Gazeteci yazar, çevirmen. 1970 yılında Ağrı/Eleşkirt'in Yenigün (Asêb) köyünde dünyaya geldi. Adıyaman'da başladığı ilk ve orta öğrenimini Çanakkale İmam Hatip Lisesi’nde tamamladı. ODTÜ'de bir yıl okuduktan sonra Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkileri Bölümü’nden mezun oldu.
Bercan
Tutar, eğitimini tamamladıktan sonra metin yazarlığı ve danışmanlık
firmalarında eğitmenlik yaptı. Gazeteciliğe ise 2003’te Yeni Şafak gazetesinde
başladı. Bir süre Turkey Newsweek ve Sabah gazetelerinde (2007-2012)
çalıştıktan sonra 2012’de Yeni Şafak’a, 2017 yılında Sabah gazetesine geri
döndü. 27 Temmuz 2017 tarihinden bu yana Sabah gazetesinde yazmaktadır.
Köşe
yazarlığı yanı sıra 2014 yılından itibaren telif ve çeviri kitapları
yayımlanmaktadır.
KİTAPLARI:
Araştırma
İnceleme:
Kader Karanlık Değildir (2014), Romanlar Tarihi (2020),
Çeviri: Beyaz Sessizlik (Jack London’dan), Pollyanna (Eleanor H. Porter’dan, 2021).
KAYNAK:
Bir tek Türkiye’ye diş geçiremediler (sabah.com.tr, 27 Temmuz 2017), Bir
"faux pas" örneği olarak Suriye (yenisafak.com.tr, 29 Mart 2013), Bercan
Tutar (yenisafak.com.tr, 20.01.2022), Bercan Tutar kitapları (yenisafak.com.tr,
20.01.2022), Putin’in
siyasi füzesi ‘Monroyev Doktrini’ (sabah.com.tr, 20 Ocak 2022), Bercan Tutar
Kimdir – Haberler (haberler.com, 20 Ocak 2022), Bercan Tutar kitapları (kitapyurdu.com,
pandora.com.tr, idefix.com, nadirkitap.com, benlikitap.com, bkmkitap.com, muallimnesriyat.com,
20 Ocak 2022).
Metaforlar
yansıttığı gerçeğin çoğunu gizler.
Ama
doğru yerde kullanılırsa saklanan hakikatlerin büyük kısmını da gün yüzüne
çıkarır.
Tıpkı
''balkanlaştırma'' metaforu gibi.
Üçüncü
yılına giren iç savaş, 1956''da kurulan Suriye Arap Cumhuriyeti''nin
''balkanlaşacağı''nın en büyük delili.
Balkanlaştırma,
diplomaside ''denge politikası'' stratejide ise ''böl ve yönet'' diye bilinen
üç asırlık Anglo-Sakson işgal anlayışıdır.
Bu
siyaset, Soğuk Savaş sonrası dönemde zamanın gereklerine uygun olarak
güncellendi.
Ve
Sovyet Rusya''nın çöktüğü 1991''den beri de ABD''nin en sonuç alıcı küresel
hegemonya ''silahı'' olageldi.
Balkanlaştırma''nın
ilk aşaması etnik, dini ve tarihsel farklılıkların derinleştirilmesine dayanır.
Bu
ayrıştırma siyaseti, Irak''tan sonra Suriye''de de gördüğümüz gibi ülkede önce
''iç savaşa'' yol açar.
İç
savaştan sonra ise ülkenin etnik ve dini yapılara göre federal birimlere
bölünme politikası tedavüle sokulur.
***
Nitekim
uzun yıllar Beyaz Saray''da ulusal güvenlik danışmanlığı yaparak ABD''nin Soğuk
Savaş dönemindeki politikalarına yön veren Zbigniew Brzezinski, bu politikayı
ünlü ''Büyük Satranç kitabında detaylı biçimde anlatır.
1998''de
kitap olarak yayınlanan Büyük Satranç, aslında Amerikalı ünlü stratejistin
1953''te Harvard Üniversitesi''ne sunduğu doçentlik teziydi.
Kitapta,
Türkiye''den Afganistan''a uzanan ve Körfez Bölgesi, Hazar Havzası, Ortadoğu,
Kafkaslar ile Orta Asya''yı içeren geniş coğrafya "Avrasya''daki Balkanlar
veya Avrasya Balkanları/Eurasian Balkans" diye nitelenir.
Ve
Müslüman ülkelerden oluşan bu coğrafyanın ancak ''balkanlaştırılarak'' denetim
altına alınabileceğine dikkat çekilir.
Beyaz
Saray''daki etkin konumu ve kitabın yayınlandığı dönem dikkate alındığında
Brzezinski''nin tespiti; ülkeler, tarih, sınırlar, rejim ve stratejiler değişse
de ABD''nin II. Dünya Savaşı''ndan bu yana izlediği jeo-politikanın temelde
nasıl hep aynı kaldığını ve asla değişmediğini gösterir bize.
***
Zaten
Suriye''de rejim değişikliğinden öte bir jeo-politik savaş verildiği herkesin
malumu.
Rejim
değişikliğinden sonra sıranın harita değişikliğine gelmesi de mukadder
görünüyor.
Hızla
''balkanlaştırılan'' Suriye''de dünya artık neler olduğunu değil, bu ülkenin ne
olacağını ve Esad sonrası farklı senaryoları konuşuyor.
Arap,
Kürt, Türkmen, Ermeni, Hıristiyan, Sünni, Nusayri ve Dürzi gibi iç içe geçmiş
dini ve etnik unsurlardan oluşan Suriye''ye "Ortadoğu''nun
Yugoslavya''sı" diye bakılıyor.
Genel
kanıya göre, Suriye''ye müdahaleyi ağırdan alan ABD''nin ''ağırlık verdiği''
asıl mesele, artık etnik ve dini fay hatlarına göre ülkenin nasıl bağımsız
birer siyasi birime ayrılacağı.
***
Bölgede
ve uluslararası çevrelerde en çok konuşulan senaryo ise Suriye''nin Sünni,
Nusayri, Kürt ve Dürzilerden oluşan ''federal devletçiklere'' bölüneceği.
Risk
değerlendirme firmalarından Maplecroft bile "Kürtler kuzeyde, Dürziler
güneydeki dağlık bölgelerde (Golan Tepeleri), Esad yanlısı Nusayriler kıyı
kesimlerinde, Sünniler ise doğu bölgelerinde siyasi birimler haline
getirilebilir'' önerisinde bulundu.
Dörde
bölünmüş federal bir Suriye, öncelikle İsrail''in güvenliği açısından
ulaşılması gereken hayati önemde bir hedef.
Böylece
İsrail''in Kuzey sınırlarının ''güvenceye alınması'' sağlanacak.
Özellikle
Nusayri ve Dürzi devletçiklerinin, İsrail ile Sünni ve Şiiler arasında birer
tampon bölge işlevi görmesi planlanıyor.
***
Fakat
etnik temelli bölünmelerin daha sonra yoğun iç savaşlara davetiye çıkardığı da
unutulmamalı.
Irak''ta
da görüldüğü gibi siyasal ve sosyal yapısı parçalanmış bir Suriye, bölgede
gelecekteki olası güç mücadelelerinin yeni lokomotifi olacaktır.
Libya''daki
siyasi değişim şu an nasıl Mali, Çad ve Nijer üzerinde bir domino etkisine yol
açtıysa Suriye''deki gelişmeler de benzer biçimde başta ABD ve Rusya olmak
üzere Türkiye, Lübnan, Irak, Ürdün ve İran üzerinde er veya geç jeo-politik
basınca yol açacaktır.
***
Ancak
asıl basınç, küresel aktörlerin hesap edemediği ''strateji ve sosyoloji''
arasındaki kan uyuşmazlığından kaynaklanıyor.
Eğer
stratejiden sosyolojiye doğru gidersek kendimizi hep engin bir çatışma
denizinde buluruz.
Çünkü
insanın kültürel, tarihsel ve jeo-politik zenginliğini gözardı ederek onu ve
içinde büyüdüğü toplumsal rahmi teknik bir unsura/istatistiki bir veriye
indirgeyen her strateji, hayatı sadece kaosa çevirir.
Bugün
üçüncü yılına giren Suriye trajedisinde yaşadığımız tam da budur.
Suriye''de
uluslararası sistem, şu an hem kendi doğasından hem de geleceğe dair bulanık
hesaplarından kaynaklanan çöküntüden dolayı deyim yerindeyse paralize olmuş
halde.
Sistemin
kötürümleşmesinin ilk ve en önemli nedeni ABD, Rusya, Fransa, İngiltere ve
Çin''in ''vesayet ve uzlaşısına'' dayalı II. Dünya Savaşı sonrası (1947)
kurulmuş olan ''dünya düzeni''nin artık işlevsiz hale gelmesidir.
Uluslararası
sistemin felce uğramasının ikinci nedeni ise Irak ve Afganistan''da da
görüldüğü gibi, tarihi ve kültürel derinlikten yoksun ''stratejik dış
müdahalelerin'' farklı jeo-politik kimliklere sahip ülkelerdeki krizlerin
üstesinden gelemediğini gözler önüne sermesidir.
Bu
yüzden Suriye''de atılacak bir ''faux pas/yanlış adım'' hem küresel hem de
bölgesel güçlerin pamuk ipliğine bağlı bütün stratejik hesaplarını alt üst
edebilir.
KAYNAK:
Bir "faux pas" örneği olarak Suriye (yenisafak.com.tr, 29 Mart 2013).