Halime Kökçe

Televizyon Yorumcusu, Gazeteci-yazar, Araştırmacı Yazar, Eğitimci

Doğum
Eğitim
Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Diğer İsimler
Halime Kökce

Gazeteci-yazar, eğitimci,  tv programı yorumcusu, araştırmacı yazar. Kitaplarında ve gazete yazılarında Kökce soyadını kullanmakta, medyada Halime Kökçc olarak da geçmektedir. 

1974 yılında Rize’nin Karaağaç (Raşot) köyünde doğdu. İlkokulu İzmit’te okudu. İstanbul Fatih Kız Lisesini bitirdikten sonra 1997 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden “Bir Sivil İtaatsizlik Örneği Olarak Başörtüsü Eylemleri” teziyle mezun oldu. Tezi Doğu Batı dergisinde yayınlandı.

1998’de Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde başladığı yüksek lisans eğitimini başörtüsü yasağı dolayısıyla ancak 11 yıl sonra tamamlayabildi ve 2009’da “Two Transformative Actors of Turkish Politics: Justice and Development Party and Kurds” başlıklı teziyle mezun oldu. Marmara Üniversite Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Ortadoğu Sosyolojisi ve Antropolojisi bölümünde doktora çalışması devam etmektedir.

Halime Kökçe, eğitimini tamamladıktan sonra 1999’da bir yıl süre ile bir kolejde felsefe grubu dersleri öğretmenliği yaptı. 2000 -2007 arası Gerçek Hayat dergisinde önce editör olarak sonra da yazı işleri müdürü olarak çalıştı.

2021 yılında Ak Parti İstanbul Başkan Yardımcısı seçilen Halime Kökçe, 2007 yılından bu yana Star gazetesinin fikir eki Açık Görüş’ün editörlüğü ile Star gazetesinde köşe yazarlığını sürdürmekte, ayrıca TRT 1, CNN Türk gibi çeşitli tv kanallarında konuk olarak siyasi yorumlar yapmaktadır. Ayrıca yayımlanmış kitapları vardır.

Halime Kökçe, evli ve iki çocuk annesidir.

 

Kitapları:

 

Ak Parti ve Kürtler (2011)

Türkiye'ye Ayak Uydurmak (2017)

Sekülerleşme ve Dindarlık Bağlamında Kürt Milliyetçiliği (2021)

 

Katkıda Bulunduğu Kitaplar:

 

Filistin - Kadınlar Yazdı

Kadın Oradaydı

 

KAYNAK: Halime Kökçe kimdir? (haberler.com, 4 Ocak 2021), Halime Kökçe Akşam Baskısı'na Konuştu: Kanal İstanbul ... (YouTube • Akşam TV, 2 Ocak 2020), 'Kabataş' iddiasının mimarlarından Halime Kökçe (cumhuriyet.com.tr, 26 Şubat 2021), Halime Kökçe: 28 Şubat Bir Medya Darbesidir (YouTube, Gazeteciler 27 Şubat 2021),Halime Kökçe kimdir (yeniakit.com.tr, 14.03.2022), Halime Kökçe kimdir (yeniakit.com.tr, 14.03.2022), Halime Kökçe kitapları (dr.com.tr, sozcukitabevi.com, kidega.com, kitapyurdu.com, 14.03.2022), Halime Kökce Yazıları - Anladınız mı “Dünya beşten büyük” ne demek? (star.com.tr, 14.03.2022).

 

 

 

 

 

ANLADINIZ MI “DÜNYA BEŞTEN BÜYÜK” NE DEMEK?

Bir savaşın dünya savaşı adını alabilmesi için bir şart var; tanımında yok belki ama realitede var. Dünya savaşları Avrupa kıtasında yaşanıyor. Yıllardır konuşulur, yeni bir dünya savaşının eşiğinde miyiz diye. Suriye'deki iç savaş da baktığınızda ABD ve Rusya'nın karşıt saflarda olduğu bir savaştı. Aynı şekilde Koalisyon Güçleri içinde yer alan Fransa, Almanya, Hollanda gibi ülkeler de Suriye savaşında taraftı. Türkiye ise savaş hemen yanı başında gerçekleştiğinden, savaşın göç yükünü çekmek durumunda kaldığından ve en önemlisi de Suriye'de vekalet savaşı veren güçlerin hemen tamamı tarafından kullanılan PKK ve DEAŞ'ın hedefinde bir ülke olduğundan bugünkü tarafsız tutumunu gösteremedi.

Gösteremezdi de. Askeri varlığını hissettirene kadar savaş adeta ülkemiz sınırlarından içeriye sokulmaya çalışılıyordu. Dolayısıyla Türkiye buna mani olmak ve terör oluşumlarının İstanbul dâhil büyük şehirlerimizde gerçekleştirdikleri saldırıları sona erdirmek için sınır ötesi operasyonlara ve kara harekâtına mecbur kaldı...

Bugün tek ses olan Avrupa'nın Suriye'deki savaşta en önemli gündemi, Suriyelilerin Türkiye'yi aşıp Avrupa'ya geçmelerine engel olmaktı. Şimdi Ukraynalılara açık kapı politikası uyguluyorlar, mülteciler için gerekli gördükleri hiçbir prosedürü uygulamadan üstelik.

Yani demem o ki Ukrayna'da karşı karşıya gelen güçler, söz konusu Suriye olduğunda vekilleriyle iş gördüler. Suriye savaşı bir silah pazarı olarak anlamlıydı. Ölenin de öldürenin de onlarla bir ilgisi yoktu. Türkiye savaşın en başından beri ısrarla güvenli bölge talebinde bulundu. Bu hem savaşın derinleşmesine mani olacak, hem Esad'ın demografiyi değiştirmesini engelleyecek, hem böylece Türkiye göç ve terör olaylarıyla bu denli uğraşmak zorunda kalmayacaktı. Tabii bunların hiçbiri Avrupa'nın ve ABD'nin umursadığı şeyler olmadı.

Gel gelelim Rusya Ukrayna'yı işgale kalktığında herkes hep beraber üçüncü dünya savaşından söz eder oldu. Birinci Dünya Savaşı, imparatorlukların paylaştırıldığı bir sonla neticelendi. Osmanlı en çok kaybedeni oldu savaşın.

2. Dünya Savaşı, denilen o ki Avrupa'nın travmasıdır. Bir daha Avrupa topraklarında savaş olmasın diye Almanya'nın silahsızlandırıldığı bir düzen kuruldu. ABD'nin Avrupa'ya hami olduğu bir düzen...

Şimdi yeniden bir dünya savaşından söz ediliyor. Çıktı diyen de var, "Zelenskiy aklına yansın, onu Rusya'ya diklenmeye kışkırtanların hiçbirini günün sonunda arkasında bulamayacak" diyenler de...

Savaşın şu haliyle bile yeterince büyük maliyeti oldu, pandeminin yol açtığı ekonomik krizi tüm dünyada derinleştirdi. Her şeyin ABD tarafından kontrol edilebildiği, dolar cinsinden olmayan bir ödemenin yapılamadığı, kredi kartlarının yine ancak ABD menşeili şirketler aracılığıyla uluslararası kullanımının mümkün olduğu, kimsenin parasının küresel finans ağında güvende olmadığının anlaşıldığı ve bu sistemi bypass eden yeni araçların araştırıldığı bir vasat ortaya çıktı.

Şu karmaşa ve ikiyüzlülükler içinde Türkiye'nin aldığı pozisyon, hem Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın öteden beri dile getirdiği "Dünya beşten büyüktür" ikazını hem de "Daha adil bir dünya mümkün" şiarını bir kez daha dünya kamuoyuna hatırlattı.

Hiç istemeyiz, yeni bir dünya savaşı çıksın. Türkiye'nin, Antalya'da Ukrayna Dışişleri Bakanı ve Rus Dışişleri Bakanı'nı bir araya getirmesi, ardından 17 devlet başkanı, 80 bakan, 35 uluslararası kurum temsilcisiyle çok sayıda ülkeden 2 bin 500 katılımcının iştirak ettiği Antalya Diplomasi Forumu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın buradaki hitabı, Türkiye'yi istikrarlılaştırıcı, uyumlulaştırıcı, ihtilafları izale edici bir diplomasinin güçlü aktörü olarak öne çıkartıyor.

Doğu Akdeniz'deki haklarından taviz vermeyen, Karabağ'daki askeri başarının ardından Ermenistan ve İsrail ile de ilişkileri normalleştiren bir ülke Türkiye. BAE ile yeniden başlayan ilişkileri de göz önünde bulundurunca, artık sırada Mısır'ın olduğunu daha rahat söyleyebiliriz.

Türkiye zor geçen 10 senenin ardından bölgesi için onarıcı ülke misyonunu üstlenmiş durumda. Küresel aktörlere de yardıma hazır.

KAYNAK: Halime Kökce Yazıları - Anladınız mı “Dünya beşten büyük” ne demek? (star.com.tr, 14.03.2022).

 

SEKÜLER KÜRTLER PKK’NIN MANİPÜLASYONLARINA AÇIK

Gazeteci yazar Halime Kökçe doktora tezinden yola çıkarak kaleme aldığı Sekülerleşme ve Dindarlık Bağlamında Kürt Milliyetçiliği adlı kitabında seküler Kürtlerin PKK’nın manipülasyonuna daha açık olduğuna dikkat çekiyor.

 

Röportaj: Sevda Dursun / Yeni Şafak

 

Kürt siyasi hareketinin tarihsel sürecine baktığımızda, Cumhuriyet dönemine uzanan bir milad karşımıza çıkıyor. Kemalist milliyetçilik ve laikçi politikalarla Kürtlere uygulanan zulüm, özellikle dindar Kürtlerin siyasallaşmasının zeminini hazırlıyor. Gazeteci Dr. Halime Kökçe, doktora tezi olan “Sekülerleşme ve Dindarlık Bağlamında Kürt Milliyetçiliği” kitabında, Kürt milliyetçiliğinin dindarlar ve sekülerler arasındaki ortak ve ortak olmayan yönlerine dikkat çekiyor.

Araştırmanın en çarpıcı noktasından, belki de kitabın ortasından başlamak istiyorum. Kitabında sol seküler Kürtlerle dindar Kürtler arasındaki mesafenin kapandığına, buna mukabil İslamcı Türklerle İslamcı Kürtler arasına mesafe girdiğine yönelik tespitlerin var. Bunu son yıllardaki siyasi aktörlerden de gözlemleyebiliyoruz. Sebebine yönelik neler söylemek istersin?

Bu tespit benden önce konuyu çalışan akademisyen ve sahayı bilen siyasetçilerin de tespiti. Tabii bu tespitin katı ve değişmez olduğunu söyleyemeyiz. Yine de bu tespiti yapmaya imkan veren veriler benim çalışmamda da karşıma çıktı. Sebebine bakmak lazım tabii ki. Önemli olan bence bu. Ayrıca sekülerleşmenin kendi doğasına, etnik milliyetçilikle sekülerleşmenin birbirini nasıl beslediklerine bakmak lazım. Bu tespiti yaparken bu verileri de göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Bana kalırsa en temelde Kürt sorununun merkez kaç yapısıyla alakalı bir süreç bu. Bir zamanlar İslamcılık, Kürtlerin müstakilen yaşadığı sorunları da kapsayan bir üst tanımlamaydı. Türkiye’de İslami görünürlüğe, siyasette dindar kimliklerin varlık göstermesine karşı çok ciddi bir baskı, dışlama vardı. Kürtler hem dindar olmaları hem Kürt olmaları sebebiyle adeta çifte kavrulmuş bir dışlama mekanizmasına maruz kalıyordu. Dindarlık ortak paydası Türklük ve Kürtlük farklılıklarını görünmez kılıyordu.

Örnek verecek olursak....

Üniversite yıllarımdan tanıdığım bazı arkadaşlarımın ben o yıllarda Kürt olduklarını bile bilmiyordum mesela. Kürt sorununa dair pek çok rahatlamanın yaşandığı 2007-2008’den sonra baskı altındayken Kürtlüklerini öne çıkartmayan dindar arkadaşlarımızın Kürt kimliğini öne alan yaklaşımlarına şahit olduk. Beni soru sormaya iten sebeplerden biri de bu oldu. Siyasal baskı azaldığında ya da demokratikleşme arttığında kimlik siyasetinin de azalması gerekmez miydi? Neden tersi oluyordu? Bana göre cevaplardan biri tam da baskının azalmış olması. Bunu tarihte de görmek mümkün, demokratikleşme sorun olan alanı sorun olmaktan çıkarmıyor, bilakis sorunun siyasallaşmasına daha fazla imkan veriyor.

‘MİLLİYETÇİLİKTEN ALLAH’A SIĞINIRIM’

Peki, milliyetçilik yükselirken dinin bağlayıcılığına olan güven azaldı mı? Ulus devletlerin Müslümanları ayrıştırdığı fikri dindar Kürtler arasında hala geçerliliğini koruyor mu?

Dindar Kürtler için milliyetçilik makbul muteber bir görüş değil. Benim görüştüğüm dindar kanaat önderlerinin çoğunluğunda bu yaklaşım hakim. Milliyetçilikten Allah’a sığınırım diyorlar. Ancak Allah’ın yarattığı Kürt kimliğini, Kürtçeyi, kültürünü vs. de Allah’ın ayetlerinden görüyor ve bunlara dair bir baskının asla kabul edilemeyeceğini ifade ediyorlar. Yani bir taraftan milliyetçiliği sert bir şekilde yadsırken, bir taraftan da Kürtlüğü muhafaza edenin de dindar Kürtler olduğunu söylüyorlar. Hatta Kürtlükleri ile dindarlıklarının birbirinden ayırt edilemez olduğunu ifade ediyorlar.

KÜRT SORUNUNUN MİLADI

Kürtler Osmanlının parçalandığı yıllarda kendilerini İslam milletinin bir parçası kabul ettikleri için kendilerine gelen teklifleri reddederek Türkiye’den ayrılmadılar. Cumhuriyetin ilk yıllarında meydana gelen Kürt hareketleri de genelde siyasal değil, din temeli üzerineydi. Kürt milliyetçiliğinin siyasallaşması hangi dönemde veya hangi saiklerle oluştu?

Dindar Kürtler için Cumhuriyetin ilk dönemleri ve Kemalist milliyetçilik, yani Kürtleri, Kürtçeyi yok sayan ulusçuluk Kürt sorununun birincil miladı, referansı diyebiliriz. Çift taraflı bir vurgu var o yıllara, Şeyh Said İsyanı’nın da sebebi olarak görülen dinin ötekileştirilmesi ve laikleştirici politikalar, bununla beraber Kürtlüğü yok sayan merkeziyetçi tek tipçi ulusçuluk.

Seküler Kürt siyasal pozisyonunda ise referanslar daha eskiye gidiyor, İslam’ın Kürtlük bilincinin önünde bir engel olduğu vurgulanıyor ve beylikler döneminin bu bölgede Kürtlerin tarihteki devletleri olduğu ifade ediliyor. Tamamen özerk olmasa da bu yarı özerk yapılar bağımsız Kürt devletine referans sayılıyor. Osmanlı’nın Kürtlerin Müslümanlığını sömürdüğü vs gibi ithamlarla İslam ortak paydasının Kürt ulusçuluğuna mani olduğu işleniyor. Aslında Türk ulusçuluğunu taklide özenen bir yaklaşım var seküler Kürtlerde. Jön Kürtler gibi tanımlamalar da buradan çıkıyor zaten. Dindar Kürtler Mustafa Kemal’in Türkleri sekülerleştirdiğini, Öcalan’ın da Kendini Mustafa Kemal’in yerine koyarak Kürtleri sekülerleştirmeye çalıştığını vs. söylüyorlar. Bir eleştiri olarak tabii ki.

Seküler Kürtler PKK’nın manipülasyonuna daha açık

Sekülerleşme arttıkça Kürt milliyetçiliği de arttı diyebilir miyiz o zaman?

Kültürel anlamda zayıfladığı bile söylenebilir, en azından dindar Kürtlerin böyle bir iddiası var, ama siyasal anlamda evet arttı.

Dindar Kürt milliyetçiliğiyle, seküler Kürt milliyetçiliğinin ayrıştığı en bariz noktalar neler?

Dindar Kürt milliyetçileri içinde çok azı dışında Türkiye merkezli bir konumlanış var. Batı’ya karşı koyuşta Türkiye merkezi bir yerde ve Müslüman toplumların umudu. Seküler Kürt milliyetçileri için İslam’ın merkeziliği üzerinden bir Türkiye okuması da olmadığı için, ayrılıkçı milliyetçilik fikrine daha yatkın olabiliyorlar. Ve tabii ki dindar Kürtler için PKK asla kabul edilemezken, seküler Kürtler bu konuda daha kolay ‘ama’lı cümle kurabiliyor.

PKK gibi şiddete başvuran bir örgüt olmasa, seküler Kürtlerle dindar Kürtlerin buluştuğu noktalar daha mı fazla olacaktı? PKK seküler Kürtleri manipüle mi ediyor?

PKK’nın ürettiği şiddetin sürecin şekillenmesinde çok etkili olduğunu kabul etmek lazım. Şiddeti kutsamalarının sebebi de bu. Şiddeti Kürtlerin tamamını ele geçiren bir şekilde toplumsallaştırmalarının sebebi. Bir yere şiddet bir kez girdi mi, geri dönülemez ve öngörülemez şeylere gebe bir süreç başlıyor çünkü. Seküler Kürtler bu anlamda PKK’nın manipülasyonuna maalesef daha açık oldu.

Kürtleri modenleştirmek ortak dert

Cumhuriyeti kuran kadrolarda “Kürtleri modernleştirirsek isyanları durdururuz” yaklaşımı vardı. Aynı şekilde PKK da “Kürtler modernleşirse Kürtlük bilincine ulaşır” yaklaşımını benimsedi. Buradaki tezatı besleyen şey ne?

Aynı mantık işte, Cumhuriyetin kurucu kadroları düşündü ki herkesi aynı eğitim şablonuna sokar ve modernleştirirsek homojen bir ulus yaratırız. PKK da böyle hesap etti, Kürtlerin iradesini acıyla, intikam duygusuyla esir alırsak ve Kürtleri modernleştirirsek homojen bir toplum oluştururuz.

Yirmi yıldır Kürtlere verilen haklar malum, bu noktada 20 yıl öncesiyle şimdiki Kürt milliyetçiliği arasındaki fark neler? Verilen haklar mı yeterli değil, yoksa istenen haklar mı şekil değiştirdi?

Bu çok komplike bir konu. Haklar manzumesine nereden baktığınızla ilgili. Ana dili özgürce konuşmak, anadilde hizmet alabilmek, ana dilde yazıp çizmek, propaganda yapmak vs.. bunlarla Kürtçenin resmi dil olmasını aynı kefeye koyup koymamakla ilgili bir farklılık var.

Kürtler gerçekten bağımsız devlet olarak Türkiye’den ayrılmayı istiyor mu? Veya hangi Kürtler bunu istiyor?

Bence bu çok dar bir kesimin görüşü, toplumsal karşılığı hiç yok. Bana kalırsa Kürt sorunu büyük oranda sosyal psikolojik bir sorun.

Kaynak: Seküler Kürtler PKK’nın manipülasyonlarına açık  (haksozhaber.net, 06 Eylül 2021).

 

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör