Gülru Necipoğlu Kafadar

Sanat Tarihi Profesörü, Akademisyen

Doğum
Eğitim
Wesleyan Üniversitesi

Akademisyen, sanat tarihi profesörü. 1956, İstanbul doğumlu. Osmanlı sosyal ve kültürel tarihçisi Cemal Kafadar'ın eşidir. Lisans eğitimini Wesleyan Üniversitesi’nde tamamladıktan sonra, yüksek lisans ve doktorasını Harvard Üniversitesi Sanat ve Mimarlık Tarihi Bölümünden aldı.1993’ten beri Harvard Üniversitesi Sanat ve Mimarlık Tarihi Bölümü’nde Ağa Han İslam Sanatı Kürsüsü Profesörü ve Program Direktörü olarak çalışmaktadır.

MIT (Massachusets Institute of Technology) ARCH-NET Projesi’nde İcra Komitesi üyeliği, Sabancı Üniversitesi Mütevelli Heyeti üyeliği, Sabancı Müzesi Yönetim Kurulu üyeliği, Harvard Üniversitesi Prens Alwalid bin Talal İslami Etütler Programı’nın Yürütme Kurulu üyeliği ve İtalya Vicenza’daki Andrea Palladio Uluslararası Mimari Çalışmalar Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği görevlerini sürdürmektedir.

Prof. Dr. Gülru Necipoğlu, birçok bilimsel derginin yayın kurulunda yer almaktadır ve Muqarnas dergisinin editörüdür. Amerikan Sanat ve Bilimler Akademisi’nin ve Amerikan Felsefe Topluluğu’nun seçilmiş bir üyesi olan Necipoğlu, kitapları için ödüller, araştırmaları için burs desteği ve öğretim üyeliği pozisyonlarına layık görülmüştür.

 

Başlıca Eserleri:

 

Sinan Çağı - Osmanlı İmparatorluğu'nda Mimari Kültür (Çeviren: Gül Çağalı Güven, 2013), 15. ve 16. Yüzyılda Topkapı Sarayı Mimarî, Tören ve İktidar (2014).

 

KAYNAKÇA: Sinan Çağı'nın İzinde - Gülru Necipoğlu kimdir? (Söyleşi, skylife.com, Şubat 2014), Cumhuriyetin 91’inci yılında 91 sembol kadın  (hürriyet.com.tr, 29.10.2014), Gülru Necipoğlu (gif.org.tr, 01.01.2020), Sinan Çağı - Osmanlı İmparatorluğu'nda Mimari Kültür (idefix.com, 01.01.2020), 15. ve 16. Yüzyılda Topkapı Sarayı Mimarî, Tören ve İktidar (eren.com.tr, 01.01.2020).  

BİR SANAT TARİHÇİSİ - GÜLRU NECİPOĞLU

Halen Harvard Üniversitesi Sanat ve Mimarlık Tarihi Bölümü’nde İslam Sanatı Ağa Han profesörü ve Ağa Han İslam Mimarisi Programı müdürü olarak görev yapan Gülru Necipoğlu, Osmanlı ve İslam mimarlık ve görsel sanatlar tarihi alanında her biri olağanüstü emek, yeni bilgi ve yaratıcılık barındıran kitap ve makaleleriyle ulusal-uluslararası alanda edindiği saygın yeri ve başarılarına çeşitli vesilelerle layık görülen ödülleri sonuna kadar hakeden, üretken bir bilim insanıdır.

Araştırmalarını hem derin hem de geniş bir bağlama yayan Necipoğlu, mesela Topkapı Sarayı’nın, Sinan’ın anıtlarının, Sultan Süleyman’ın mücevherlerle bezeli tacının ya da Kubbetü’s Sahra’nın onarımının tarihini yazarken, modern literatür ya da arşiv belgelerinden yararlanmakla yetinmez. Mimari anıtlara yerleştirilmiş yazıtların anlam ve mesajlarını titizlikle, tarihselliği içinde çözümler; eserlerin doğrudan kendileri ya da onları sipariş eden, yapan, kullanan bireyler ve topluluklar hakkında Batı veya Doğu dillerinde yazılmış bulduğu bütün çağdaş anlatıları da deyim yerindeyse hatmeder. (Hatta bu hatmedişler sırasında kütüphanenin kapanış saatini unutup içerde kilitli kaldığı bile olmuştur!) Böylece eserlerin varlık nedenlerini, kendi çağlarında ve sonradan nasıl algılandıklarını, toplumsal dinamikte nasıl rol aldıklarını, kısacası dünyalarını keşfeder ve bu verileri geçmişi yeniden kurgulamakta ustalıkla kullanır. İşte bu yenilikçi ve öncü çalışmalarıyla Necipoğlu imparatorluğun kapsayıcı, zengin dokusundan beslenen Osmanlı sanatının ve tarihinin çok katmanlı yapısını, Avrupalı ve İranlı komşularıyla yakın bağlantısını, özellikle ABD ve Avrupa akademik çevrelerinde eskiden olduğundan daha cazip bir hale getirmiş, temsiliyetini daha görünür kılmıştır. Bu bakımdan ona çok şey borçluyuz.

Öte yandan, bir hocanın mirası içinde belki yazdıklarından daha öne çıkan, bu mirası sürekli kılan öğrencileridir. Nitekim, doğrudan ya da dolaylı katkısıyla İslam ve Osmanlı sanatı tarihinin farklı sahalarında yetişmiş, envai çeşit milletten onlarca genç bilim insanı, bugün ABD, Avrupa, Türkiye üniversitelerinde ve müzelerinde çalışıyor, alana özgün, yenilikçi katkılar yapıyorlar. Bu bakımdan da ona çok şey borçluyuz.

KAYNAK: Cumhuriyetin 91’inci yılında 91 sembol kadın  (hürriyet.com.tr, 29.10.2014).

Yazar: Prof. Dr. Serpil BAĞCI

SİNAN ÇAĞI'NIN İZİNDE

Sinan Çağı: Osmanlı İmparatorluğu’nda mimarδ kültür adlı kitabıyla Sinan’a ve eserlerine kuşatıcı ve disiplinler arası bir yaklaşım getiren prof. Dr. Gülru Necipoğlu ile Mimar Sinan ve dönemini konuştuk.

İstanbul’un silüetinin mimarı olan Mimar Sinan, 20. yüzyılın başlarında Avrupa’da İtalyan Rönesans mimarları ile birlikte anılıyordu. Gülru Necipoğlu, Sinan’ın kendine özgü eserlerinin, hem antik Roma klasik üslubu hem de İtalyan Rönesansı ile bağlantılarını irdeleyerek 2005 yılında The Age of Sinan’ı yazmıştı. Kitap, Sinan Çağı adıyla Türkçeye kazandırıldı. Necipoğlu ile kitabı ve Mimar Sinan üzerine keyifli bir sohbet yaptık.

Sinan, kadim ve büyük Türk mimarlarından biri. Peki, meslekteki öyküsü nasıl başladı?

Kayserili Sinan, İstanbul’da eğitimi sırasında marangozluğu seçmiş. Yavuz Sultan Selim döneminde Mısır ve İran seferlerine katılıp Sultan Süleyman zamanında Balkanlara, Anadolu’ya, Suriye, İran, Irak, Belgrad ve büyük ihtimalle Güney İtalya’ya kadar gitmiş ve böylece dünya görüşünü büyük ölçüde genişletmiş. Bu seferler sırasında gemi, köprü ve kaleler inşa etmiş.

O daha çok projeleri çiziyor ve bir mimar olarak çalışıyor ama mühendislik de yapıyor mu?

Sinan’ın mühendislik kökeni vardı. Önceki mimarbaşı ölünce veziriazam Lütfi Paşa, bu işlerin üstesinden sadece Sinan’ın geleceğini söylüyor. Önceden mimarbaşılar daha çok hassa mimarları ocağından seçilirken, Sinan’la yeni bir dönem başlıyor. Ben bazı belgelerle Sinan’ın Şam’daki mimarları bile bizzat atadığını saptadım. İmparatorluk coğrafyasındaki büyük çaplı imar ve iskân hareketleri Sinan’ın çizimleri ve ekibiyle gerçekleştiriliyor.

Biz Sinan’ı daha çok yaptığı camilerle tanıyoruz ama köprüler, gemiler, saraylar da var değil mi?

Evet, kaybolan birçok saray, bahçe köşkleri, birer mühendislik harikası olan Bosna Hersek’teki Drina Köprüsü, Büyükçekmece Köprüsü ile Mağlova Sukemerleri gibi... Yaptığı medrese, mektep, tekke, kervansaray, imaret, hastane gibi sosyal hizmet yapıları genellikle cami odaklı külliyelerinde yer alıyor. Sinan, eserlerini fonksiyonlarına göre 13 bina tipine ayırıp camileri ilk sırada sayıyor çünkü hem en prestijli hem de en pahalı yapılardı bunlar. Ayrıca camiler padişahın özel iznine tâbi olduğundan devletle yakın bir ilişkinin ifadesiydi.

Sinan’ı yenilikçi bir mimar olarak tanımlayabilir miyiz?

Sinan bir geleneğin içinden geliyor fakat o geleneği estetik ve yapısal yeniliklerle dönüştürüyor. Yapılarını inşa ettiği yerlerin doğasına ve mimari geleneklerine saygılı. Her ne kadar yenilikçi teknikler ve malzemeler kullansa da banilerin statüsüne ve binaların kentsel konumu ile doğal peyzajlarına uygun tasarımlara yöneliyor. Bunun fazlasıyla farkında olan meşhur kadın ve erkek baniler ona anıtlar yaptırmak için adeta yarışa girişiyor. Bu da modern dünyayla bir paralellik olarak görülebilir. Baniler, Sinan’ı devrin “star” mimarı olarak algılıyor ve Osmanlı tarih kitapları onu döneminin Aristo’su veya Öklid’i olarak yüceltiyor. Sinan, bugün yaşasaydı “glokal” (yani global-lokal) dedikleri bir mimar olurdu diye düşünüyorum.

 

Gülru Necipoğlu Kimdir?

 

Amerika’da 1986 yılında Harvard Üniversitesi Sanat ve Mimarlık Tarihi bölümünden doktorasını alan Gülru Necipoğlu, 1987 yılında aynı fakültede yardımcı doçent olarak çalışmaya başladı. 1993’ten bu yana Harvard’da Ağa Han İslam Sanatı Kürsüsü Profesörü ve Ağa Han İslam Mimarisi Programı’nın direktörlüğünü yapıyor.

KAYNAK: Sinan Çağı'nın İzinde - Gülru Necipoğlu kimdir? (Söyleşi, skylife.com, Şubat 2014).

Yazar: Söyleşi: Melek Cevahiroğlu - Ömürİbrahim Usta

SİNAN ÇAĞI - OSMANLI İMPARATORLUĞU'NDA MİMARİ KÜLTÜR

Osmanlı İmparatorluğu'nun "klasik" devrinde mimarbaşı olarak yaklaşık yarım asırlık görev dönemi boyunca (1539-1588), Sinan'ın tasarladığı yüzlerce bina ve kendine özgü mimarî üslûp, Tuna'dan Dicle'ye kadar uzanan muazzam bir imparatorluk coğrafyasında kalıcı izler bıraktı. Gelmiş geçmiş en ünlü Osmanlı mimarı olarak tanınan Sinan, İstanbul'un dünyaca meşhur şehir siluetinin yeniden yapılanmasına katkıda bulundu. Rönesans İtalya'sındaki gelişmelerle karşılaştırılagelen, ışık dolu, merkezî mekânlı kubbeli camileri mimarbaşının önde gelen eserleri olarak nam kazandı.

Sinan'ın yaratıcılığı, Osmanlı yönetici elitinin en seçkin erkek ve kadın mensuplarının himayesi altında inşa ettiği anıtsal cami külliyelerinde özellikle doruğuna ulaştı. Sinan'ın eserlerinin çok sayıda görsel malzemeyle zenginleştirilmiş bu yepyeni değerlendirmesinde Gülru Necipoğlu, mimarbaşını, sanatsal denemelere doymak bilmez bir dürtünün etkisi altındaki "Türk Mikelanjı" olarak betimleyen kalıplaşmış yaklaşımlara meydan okuyor. Necipoğlu'nun yenilikçi çözümlemesi, Sinan'ın cami tasarımlarındaki geniş çeşitliliğin, hâmileri ile onun arasındaki bir müzakere sürecinin ürünü olduğunu ortaya seriyor. Yazarın gösterdiği gibi, mimarbaşının Osmanlı İmparatorluğu'nun toplumsal ve bölgesel hiyerarşilerine uyarlanmış temsilî bir sistem olarak yarattığı çok katmanlı cami tipolojisi, aynı zamanda kimlik, bellek ile âdâb kavramlarıyla da biçimlendirilmişti. Bu perspektiften yorumlanan Sinan'ın cami ve cami odaklı külliyeleri, bundan önce tanımlanmamış anlam boyutlarının taşıyıcıları olarak karşımıza çıkıyor. Sinan Çağı, ilk defa olarak, yayınlanmış ve yayınlanmamış çok zengin bir birincil kaynaklar yelpazesi kullanarak, mimarbaşının eserlerinin üretildiği ve alımlandığı bağlamlara ışık tutuyor. Erken modern dönem Akdeniz dünyasında çığır açan bir mimarın eserlerini kendi bağlamları içinde yeniden anlamlandıran, Osmanlı mimarisînin kültürel ve toplumsal tarihi üzerine son derece derinlikli ve incelikli bu çalışma, sanat ve mimarlık tarihi araştırmacıları ile öğrencileri için olduğu kadar, Osmanlı İmparatorluğu'na ilişkin her türlü araştırma alanında bir temel danışma eseri olarak öne çıkıyor. Eserin Türkçe çevirisinde metin yeniden gözden geçirilmiş, bu süreç içinde yazar tarafından bazı yeni görüşler ve genişletilmiş Osmanlı metinleri kitaba ilâve edilmiştir.

 

2006 Fuat Köprülü Kitap Ödülü (Turkish Studies Association)

2005 Albert Houranı Kitap Mansiyon Ödülü (Middle East Studies Association)

(Tanıtım Bülteninden)

 

Yazar: Tanıtım Bülteni

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör