Gazeteci yazar, araştırmacı, yayıncı, editör, Yeni Akit gazetesi köşe yazarı. “Saraybosna damadı” olarak da tanınan Ayhan Demir, Yeni Akit'teki köşe yazarlığı yanı sıra Ketebe Yayınlarında editörlük yapıyor.
Saraybosna
izlenimlerini 2020 yılında Balkan Defteri - İsimler, Eserler ve Hayatlar adıyla
yayımlayan Ayhan Demir, son ziyaretinden bu yana şehrin çok fazla değişmediğini
belirterek “Türkiye’de özellikle İstanbul sürekli değişim içerisinde olan bir
şehir, ama Saraybosna’nın en çok sevdiğimiz tarafı tabi ki her seferinde, her
geldiğimizde bıraktığımız gibi bulmamız. Bizi çeken, Saraybosna’yı en çok bize
sevdiren özelliklerden birisi, her geldiğimizde aşağı yukarı aynı olması” değerlendirmesini
yaptı.
Saraybosna
ve Mostar’da tanıtımını yaptığı "Balkan Defteri" isimli kitabında şu
değerlendirmeye de yer verdi:
"Açıkçası
bu kitabın hikayesi uzun bir hikaye. Yaklaşık 10 yıl süren bir serüveni var.
2009 yılında kitabın içerisinde de bahsetmiş olduğumuz isimlerden birisi olan
rahmetli Necad İbrişimoviç ile gerçekleştirdiğimiz bir röportaj sonrasında bu
fikir meydana çıktı. Hep aklımda şu vardı: Batılılar 1911-1912’den İstiklal
Harbi’ne kadar devam eden süreç içerisinde bizi Anadolu’ya çekilmeye mecbur ettiler.
Anadolu içerisinde tabiri caizse sıkıştı Türk halkı. Fakat bırakmış olduğumuz,
çekildiğimiz yerlerdeki halklarla irtibatımız hiçbir zaman kopmadı. Her ne
kadar önümüze, Batı sınırı olarak söylüyorum, Yunanistan ve Bulgaristan gibi
bir Ortodoks duvarı örünmüş olsa da. Bugün mesela Suriye’deki savaşla birlikte
gördüğümüz çok önemli bir hadise var. İşte her bayramda, her dini günde
Suriye’den savaş sebebiyle Türkiye’ye gelen kardeşlerimiz, karşı tarafa
Suriye’ye tekrar geri dönüş yapıyorlar ve sonrasında bayram bittiğinde veya
işte o önemli gün bittiğinde tekrar geri dönüyorlar. İşte aslında Balkan Harbi
ile bizim yaşadığımız şey buydu. Yani İstiklal Harbi’ne ve ondan sonraki
süreçte 1950’lere kadar bu durum böyle devam etti. 1950’lere kadar oradaki
Balkanlar özelinde söylüyorum tabi ki halk Türkiye’ye geldi, göç etti, ama
orada Türkiye’ye göçen insanların akrabaları yani, bizim amcalarımız,
dayılarımız, teyzelerimiz, yeğenlerimiz, İstanbul’da, İzmir’de, Konya’da
yaşayan insanların akrabaları Balkanlar’da kaldı."
“Balkanlar”
tabirinin çok doğru olduğunu düşünmediğini söyleyen Demir, “Bugünkü kullanımı
Balkanlar veya Osmanlı dönemindeki ismiyle Rumeli. Ama bugün mesela bizim
kanayan yaralarımızdan birisi Doğu Türkistan var. Şimdi Doğu Türkistan varsa
bunun batısı da var demektir. Batı Türkistan neresi? Türkistan neresi? Yazar
arkadaşlarımızdan İbrahim İzgi ile bizim sıkça kullandığımız bir tabir olarak,
Türkistan tabirini kullanmayı tercih ediyorum. Balkanlar, Rumeli denilen
Osmanlı dönemindeki coğrafya, benim kanaatime göre Batı Türkistan’dır. Bu tabir
birilerine garip gelebilir. O zaman bana şunu söyleyin: Makedonya’nın ismi
niçin Kuzey Makedonya oldu? Kuzey Makedonya varsa güneyi nerede? Demek ki bazı
coğrafik tabirler harita üzerinde resmi olarak bulunmasa bile bölgelere dair
tabirler olabilir. Batı Türkistan da Balkanlar için kullanılması gereken, bizim
kullanmamız gereken, literatüre yerleştirmemiz gereken tabirlerden birisi.”
KAYNAK:
"Balkan Defteri"nin yazarı Ayhan Demir: "Balkan Defteri"nin
yazarı Ayhan Demir: "Bizi kağıt üzerinde ayrı düşürdüler, yine kağıt
üzerinde birleşebiliriz" (balkannews.com.tr, 13.11.2021), Kosova’da neler
oluyor? (yeniakit.com.tr, 03 Ağustos 2022).
BALKAN
DEFTERİ"NİN YAZARI AYHAN DEMİR: "BİZİ KAĞIT ÜZERİNDE AYRI DÜŞÜRDÜLER,
YİNE KAĞIT ÜZERİNDE BİRLEŞEBİLİRİZ"
Söyleşi: Kayhan
Gül / BalkanNews
"Balkan
Defteri" kitabının yazarı Ayhan Demir, edebiyat alanında Türkiye ile diğer
Balkan ülkeleri arasındaki iş birliği olanaklarını “BalkaNA” YouTube kanalımıza
değerlendirdi.
“Saraybosna
damadı” olan ve bu şehre duyduğu sevgisini her fırsatta dile getiren Demir, son
ziyaretinden bu yana şehrin çok fazla değişmediğini belirterek, “Türkiye’de
özellikle İstanbul sürekli değişim içerisinde olan bir şehir, ama
Saraybosna’nın en çok sevdiğimiz tarafı tabi ki her seferinde, her geldiğimizde
bıraktığımız gibi bulmamız. Bizi çeken, Saraybosna’yı en çok bize sevdiren
özelliklerden birisi, her geldiğimizde aşağı yukarı aynı olması.” dedi.
Saraybosna
ve Mostar’da tanıtımını yaptığı "Balkan Defteri" isimli kitabından da
bahseden Demir, şunları söyledi:
"Açıkçası
bu kitabın hikayesi uzun bir hikaye. Yaklaşık 10 yıl süren bir serüveni var.
2009 yılında kitabın içerisinde de bahsetmiş olduğumuz isimlerden birisi olan
rahmetli Necad İbrişimoviç ile gerçekleştirdiğimiz bir röportaj sonrasında bu
fikir meydana çıktı. Hep aklımda şu vardı: Batılılar 1911-1912’den İstiklal
Harbi’ne kadar devam eden süreç içerisinde bizi Anadolu’ya çekilmeye mecbur
ettiler. Anadolu içerisinde tabiri caizse sıkıştı Türk halkı. Fakat bırakmış
olduğumuz, çekildiğimiz yerlerdeki halklarla irtibatımız hiçbir zaman kopmadı.
Her ne kadar önümüze, Batı sınırı olarak söylüyorum, Yunanistan ve Bulgaristan
gibi bir Ortodoks duvarı örünmüş olsa da. Bugün mesela Suriye’deki savaşla
birlikte gördüğümüz çok önemli bir hadise var. İşte her bayramda, her dini
günde Suriye’den savaş sebebiyle Türkiye’ye gelen kardeşlerimiz, karşı tarafa
Suriye’ye tekrar geri dönüş yapıyorlar ve sonrasında bayram bittiğinde veya
işte o önemli gün bittiğinde tekrar geri dönüyorlar. İşte aslında Balkan Harbi
ile bizim yaşadığımız şey buydu. Yani İstiklal Harbi’ne ve ondan sonraki
süreçte 1950’lere kadar bu durum böyle devam etti. 1950’lere kadar oradaki
Balkanlar özelinde söylüyorum tabi ki halk Türkiye’ye geldi, göç etti, ama
orada Türkiye’ye göçen insanların akrabaları yani, bizim amcalarımız,
dayılarımız, teyzelerimiz, yeğenlerimiz, İstanbul’da, İzmir’de, Konya’da
yaşayan insanların akrabaları Balkanlar’da kaldı."
"Batılılar
bizi parçalasalar da bölseler de yok edemediler"
"Her
ne kadar Batılılar bizi parçalasalar da bölseler de yok edemediler." diyen
Demir, "Ailemizin bir kolu Balkanlar’da kaldı, fakat irtibatımız
kesilmedi. Bu düşünceden hareketle bu kitap ortaya çıktı. Daha özetle söylemek
gerekirse madem ki bizi kağıt üzerinde ayrı düşürdüler, yani harita üzerinde
demek istiyorum, bizler yine kağıt üzerinde, yani kitap üzerinde
birleşebiliriz, bir araya gelebiliriz." ifadelerini kullandı.
Merhum
Boşnak lider Aliya İzetbegoviç’in “İlerlemiş medeni halkların hatıraları
vardır.” ve buna paralel olarak İsmet Özel’in “Neyi kaybettiğini hatırla.”
ifadelerine atıfta bulunan Demir, “Her ne kadar aynı dili konuşmasalar da aynı
düşünce ve ruh dünyasına sahip olan iki insanın söylemiş olduğu sözler,
birbirini destekleyen söz. Bu iki cümle de aslında kitabın tetikleyici
noktalarından birisi oldu. Yani neyi kaybettiğimizi hatırlamamız gerekiyor,
hafızamızı yeniden tazelememiz gerekiyor. Bunun için de işte İvo Andriç, Meşa
Selimoviç, İsmail Kadare gibi bazı isimler, Arnavut ve Boşnak veya işte
Yugoslavya edebiyatından gelen bazı isimleri Türk halkı biliyor, fakat bunun
devamı yok. Bunun devamının gelmesi için, Balkan halklarıyla Türk milletinin
yeniden kaynaşabilmesi için hafızalarını tazelemeleri gerekiyordu. Bu anlamda
“Balkan Defteri”ni yazmayı tercih ettim.” dedi.
Kitabın
adındaki “defter” ifadesine de işaret eden Demir, “Bilirsiniz defterin
içerisine neyi isterseniz yazarsınız. Güzel şeyler de vardır, kötü şeyler de.
İstediğiniz şeyi not edebilirsiniz. Bu kitap da biraz aslında öyle bir özelliğe
sahip. İçerisinde ismini andığımız zaman gurur duyduğumuz, içimizi ferahlatan
isimler de var, ismini andığımız zaman nefretimizi körükleyen, duygularımızı olumsuz
yönde tetikleyen isimler de var.” ifadelerini kullandı.
Balkan
edebiyatından birçok önemli eseri Türk okuyucuyla buluşturan Ketebe
Yayınları’nda da Balkan Kitapları Danışmanı ve Editörü olarak görev yapan
Demir, Ketebe olarak birkaç isimden ibaret olan Balkan edebiyatçılarının
isimlerini çoğaltmayı ve bu isimlerin bu kadarla sınırlı olmadığını anlatmayı
hedeflediklerini belirtti.
Kuruldukları
2018’den 2021’e kadar geçen üç yılda 400’e yakın kitap yayınladıklarını
vurgulayan Demir, “Bunun içerisinde neredeyse dörtte biri Balkan
edebiyatçılarının kitapları. Bunun içerisinde İvo Andriç de var, Meşa Selimoviç
de var. Bunun yanında Arnavut edebiyatının önemli kalemlerinden İsmail Kadare
de var. Buna ilaveten mesela Arnavutluk’ta Yazarlar Birliği Başkanlığı yapmış
Dritero Agolli gibi bir ismi dahil ettik yazar kadromuza. Bunun yanında
Makedonya’da bir Arnavut yazar olsa da Tiran’dan tutun da Prizren’e kadar çok
tanınan etkili kalemlerden birisi Kim Mehmeti’yi yazar kadromuza dahil ettik.
Tabi Boşnak edebiyatçılardan Necad İbrişimoviç, Cevad Karahasan gibi Bosna
Hersek’te çok bilinen, sevilen ve okunan yazarları dahil ettik.” dedi.
Ketebe
olarak sadece edebiyat kısmına ağırlık vermekle kalmadıklarını vurgulayan
Demir, “Edebiyat bir meselenin taşınması anlamında bir ayaksa diğer ayak da
fikriyattır. Rahmetli Aliya İzetbegoviç gibi hem Balkanlar’da hem de Türkiye’de
özellikle fikriyatıyla etkili olmuş bir ismi de Ketebe’ye dahil ettik. Şu anda
sekizinci kitabı Türkçeye çevrildi ve yayınlanmaya hazır durumda. Bu seriyi
tamamlamayıp 11 kitaplık komple bir set haline getireceğiz çok yakında.” diye
konuştu.
Genç
Müslümanlar Teşkilatı’nın tarihçesini içeren bir kitap ile rahmetli Aliya’nın
en güçlü kalesi olarak tabir edilen Omer Behmen’in günlüklerinden oluşan bir hatıratı
da tercüme edeceklerini aktaran Demir, “Bunun yanında Srebrenitsa dendiğinde
ilk akla gelen isimlerden biri olan Hasan Nuhanoviç’in ‘Birleşmiş Milletler
Bayrağı Altında’ isimli kitabını da en kısa zamanda yayınlamayı planlıyoruz.”
dedi.
"Balkanlar
Batı Türkistan’dır"
“Balkanlar”
tabirinin çok doğru olduğunu düşünmediğini söyleyen Demir, “Bugünkü kullanımı
Balkanlar veya Osmanlı dönemindeki ismiyle Rumeli. Ama bugün mesela bizim
kanayan yaralarımızdan birisi Doğu Türkistan var. Şimdi Doğu Türkistan varsa
bunun batısı da var demektir. Batı Türkistan neresi? Türkistan neresi? Yazar
arkadaşlarımızdan İbrahim İzgi ile bizim sıkça kullandığımız bir tabir olarak,
Türkistan tabirini kullanmayı tercih ediyorum. Balkanlar, Rumeli denilen
Osmanlı dönemindeki coğrafya, benim kanaatime göre Batı Türkistan’dır. Bu tabir
birilerine garip gelebilir. O zaman bana şunu söyleyin: Makedonya’nın ismi
niçin Kuzey Makedonya oldu? Kuzey Makedonya varsa güneyi nerede? Demek ki bazı
coğrafik tabirler harita üzerinde resmi olarak bulunmasa bile bölgelere dair
tabirler olabilir. Batı Türkistan da Balkanlar için kullanılması gereken, bizim
kullanmamız gereken, literatüre yerleştirmemiz gereken tabirlerden birisi.”
dedi.
“Balkanlar’daki
sınır meseleleri 100 yıldır çözülemediyse bunlar demek ki doğal sınırlar
değil.” diyen Demir, şunları söyledi:
“Saraybosna’dan
tutun da Üsküp’ten, Prizren’den, İşkodra ve Yanya’dan tutun da İstanbul’a kadar
gelen o coğrafya bir bütündür. Böyle bakıyorum ben. Aslında hafızamızın
tazelenmesi olarak bakmak lazım. Unuttuğumuz, uzun süredir görüşmediğimiz
akrabalarımızla yeniden tanışmak bana daha anlamlı geliyor. Biz birbirimize
yabancı değiliz. Hala Saraybosna’da İstanbul için şarkılar söylenir. Hala
İstanbul’da her Türkün aklında fikrinde Saraybosna vardır. Saraybosna bizim
için sarışın kardeşlerimizin memleketidir.” dedi.
Balkan
ülkelerinde yerel dillere tercüme edilen Türk yazarların sayılarının
artırılması gerektiğine de değinen Demir, eski Yugoslavya döneminde Nazım
Hikmet ve Atilla İlhan ile sınırlı olan bu alanın, bugün ise Orhan Pamuk ve
Elif Şafak’tan çok öteye gidemediğine dikkati çekti.
En
az 10 ila 15 Türk edebiyatçının eserlerinin Balkan dillerine tercüme edilmesi
gerektiğini vurgulayan Demir, “Bu anlamda Kültür Bakanlığı aslında TEDA üzerinden
bazı faaliyetler yürütüyor. Biz de Ketebe olarak bunun üzerinden çeşitli
çalışmalar yapıyoruz. Zaman zaman bu tür çalışmalar oluyor. Tabi ki her şeyi
devletten beklememek lazım. Ketebe’nin yayınlanan eserlerinin Balkan dillerine
çevrilmesi noktasında çeşitli ülkelerdeki yayınevleriyle görüşmelerimiz devam
ediyor.” diye konuştu.
Saraybosna’ya
veda etmenin asla mümkün olmadığını, aslında buradan ayrılırken sadece “virgül
koyduğunu” söyleyen Demir, sözlerini şöyle tamamladı:
"Vedanın
anlamı noktadır. Saraybosna’ya nokta konulmaz. Burada teyzelerimiz var,
amcalarımız var, yeğenlerimiz var. Saraybosna’ya veda etmememizi sağlayacak
sebeplerden birisi de kitapların yanında, edebiyatın yanında, akrabalık
bağlarımızı kuvvetlendirmemizdir. Ben de bu şehrin damatlarından birisiyim.
Allah ömür verdiği sürece bu şehre gelip dolaşmaya, gezmeye, ziyaret etmeye,
sıla-i rahime devam edeceğiz. Türkiye’deki insanların Balkan ülkeleriyle
akrabalık bağlarını yeniden tesis etmesi gerek. Modern Türkiye Cumhuriyeti
içerisinde aile bağlarını kuvvetlendirmek anlamında evlilikleri çoğaltmamız
lazım. Evlilikler çoğaldığı sürece de hiçbir zaman biz Saraybosna’ya veda
etmeyeceğiz. Corce Balaşeviç’in bir şarkı sözü var: Her şey gelir geçer,
Saraybosna kalır. Yani her şey gelir geçer, ama İstanbul ile Saraybosna
arasındaki bağ koparılamaz."
KAYNAK:
"Balkan Defteri"nin yazarı Ayhan Demir: "Balkan Defteri"nin
yazarı Ayhan Demir: "Bizi kağıt üzerinde ayrı düşürdüler, yine kağıt
üzerinde birleşebiliriz" (balkannews.com.tr, 13.11.2021).