Rahmiye Altınok

Eğitimci, Yazar, Şair

Eğitim
Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü (Gazi Üniversitesi Müzik Bölümü)

Şair, yazar ve eğitimci. 1934, Makak köyü / Şumnu / Bulgaristan doğumlu. 1938 yılında ailesi Türkiye’ye geldi ve Sungurlu’nun (Çorum) Yekbas köyüne iskân edildi. Bir yangında kayıtların yok olması üzerine Rahmiye Altınok’un doğum tarihi 1938 ve doğum yeri Yekbas olarak değiştirildi. Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsü’nü (1949) ve Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü (1953) bitirdi. Çalışma yaşamına Bolu’nun Göynük ilçesinin Örencik köyünde ilkokul öğretmeni olarak (1949-50) başladı. 1953 yılından itibaren kız ve erkek öğretmen okulları ile liselerde müzik öğretmenliği yaparak 1978’de kendi isteğiyle emekli oldu. Sonraki yıllarda özel müzik dersleri verdi. MEB’nin ilkokul öğretmenlerine yönelik müzik eğitimi kurslarında görev aldı.

Köy Enstitüsü öğrencisiyken başladığı yazı çalışmalarını şiir, öykü ve romanlar yazarak sürdürdü. Şiir ve öyküleri Çocuk ve Yuva, Ilgaz, Halkevleri, Filarmoni 87, Milli Eğitim, Müzed gibi dergilerinde yayımlandı. Öykü ve romanlırını, tanık olduğu gerçek olaylardan hareket ederek kurguladığını söylemektedir. Daha çok yurtseverlik duyguları ile doğa sevgisini işlediği şiirlerini ise bazen yıllarca kafasında dolandırdıktan sonra yazıya geçirebildiğini belirtmektedir. Edebiyatçılar Derneği üyesidir.

ESERLERİ:

ROMAN: Dursun’umun Dursunu (1974), Göçmen Çocuğu Asene Bulgaristan’da (1995), Göçmen Çocuğu Asene Türkiye’de (2 cilt, 2005).

ŞİİR: Türk Gençliğine Şarkılarım (1973), Kalpten Kalbe (1976), Pembe Şafaklar (2000).

ANI: Sevgi Öğretmenden Anılar (2004).

Ayrıca müzik eğitimi, yardımcı ders kitabı ve ders kitapları vardır.

HAKKINDA: Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi 1 (2001).

DURSUN'UMUN DURSUN'U romanından

Esma Bacı, torunu Dursun'a lâf anlamaya başladığı günden beri o kızamuğun alıp götürdüğü çocukları Kahraman'ı, Aslan'ı, Zöhreyi, Sümbül'ü, o kara selin alıp götürdüğü dedesi Hasan'ı, kahpe düşmanın vurup düşürdüğü babası Şehit Dursun'u anlattı, anlattı... Torunu Dursun da aynı babası Dursun gibi sanki onlarla yaşamışçasına onları, onları öldürenleri, düşmaları tanıdı.

Esma bacı elmaslardan daha güzel, daha kıymatlı, gözünün kokü Elmas'ı şu karanlık evlerde yapayalnız bırakmamak için çok direndi. Direndi amma daha fazla karşı duramadı gama, kadere, ölüme.

Yatağa düştü. Tek umudu Dursun'unun Dursun'unu bağrına bastı. Evlât acısı, koca acısı, ana, baba acılarıyla nefesi tükenen, bitkin, zayıf sesiyle ona en büyük isteğini bir defa daha anlattı

         - Bak yavrum. Artık okuyon. Okuyan adam her derdin çaresini de bulur. Ben derdimi başka yerlerde okuyanlara nasıl anlatayım? Guvvatım yok ki gidip onları bulup anlatmaya. Hangi okuyan bana senin kadar yakın? Hem sonra hangi okuyan beni senin kadar anlar? Sen lâf anlayalı beri sana olanları dilimin döndüğü kadar anlattım. Tohtur ol, Öğretmen ol, asker ol, ne olursan ol; beni bütün ömür yakıp kavuran o kızamuğa, o güldür güldür gelen kapkara sele, o kahpe düşmana çare bul.

Esma bacı tükenen bütün kuvvetini topladı da olanca gücü, olanca nefesiyle torununa seslendi:

         - Yaralarıma sen merhem ol Dursun'umun Dursun'u, dedi ve sustu.

Daha ne desin, ne etsin o mazlum, güzeller güzeli, sarı kavrulmuş otlar arasında pes pembe çiçek açan, koca koca yemyeşil yapraklı, enine boyuna uzamış gitmiş Gülhetmi Çiçeğine benzer Esma Kız, Akkız, Esma Bacı, Dursun'un nenesi?

Dursun nenesinin söylediği her sözü onun kadar iyi, onun kadar yürekten duydu. Nenesini çok severdi. Onun hiç ihtiyara, hastaya benzemeyen bembeyaz, sesiz yüzüne büyük bir sevgi ve hürmetle baktı. Bütün erkekliği ve namusu üzerine söz verdi:

         - Canım nenem. Vallaha senin dediğini yapacağım, dedi ve nenesinin her zamankinden daha beyaz ve uzun görünen elini öptü.

Öptü amma el de nasıl eldi öyle? Buz gibi. Dursun şaştı. Sonra nenesi hiç de gözünü açmıyordu. Dursun irkildi. Hemen aklına anası geldi. Heyecanla bağırdı:

         - Ana! Ana çabuk gel! Neneme bak! Hiç kıpırdamıyor! Şimdi elini öptüm buz gibi. Bana da bakmadı. Her dalı baştan başa gül açmış olgun bir gül ağacı gibi güzel Elmas Gelin sakin ve şüphe ile geldi, bak­tı. Çocuk korkmasın diye:

- Nenen uyuyo. Uyandırmayalım. Gel biz çıkalım, dedi. Dursun'un elinden sıkıca tutup hemen ırahmetlik oluvermiş kaynanasının yanından çıktılar. Gitti Hoca Efendiye, konuya komşuya haber verdi.

Evet. Esma Bacı torunu doğalı, Dursun'unun Dursun'u doğalı beri anlatmaya çalıştığı sözleri ona son bir defa daha söyleyip artık yapacak bir işi kalmadığına inandığı bu fânî dünyaya veda etmişti. O da kaynanası, kaynatası gibi sızlanmadan, inlemeden ölmek isterdi ve öyle de öldü. Dursun'unun Dursun'una söylediği son ve en önemli sözleri onun ölüm iniltileri oldu. O sözlerin ölüm iniltileri olduğunu ona o kadar yakın, onu o kadar çok seven torunu Dursun bile fark etmedi.

Esma Bacı o ak sıvalı odanın orta yerine serilmiş o gelinlik yün döşşeğinde, ak pak çarşaflar içinde o sessiz ve güzel yatışıyla Anadolu'nun güzelliğini, çileli, uysal, kadere inanmış Anadolu kadınını ve herkesin korktuğu ölümün hiç de korkunç olmadığını ne de güzel ispatlıyordu.

Esma Bacı mezarlığa her yaştaki insanın kendisine uzanan sevgi dolu elleri ve omuzları üstünde götü­rüldü. Dört kuzusunun başında yatan kocası Yiğit Hasan'ın yanıbaşına gömüldü. Bitişikteki hendeğe şehit oğlu Dursun'unun diktiği söğüt ve kavakların hışırtılı, yeşil gölgeleri altında yatarken sanki yanındaki Hasan'a:

- Hasan, sen dutunacak tek bir dal, tek bir kok bulamadan kara sele gettiğinden beri ne dallar dikildi, ne ağaçlar ne kökler yetiştirildi. Aha onlardan bir sıra da burda. Hem de nasıl koca koca. Dünyada bulamadığını ahirette buldun Hasan, diyordu sanki. İki hasret ve ciğerlerinin parçaları dört yavru da sanki yeniden o dirlik düzenlik, insanlık, tokluk dolu aileyi kuruvermişlerdi.

Yazın kavurucu sıcağına dayanamadan kavrulup gitmiş o zümrüt yeşili otlar, kır karanfilleri, kekikler, gevenler arasında Esma Bacı'nın mezarının bitişiğindeki hendeğin içinde koca koca pembe pembe çiçekler açmış, koca koca yemyeşil yapraklı, enine boyuna uzayıp gitmiş, her görende baharın neşesini uyandıran o Gülhetmi Çiçeği açmış. Esma Gelin gelmeden ona benzemeye çalışmış özene bezene...

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör