Tefsir
bilgini, akademisyen, ilahiyat profesörü. 15 Ocak 1941, Ergani / Diyarbakır
doğumlu. Babası Mehmet Zeki Yıldırım (Ö.1989) dedesi Hacı Hüsnü Yıldırım (1938)
Ergani Müftülüğü yapmış zevat arasındadır. Annesi Seniha Hanım (ö.1955)
tarafından dedesi Mustafa Bey (ö. 1931) Osmanlı Dönemi mutasarrıflarından, onun
babası Kavasbaşılardan Hacı İbrahim (ö. 1932) Osmanlı Dönemi A’yan (Senato)
âzalarındandır. Diyarbakır Ziya Gökâlp Lisesi (1959), Ankara Üniversitesi
İlâhiyat Fakültesi (1964) mezunu. Doktorasını aynı fakültede tamamladı (1973).
Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Müftü yardımcılığı, müftülük (Edirne,
1964-65) ve müfettişlik (1967-68) görevlerinde bulundu. 1968 yılında Atatürk
Üniversitesi Edebiyat Fakültesine Arap Dili ve Edebiyatı asistanı olarak
atandı. Daha sonra aynı üniversitenin İslâmî İlimler Fakültesine geçti. 1970-71
yıllarında bir müddet Bağdat’ta incelemelerde bulundu. Burada “Peygamberimizin
Kur’ân Tefsîri” adlı doktora tezini (1973) tamamladı, doçentliğe (1977) ve
profesörlüğe yükselerek öğretim üyeliğini 1987 yılına kadar sürdürdü. 1977-87
döneminde Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Tefsir Anabilim Dalı
başkanlığı yaptı. 1974-75 yılında Paris Sorbonne Üniversitesinde bilgi ve görgüsünü
arttırmak için çalışmalarda bulundu. 1987-88 yılları arasında Suud İmam Muhammed
İslâm Üniversitesinde tefsir dersleri verdi. 1988’de Marmara Üniversitesi
İlâhiyat Fakültesine tefsir profesörü olarak atandı, 1989-93 yıllarında Tefsir
Anabilim Dalı başkanlığı görevini üstlendi. Bir dönem Sakarya İlâhiyat
Fakültesi dekanlığı görevini (1993-96)
yürüttü. Temmuz 1998-Ağustos 2000 tarihleri arasında Malezya İslâm
Üniversitesinde görev yaptı. Dönüşünde çalışmalarını MÜ İlâhiyat Fakültesi
Tefsir Bölümü öğretim üyesi olarak sürdürdü. 2008’de emekli oldu. Eylül 2012'den itibaren
Fatih Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.
Prof. Suat Yıldırım, evli olup, üç çocuk babasıdır. Te’lif ve tercüme olarak
basılı 20 kitabı, 200 kadar ilmi inceleme, makale, tebliğ ve ansiklopedi
maddesi bulunmaktadır.
İslâmî
ilimler konusundaki inceleme ve araştırma yazıları Yeni Devir (1977-82),
Sızıntı (1979-85), Altınoluk (1987-89), İslâm (1982-89), Yeni
Ümit (1988-89), Zaman (1987-89) gazete ve dergilerinde yayımlandı.
Arapça ve Fransızcadan çevirileri yaptı.
“Yazarın
Gazzali’ye de gönderme yaparak ‘itidâl ve insaf’ ölçülerini ilmin kaçınılmaz
metodu olarak ifade etmesi, bu kavramların birbirini anlama ve birbirini doğru
tanıma hususunda da önemini ortaya koymaktadır. Geçmişte farklı medeniyetlerle
muhatap olmuş İslâm dünyasının bunlara karşı muâmelesi ve bunlarla irtibattaki
üslûbu dikkate şayandır. ‘Onlar; o medeniyetleri özümsemeyi, onlardan faydalı
olan unsurları alıp hazmetmeyi ve aldıklarını İslâm’ı müdafaada kullanmayı,
hülâsa beşeriyetin bu müşterek mirasından faydalanmayı pek iyi bilmişlerdi.’
Aynı üslûbu yakalamak ve hasbî niyetle hareket ederek fikirleri toptan
reddetmeden yol almak ilim adamının vazgeçilmez vasıfları olmalıdır.
Oryantalistlerin bir medeniyeti yanlış değerlendirmelerindeki niyetlerini
anlatmakla yetinmeyip farklı medeniyetlerin birbirini tanıma ve doğru anlama
yollarını da izâh eden yazara, bizi bu önemli eserle buluşturduğu için teşekkür
ediyoruz.” (Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan)
ESERLERİ:
ARAŞTIRMA-İNCELEME: Peygamberimizin Kur’ân’ı Tefsiri (1983), Kur’ân-ı Kerîm ve Kur’ân İlimlerine Giriş (1983), Kur’an’da Uluhiyet (1987), Mevcut Kaynaklara Göre Hristiyanlık
(1988), Fatiha ve En’am Sûreleri’nin
Tefsiri (1989), Kur’ân-ı Kerîm ve
Fennî Keşifler (1990), Kısa Tefsir
Tarihi (1990), Kur’an-ı Hakim ve
Açıklamalı Meali (1998), Tefsire
Giriş (teksir basımı, 2001), Oryantalizm
Üzerine Düşünceler (2002), Oryantalistlerin
Yanılgıları (2003), Fethullah
Gülen’in Kur’an-ı Hakime Yaklaşımı
(2011), Kur'an'la Diriliş (2011,
Kur'an'a Bakışlar, makaleler külliyatı, 3 cilt, 2012).
ÇEVİRİ: Kitab-ı Mukaddes-Kurân ve Bilim (M. Bucaille’den, 1981), En Mühim Mesaj: Kur’ân (Muhammed Draz’dan, 1985), Tefsir-i Kebîr (Fahreddin Râzî’den, bir heyetle birlikte, 1987), Ta’sîlu’1- İ’câzi’1- İlmî fı’1- Kur’ân ve’s- Sünne (Mekke-i Mükerreme, 1987), Kur’an-ı Kerim Tarihi Ders Notları (1978, Prof. Dr. Muhammed Hamidullah’tan), Le Coran avec la Traduction Française (1997, ortak, Kur’an-ı Kerim’in Fransızca meali), Esbabu’l-işkal fi tercemeti meani’l-Kur’ani’l-Kerim bölümü (7th International Conference on Translation, kitabı içinde, Kuala Lumpur, 1999), Tefsiru’n-Nebi (a.s.m) li’l-Qur’ani’l-Kerim murattaben Hasebe Tertibi’suver wa’lAyat (Kuala Lumpur, 2000), Tevrat, İncil, Kur’an-ı Kerim ve Bilim (M. Bucaille'den çev., 2005).
KAYNAKÇA: Günümüz Türkiyesinde Kim Kimdir? (1996-1997, s. 651),
Şevket Beysanoğlu / Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları (c. 3, 1997, s. 425), İhsan
Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001,
2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli
Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2007) – Ünlü Bilim
Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 2, 2013) - Encyclopedia of
Turkey’s Famous People (2013) - Diyarbakır
Ansiklopedisi (2013) - Geçmişten Günümüze
Diyarbakırlı İlim Adamları Yazarlar ve Sanatçılar (2014).
Prof. Dr. Yıldırım, eserinde Şarkiyatçıları iki gruba
ayırmaktadır.
“Tarih açısından eski olanlar: Gerbert d’Aurillac veya
St. Thomas d’Aquin gibi ve yeni olanlar: Carra de Vaux veya Goldizher.
Medih veya yerme istikametlerinden birine olan
temayülleri açısından : İslam medeniyetini medhediciler ve tahkir ediciler.”
(s.140)
Bunların dışında kalan ve içine düştükleri aşağılık
duygusunun tesiriyle, Oryantalist söylemleri dile getiren müslümanlar da bir
başka grubu oluşturmaktadır. Bu gruba girenler, Oryantalistlerin iddialarına
cevap veremedikleri için acziyetle birlikte, bir işbirliği ve yerli temsilcilik
rolünü üstlenmişlerdir. Burada yazarın asıl üzerinde durduğu konu da ortaya
çıkmaktadır : Müslüman dehâsın keşfeden ve kalemini onları yeniden diriltme
yolunda kullanan Dozy ve benzeri müsteşrikler!
Oryantalistlerin en ziyade hedef tahtası haline
getirdikleri konu Kuran-ı Kerim olmuştur. Dinin esası olan olan Kuran-ı
Kerim’den sonra, namaz, oruç, alkollü içkiler vb. konular üzerinde şüpheler
oluşturulmaya çalışılmış ve bu hususlarla ilgili temelsiz isnâtlarda
bulunulmuştur. “Kur’an nazil olduktan ancak beş yüzyıl sonra Latince’ye
çevrilmiş ve bu çevirinin yayınlanması için de dört yüz yıl daha beklemek
gerekmiştir.”(s.269)
Kuran’ı bu denli geç bir dönemde tanıyan Batı, ne
yazık ki sömürgeleri olan müslümanlara da Kuran’ı dolaylı yoldan
yasaklamışlardır. Kuran’ı “tercümesi imkânsız bir kitap olarak tanıtan”
sömürgeciler, Arapça öğretimini de yasaklamışlardır. Yazarın Batı’daki ilk
Kuran tercümesini ve bu tercümenin altında yatan niyeti izâhı, Oryantalizmin
karakterini anlamak açısından oldukça önem taşımaktadır : “Kur’anın Avrupada
yapılar ilk çevirisi Güney Fransada Cluny şehrinin manastırının baş rahibi olan
Pierre (Le venerable)’in teşvik ve himayesiyle gerçekleşmiştir. Bu çalışma
1141-1143 tarihinde Robert Ketton, Hermannus ve ismi meçhul bir İspanyol rahip
yahut A.Bedevi’ye göre Muhammed adılı bir Müslüman Araptan oluşan bir heyet
tarafından üç yıl zarfında hazırlanmıştır. Pierre, bu hareketi sebebiyle
sapıklıkla itham edildi. Fakat o kendini müdafaa ederken “Biz İslamı yaymak
için değil, ona reddiye yapma imkanına kavuşmak için Kur’anı çevirtiyoruz”
demişti. Gerçekten bu tercüme değiştirmeler, bazı yerleri atlayıp çıkarma, kasıtlı
yorumlar ihtiva etme gibi eksiklikler ihtiva etmektedir. Fakat bütün bunlara
rağmen, batıda Kur’anı anlama hususunda yapılan ilk ciddi teşebbüs sayılması
itibariyle önemi haizdir. Matbaada basılarak yayınlanması beş asır sonra da
olsa yazılışından itibaren Avrupalılar beş asır boyunca Müslümanlarla olan
münakaşalarında bu tercümeyi kullandılar. Yapılmış olan bu Latince çeviri İsviçreli Th. Bibliander tarafından 1543’de
“Machumentis Saracenorum principis” adı ile yayınlandı.
Yazar, eserinin
üçüncü bölümünde, Oryantalistlerin İslâm, Hz. Muhammed ve Kurân-ı Kerim
hakkındaki şüphe uyandırıcı yanlış kanaat ve değerlendirmelerine ayrıntılı bir
biçimde, temel İslâmî kaynaklara dayalı olarak
cevaplar vermektedir. (…)
Prof. Dr. Suat
Yıldırım’ın eseri, bir yönüyle “ideâl muâmele tarzı” talebiyle kaleme alınan
bir değer taşımaktadır. Yazarın Gazzali’ye de gönderme yaparak “itidâl ve
insaf” ölçülerini ilmin kaçınılmaz metodu olarak ifade etmesi, bu kavramların
birbirini anlama ve birbirini doğru tanıma hususunda da önemini ortaya
koymaktadır. Geçmişte farklı medeniyetlerle muhatap olmuş İslâm dünyasının
bunlara karşı muâmelesi ve bunlarla irtibattaki üslûbu dikkate şayandır.
“Onlar; o medeniyetleri özümsemeyi, onlardan faydalı olan unsurları alıp
hazmetmeyi ve aldıklarını İslâm’ı müdafaada kullanmayı, hülâsa beşeriyetin bu
müşterek mirasından faydalanmayı pek iyi bilmişlerdi.”(s.302) Aynı üslûbu
yakalamak ve hasbî niyetle hareket ederek fikirleri toptan reddetmeden yol
almak ilim adamının vazgeçilmez vasıfları olmalıdır. Oryantalistlerin bir
medeniyeti yanlış değerlendirmelerindeki niyetlerini anlatmakla yetinmeyip
farklı medeniyetlerin birbirini tanıma ve doğru anlama yollarını da izâh eden
yazara, bizi bu önemli eserle buluşturduğu
için teşekkür ediyoruz.