Akademisyen, Bürokrat, Cumhurbaşkanı eski Başdanışmanı ve eski Özel Kalem Müdürü, Siyasetçi, XIX. Dönem İstanbul Milletvekili, Yönetici, FOX Tv Yönetim Kurulu Başkanı, Anı Yazarı.
3 Aralık 1942, Malatya doğumlu. Baba adı Gün, anne adı
Mediha. İstanbul Erkek Lisesini bitirdikten sonra Orta Doğu Teknik Üniversitesi
İdari Bilimler Fakültesinden mezun oldu. İngilizce, Fransızca biliyor.
Engin Güner, Millî Prodüktivite Merkezi Uzmanı, Akdeniz
Gübre Sanayii AŞ Genel Müdür Yardımcısı, Karadeniz Bakır İşletmeleri İdarî
Müdürü, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi,
Öğretim Görevlisi, Türkiye Kalkınma Bankası ve Uçak Sanayi AŞ Yönetim Kurulu
Üyesi, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Özel Kalem Müdürü olarak görev yaptı.
Engin Güner, 20.10.1991 genel seçimlerinde ANAP’tan XIX.
Dönem İstanbul Milletvekili seçilerek TBMM’de yasama çalışmalarına katıldı. Avrupa
Konseyi Parlamenter Meclisi Başkan Yardımcısı olarak görev üstlendi. Bir ara
partisinden ayrıldı, geri döndü.
FOX Tv Yönetim Kurulu
Başkanı
Bir süre Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) Genel
Sekreteri olarak da görev yapan Engin Güner, şimdi FOX Tv Yönetim Kurulu
Başkanı olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Evli ve 2 çocuk babasıdır.
Kitapları:
Özal'lı Yıllarım - Başdanışman Engin Güner Anlatıyor (2014,
Özal'lı Yıllarım adıyla da basılmıştır)
KAYNAKÇA: AİFD Genel Sekreteri Güner: "Yenilikçilik
ve Ar-ge Türkiye'yi İlaçta Küresel Güç Yapar" (haberler.com, 18.09.2007), TBMM
Albümü 3. Cilt 1983-2010 (2010), Beni 20 yıl sonra iyi anlayacaklar (Nil Soysal
röportajı, sozcu.com.tr, 16 Nisan 2018), Engin Güner kimdir? (yeniakit.com.tr, 28.08.2020),
Nagehan Alçı / Fox Tv, Atatürkçülük ve Engin Güner (haberturk.com, 28.08.2020),
Beni 20 yıl sonra iyi anlayacaklar (sozcu.com.tr, 16 Nisan 2018).
Fatih Portakal’ın istifası ile
ilgili herkes bir yorum yaptı. Ben de o konudaki fikirlerimi anlatacağım ancak
bugün istifa sürecinde dikkatimi çeken başka bir detayın üzerinde durmak
isterim. Dün Orhan Uğuroğlu Yeniçağ’da bir yazı yazdı. İlginç bulduğum noktalar
vardı o yazıda.
Uğuroğlu daha önce Portakal’ın
istifasının tamamen asparagas olduğunu ileri sürmüş ve bunu FOX TV Türkiye
Yönetim Kurulu Başkanı Engin Güner’e dayandırmıştı.
Uğuroğlu’nun bu haberi çok kısa
zamanda yalanlandı. Dünkü yazıda o yanlış haberin hikayesini de anlatıyor.
Bu haberi yazınca kendisini ilk
arayan Osman Gökçek olmuş ve kesin olarak Portakal’ın ayrıldığını yerine Selçuk
Tepeli’nin geleceğini ifade etmiş. Hatta yemeğine iddiaya girmişler.
Aynı gece Osman Gökçek beni de
aradı ve aynı bilgiyi verdi. Zaten ilk olarak Osman duyurdu Selçuk’un
geleceğini. Ama başta kimseyi inandıramadı. Oysa aldığı kulis bilgisi doğruydu.
Fakat Orhan Uğuroğlu’nun yazısında
benim ilgimi çeken taraf bu değil.
Esas tuhaf olan FOX TV Yönetim
Kurulu Başkanı Engin Güner’in Uğuroğlu’na söyledikleri.
Doğan Şentürk 2 hafta önce Selçuk
ile anlaşmış olmasına rağmen Engin Bey son dakikaya kadar hiçbir şey
bilmiyormuş. Portakal’ın ikna edileceğine inanıyormuş.
Hadi bunu da geçtik…
Güner kendisinin ODTÜ’lü
yıllarından beri Atatürk ilkelerine ve devrimlerine ne kadar bağlı, Kemalist
bir insan olduğunu da Orhan Uğuroğlu’na anlatma gereği duymuş.
HEM ÖZAL HEM BESİM TİBUK’A YAKIN
İSİM
Zannediyorum özellikle Atatürkçü
muhalif taban üzerlerine çok geliyor ve o yüzden FOX’çular bu sözleri iman
tazeler gibi sürekli söylemek zorunda kalıyorlar.
Okurlarımızın büyük çoğunluğu ve
özellikle 40 yaş altı kamuoyu Engin Güner ismini herhalde ilk kez duymuştur ama
ben FOX Başkanı Güner’in siyasal geçmişini bilirim.
Engin Güner Turgut Özal’a çok
yakın bir insandı. Rahmetli’nin özel kalem müdürüydü. Çok koyu bir Özal hayranı
ve adeta Özalist denecek bir çizgideydi. Mehmet Barlas’ın da yakın dostuydu.
Hatta Güner’in Türkiye gazetesi
yazarı Rahim Er’in sahibi olduğu yayınevinden çıkmış ‘Özallı yıllar’ diye bir
hatıra kitabı vardır. Bu kitap adeta Özal hacıyografisidir.
Engin Güner Özal ve ANAP
deneyiminden sonra da Besim Tibuk’un en yakınındaki isim olmuş ve Liberal
Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcılığı yapmıştır.
Engin Bey o zaman LDP’nin Besim
Tibuk’tan sonra en etkili ikinci siyasi figürüydü. Tibuk’un fikirlerine de en
az Özal’a bağlı olduğu kadar bağlıydı.
Arşivlere girin… Besim Tibuk’un
tüm basın toplantılarında kendisini hemen Tibuk’un yanında görmediğiniz tek bir
fotoğraf yoktur.
Engin Güner özellikle ekonomik liberalizmi
en uç sınırlarına kadar savunan bir siyasetçiydi. LDP’nin yurtdışı ile
ilişkilerini de o yürütürdü.
Özellikle iktisadi ve finansal
alandaki fikirleri Amerikan Cumhuriyetçileriyle bire bir aynı olduğu için
Cumhuriyetçi Parti elitleriyle yakınlığı vardı. LDP de ekonomik olarak
Cumhuriyetçi Reagan çizgisindeydi.
Dolayısıyla ben Güner’in
Cumhuriyetçi Parti’ye yakınlığı bilinen FOX TV’de yönetim kurulu başkanı
olmasını hiç yadırgamadım. Hatta belki de en doğru isim bu anlamda.
Geçmiş siyasi çizgisiyle son
derece uyumlu. Cumhuriyetçi Murdoch Ailesi’nin Güner’e güvenmesini de doğal
karşıladım.
DOĞAL KARŞILAMADIĞIM KONU…
Doğal karşılamadığım konu bu kadar
Özalist ve Besim Tibuk’çu olduğunu çok iyi bildiğim Engin Güner’in kendisini
nasıl olup da aynı zamanda ‘ODTÜ’lü yıllarından beri Kemalist’ olarak
tanımlayabildiği…
Türk siyasal tarihinin en
anti-Kemalist siyasetçisi hiç tartışmasız Besim Tibuk’tur. En anti-Kemalist
partisi de Tibuk’un LDP’sidir.
Genelde anti-Kemalizm deyince akla
YDH ve Cem Boyner gelir ama Tibuk’un Kemalizme hatta doğrudan Atatürk’e yönelik
tenkitlerinin yanında Boyner’inkiler çok hafif kalır.
Üstelik iyi tanıdığım Besim Bey bu
konuda bir zerre de sözünü sakınmaz, her yerde hiç çekinmeden Kemalist
ideolojinin aleyhine konuşur. Eskiden de ekranlarda çok iddialı konuşurdu bu
konularda.
Atatürk dönemine aykırı bakış ve
bunları ifade ediş bağlamında Besim Tibuk’un bir benzeri yoktur Türk siyasal
yaşamında.
Engin Güner eğer söylediği gibi
ODTÜ’lü yıllarından beri Kemalist ise Besim Tibuk’un en yakını ve LDP’nin iki
numarası olamaz hatta Tibuk’un tespitlerine ve fikirlerine katlanamazdı.
Çünkü gerçekten Tibuk’un
Atatürkçülük ve Mustafa Kemal noktasındaki eleştirilerine mümkün değil bir
Kemalist dayanamaz. Mutedil bir Atatürkçü de tahammül edemez. Masadan öfkeyle
kalkar gider.
Ben Cumhuriyetimizin kurucusu
Atatürk’ü gönülden severim. Ailemden aldığım terbiye bu yönde. Atatürk’ü çok
seven bir ailenin çocuğuyum. Öte yandan bildiğiniz gibi Kemalist bir yazar asla
değilim.
Fakat itiraf edeyim ben bile Besim
Bey bu mevzularda konuştuğunda hafiften gerilirim. Bana da abartılı gelir
düşünceleri. Öyle ki o tenkitleri burada ifade etmeye dahi korkarım.
Fakat Besim Bey’in bana da aşırı
gelen bu fikirlerini ve aynı zamanda mevcut hükümete yönelik en sert
eleştirilerini de söyleme hakkını yani ifade özgürlüğünü de sonuna kadar
savunurum.
Netice itibariyle FOX Yönetim
Kurulu Başkanı Engin Güner nasıl aynı anda hem Özalcı hem Tibukçu hem Atatürkçü
oluyor anlayabilmiş değilim.
Abdullah Gül’ün meşhur ettiği bir
söz ile bitireyim… İnsan gerçekten bazen hayret ediyor.
30 Ağustos tartışmalarına dair
Son günlerde 30 Ağustos
kutlamaları üzerinden bir tartışma sürdürülüyor.
Ben, 30 Ağustos Zafer Bayramının
çok coşkulu kutlanmasından yanayım. AK Parti 1071 Malazgirt ile ilgili ne kadar
duyarlıysa 1922 Dumlupınar ile ilgili de o kadar duyarlı olmalı.
Başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak
üzere AK Parti’nin üst düzey yetkilileri de Dumlupınar’a muhakkak gitmeli diye
düşünüyorum.
Aksi bir tavır toplumda lüzumsuz
bir bölünme yaratıyor. Malazgirt de Dumlupınar da bu milletin eseri. Tarih
üzerinden kavga etme hadisesini artık aşmalıyız.
KAYNAK: Nagehan Alçı / Fox Tv,
Atatürkçülük ve Engin Güner (haberturk.com, 28.08.2020).
Engin Güner, yıllarca Turgut Özal’ın en yakınındaki isim
oldu. Önce öğrencisiydi, sonra başdanışmanı olarak görev yaptı. Güner,
Türkiye’nin Özallı yıllarına dair anılarını paylaştı...
Beni 20 yıl sonra iyi anlayacaklar
17 Nisan, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölüm yıldönümü.
25 yıl önce aramızdan ayrılan Özal'ı, en yakınındaki isim ile konuştuk. 19'uncu
Dönem İstanbul Milletvekili ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın Başdanışmanı Engin
Güner'e göre seveni kadar sevmeyeni de çok olan Özal, bugün sevmeyenlerinin de
özlemle andığı bir lidere dönüştü. İşte Güner'in Özal ile ilgili anlattıkları:
HOŞGÖRÜ ABİDESİYDİ
Arkadaşımız Nil Soysal'a konuşan Engin Güner, Turgut
Özal'ın ‘bir hoşgörü abidesi' olduğunu belirterek, “Hoşgörülü olduğu kadar,
toleranslı bir insandı. Konuyu daha iyi açıklamakla yetinirdi” dedi.
ÜLKEYE ÇAĞ ATLATTI
– Turgut Özal'ın seveni kadar sevmeyeni de çoktu.
Yeterince anlaşılamamış olabilir mi sizce?
Özal alışılmışın dışında bir liderdi. Bürokrasinin ve özel
sektörün değişik kademelerinden geçip gelmişti. Türkiye ekonomisinde dönüm
noktası olan 24 Ocak kararlarını da hazırlayan küçük ekipten biriydi. Zaten 24
Ocak kararlarını uygulamak da ona nasip oldu. Aslında bu adeta bir devrimdi
Türkiye'de. Bir işadamı, Amerikalı bir işadamı ile görüşmek için İstanbul'dan
uçağa atlar, Atina'ya gider, oradan Amerika'daki işadamına telefon eder, sonra
tekrar geri gelirdi. Türkiye, Özal'la birlikte oralardan bambaşka noktalara
geldi. Ama ne yazık ki Özal yeterince anlaşılamadı. Daha da önemlisi;
Türkiye'ye çağ atlatan Cumhuriyet döneminin en önemli liderlerinden biri
olmasına karşılık, maalesef bugün yaşları 45-50'nin altında olanlar ve
özellikle de genç nesil Özal'ı yeterince tanımıyor. Oysa Özal Atatürk'ten sonra
Cumhuriyet döneminin en başarılı cumhurbaşkanıydı. Kafasındaki değişim planını
ilk günden uygulamaya koydu. Hayali bile mümkün olmayan reformlara imza attı.
Serbest pazar ekonomisi kurallarına geçilmesi, sermaye piyasası ve İMKB'nin
oluşturulması, Türk Lirası'nın konvertibl hale getirilmesi hep onun zamanında
oldu. Modern bankacılığa geçilmişti. Enerji ve telekomünikasyonda büyük atılım
yapılmış, GAP, karayolları, otoyollar, havalimanları, limanlar, barajlar gibi
altyapı yatırımları hızla tamamlanmıştı. İhracat teşvik edilmiş, kronikleşmiş
döviz darboğazı sorunu ilk kez aşılabilmişti. Buna rağmen hayranları olduğu
kadar, sevmeyenleri de vardı. Çok hızlı gerçekleştirilen reformlar ve değişim
aynı hızla sindirilememişti ve Özal maalesef sürekli yıpratılmıştı. Ama bugün
sevenlerinin arttığını, birleştirici, uzlaştırıcı yanının ve tonton tavrının
aslında ne kadar önemli olduğunun daha iyi anlaşıldığını görüyoruz.
– O gün Özal'ı sevmeyenler, bugün neden seviyorlar peki?
Demek ki bir özlem var, bir sıkıntı var. Zor bir dönemden
geçiyoruz. Bugün vicdan sahibi herkes Özal hakkında bir değerlendirme yaparken,
onun yaptıklarını şöyle bir gözünün önünden geçirmelidir ve ben geçirdiklerini
düşünüyorum. Çünkü bugün Özal'a özlem duyan ve ona haksızlık yapıldığını
düşünenler çoğunlukta. Zaten bunu kendisi de öngörmüştü. “ Beni 20 yıl sonra
daha iyi anlayacaklar” diyordu.
– Siz nasıl tanıştınız Özal'la?
1961 yılıydı. ODTÜ'de İdari Bilimler Fakültesi birinci
sınıftaydım. Bize modern matematik dersine giriyordu. Hocamızdı yani. Çalışkan
olduğum için beni çok severdi. Sınav notlarını öğrenmeye filan evine giderdim.
Yolda eve kadar birlikte yürür, sohbet ederdik. ODTÜ'de sol söylemler giderek
artıyordu. Ama Özal çok farklı şeyler söylüyordu. O zaman, “Bu adam ileride
mutlaka çok önemli biri olacak” demiştim kendi kendime.
– Evleri nasıldı?
Çok mütevazı bir evleri vardı. Bizim öğrenci yurdu Bülten
sokaktaydı. Onlar da hemen yanımızdaki sokakta oturuyorlardı.
GAZETECİLER İŞİNİ YAPIYOR
– Eleştiren ya da aleyhinde yazan gazetecilere kızar
mıydı?
Hiç kızmazdı. İfade ve basın özgürlüğü onun temel
ilkelerindendi. Aslında o dönemde tam olarak anlaşılamamasında, yıpratılmaya
çalışılmasında basının rolü büyüktü. Buna üzülürdü. Gazetelerin ilk baskıları
bize akşamdan gelirdi. Hemen bakardık: “Şuna şöyle cevap verelim” filan diye
yanına giderdik. “Bırakın” derdi… “Onlar işlerini yapıyor, biz de işimize
bakalım” diye konuyu kapatırdı. Zaten Özal üç ünlü özgürlüğü vasiyet etti.
Bunlar; düşünce ve düşünceyi ifade, din ve vicdan ile serbest teşebbüs
özgürlüklerinin mutlaka yerine getirilmesi idi. Derdi ki; “Herkes ne isterse
düşünür. Buna kimse karışamaz. Önemli olan düşünceyi ifade özgürlüğüdür.”
Ortadoğu'da haritanın değişeceğini biliyordu
Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal, ABD ve Avrupa'daki en
yakın müttefiki İngiltere ile Türkiye arasındaki ilişkilerde, tarihin en parlak
dönemini başlattı. ABD eski Başkanı George Bush'la dostluğunu aileler düzeyinde
geliştirmişti. Başkan Bush, Özal'a “Kardeşim Turgut” diye hitap ediyor, ABD
Başkanlığına yeni seçilen Clinton'la ilk görüşen liderlerden biri oluyordu.
Amerikan emperyalizmine yaklaşımı, Turgut Özal'ın en çok eleştirilen tarafları
arasındaydı… Engin Güner, Özal dönemdeki politikayı şöyle anlattı:
MASADA OLMAK…
“Özellikle sol kesim çok eleştirdi. Aslında Özal döneminde
Türkiye'nin dış politikada yıldızı parlamıştı. Dış dünyada büyük saygınlığı
vardı. ‘Uzlaşı, yüzyılımızın anahtar kelimesi' der ve tüm ilişkilerinde
kavgacı, ayrımcı değil, tam tersine son derece hoşgörülü, uzlaşıcı ve yapıcı
bir davranış biçimi izlerdi. Bu sayede yurt içinde dört farklı siyasi eğilimi
birleştirmiş, yurt dışında da tüm ülkelerle sıcak dostane ilişkiler kurmuştu.
Bu görüşler doğrultusunda Körfez Savaşı sonrası Camp David'e (ABD başkanlarının
tatil misafirhanesi) gittiğimizde, stratejik işbirliği kurmuş ve uzun yıllar
uygulamıştı. Özal, Ortadoğu'nun haritasının değişeceğini ve bugünleri de
görmüş, Türkiye'nin mutlaka masada olması için gerekli girişimlerde bulunmuştu.
O büyük bir vizyoner, demokrat, özgürlükçü ve inançlı büyük bir devlet
adamıydı.
Özal, ABD tipi başkanlık
sistemi önerdi
– Turgut Özal, Başkanlık Sistemi'ni de önermiş ve çok
tartışılmıştı…
Başkanlık Sistemi'ni kamuoyunda tartışılması amacıyla
önermişti. Ama onun öne sürdüğü Başkanlık Sistemi'nin bugünkü ile alakası
yoktu. Amerikan tipi bir başkanlık sistemi olmasını istiyordu. “Güçlü bir
kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı şart” derdi ve bunları savunurdu.
Özellikle de denetim-denge mekanizması olan bir başkanlıktan söz etmekteydi.
İsmail Özdağlar
İsmail Özdağlar
Devlet bakanını ağlayarak Yüce Divan'a gönderdi
– Dönemin Devlet Bakanı İsmail Özdağlar'ı Yüce Divan'a
yollamış ve 2 yıl hapis cezası almasını sağlamıştı. O olayın içyüzü neydi?
Bir devlet bakanıydı o bakan. 25 milyon liralık bir rüşvet
iddiası vardı. Özal bunu duyar duymaz Adnan Kahveci'yi görevlendirdi. Kahveci o
bakanla konuştu ve şüphelerini Özal'a bildirdi. Bunun üzerine çağırıyor o
bakanı Çankaya Köşkü'ne. Bir yandan bisiklet üzerinde sabah sporunu yapıyor,
bir yandan da soruyor. O da itiraf ediyor. Bakan gittiğinde kendini tutamıyor
ve ağlıyor. Özal o bakanın Yüce Divan'a gönderilmesine ağlaya ağlaya, ama
gözünü kırpmadan karar verdi.
Kanaatime göre Özal eceliyle öldü
– Turgut Özal'ın ölümü çok tartışıldı…
Benim kanaatim Özal kesinlikle öldürülmedi. Tabii bunu
ispat etmek mümkün değil. Biri ya da birileri onu zehirlemiş olabilir mi,
olabilir. Ama bu ortaya çıkardı diye düşünüyorum. Bir devlet kurumu olan Adli
Tıp'a güvenmek durumundayız. Onların verdiği raporda böyle bir zehirlenme yok.
Mezarı açıldığında da gerekli incelemeler yapıldı ve hiçbir iz bulunamadı.
Biraz vehim diyeyim. Hatırlarsanız; bazı çevreler bunu Ergenekon'a filan
bağladı, o açıdan kullandılar. Benim samimi kanaatim; Özal'ın eceliyle öldüğü
şeklinde.
Okluk Koyu'ndaki bu mütevazı Cumhurbaşkanlığı Köşkü,
yerine yenisi yapılmak üzere yıkıldı.
Okluk Koyu'ndaki bu mütevazı Cumhurbaşkanlığı Köşkü,
yerine yenisi yapılmak üzere yıkıldı.
Okluk'taki ütü odasını çalışma ofisim yaptık
– Turgut Özal Cumhurbaşkanı olduktan sonra özellikle Okluk
Koyu'ndaki konutun ihtişamı dillerden düşmezdi!..
O çok büyütülen, saltanat sürdüğü iddia edilen Okluk
Koyu'ndaki konut aslında küçücüktü. 200 metrekare ya var, ya yoktu. Çok da
sıcak olurdu. Üç oda bir salondan ibaretti. Bir de küçücük ütü odası vardı. O
oda aynı zamanda benim çalışma ofisimdi. Özal'ın ise bir çalışma odası bile
yoktu. Okluk'a gidildiğinde biz ailece karavanda kalırdık. Özal'la salondaki
yemek masasında çalışırdık. Aslında bu tevazu onun örnek alınması gereken
vasıflarından biriydi. İstese o konutu büyütemez miydi? Can Pulak, Özal'ın
talimatıyla bütün sahili denetler, çivi çaktırmazdı. Özal, inançlı, sivil ve
demokrat bir cumhurbaşkanıydı. Zaten demokratikleşme ve insan hakları alanlarında
da en büyük atılımlar onun zamanında yapılmıştı. Kürtçe konuşma yasağının
kalkması, TCK'nın 141, 142 ve 163'üncü maddelerinin kaldırılması, AİHM'in yargı
yetkisi ve AİHM'e kişisel başvuru hakkının tanınması, işkence ile mücadele
sözleşmelerinin imzalanması hep onun zamanında gerçekleşti.
Son günlerinde çok mutsuzdu
Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal, son yurtdışı gezisini
Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'ne yapmıştı. 4 Nisan'da başlayıp 15 Nisan'da
tamamladığı 11 günlük gezi Özal'ı çok yormuştu. Türkiye'ye döndükten 2 gün
sonra da hayatını kaybetti. Engin Güner'e Özal'ın son günlerini sordum:
“Çok mutsuzdu. Neden o kadar mutsuz olduğunu hiç kimse
anlayamıyordu. Sonradan düşündüğümde; her halde sağlık sorunlarındandı diyorum.
Kötü gittiğini görmüştü. Özellikle yurt dışı gezileri artık onu çok yoruyordu.
Sağlığına da dikkat etmiyordu. Çok kilo almıştı. Hep diyet yapıyoruz filan dese
de aslında yapmıyordu. Özal'ın yapmak istediği çok şey vardı. İkinci değişim
planı vardı. O da devletin yeniden yapılanmasıydı…”
KAYNAK: Beni 20 yıl sonra iyi
anlayacaklar (Nil Soysal röportajı, sozcu.com.tr, 16 Nisan 2018), Nagehan Alçı /
Fox Tv, Atatürkçülük ve Engin Güner (haberturk.com, 28.08.2020).