönüşü (1957), Kalpaklılar
(1962), Dolu Dizgin (1963), Bir Karış Toprak (1964), Bir Çift Öküz (1970), İzmir'in İçinde (1973), Tartışma (1976), Mor Ötesi (1986), Eski
Toprak (1988), Baskın
(1990).
DERLEME-ELEŞTİRİ-DENEME:
Nasrettin
Hoca Fıkraları
(1972), Nasrettin Hoca (1981),
Roman ve Yazarlık Onuru (1988).
ANI: Bu da Geçti Yahu (1989).
ÇOCUK KİTABI: Zar Kanat (1981, yb. 1995), Koca
Tülü (Yağmurdaki Kız adlı kitabında yer alan bir hikâye, 1984).
HAKKINDA: Tahir
Alangu / Cumhuriyet'ten Sonra Hikâye ve Roman (c.2, 1959-1965), Mustafa Baydar / Edebiyatçılarımız Ne
Diyorlar (1960), İ. Tatarlı-R. Moilof / Marksist Açıdan Türk Romanı (1969), Behçet
Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (1960) - Edebiyatımızda Eserler
Sözlüğü (1973), Fethi Naci / Edebiyat Yazıları (1971) - İzmir’in İçinde
(Yeni Dergi, Eylül 1973) - Türkiye'de
Roman ve Toplumsal Değişme (1981), A.
Yakar / Türk Edebiyatında Milli Mücadele (1973), Seyit Kemal Karaalioğlu /
Resim Türk Edebiyatçıları Sözlüğü (1974), M. Kutlu / Türk Dili ve Edebiyatı
Ansiklopedisi (1977), Türker Acaroğlu / Ozanlar ve Yazarlar
(2. bas. 1981), Atilla Özkırımlı / Türk Edebiyatı Ansiklopedisi (1982), Şükran
Kurdakul / Çağdaş Türk Edebiyatı II (Cumhuriyet Dönemi, 1987) - Şairler ve
Yazarlar Sözlüğü (6. basım, 1999), Varlık / Samim Kocagöz Özel Sayısı (Temmuz
1989), Cevdet Kudret / Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman
1859-1959 (III. Cilt, Cumhuriyet Dönemi: 1923-1959, 1990), Ahmet Oktay /
Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı 1923-1950 (1993), Hikmet Çetinkaya / Çağının Tanığı
Üç Yazar: H.V. Velidedeoğlu-Muzaffer İzgü-Samim Kocagöz (1995), Beşparmak / Samim Kocagöz
Özel Sayısı (Mayıs-Haziran 1998), Ömer Lekesiz /
Yeni Türk Edebiyatında Öykü - 2 (1999), Feridun Andaç / Edebiyatımızın Yol
Haritası (2000), Timuçin Özyürekli / Unutulan Değerlerimiz: Samim Kocagöz
(Cumhuriyet Kitap, 6.12.2001), Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi
(2001), Memet Fuat / İncelemeler (2002), Timuçin Özyürekli / O, Unuttuğumuz
Değerlerimizden Biri: Samim Kocagöz (Cumhuriyet Kitap, 21.3.2002), Ömer Lekesiz / Gözlemci - Eleştirel Gerçekçi Öykücü:
Samim Kocagöz (Heceöykü, Ağustos-Eylül 2004), Mehmet Nuri Yardım / Yazar Olacak
Çocuklar (2004).
Müdürün
kapısı ardına kadar açıktı. Yusuf Ak, bitmez tükenmez merdivenleri ahlaya
oflaya çıktı; müdürün yanına girmeden önce, açık kapının karşısına, duvara
sırtını dayayarak yere çömeldi. Dizleri titriyor, kalbi küt küt çarpıyordu. Ellerini
göğsünün üstüne kavuşturdu. Parmaklarının arasındaki bir tomar k(ğıt, beyaz
sakalının altında kayboldu. Kaşlarının üzerine düşen kasketini siper ederek,
müdürün odasını tetkike koyuldu. Müdür, gözlüğünü takmış, masasına eğilmiş, ha
babam kağıt imzalıyordu. Bir taraftan da yanına girip çıkanlarla kısa kısa
konuşuyor, önündeki evrakı bırakıp, bu sefer, uzatılan k(ğıda da bir imza
çakıyordu. Bankanın öte yanları, şakır şakır yazı makinelerinin gürültüsü ile
dolmuş taşmıştı. Camlı bir odanın içinde de veznedar, durmadan para sayıyordu.
Yusuf Ak, uzun zaman etrafını, açık kapıdan müdürü seyretti. Birkaç kere kendi
kendine, "Ülen kalk, tam sırası..." diye söylendi. L(kin bir türlü,
kalkıp müdürün odasına giremedi. Bu sırada müdür, işini bitirmiş, servislerdeki
memurlarını teftiş etmiş, odasına dönüyordu. Kapının önünde saatine baktı.
Saatten kalkan gözleri Yusuf Ak'a ilişti:
"Hayrola
baba, bir emrin mi var?"
Ne
de olsa banka muamelesi, hük(met dairelerindeki muameleye benzemiyordu.
Yusuf:
"Estağfurullah
oğul.." diye, doğruldu. Müdürün ardından odaya girdi. Müdür, masasının
başına geçerken, ona da karşısında yer gösterdi. Yusuf'un korkusu, çekingenliği
uçtu gitti. Elindeki k(ğıtları, masaya koydu:
"Maraşal
yardımından bi motor alacağım."
Müdür,
bir cıgara uzattı. Kendi de yaktı. Yusuf Ak'ın k(ğıtlarını karıştırmaya
başladı:
"Muhtardan...
Çiftçi belgesi... Bu da tarlanın tapusu... Tarlanın tapusu, tapusu ya. Bu
kadarcık tarlaya karşılık sana nasıl kredi açalım?. Ne marka motor
alacaksın?..."
Yusuf,
yeleğinin ceplerini karıştırdı. Bir küçük pusula çıkardı. Müdür, pusulaya bir
göz attı:
"Hııı...
en ucuzundan..."
Kalemi
eline alıp birtakım hesaplar yaptı.
"Yine
de olmuyor... Tarlan küçük."
"Sen
bilirsin beyim..."
Müdür
gülümsedi:
"Bak,
ben sana bildiğimi söyliyeyim: Tapun yetmez. Fakat itibarlı bir kefil bulursun.
Bu iş olur. Peşin, motorun fiyatının yüzde yirmisini yatıracaksın, bin ikiyüz
küsur lira tutar..."
"Bu
parayı denkleştirdim."
"Sonra
dört taksit olarak, bin küsur lira her yıl ödeyeceksin."
"Gayret
ederiz."
"Ya
ödemezsen?"
Bu
suale Yusuf Ak, düşündü kaldı.
Müdür:
"Kefillerin
ödeseler bile, yine senin yakana yapışırlar..."
"Eyvallah...
pamuk ekiyoruz..."
"Her
yıl, işler bu yıllardaki gibi gider mi bakalım?"
"Orasını
Allah bilir."
"Gördün
mü ya... Bu iş benden ziyade Allah'ın elinde. O, benden fazlasını
biliyor."
"Şimdi
bana motor vermeyecek misin?" diye, Yusuf, sordu.
Müdür,
k(ğıtlara bakarak, yumuşak bir sesle:
"Veremeyeceğim
Yusuf Ağa" cevabını verdi.
İhtiyar
sakalını sıvazladı. Müdürün yumuşaklığından cesaret alarak:
"L(kin.."
dedi, "dövlet veriyor, Amelika veriyor..."
Genç
müdür, yine kızmadı:
"Biraz
önce yaptığımız hesaplara, gösterdiğim yola göre, devlet de, Amerika da sana
motor verir. Verir ama, ben vermem."
"Neden
be evet?"
"Senin
iyiliğin için. Bak, bir hesap daha: Senin tarlanı, alacağın bu motor bir günde
sürer atar. Sonra da bütün yıl yatar. Masrafını korumaz. Yıl ters gider,
taksitleri ödesen bile, kazancından elinde bir şeycik kalmaz. Ne yer ne içersin
sonra?"
Yusuf
Ak, içini çekti. Aklından "müdür haklı..." l(fı geçti. Fakat bir
türlü de motordan vazgeçmiyordu. Düşündü kaldı. O, düşünürken, müdür, birkaç
kişinin kâğıdını imzaladı. Sonra:
"Sen ağam" dedi, "bu işi biraz daha düşün taşın... Sonra
istersen yine yanıma gel. Bana hak vereceksin." (…)
(Cihan Şoförü, 1954, s. 56-62)