İktisatçı, gazeteci yazar. Eski Maliye Bakanı Merhum Adnan Kahveci'nin yeğenidir. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu. Sermaye piyasalarında uzun süre araştırmacı olarak çalıştı. Bu arada görüş ve makaleleri değişik yayın gruplarında yer aldı.
İlk
günlük yazılarına Yeni Şafak Gazetesinde başladı; sonrasında ise Stargazete ve
Türkiye Gazetesinde köşe yazıları yazdı, ekonomi şefliği yaptı.
Şimdi
ise kuruluşundan bu yana Karar Gazetesi ekonomi şefliği ve ekonomi yazarlığına
devam ediyor.
İbrahim Kahveci'nin Türkiye Ekonomisi ile ilgili yazmış olduğu makaleler fazlasıyla dikkat çekmiştir. Eleştiri gerekiyorsa eleştiri, övmek gerekiyorsa hak edildiği kadar övgü derecesinde yazılarına içerikler eklemiştir.
Karar Gazetesi Ekonomi yazarı olmasının yanı sıra, birçok televizyon kanalında ekonomi ile ilgili programlarda yer almıştır.
KAYNAKÇA:
İbrahim Kahveci kimdir? İbrahim Kahveci haberleri (newstr.net, haberdurus.com, eksisozluk.com,
haberler.com, yeniasya.com.tr, yenicikanlar.com.tr, gazeteoku.com,karar.com,
18.06.2019), İbrahim Kahveci yazıları (karar.com, 22.03.2022).
SANAYİSİZLEŞME
İbrahim KAHVECİ
Bazı
sorunları anlatmak epey zordur. Mesela siz vatandaşa sorunlardan bahsederken
“Kardeşim yollardaki araba sayısını görmüyor musun?” diyebilir.
Mesela
91 seçimlerindeki vaatleri duyan Adnan Kahveci, daha o gün Türkiye´nin en az 10
yıl kaybedeceğini söylemişti.
Önceki
gün eski Merkez Bankası Başkanlarından Durmuş Yılmaz İyi Parti Ekonomiden
Sorumlu Başkan Yardımcısı olarak genel ekonomi sunumunu gerçekleştirdi. Bazı
satırbaşlarını yeniden hatırlatmak istiyorum: İtiraz edilecek bir nokta var mı?
-Demokrasi
olmazsa ekonomik kalkınma da olmaz...
-2001
öncesi işlenen günahları tekrar işlemeye başladık.
-Borçlanmadan
büyüyemiyoruz. Daha kötüsü ise, borç maliyeti artıyor ama büyüme düşüyor.
-Sanayisizleşme
gibi bir sorunumuz var. İmalat sanayinin payı yüzde 20´lerden yüzde 16,5´e
geriledi.
-Bu
büyüme modelinin değişmesi lazım. Alınan dış borçlarla döviz yaratıcı yatırım
ve büyüme gerçekleşmiyor. Bu nedenle dış borç artışı ilerisi için en önemli
nokta.
-Düşük
ve orta teknoloji alanında yoğunlaştık. Orta üstü ve yüksek teknoloji alanına
giremedik.
-Mehmet
Şimşek´in bahsettiği “Yerlileştirme Yürütme Kurulu” konusunda çok geç kaldık.
-1
dolarlık yerli imalat için 0,82 dolar ithalat gerekiyor. Yabancı sermaye ve
yabancı mallara bağımlılığımız haddinden fazla arttı.
-Borç
ödeme sorunu yaşayan yaklaşık 4 milyon vatandaşımız var. Bu sayı önemli.
-TÜİK
verileri ciddi derecede sorgulanır noktada. Geçmişte Arjantin´in yaşadığı
olayları hatırlamak gerekir. (Arjantin enflasyona dayalı tahvil satmış ama
ödeme zamanı istatistik kurumuna emir verilerek enflasyon olduğundan çok düşük
ilan edilmiş. Ve Arjantin uluslararası piyasalardan kovulmuş)
-Veri
güvenilirliği sorunu 1 numaralı sorunumuz haline geliyor.
ÜRETİM NEDEN
ÇÖKÜYOR?
Son
iki gündür bu konuyu işliyorum. Aslında bu sorunu 2010´dan beri işliyorum. Eski
yazılarımda defalarca dile getirdim.
2010
yılında en fazla şu noktaya gitmiştim: “BU GİDİŞLE BÜYÜME GÜCÜMÜZÜ
KAYBEDECEĞİZ.”
Evet,
2010 -2011 yıllarında yüzde 10´nun üzerinde büyüme rakamlarına rağmen defalarca
“büyüme gücümüzü kaybetme” tehlikesine dikkat çeken yazılar yazdım. O günlerde
bana “Millet o kadar mutlu ki, sana ne oluyor?” diyorlardı. Büyüme verileri
kağıt üzerinde artırılmasaydı acaba şu anda kişi başına gelirimiz ne olurdu?
Ben söyleyeyim mi... Bugün ki resmi verilerden en az 3 bin dolar daha az
olurdu.
Bugün
kişi başına gelirimiz 12 bin dolar civarında görülüyor. Buna göre sadece 4
kişilik bir ailenin aylık geliri 15 bin lira civarında olmalı.
Sorarım
size, ailesinin aylık geliri 15 bin lira olan kaç kişi var?
Yine
TÜİK´in Yaşam ve Gelir verilerine bakın. Oradaki verilere göre aylık geliri bu seviyenin altında olan kesim
nüfusun yüzde 90´ının oluşturuyor.
Bu
nasıl bir gelirdir ki, nüfusun yüzde 90´ı bu gelire ulaşamıyor. Üniversite
sınavını ilk yüzde 1´0 -2,0 dilimler içinde kazanmış ve çok iyi işi olan kaç
aile aylık 15 bin TL kazanıyor?
Türkiye´de
orta sınıf dediğimiz eğitimli kesimin gelir artışı ilkokul ve okuma yazma
bilmeyenlerin daha gerisinde kaldı. Hatta lise mezunları dahi üniversite
mezunlarından daha yüksek bir gelir artışına ulaştı.
Ama
yine bir başka veride ülkemizin orta-yüksek teknoloji üretiminde artış olduğu
görülüyor. Acaba bu verilere bakınca bir Türkiye mucizesinden mi bahsedeceğiz?
Yani bizde teknoloji ve bilimi okumayan (veya az okuyan) kesim mi başarıyor...
Resmi
verileri izlediğimizde “Nuh peygamberimizin oğlunu cep telefonu ile aradığı”
sözüne inanmamak elde mi? Ya da, google aslında II.Abdülhamit´in bulduğuna...
Acaba
şu gerçekle ne zaman yüzleşeceğiz: Dış borçlanma ile yabancının ürettiği
malları Türkiye´de satarak IMF´nin oluşturduğu bu modeli 2001´den bu yana
uygulamaktan ne zaman vazgeçeceğiz?
2003-Ocak
2018:
Verilen
cari açık: 555 milyar 411 milyon dolar.
Yabancıdan
gelen döviz: 604 milyar 776 milyon dolar.
Kaynağı
belirsiz gelen döviz: 37 milyar 562 milyon dolar.
KAYNAK:
Sanayisizleşme (haberdurus.com, 21.03.2018).
TÜRKİYE’NİN
‘BÜYÜK BUHRANI’
İBRAHİM KAHVECİ
Dün
gazeteye gelmeden önce ‘Ebedi Yol’ filmini izledim: 1930 büyük buhran nedeniyle
ABD’den ve Kanada’dan Avrupa’ya tersine göç eden bir Finlandiya vatandaşının
gerçek hayat hikayesi anlatılıyor.
Büyük
buhran...
Yani
öyle kısa dönemde biten kriz değil. Önce bir kriz dalgası ve ardından uzun süre
devam eden bunalım dönemi.
Geçen
hafta Fitch Türkiye’de yeniden büyüme için 2021’i işaret etti. Ama yeterli mi?
Büyümeyi
ikiye ayırıyoruz: 1-Nüfus büyümesi. 2- Reel büyüme.
Türkiye
uzun yıllar nüfus büyümesi ile gerçek büyümeyi karıştırdı. Tıpkı 2003-2018
arasında yaşanan ‘kredi büyümesi’ gibi.
Sahi
biz gerçekten ne kadar büyüdük? Siyasilerin dediği gibi 3-3,5 kat bir büyüme
gerçek miydi?
Şimdi
tam da bu gerçeklerle yüzleşme zamanı.
Gerçek
bir büyüme sağlamış olsaydık, bu süreçte (2015 ve sonrası) yapılan yanlışların
faturası bu kadar ağır olur muydu? Hiç sanmıyorum.
Bugün
son 17 yılın faturasını ödeyeceğimiz bir kriz ve büyük buhran içindeyiz. Prof.
Dr. Asaf Savaş Akat’ın dediği gibi, bu sorunu aşmanın yolu da öyle basit bir
kaç adım olamaz. Hele hele yabancı sermayeye bel bağlayan çıkış yolları ile hiç
olamaz.
Kur
artışlarının etkisini hesaba katmadan aktarıyorum. (Aslında çok daha derin
analiz yapılabilir):
2003
sonunda 468 milyar lira GSYH karşısında 66 milyar kredi var. Kredi oranı %14,1.
2004
yılında krediler 33 milyar TL artarken, GSYH 109 milyar TL artıyor. Kabaca
büyümenin yüzde 30’u kredi büyümesi.
2003-2018
arasında:
GSYH
artışı= 3 trilyon 359 milyar TL
Kredi
artışı= 2 trilyon 452 milyar TL
Kredili
büyüme oranı % 73
Siz
bunun yanına bir de nüfus büyümesini ekleyin.
ABD’de
% 2’nin altındaki büyümeye büyük tehlike gözüyle bakılıyor. Yani topluma
yansımayan bir büyüme...
Bizde
bu oran aslında % 4-4,5 arası bir büyüme oranıdır. Bunun altında kalan büyüme
oranları topluma yansımıyor. Hatta fakirleşmeye bile gidiyor.
Şimdi
neden bugün yaşanılan sürece ‘Kriz’ ve sonrası ‘Bunalım’ diyorum; ya da
ikisinin toplamı olarak ‘Buhran’ diyorum?
Çünkü
geçmiş 17 yılda yaşadığımız şişkinliğin faturasını ödeyeceğiz de ondan. Dış
borca dayalı kredi büyümesi artık tersine döndü. Maliyetler çok daha yüksek.
Bir
örnek üzerinden olayı açıklayayım: Dış ticaret açığı ve cari açık oranına bakalım.
1994
yılında dış ticaret açığının ihracata oranı % 23 etmektedir. 4 milyar 167
milyon dolar dış açık ve 18 milyar 106 milyon dolar ihracat vardı. Buna
karşılık cari işlemler 2 milyar 631 milyon dolar fazla vermiştir.
Aslında
gerçek rakam şudur: İhracatın % 37,5’i kadar dış açık düzeyinde cari işlemler
sıfır vermektedir.
2001
krizinde dış açık oranının yüzde 20,2’si düzeyinde cari işlemler sıfır düzeyine
gelmektedir. Çünkü dış borç ve faiz yükü artık artmıştır.
Ya
şimdi?
2018
yılı rakamına toplu bakalım: 41 milyar 811 milyon dolar dış ticaret açığına
karşılık 27 milyar 125 milyon dolar cari açık var. Yani cari açığın sıfır
olması için dış açığın 14 milyar 686 milyon dolar olması gerekiyordu. Bunun da
ihracata oranı % 8,4 etmektedir.
Nisan
2018-Nisan 2019 rakamına bakalım: Dış açık 24 milyar 001 milyon dolar ama yine
cari açık var; o da 8 milyar 634 milyon dolar. Cari açığın sıfır olması için
dış açığın 15 milyar 367 milyon dolar olması ve bunun da ihracata oranının
yüzde 8,7 olması gerekiyordu.
Olay
şu: Yüksek dış borç ve faiz yükü ile yabancı yatırım kâr payları etkisiyle
artık cari işlemler için çok daha yüksek oranda dış denge sağlamamız gerekiyor.
Bugün
% 7,5-8 aralığında bir dış borç faizi ödüyorsak ve dış borcumuz 450 milyar
dolar seviyesine gelmiş ise bu tablo bize daha çok kemer sıkmamız gerektiğini
söylüyor. İşte o nedenle bu sefer sadece bir kriz değil, ek olarak uzun süreli
bir buhran (düşük gelir seviyesinde yaşama) dönemi bizi bekliyor diyoruz.
Kemer
sıkma deyince durum nedir? Yerleşik hanehalkı tüketimi:
2001/II.
çeyrek yüzde -9,3; III. çeyrek % -7,4 ve IV. çeyrek % -7,6 daralma.
2009/I.
çeyrek % -9,3 daralma.
2018/IV.
çeyrek % -8,9 ve 2019/I. çeyrek % -4,7 daralma.
Unutmayalım
ki; 2019 başında Mart yerel seçimleri için açılan musluklar depoyu boşalttı.
Seçimler bitince o depo dolacak ve harcamalar daha da kısılacak. Muhtemelen
boşalan depoya su ihtiyacı olacak ve yeni vergi ile zamlar bizim için bekleyen
talihimiz olarak Milli Piyango’dan gelmeyecek.
Hazır
mısınız?
KAYNAK:
Türkiye’nin ‘Büyük Buhranı’( karar.com, 17.06.2019).