Şair. 4 Mart 1959, Elazığ doğumlu.
Asıl adı Oğuz Özbay. Şair Yavuz Özdem’in kardeşidir. Dicle Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Bir süre öğretmenlik yaptıktan
sonra İstanbul’da sahaflıkla uğraştı. Çeşitli dergilerde deneme yazıları
yayımlandı. Atika Şiir dergisinin sahipliğini ve yazı işleri sorumluluğunu
yürüttü. Türkiye
Yazarlar Sendikası, PEN, BESAM ve Edebiyatçılar Derneği üyesidir.
“Oğuz Özdem, şiirini yan okumalarla sürekli besleyen,
hayatla, verili ve tanımlı herşeyle hesabı olan, eşyanın gölgesine sızabilen, o
gölgede eşyayı şiire yeniden doğuran bir şair. Hayatla arasına boşalan kirli
sulara ak kağıttan kayıklar bırakmakla yetinmiyor; aşağıya ve yukarıya dair,
öne ve arkaya dair bütün mesellere ve meselelere neşter atıyor. Gündelik diline
de sindirdiği sorgulayıcı, kimi zaman omuz vurucu ama kesinlikle insana dönük
bir şiiri savunan duruşunu şiirine boşaltıyor. Özgün imgelemi, bilinç içeriğine
çökelen yaşantısı, şiirin her meselesine aşina bir şairin potasında civa
kıvamında şiirlere dönüşmüş.” (Celâl Soycan)
ESERLERİ (Şiir):
Bir Oyundu Ölüm (1988), Su Yürüdüm Destan Geçtim
(1992), Su İçmek Güzeli (1994), Uzak (2000), Cesur Acı (2002).
KAYNAK: Mustafa Öneş / Milliyet
Sanat (1.6.1992), Metin Cengiz / İnsanın Olduğu Yerde (Cumhuriyet Kitap,
3.8.2000), Orhan Koçak / Cesur Acı (Virgül, Mart 2002), Serdar Koçak / Cesur
Acı (Radikal Kitap, 24.5.2002), Şeref Bilsel / Cesur Acı (Cumhuriyet Kitap,
11.7.2002), Metin Cengiz / Uzak (Cumhuriyet Kitap, sayı: 546), Altay Öktem /
Oğuz Özdem’den “Uzak” (Cumhuriyet Kitap, sayı: 566), İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli
Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. bas., 2009).
dünyayı
çekmişti
gözlerinin
penceresine
o
hep bakardı
o
hep bakardı
tanrısını
yitirmiş gök boştu
topuktaşı
satan çocuk üşüyordu
köpek
havlamalarına yağıyordu kar
saçakaltları
titriyordu
uzundu
yol öyküleri
ve
sanki zaman büyüyen bir aydı
terk
ederdi kendini
bir
mısra-ı bercesteden
o
hep bakardı
uçuşurdu
güneş kuşları
suya
attığı günden beri
son
söğüt dalını
değdirerek
bir çocuğun
düşsel
alnına
son şansımızdı oysa rüyaya
yatmak
vecd içinde bir mağarada
perçemli savuruyordu
rüzgarlarını ölüm
yürekten geçen bir bakıştı
taş
ben uzaktaydım, uzağın
kalbinde
demir erirken sıcaktı sonra
soğuk
ey gözcüsü doğanın, aynı
şeydi şimşekle çiçek
taşarken gönül ırmağı
gövdesinde anlamın
o
hep bakardı
annemdi
göğsümün üçüncü dili
ve
derdi ki
oyun
kuşu ol oyunlarda
uç
ama uzak diye bir şey yoktur aslında
(Uzak, 2000)