Mutasavvıf,
şair ve bilgin (D. 1850, Aktepe köyü
/ Çınar / Diyarbakır - Ö. Şubat 1906, Diyarbakır). Nakşibendi tarikatının ünlü
şeyhlerinden Şeyh Hasan-ı Nurani'nin büyük oğludur. Babasının vefat etiği 1863
yılında henüz on
üç yaşında idi. İlk feyzini ve ilmini, daha yedi yaşındayken, babasının
Aktepe'deki medresesinde almaya başlamıştı. Babası öldükten sonra da,
Ortadoğu'nun dini merkezlerindeki medreselerde tahsiline devam etmişti. Gerek
tasavvufa ve gerekse İslam'ı ilimlere çok değer verirdi. Onun için Arapça
lisanı hakkındaki bilgilerini Şam'da gördüğü öğrenim ile daha da arttırmıştır.
Bunun yanında felsefe, mantık, astronomi ve kimya öğrenmişti.
Tahsilini
tamamladıktan sonra Aktepe köyüne dönen Şeyh Abdurrahman,
buradaki medresede
öğrencilere dersler vermeye başladı. Kardeşi Şeyh Mehmet Can da, Şam'daki
tahsilini tamamlayıp bu köye geri dönünce, buradaki görevi ona devredip kendini
ilme vermişti. Kışları Aktepe'de ve Diyarbakır'da, yazları ise daha rahat
çalışabilmek için nisbeten serin olan Dicle, Ergani, Palu, Guleman ve
köylerinde yaşadı. Hayatının sonlarına doğru Diyarbakır'a yerleşen Şeyh Abdurrahman, en verimli zamanında, 1906
yılının Şubat ayında, erken sayılabilecek bir yaşta, elli altı yaşında iken
Diyarbakır'da vefat etti. Ölünce tabutu, Diyarbakır'dan, elli kilometrelik
yolda eller üstünde taşınarak Aktepe köyüne getirilerek babasının yanına
defnedildi.
Yazmış
olduğu şiirlerinde 'Ruhî' ve 'Şemseddin' lakaplarını kullandı. Ruhî'nin ruhunda
samimiyet, dini heyecan, büyük bir aşk ve incelik vardır. Şiirlerinde
didaktiği, lirizmi ve zerafeti büyük bir ustalıkla kullanmıştır. İslam dinine
samimi duygularla bağlı oluşundan şiir ritmini tasavvuf ruhuyla coşkulu bir
şekilde birleştirmiştir. Bu yüzden Ravdat
ü'n Naim
adlı eserinde Hz. Peygamber'in
(sav) miracını anlatışı, onun peygambere karşı olan samimi sevgisini harikulade
bir sanat marifetiyle lirik bir dille işlemesi, edebi kişiliğinin de doruğunda
olduğunu göstermektedir. Yine aynı eserinde bedii duyguları, inceliği, zarafeti
büyük bir maharet ve ustalıkla işlemiş olması bir zekâ ürünüdür. Ayrıca tasavvuf
şairlerinin vasıflarından en belirgini mazlumdan yana olma gibi insancıl
tarafları fazla olduğu için, 'Kerbela' vakasını anlatırken büyük bir cüretle
Yezid'i lanetlemesi, tekke şairleri tarafından bile kınanmıştır. Kısacası Şeyh Abdurrahman, samimi bir dindar ve ehlibeyt
hayranıdır. Aynı samimiyetle Kürt şairlerinin başka milletlerin şairleri kadar
başarılı olduklarını savunmuştur.
ESERLERİ:
Rewdetu’n-Neîm (Miraç bahsi ve Hz. Peygamber
(sav)'in vasıflarının anlatıldığı manzum bir eserdir. Toplam 368 sayfa olan
eser, 35 bend ve 4581 beyitten meydana gelmiştir. Bu alanda yazılmış en uzun
eserlerden biridir. 1302 h. senesinde Kürtçe olarak yazılmıştır), Dîwana Ruhî (Toplam 471 beyit olup 108
sayfadan oluşmaktadır. İlahi aşk, Ehl-i Beyt sevgisi ve kimi tasavvuf konuları
işlenmiştir. Klasik Kürt edebiyatının en önemli eserlerinden biri olarak kabul
edilmektedir. Kürtçe yazılmıştır), Kîtabu’l-Îbrîz
(Kelam ilmiyle ilgili olup 18 sayfadır. 1308h. senesinde Arapça olarak
yazılmıştır), Keşfu’z-Zulam fî Aqaîdî
Fîraqî’l-Îslam (Mezhepler ve İslam akaidi üzerine yazılmış olup 40 sayfadır.
Kitabın dili Arapça’dır), Mînhacu’l-Usûl
(Fıkıh üzerine olup 151 sayfadır. 1310h. senesinde Arapça olarak yazılmıştır), Kîfayetu’l-Ewqat (Astronomi üzerinedir.
Ceviz ağacının kabuklarından bir dünya küresi yapmıştır. Gezegenlerin
isimlerini küre üzerine yerleştirmiştir. 23 sayfa olup Türkçe’den
Arapça’ya tercüme etmiştir), Teqwîmê Rûmî (Diyarbakır ve Aktepe
çevresindeki bir yıllık namaz vakitlerini belirtmiştir, 27 sayfadır), Kîtabu’s-Sarf we’n-Nehw (Arap dili
grameri üzerine yazılmış olup yaklaşık 50 sayfalık bir eserdir), Kîtabu’t-Tib (Hastalıkların tedavisi ve
bazı ilaçlar hakkında özlü bilgileri içermektedir. İçinde bazı faydalı dualar
da bulunmaktadır), Rîsale (1894
senesinde yazılmış bir manzumedir. Nabi (17.yy)’nin bir gazeli üzerine üç mısra
ilave ederek Türkçe bir muhammes yazmıştır), Kitabu’l-Mantik (Mantık ve bazı felsefe konuları üzerine her biri 90
sayfadan oluşan iki eserdir), Risale-i
Rabita (Devamlı münakaşa edilen Rabıta konusunda, bunun caiz olduğuna dair
yazılmış bir eserdir), Rîsaletu’l-Edeb
ve’l-Adab (Nakşibendi mürşidlerinin uyması gereken ilkeleri içen bir el
kitabı niteliğindedir).
KAYNAK: İhsan Işık / TEKAA (2006),
Pertev Işık / "Aktepeli Şeyh Abdurrahman (Şeyh Abdurrahman Aktepî)" -
Ramazan Pertev / "Aktepe Medresesi" (İhsan Işık, Diyarbakır
Ansiklopedisi, 2013), İhsan Işık / Geçmişten Günümüze Diyarbakırlı İlim
Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye
Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (C. 12, 2015).