Gazeteci
yazar, öğretim görevlisi, tv programı sunucusu. 1956′da Amasya Merzifon’da
doğdu. Liseyi Merzifon’da, Üniversiteyi Ankara Gazi Üniversitesi İşletme Bölümünde
tamamladı. İstanbul Üniversitesinde İktisat master’i yaptı.
Kamu
ve özel kuruluşlarda yöneticilik yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi
meclis üyeliği ve danışmanlık yaptı. Çeşitli gazete ve dergilerde makale yazdı.
Radyo-Tv programları hazırlayıp sundu. Çeşitli kurum ve kuruluşlarda eğitim
seminerleri veriyor. Sürekli Sarı Basın Kartı hamili olup basın-yayın
çalışmaları devam ediyor.
Halen
bir meslek yüksek okulunda öğretim görevlisidir. Evli ve iki çocuk, bir torun
sahibidir.
Kitapları:
Zamanla
Yarışanlar (1992),
Asrı
Güzelleştiren Adam Bediüzzaman Said Nursi - Hayatı ve Mefkuresi (2012),
Mukaddes
Yolculuk
KAYNAK:
Mustafa Çalışan (dostbeykoz.com, 01.07.2019), Mehmet Nuri Yardım / Hamdolsun (Milat
Gazetesi, 4 Kasım 2020), Mustafa Çalışan kitapları (kidega.com, sozcukitabevi.com,
kitapyurdu.com vd, 4 Kasım 2020), Mustafa Çalışan yazıları (risalehaber.com, 4
Kasım 2020).
Kötü
bir duruma düştüğümüzde, bir musibet veya hastalık ile karşılaştığımızda,
“Bundan kötüsü olamaz” diye düşünmemeli; daha da kötüsünün olabileceğini
aklımızdan çıkarmadan gereken sabrı göstermeli, Allah'a sığınmalıyız.Bu konu
ile ilgili olarak farklı hikayeler anlatılır. Bunlardan en meşhurları kısaca
şöyle:Allah beterinden saklasın.
Zamanlardan
bir zaman iki kafadar yaşarmış, bunlardan biri başına ne türlü olay gelirse
gelsin “Allah beterinden saklasın” dermiş. Gel zaman git zaman bu iki kafadar
bir suç işlemiş ve Kadı’nın huzuruna çıkarılmışlar. Kadı bakmış ve asılarak
idam edilmelerine karar vermiş. Bizim adam yine “Allah beterinden saklasın”
diyormuş. Tabi öbür arkadaşı sinirlenmiş. "İdam edileceğiz bunun daha
beteri ne olabilir?" diyerek kızmış.Gardiyanlar bunları alıp darağacına
doğru götürürken, mahkûm durmadan iç çeker ve “Allah beterinden saklasın”
dermiş. Hiç durmadan tekrarladığı bu söze, gardiyanlardan biri dayanamamış,
“Yahu, idam edilmeye gidiyorsun, daha bundan beteri olur mu?” diyerek
terslemiş.Bu sırada doludizgin bir süvarinin, tozu dumana kata kata yanlarına
gelmekte olduğunu görmüşler. Muhafızlar, “Bu da kim ola?” diye merakla
bakarken, atlı gelip yanlarında durmuş:“Elimde sultanın fermanı var. Ferman bu
idamlık cani hakkındadır.
Burada
yazılanlara göre bu mahkûmun ölüm cezası, asılarak değil, kazığa çakılarak
infaz edilecektir” demiş.Mahkûm bunu öğrenince, elini kafasına vura vura
gardiyana konuşmuş: “Gördün mü beterin beterini” demiş.Bu deyim, “İçinde
bulunduğun kötü durumdan dolayı, Allah’a isyan etme, bu durumdan
kurtulamıyorsan, daha kötü durumda olanları düşün” manası kullanılır.Evet
hayatın nerede kime nasıl sürprizler hazırladığını kimse bilemez. Yani bir
diğer ifade ile; kalem-i kader kime ne yazmış bunu kimse bilemez Kader bizi
bize bırakmaz. Her an her şey olabilir. Bize yakışan ve yaraşan kaderin hükmüne
boyun eğmektir. İçinde bulunduğumuz şartların imtihan ve sınavın bir parçası
olduğunu idrak edebilmektir.
Her
birimiz için geçerli olan hastalık ve musibetler dolayısıyla hemen her gün ve
her daim imtihanımız devam ediyor.Bendeniz de muhatap olduğum ve adeta davetsiz
misafir gibi gelen Parkinson rahatsızlığım dolayısıyla şu günlerde Köroğlu’nun
diyarı güzel ilimiz Bolu’dayız. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon Hastanesi’nde tedavi amacıyla bulunuyorum. Malum Parkinson
rahatsızlığı yürüyüş bozukluğu ve denge kaybına vesile oluyor.Ben de böyle bir
rahatsızlıkla hastanede yatıyorum. Tabii olarak da, kendi derdimi düşünüyor ve
derman arıyorum. Ben zannettim ki, benim derdim büyüktür ve herkesten çoktur.
Hakikat-ı hal ise hiç de benim düşündüğüm gibi değilmiş. Yani beterin beteri
varmış! Hani derler ya; “Söyleme derdini bana. Benim derdim döver geçer senin
derdini.”Bunun içindir ki “Hastanelere, hapishanelere ve kabristanlalara” ibret
nazarı ile gidilmesi tavsiye olunuyor.Hastanede yatanların kısa hayat
hikayelerini dinleyince ben o zaman çok daha iyi anladım ki; benimki dert
değilmiş.
Hemen
bir tane yaşanmış örnek vereyim. Beş yaşında dünyalar güzeli Esma isimli bir
bebek, annesi ve anneannesi ile birlikte Düzce’den bu hastaneye gelmişler.
Gelme hikayeleri ise her an her birimizin başına gelebilecek bir olay. Güzel
Esma hayat dolu şen şakrak bir çocuk. Kardeşi de var. Evlerinde mutlu mutlu
yaşıyorlar. Günlerden bir gün Esma’nın karnı ağrıyor.Annesi hemen en yakındaki
hastaneye götürüyor. Yapılan tetkiklerde önemli bir şey çıkmıyor. Esma’ya
rahatlatıcı bir iğne vuruyorlar. İğne sonrasında beyin pıhtı atıyor. Ve güzel
Esma’cığın bütün vücudu felç oluyor. Eller ayaklar hiçbirisi tutmuyor. Felç
olmayan sadece kafası var. Konuşamıyor, yürüyemiyor, gülemiyor, oynayamıyor,
tad ve koku alamıyor, hiçbir temel ihtiyacını kendisi karşılayamıyor. Tabiki
aile perişan oluyor. Bir umut kapısı olarak Fizik Tedavi Hastanesine
geliyorlar.Esma’yı annesini ve anneannesini bu hastanede tanıdık. “Allah’tan
ümit kesilmez” diye şifa arıyorlar. Maşallah aile tam bir teslimiyet içinde,
başlarına gelene tevekkül ediyorlar.Esma’nın annesi 27 yaşında genç imanlı bir
hanımefendi. Babası da 33 yaşında esnaf. O da eşi gibi imanlı ve inançlı bir
beyefendi. Adeta her ikisi de sabır küpü. Ortak mesajları ise 'Beterin beteri
var!’Annesi bu hale çok sabırla ve metanetle yaklaşarak özetle şöyle diyor: “Bu
kızım bana Allah’ın bir emaneti. Veren de O, vermeyen de O, alacak olan da O.
Nasıl ki daha düne kadar sapasağlamdı, diğer çocuklar gibi gülüp oynuyordu. O
zaman nasıl seviyor isem, şimdide öyle seviyorum. Belki şimdi daha çok
seviyorum. Çünkü o çocuk masum ve günahsız, tertemiz bir emanet.
Beterin
beteri var. Hamd olsun kızım hayatta ya, o bana yetiyor.”Hastanenin bahçesinde
küçük Esma’yı çocuk arabasına koyup sarıp, sarmalayıp bir dolaştırması var ki,
tam bir şefkat abidesi. Hele hele fizyoterapistler ile çocuğun hareketlerini
yapışı var ki görülmeye değer. Esma’yı bir büyük sevgi ile bağrına basması,
“Yavrum, canım benim” demesi yetiyor.Hayat bu; nerede, nasıl, kime hangi
sürprizleri getireceği belli olmuyor. Buna karşılık başımıza gelenlere nasıl bakacağımız,
nasıl karşıladığımız çok daha fazla önem arz ediyor. Yani İslami bir bakış
açısıyla mı bakıyoruz, yoksa seküler, maddeci bir bakışla mı bakıyoruz. İnanç
ekseninden bakarsak her şeyin sahibi yüce Yaratıcıdır. O’na teslim oluruz.
Lütfun da hoş; kahrın da hoş deriz.
Hasbunallahi
venimel vekil, yani Allah bizim vekilimizdir. O ne güzel vekildir.Seküler yani
maddeci bir bakışla baktığımızda ise sebeplere dayanırız. “Bu niye benim başıma
geldi” diye başlayan ve Allah’a isyana kadar giden cümleler peş peşe
gelir.1980’li yıllarda popüler olan “Beterin beteri var” şarkısında şöyle
deniyordu:Senin derdin dert midir, benim derdin yanındaHiç kimsede gördün mü,
böyle dert hayatındaOtur şöyle yanıma, dinle bak dertlerimiAnlatınca ağlama,
deşme benim derdimi.Beterin beteri var, haline şükret dostumYıllardır
mutluluğun her gün peşinden koştum...Daha birçok derdimi ben sana
anlatmadımGenç yaşta saçlarımı boşuna ağartmadım.
Kaynak:
Beterin beteri var! - Mustafa ÇALIŞAN (risalehaber.com, 5 Temmuz 2020).
ASRI
GÜZELLEŞTİREN ADAM BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
HAYATI VE
MEFKURESİ
Mustafa Çalışan
Diya
Kitap
"Bitlis'li
Said Nursi'siz Türkiye'nin maneviyatı noksan kalır."
Recep
Tayyip Erdoğan-Başbakan
"Üstad
Bediüzzaman; varlığı, evreni ve kâinatı öğrencilerin rahlelerinin üstüne
koyarak bir kitap haline getirmiştir."
Prof.Dr.
Mehmet Görmez-Diyanet İşleri Başkanı
"O
din ve bilimin birbirinin alternatifi olmadığını savundu. O "ulu
kişi" imajını reddetti. Kitap merkezli bir hareket başlattı."
Prof.
Dr. Nevzat Tarhan-Üsküdar Üniversitesi Rektörü
"Cumhuriyet
nesli, Bediüzzaman'ı yanlış tanımaktadır. O kötü tanıtılmaya çalışılmıştır. Bu
eser onun mücadelesini ve onun büyük bir İslam âlimi ve dahi olduğunu ortaya
koymaktadır."
Prof.
Dr. Ahmet Akgündüz-Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü
"Diriler
ölülere haklarını helal ederler. Evet, şimdi helalleşme vakti! O'mu bizden
helallik istemeli, yoksa biz mi ondan helallik istemeliyiz?"
Prof.Dr.
Suat Yıldırım-Fatih Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyesi
1980’li
yıllardan beri tanıdığım kıymetli kültür adamı, gazeteci ve gönül insanı
Mustafa Çalışan’ın Hamdolsun Sabredenlerdenim isimli eserini okudum.
Altbaşlığı, “Bir Parkinson Hastasının Anıları”. Darülaceze Kültür Yayınları
tarafından neşredilen eserin kapağında “Elhamdülillah” ibaresi yazılı.
Kitap,
Kanuni Sultan Süleyman’ın (Muhibbi) meşhur beyti ile başlıyor: “Halk içinde
muteber bir nesne yok devlet gibi/ Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat
gibi.” Darülaceze Başkanı Hamza Cebeci, Bekir Karlığa, Nevzat Tarhan ve Erol
Bulut’un takdim yazılarının ardından “Hastalıkla Yüzleşmek”te şu ayet-i
kerimeyi okuyoruz: “O (Kur’an) inananlar için bir hidayet ve şifadır.”
Mustafa
Çalışan Parkinson’un az rastlanan bir çeşidine yakalanmasının hikâyesini
anlatıyor. Bu arada Parkinson’un 30 farklı çeşidi olduğunu, genç ihtiyar
herkeste görülebileceğini ama özellikle 60’ndan sonra yüzünü gösterdiğini
öğreniyoruz. Çalışan, “kahır”dan “lütuf” çıkarmış. Hastalığını, hastalıkları,
yaradılış hikmetini düşünmüş, tefekküre dalmış. Hastalık, şifa olmuş. Zaten
şikâyetçi değil. Kitabı okurken ‘hastalık’la ünsiyet ve aşinalığımız artıyor.
Bize hastalığı sevdiriyor. Sadece Parkinson’u değil bütün hastalıkları.
Değişik
yazılış tarzı var Hamdolsun’un. Bediüzzaman Said Nursi’nin Risale-i Nur
Külliyatı’ndan Hastalar Risalesi kitaba tamamen serpiştirilmiş. 25 Deva,
kitaptaki 25 Bölüm’ün ardından geliyor. Okuyucu, iki metni birlikte okuyor.
Hastalar Risalesi’nin şerhi de diyebiliriz bir bakıma Hamdolsun’a. Üslup, bakış
tarzı aynı. Çalışan, Hastalar Risalesi’nin kendisini çok etkilediğini ve “en
büyük yol ve yön göstericisi” olduğunu ifade ediyor. İşte 1. Deva: “Ey bîçare
hasta! Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana dert değil, belki bir nevi
dermandır. Çünkü ömür bir sermayedir, gidiyor. Meyvesi bulunmazsa zayi (yok)
olur. Hem rahat ve gafletle olsa, pek çabuk gidiyor. Hastalık, senin o
sermayeni büyük kârlarla meyvedar ediyor. Hem ömrün çabuk geçmesine meydan
vermiyor, tutuyor, uzun ediyor – tâ meyveleri verdikten sonra bırakıp gitsin.”
Çalışan’ın
60 yaşında hastalıkla tanıştıktan sonra yeniden hayata sarılışını, yürüyüşünü,
konuşmasını heyecanla takip ediyoruz. Hadisi şerifte müminlere yol
gösteriliyor: “Tedavi olunuz, Allah her hastalığın şifasını da yaratmıştır.”
Duygu yüklü sahneleri bazen gözlerimiz nemlenerek okuyoruz: “Şimdi 60 yaşından
sonra yürümeyi yeniden öğreniyorum. Yeniden keşfediyorum adım atmayı. Biz
torunların ilk adımlarını nasıl heyecanla beklemişsek, çoluk çocuk da benim
adımlarımı alkışlıyorlar heyecanlar.” Yazar, bize “dünyanın asıl yedi
harikası”nı fısıldıyor. Çoğu zaman fark edemediğimiz, Rabbimizin bağışladığı
nimetleri bize hatırlatıyor: “Yürüyebilmek, görebilmek, konuşabilmek,
duyabilmek, tadabilmek, hissedebilmek, inanabilmek.” Ona göre “hastalık”,
“İnsan ruhu için bir büyük şifadır. Dertlere dermandır. Rahmettir. Huzurdur.
Eğitimdir. Arınmadır. Sabırdır. Selamettir. Şükürdür. Nimettir. Anlamadır.
Algıdır. Bulmadır. Buluşmadır. Berraklıktır. Temizlenmedir. Hakikati bulma çabasıdır.
Ölümü idraktir. Ölüm hakikatini kavramaktır. Ölüm ile yüzleşebilmektir. Ölümü
sevimli görebilmektir Ölüm sonrası hayata hazırlıktır.”
Peygamber
Efendimizin şu hadisi ne kadar düşündürücü: “Kur’an ile şifa aramayana Allah
şifa vermez.” Hazreti Ebubekir’in şu sözü de hafızalarda kalmalı: “Hiç kimseye
imandan sonra, sağlıktan daha üstün bir nimet verilmemiştir.” Romancımız Peyami
Safa, “Büyük bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia
edemezler.” diyor. Ne kadar doğru! Peyami Safa o kemik rahatsızlığını
çocukluğunda geçirmeseydi acaba Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu yazabilir miydi,
sanmıyorum. Yazar, insanların yüzde 10’unun hasta olduğunu belirtip ekliyor:
“Hastalara hakiki teselli kaynağı imandır. İmanlı hastalar imanın verdiği
teselli kuvvetiyle, nuruyla, hastalığın ahirete ait sevabını düşünür, sabreder,
şükreder, dua edip yalvarır. Allah’tan afiyet ister.”
Kitabın
sonunda Mustafa Çalışan, “Bu kitabı okuyan kıymetli kardeşlerim, sizden beni
unutmamanızı arzu ederim.” diyor. Ömrünü hizmetle geçiren biri unutulabilir mi?
Yüce Allah’tan ağabeyimize sağlık ve afiyet diliyorum. Keşke Darülaceze, Sağlık
Bakanlığı ile birlikte bu eseri hastalarımıza ulaştırabilse. İlaçlar vücuda
faydalı. Bu tür eserler de hastalarımıza moral verir.
KAYNAK:
Mehmet Nuri Yardım / Hamdolsun (Milat Gazetesi, 4 Kasım 2020).