Opera sanatçısı (10 Ekim 1928, Polonezköy / İstanbul -10 Mayıs 2008, Milano). Bankacı İbrahim Gencer ile evlenmeden (1946) önceki adı Ayşe Leylâ Çeyrekgil. Annesi Polonyalı aristokrat bir ailenin kızı olan Aleksandra Angela Minakovska, eşinin ölümünden sonra Müslüman olmuş ve Atiye adını almıştı. Babası Safranbolulu köklü bir ailenin oğlu olan Hasanzade İbrahim Bey, soyadı yasası çıkınca Çeyrekgil soyadını aldı. İbrahim Bey, ağabeyi Hüseyin Çeyrekgil ile birlikte çiftçilik, balıkçılık, taşımacılık gibi ticari işler yapıyordu. Ayrıca, Lâle Sineması’nın işletmesini almıştı ve Karaköy’de hanları bulunuyordu. Aile kışları Boğaz’daki evlerinde, yazları Yeşilköy’de ya da Polonezköy’deki tatil evlerinde yaşıyordu. Anne Minakovska; çok kitap okuyan, piyano çalan, gitar eşliğinde şarkı söyleyen, incelikli bir hanımefendiydi. Leylâ, bakıcısı bir Fransız “matmazel”den Fransızca öğrenmişti. Böylece Fransız klâsiklerini okumaya başladı. Çocukluğunda dünya edebiyatının, tiyatrosunun, müziğinin, sanat ve kültürünün her alanında geniş bilgiler edindi.
Notre Dame de Sion’da başladığı öğrenimini İstanbul İtalyan Lisesi’nde bitirdikten sonra bir süre Beyazıt Kütüphanesi’nde çalıştı. İstanbul Konservatuarı’nda şan eğitimi aldı. Fransa’nın önemli hocalarından Reine Gelenbevi, Cemal Reşit Rey ve Muhittin Sadak’ın öğrencisi oldu. Ankara Konservatuarı’nda ders veren ünlü İtalyan soprano Gianna Arangi Lombardi ile tanışınca İstanbul’daki eğitimini yarıda bırakarak Ankara’ya gitti. Orada Lombardi’nin ve İtalyan tenor Apollo Granforte’nin öğrencisi oldu.
1946- 49 yıllarında İstanbul Şehir Korosu’nda solocuydu. Ankara Devlet Tiyatrosu ve Operası’nı yöneten Muhsin Ertuğrul’un çağrısıyla Ankara’ya gitti. 1950’de Ankara Devlet Operası’nda, Mascagni’nin ‘Cavalleria Rusticana’ operasında ‘Santuzza’ rolüyle ilk opera kariyeri başladı.
Leyla Gencer, 1950-58 yılları arasında Ankara Devlet Operası’nda devlet konuklarına verilen resitallerde en çok görev alan sanatçılardan biri oldu. Ankara’da dünyanın önde gelen krallarına, kraliçelerine, cumhurbaşkanlarına aryalar söyledi. 1952’de Roma’ya gitti. 1954’te Napoli’de ‘San Carlo Operası’nda rol aldı. Yine ‘Cavalleria Rusticana’da Santuzza rolünü yaz festivalinde oynadı. ‘San Carlo Operası’nda ‘Yevgeni Onegin’ ve ‘Madam Butterfly’da başrol oynadı ve ‘Napolili Türk’ olarak anılmaya başladı. ‘La Traviata’daki Violetta rolünü, Avrupa’nın çeşitli kentlerindeki operalarda oynadı. Uluslararası festivallere katıldı, piyano eşliğinde resitaller verdi.
1956’da San
Francisco’da rahatsızlanan Renata Tebaldi’nin yerine ‘San Francesca de Rimini’
operasında sahne aldı ve büyük başarı kazandı. San Francisco Operası’nda ‘
26 Ocak 1957’de
Milano’da ‘
Londra’da Albert
Hall’de, New York’da Carnagie Hall’de orkestra eşliğinde konserler veren Leyla
Gencer; ‘
Adının ve milliyetinin değiştirilmesi önerilerine şiddetle karşı koydu. 1982 yılından itibaren La Scala’da genç sanatçıları eğitti. Sanatçı; ‘XX. yüzyılın son divası’ olarak kabul edilmektedir. Opera dünyasında bulunduğu yeri, yalnızca repertuarının çeşitliliğiyle değil, canlandırdığı karakterlere kattığı dramatik nüanslarla da sağlamlaştıran Gencer, araştırmacı kişiliği ve iyi bir eğitimci olmanın verdiği sorumluluklarla romantik dönemin unutulmuş birçok eserini yeniden günışığına çıkarttı. 10 Mayıs 2008’de Milano’daki evinde ölen sanatçının külleri, vasiyeti üzerine, düzenlenen bir törenle Boğaziçi’ne serpildi.
1988’de verilen ‘Devlet Sanatçısı’ unvanının yanı sıra, en son 2007’de İtalya’da aldığı Caruso Ödülü’ne kadar pek çok önemli opera ödülünün ve nişanların sahibi olan Gencer; 1995’te düzenlenmeye başlayan ‘Leyla Gencer Uluslararası Şan Yarışması’ ile opera dünyasına yeni yetenekler kazandırmaya devam etti. 2004 yılında Türkiye’de adına gümüş hatıra parası basıldı, bizde ve dünyada hakkında kitaplar yazıldı.
2008 yılında Türk İşadamları ile birlikte katıldığı Afrika
ülkelerinde aldığı mikrop ile rahatsızlanarak döndüğü İstanbul’da öldü.
“Millî kimliğinden ödün vermez, evrenseli yakalar.Dünya müzik otoriteleri O’na, ‘Türk Divası’ (La
Diva Turca) unvanını verdi.. Hiç
bitmeyen çalışma ve öğrenme arzusuyla eserleri seslendirir. Başkalarını
taklit etmez, orijinaldir. Okurken eserlere
ruh katar. Her temsilinin sonunda seyircisini yeniden fetheder.
Seyircinin alkışları dinmek bilmez. ‘
O bitmez tükenmez Anadolu ateşini ruh ve
kültür zenginliği içinde seyircisine sunar.
Dünyayı ayağa kaldırır. Seyircisini gözyaşlarına
boğar. Sesinin özelliği; sözcükleri
seslendirmedeki berraklığı, her sözcüğün ritim ve anlamını bilerek okuması
eşsizdir. O, araştırır, inceler. Her
notayı, her sözcüğü tek tek tahlil eder. Yurt dışındaki bir iki emsali arasından sivrilir. Zirveye çıkar. Otuz beş yıl sahnede kaldı. Operayı tekdüzelikten
çekip çıkardı. Seyircisini ruhundan,
yüreğinden, beyninden yakaladı. Sevilir, sayılır. Sahneye her çıkışında devleşir. Müziği huşu içinde söyler.
Sahneyi zirvede iken, en çok tanındığı zamanda bırakır. Leyla Gencer, engin kültürü ve sanatçı duyarlılığı ile seslendirdiği eserlerin yazarlarını ve bestecilerini çok iyi anlar. Yorumlarıyla seyircisine aktarmayı bilir. Sesini renkten renge sokar. Gereğinde yükseltir, gereğinde kısar. Sesini, üstün oyun gücüyle birleştirir, müzikle dramatik öğeyi çok iyi kaynaştırır. (… ) Leyla Gencer heykeli dikilmiş kültür varlığımızdır, Leyla Gencer gururumuzdur.” (Ahmet Sevgi)
KAYNAK: Franca Cella, / “Leyla Gencer, Romanzo Vero di Una Primadonna” (1986), Büyük Larousse Ansiklopedisi (1986), Zeynep Oral / “Tutkunun Romanı-Leyla Gencer” (1992), Ana Britannica Ansiklopedisi (1992), Zeynep Oral / “Leyla Gencer’e Armağan” (1994), Meydan Larousse Ansiklopedisi (1998), Prof. Dr. Ünal Öziş / “Leyla Gencer ve Opera Dünyası” (2006), Türkiye Kültür ve Sanat 2009 Yıllığı (2009).
Ankara Devlet Operası’nın önünden geçerken köşede, çimenlerin üzerinde yükselen “Leyla
Gencer Anıtı”nı her görüşümde heyecanlanırım. 1995 yılında dikilen bu heykelin
mermer zemini üzerinde şunlar yazılı:
“ÇAĞDAŞ TÜRK OPERASI’NIN
ÖNCÜLERİNDEN DEVLET SANATÇISI LEYLA GENCER
Bu heykel adeta
şunları söyler bize;
“Ben Leyla GENCER. Bir
opera sanatçısıyım. Sözlerinin çoğu veya tamamı şarkıyla söylenen müzikli tiyatro
eserine opera denildiğini
biliyorsunuz. 1950’de çıktığım sahne hayatını 1989’da verdiğim son temsille
noktaladım. Halen eşimle birlikte İtalya’da yaşıyorum.
Avrupa’da sanatçı eğiten kurumlarda hocalık ve danışmanlık yapıyorum.
Çocuğumuz yok. Ama repertuvarımda bulunan 73
operanın her birini çocuğum sayıyorum. Onların hepsini seviyorum. Büyük kitlelerin operaya yeniden ilgi duymasında emeğim geçti. Bunun için mutluyum.”
Bu heykel beni yine
alır götürür. Leyla GENCER’in heykelinin arkasında yıllar süren geceli gündüzlü
emeği görürüm. Raflar dolusu binlerce kitabın okunup özümsendiğini görürüm. Özveriyi
görürüm. Seyahatleri, koşuşturmaları görürüm.
Ankara - Varşova
Dostluk Derneği Başkanı olarak bir ayağım İstanbul-Beykoz’daki Polonezköy’de. Polonezköy’e her gidişimde müze niteliğindeki “Zofia Teyze Hatıra Evi”ni de
gezerim. Bu evin duvarlarında asılı
Leyla GENCER’in çerçeveli iki-üç fotoğrafı sanki gülümser bana. Son
gidişimde bir fotoğrafının karşısında durdum.
Hakkında bir yazı yazmam gerektiğini düşündüm.
Peki, Leyla GENCER’in
Polonezköy ile
ilgisi nedir? Birincisi, küçük Leyla ailesi ile birlikte genellikle kışları Boğazdaki
evlerinde,
yaz aylarını da Yeşilköy’deki konutlarında ve Polonezköy’deki tatil evlerinde
geçirirler. İkincisi, bankacı olan eşi İbrahim GENCER, genç kız Leyla ÇEKMEGİL’i ilk
defa Polonezköy’de
görür. 11 Aralık 1946’da evlenirler. Leyla ve İbrahim GENCER çifti olurlar. Üçüncüsü, aristokrat aileden
gelen annesi Alexandra Angela MİNAKOVSKA,
Polonya asıllı. Polonezköy’lü
Minakovski ailesinden. Türkiye’de Polonya denilince aklımıza Polonezköy’ün
geldiğini biliriz.
Anne Minakovska’dan
söz etmişken, biraz bilgi verelim. Minakovska evde bol bol kitap okur. Piyano
çalar. Güzelliklere, inceliklere ve öğrenmeye meraklı bir hanımefendi.
Keyiflendiğinde gitar eşliğinde şarkılar söyler. Hem mükemmel bir eş, hem de mükemmel bir anne.
Minakovska’nın çok sevdiği eşi Hasanzade İbrahim ÇEKMEGİL, bir tarihte Safranbolu’dan
İstanbul’a gelip yerleşen oldukça varlıklı ve köklü bir ailenin oğlu. Anne Minakovska ömrünün
son yıllarına doğru, eşi İbrahim ÇEKMEGİL’İ kaybettikten sonra, müslüman olur. Adını da Atiye ÇEKMEGİL olarak değiştirir.
Küçük Leyla’nın
“matmazel”i Lejeune evlerinde görevli bir hanımefendi. Bu Fransız bakıcı bayan
Lejeune, küçük Leyla’ya Fransızca’yı öğretir. Fransız ve İtalya edebiyatı ile
dünya klâsiklerinin
kapısını açar. Küçük Leyla 13 yaşında Fransız klâsiklerini okur. Baudelaire,
Musset, Vigny en sevdiği yazarlardır. Çocukluğunda dünya edebiyatının,
tiyatrosunun, müziğinin, sanat ve
kültürünün her alanını öğrenir. Kitaplar, kitaplar, kitaplar...
Öğrenimi
Notre-Dame-de-Sion’da başlar. İstanbul İtalyan Lisesi’ni bitirir. İtalyan Lisesi’ni
bitirdikten sonra, Beyazıt Kütüphanesi’nde bir süre çalışır. İstanbul Belediye
Konserva-tuvarı’na
girer ve mezun olur. Bayan Reine GELENBEVİ’den, Cemal Reşit REY’den ve Muhittin SADAK’tan çok yararlanır.
Eşi İbrahim GENCER bankacıdır. İstanbul’dan
sonra çalıştığı bankanın Zürih ve
Frankfurt temsilciliklerinde de çalışır. Leyla GENCER eşi İbrahim Bey’e
hep “İbocuğum” diye hitap eder.
1949 yılında Ankara Devlet Tiyatrosu’nun
başında Muhsin ERTUĞRUL vardır. O tarihlerde
Opera, Devlet Tiyatroları’na bağlı. Muhsin
Hoca Leyla GENCER’e “Ankara’ya gel” der. Dönemin en büyük sopranolarından Giannina Arangi Lombardi’nin de teşvikiyle 1950’de Ankara’ya
gelir. Koro sınavına girer. Kazanır.
Önce korist olur.
Türkiye, 1950-1958
yılları arasında Ankara’da dünyanın en önde gelen krallarına, cumhurbaşkanlarına
Leyla GENCER’in aryalarını sunar.
Krallar, kraliçeler,
prensesler, prensler, dükler, baronlar, devlet başkanları, başbakanlar, büyükelçiler
Leyla GENCER’in aryalarını alkışlarlar.
Artık, Ankara Leyla
GENCER’e dar gelir. 1952’de İtalya’da çalışmaya başlar. Milano’da 1778’de yapılan
ünlü tiyatro binası ve İtalya operasının en önde gelen sahnesi sayılan “La
Scala”da solist olarak 20 Ocak 1957’de sahneye çıkar. İlk Türk sanatçısı olur.
“La Scala’dan
önce 1954’de Napoli’de “San Carlo Tiyatrosu’nda rol alır. Ankara, Belgrat, Ankara, Trieste,
Napoli, Palermo, Ankara, Lozan, Münih,
Ankara, Napoli, Torino, Ankara Varşova, Lodz, Poznan ve Ankara ile diğer
şehirlerdeki temsilleri birbirini izler.
Münih, Viyana, San
Francisco, Venedik, Floransa, Spoletto, Salzburg gibi uluslararası festivallere
katılır. Piyano eşliğinde resitaller sunar.
Londra’da Albert Hall’de,
New York’ta Carnagie Hall’de orkestra eşliğinde konserler verir. Primadonnalığa
yükselir.
Çok geniş repertuvarı
olan GENCER, özellikle Verdi, Donizetti, Bellini, Rossini ve Puccuni operalarındaki
yorumlarıyla övgüler alır. 1960’dan sonra başta Rus Operası olmak üzere diğer
operaları da repertuvarına katar. Unutulan ya da çok az sergilenen eserleri
yeniden canlandırır. 30’a yakın uluslararası ödül kazanır. Çeşitli nişanlar ile
birlikte 1994’te Ankara’da Sevda-Cenap And Vakfı Onur Ödülü Altın Madalyası alır. 1987’deki
15. Uluslararası İstanbul Festivali’ne katılır. Bu festival çerçevesinde 23.07.1987’de Aya
İrini’de konser verir. Türk ve dünya opera tarihine adını altın harflerle yazdıran
sanatçı. Bir ara adının ve milliyetinin
değiştirilmesi teklifine şiddetle karşı koyar. Millî kimliğinden ödün vermez. Evrenseli yakalar.
Dünya müzik
otoriteleri O’na, “Türk Divası” ( La Diva Turca) ünvanını verir. Hiç bitmeyen çalışma
ve öğrenme arzusuyla eserleri
seslendirir. Başkalarını taklit etmez. Orijinaldir. Okurken eserlere ruh katar. Her temsilinin sonunda
seyircisini yeniden feth eder. Alkışları dinmek bilmez. “La Diva Turca”
ünvanını alnının teriyle kazanır. O’nun
için hayat müziktir. 1988 yılında “Devlet Sanatçısı” unvanını alır.
O bitmez tükenmez Anadolu ateşini ruh ve
kültür zenginliği içinde seyircisine sunar.
Dünyayı ayağa kaldırır. Seyircisini gözyaşlarına
boğar.
Sesinin Özelliği,
sözcükleri seslendirmedeki berraklığı, her sözcüğün ritm ve anlamını bilerek
okuması eşsizdir.
O, araştırır.
İnceler. Her notayı, her sözcüğü tek tek tahlil eder. Yurt dışındaki
bir-iki emsali arasından sivrilir. Zirveye çıkar. Otuzbeş yıl ayakta
kalır. Operayı tek düzelikten çekip çıkarır. Seyircisini ruhundan, yüreğinden,
beyninden yakalar. Sevilir. Sayılır. Sahneye her çıkışında dev olur. Müziği huşu
içinde söyler. Sahneyi
zirvede iken, en çok tanındığı zamanda bırakır. Leyla GENCER, engin kültürü ve
sanatçı duyarlılığı ile seslendirdiği eserlerin yazarlarını ve bestecilerini
çok iyi anlar. Yorumlarıyla seyircisine
aktarmayı bilir.
Sesini renkten renge
sokar. Gereğinde yükseltir. Gereğinde kısar. Sesini, üstün oyun gücüyle
birleştirir, Müzikle, dramatik öğeyi çok iyi kaynaştırır.
İnsanın sağlığında
dikilen heykelini görmesi ne güzel. Kültür adamlarımızın, sanatçılarımızın
heykellerinin sayılarını giderek artırmalıyız. Evrensel olmayı başarmış,
uluslararası düzeyde ün kazanmış
bilim adamlarımızı, kültür adamlarımızı, sanatçılarımızı ve yazarlarımızı “Süleymaniye”, “Selimiye” gibi
korumalıyız. Çünkü O’nlar kültür
varlıklarımızdır. Bunun için heykelleri dikilmeli, yaptıkları canlı
tutulmalıdır. Leyla GENCER heykeli dikilmiş kültür varlığımızdır. Leyla GENCER
gururumuzdur.
LEYLA GENCER
HAKKINDA YAZILMIŞ KİTAPLAR
* CELLA, Franca “Leyla
GENCER, Romanzo Vero di una
Primadonna”
(Leyla GENCER - Bir
Primadonna’nın Gerçek
Romanı) C.G.S. Edizioni,
Venedik, 1986
* ORAL, Zeynep “Tutkunun
Romanı-Leyla GENCER”
Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, 318/13 - Ankara, 1992
* ORAL, Zeynep “Tutkunun
Romanı-Leyla GENCER”
Milliyet Yayınları, İstanbul,
1992
* ORAL, Zeynep “Leyla GENCER’e Armağan”
Sevda-Cenap
And Vakfı Yayınları, 1994 Onur Ödülü Altın
Madalyası Sahibi,
Dizi N. 6, Ankara, 1994
* ORAL, Zeynep “Tutkunun Romanı-Leyla GENCER” Doğan
Kitap-İstanbul, 1999
* ÖZİŞ,
Ünal (Prof. Dr.) “Leyla GENCER ve Opera Dünyası” Sevda-Cenap, And Vakfı
Yayınları, Ankara, 2006
BİR DELİKANLI PADİŞAH, BİR DELİKANLI ŞAİR
(POLONYA YAZILARI) / AHMET SEVGİ