Akademisyen, İlahiyat Profesörü, Dekan, Araştırmacı yazar. Eskişehir’de Kırım kökenli bir âile içinde 1939 yılında doğdu. İnkılâp İlkokulunu (1950), Eskişehir Lisesini (1956) ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini (1960) bitirdi.
İzmir
İmam-Hatîp Lisesi’nde Meslek Dersleri Öğretmeni olarak Arapça, Farsça,
İngilizce ve Hadîs öğretti. Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde İslâm
Târihi Asistanı oldu (Temmuz 1961).
Tunus’ta
(1961-63) doktora tezi ile ilgili malzeme topladı, dilbilgisini bildiği
Arapça'nın pratiğini yapmak imkânını buldu. Dördüncü sınıfına kabûl edildiği
Burgiba Yaşayan Diller Enstitüsü Arapça Bölümü’nü bitirdi.
Türkiye’ye
dönüp İstanbul, Başbakanlık Osmanlı Arşivinde belge inceledi, 1966 yılı Mart
ayında " Tunus’ta Osmanlı Hâkimiyeti" konulu doktorasını verdi.
İngiltere’de,
University of Cambridge’de Faculty of Oriental Studies’de (1967-70), Türkçe
öğretti, orientalistlerin nasıl yetiştirildiklerini gördü.
Türkiye’ye
dönüp Diyânet İşleri Başkanlığına bağlı olarak İzmit, Ankara ve İstanbul’da
vâizlik yaptı, askerlik görevini Yedek Subay olarak yaparken bir askerî okulda
Târih ve İngilizce öğretti (1970-73).
İstanbul
Yüksek İslâm Enstitüsü’nde öğretim üyeliği yaptı (1973-82), İslâm Târihi ve
Arapça öğretti. Askerlikte öğrendiği ‘dili, hep bir ağızdan tekrarlama’
metodunu, yazdığı Arapça kitaplarında uyguladı.
Marmara
Üniversitesi'nde 1983 yılında Yardımcı Doçent, 1986 da Doçent ve 1995 yılında
Profesör oldu.
İzinli
olarak gittiği Malezyadaki International Islamic Universty’de 4 yıl (1991-95)
Târih ve Medeniyet Bölümü başkanlığı yaptı, Osmanlı Târihi öğretti. Orada iken
yazdığı Osmanlı History adı geçen üniversite tarafından bastırılıp (1999)
textbook olarak kullanıldı.
Marmara
Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde bir yıl daha öğretim üyeliği yaptıktan
sonra Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi kurucu dekanı olarak
Eskişehir’e gitti. 28 Şubat 1997 olayı gölgesinde YÖK tarafından öğrenci
verilmeyen fakülteye Türk Dünyâsından (Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan,
Âzerbaycan, Kırım, Tataristan’dan 5 er erkek) öğrenci getirilmesi, bu
öğrencilerin Eskişehir’de tatarca olarak eğitilmesini isteyen 4,5 sayfalık
rapor-dilekçesini, akla gelebilecek BÜTÜN yetkili makamlara resmî yazı olarak
gönderdi. Böylece, misyonerlerin ve mahzurlu görülen İslâmî görüşleri temsîl
edenlerin faaliyetlerine karşı, Türk Dünyâsında İslâm’ın, Türkiyedeki gibi
anlaşılması yolunda sağlam adım atılmış olacaktı.
2004-2005
öğretim yılında izinli olarak gittiği Kazakistan’ın Türkistan Beldesindeki Hoca
Ahmed Yesevî Milletlerarası Türk-Kazak Üniversitesinde öğretim üyeliği yaptı.
2006 yılında yaş haddi sebebiyle emekli oldu. Hollanda Rotterdam Milletlerarası
İslâm Üniversitesinde bir dönem öğretim üyeliği yaptı.
Kitapları:
Osmanlı
History and Institutions 3 (2011)
Uygulamalı
Arapça (Mustafa Seçkin ile, 2012)
Hz.
Muhammed Aleyhisselam (2010)
Arabic
in English - Student's Book (2013)
Arapçayı
Öğreten Kitap (2013)
Arapça
Uygulamalar Kitabı - Dile Hakim Olmak İçin Alıştırmalar (Mustafa Seçkin ile,
2014)
Herkes
İçin Arapça – 1 (2017)
Arapça
Dilbilgisi (2017)
Açıklamalı
Kolay Arapça - (Cemal Muhtar ile, 2019)
Herkes
İçin Arapça – 2 (2019)
Hz.
Muhammed Aleyhisselam’ın Hayatı (2019)
Kendi
Kendine Pratik Arapça Konuşma Kılavuzu 3 (2019)
Analitik
Osmanlı Tarihi (2020)
Osmanlı'dan
Günümüze Değişme Maceramız (2020)
Arapça-Türkçe
Öğretici Sözlük 3 (2021)
Hatırladıklarım (2021)
Osmanlı
Devrinde Tunus (2021)
Kırım
Türkleri (2021)
Herkes
İçin Arapça – 3 (2021)
Herkes
İçin Arapça – 4 (2021)
Osmanlı
Tarihi 1289-1922 (2021)
Arapçayı
Öğreten Kitap 3 (2021)
Arapça
Okuma Kitabı 3 (tsz)
KAYNAK:
Özgeçmiş (mehmetmaksudoglu.com, 07 Aralık 2020, erişim 01.01.2022), Mehmet Maksudoğlu
kitapları (kidega.com, 1000kitap.com, nadirkitap.com, 07 Aralık 2020, 01.01.2022).
İlkokul
karnelerimizde, derslerdeki durumumuzu gösteren sayfada ilk ders olarak Türkçe
vardı. Ne kadar anlamlı ve doğru bir sıralama! Dilini iyi bilmeyen bir öğrenci,
kafasına doldurulan bilgileri doğru yerlere yerleştirip doğru yerlerde
kullanamayacağı için, Türkçe, zihnimizdeki her şeye TEMEL olduğu için böyle
yapılıyordu demek ki.
Ortaöğretimde,
Türkçe Dilbilgisi kuralları da iyi öğretiliyordu: o zaman öğrendiklerimden
aklımda kalanla, ilginç kelimesinin uydurma olduğunu görebiliyor ve o çirkin
kelimeyi kullanmıyorum; insan, nikâhsız birleşmeden meydana gelince ne
oluyorsa, Türkçenin kesin kurallarına aykırı olarak meydana gelen kelime de
öyle oluyor. Açıklayalım:
Türkçede,
-nç eki (Göktürk yazısında, iki değil, tek harftir) fiil (eylem) cinsinden
kelimenin, fiilin masdarının (masdar eki -mek, -mak atılarak) sonuna eklenir:
sev –(i) nç = sevinç. İ, kaynaştırma sesi.
Bas
(ı) nç = basınç. Görüldüğü gibi, nç eki, FİİL köküne eklenerek manâ ismi
yapıyor. Aynı ek, yine FİİL köküne eklenerek sıfat da meydana getiriyor:
kork
(u)nç = korkunç. Görüldüğü gibi NÇ eki, FİİL (EYLEM) köküne eklenir.
Türkçemizde
İLGİMEK diye bir FİİL (EYLEM) yoktur ki, ilgi kelimesine nç eklenerek bu
gayrımeşru kelime yapılabilsin. İLGİ, il (mek) köküne Gİ eklenerek, ‘alâka’
karşılığı olmak üzere, türetilmiş bir kelimedir, manâ ismidir. İSİM sonuna NÇ
eklenmez!
Bilinç,
doğrudur: bil- köküne nç eklenmiştir. Bilmek diye bir fiil vardır.
Bilinç
var diye, ilginç kullanılmaz, doğru değildir, Türkçe bilmezliktir!
(o
fıkra hatıra geliyor: Fransa’da lokantaya giren biri, dili bilmediği için,
şöyle bir baktığı listede parmağıyla bir yemeği işâret eder. Garsonun getirdiği
yemeği beğenmez, yer gibi yaparken aynı masada oturanın yediği yemek gözüne
ilişir, onu beğenir. O yemeği yiyen de beğenmiş olmalı ki ’repete’ der, bizimki
de ‘tekrar’ anlamına gelen kelimeyi o yemeğin adı zannederek o da ‘repete’ der.
Tabiî kendisine aynı yemek gelir.)
Türkçe
ile oynamak heveslileri, biraz Dilbilgisi okusalar olmaz mı?
***
Bana
öyle geliyor ki, dili düşünmeden, bilinçsizce kullanan kimi yurttaşlarımız,
seyrettiği televizyondaki kişilerden bahsederken, onları İZLEDİĞİNİ söyler;
halbuki, o seyredilenlerden çoğu İnsandır, pek azı ‘izlenmiştir.’
(İzlemek
fiili, doğru olarak AV sırasında kullanılır : Avcı, avını İZLER.)
***
PİK
demir demiyeceğim, bu, başka PİK.
Bir
türlü ortalıktan çekilmeyen şu Corona belâsının ne zaman sona ereceği
konuşulurken, bu yaygın hastalığın daha da yayılacağının tahmin edildiğini
anlatanlar, herhâlde, zihinlerinde hâlâ inceledikleri grafik çizgileri canlı
olarak duruyor olmalı ki, okudukları gâvurcanın da etkisiyle, “bu yabancı
kelimeyi Türkçeye sokmağa HAKKIM, YETKİM var mı?” diye düşünmeksizin,
‘hastalığın PİK yapması bekleniyor’ diyorlar. İngiliz gâvurcasındaki PEAK
kelimesini, heceyi kısaltarak böyle söylüyorlar. Aynı manâdaki ZİRVE kelimesini
kullansalar; olmaz! Gâvurca bildikleri nereden belli olacak? Hadi zirve
kelimesi, Arapça’dan girmiş, tu kaka; peki, mis gibi Türkçe DORUK kelimesinin
ne günahı var? Türkçe oluşu mu?
Aslında,
Türkçe düşünebilen, durumu şöyle anlatır:
“Gelecek
günlerde/haftalarda, maalesef, hastalığın daha da yaygınlaşması, son derece
artması bekleniyor.” Grafikteki çizgiler, halkı ilgilendirmez ki!, o havadan
çıkmak gerek.
Bu
kadar basit!
Zaman
zaman söylediğimiz; “bizim diplomalılarımızın çoğu iki ayaklı karikatürdür”
lâfı bir gerçeği ifâde etmiyor mu?
Çok
ağır suçlama!
diyeceklere
yanıt:
(Yanıt
kelimesi uydurma değildir; eski şekli ‘yanut’ tur, ‘kapı’nın eski şeklinin
‘kapu’ oluşu gibi)
-Dil,
bir milletin EN DEĞERLİ VARLIĞIDIR. Öyle ki, dilini yitiren topluluk, millet
olmaktan çıkar. Türk milletinin diliyle oynamağa, Türkçesi VARKEN başka
kelimeyi gümrüksüz ithal etmeğe, -sıfatı, mevkii, görevi NE OLURSA OLSUN- hiç
kimsenin hakkı yoktur, haddine düşmez.
Kendinin
‘aydın’ olduğu kanaatinde olan da, her şeyden önce, dilini doğru öğrenmeli ve
kullanmalıdır.
***
Dikkatli,
bilinçli kimselere de çok rastladım. Bu yaygın hastalıktan, SALGIN diye söz
ediyorlar; çoğu dikkatsizler gibi pandemi demiyorlar. Öyle diyenlerin kimi
dikkatsiz, ‘demek böyle kullanılıyor’ diye öyle yapıyor her hâlde, kimisi de
‘yabancı’ kelime kullanmanın mâlûmâtfuruşluk câzibesine kapılıyor olmalı.
Kelimenin
Türkçesi varken gâvurcasını kullananın diline acı biber sürülsün mü?
Bu
soru, birkaç puvanlık soru değildir: sizin, Türkçe konusundaki DURUŞunuzu
belirleyen ÇOK MÜHİM bir sorudur.
Aydın,
her şeyden önce, ‘sorumlu olduğunun’ farkında olan, bilinçli kişidir.
KAYNAK:
Özgeçmiş (mehmetmaksudoglu.com, 01.01.2022).