Muhsin Ertuğrul

Yönetmen, Tiyatro Yönetmeni, Oyuncu, Çevirmen

Doğum
07 Mart, 1892
Ölüm
29 Nisan, 1979
Eğitim
Mercan İdadisi (Lise)
Burç

Tiyatro ve sinema yönetmeni, oyuncu, çevirmen (D. 7 Mart 1892, İstanbul – Ö. 29 Nisan 1979, İzmir). Babası Hariciye Nezareti (Dışişleri Bakanlığı) memurlarından Hüseyin Hüsnü Bey, annesi Alman asıllı Fatma Dilruh Hanım’dır. Çocukluğundan başlayarak gördüğü meddah, karagöz, ortaoyunu gibi geleneksel sahne gösterileri, onda derin bir tiyatro tutkusuna yol açmıştı. Babasının onu Saray’da kâtip olması için yönlendirmek istemesi sonuç vermedi. İstanbul’da Tefeyyüz Mektebi ve Darüledep okullarında ilköğrenimini tamamladıktan sonra, Soğukçeşme ve Toptaşı rüştiyeleri (ortaokulları) ile Mercan İdadisi (Lisesi)’nde okudu. Daha rüştiye öğrencisiyken arkadaşları ile amatör tiyatro çalışmalarına başladı.

Henüz on yedi yaşındayken Burhanettin Kumpanyası’nda sahneye çıkarak,  Othello ve Türkiye’de ilk kez sahnelenen Hamlet piyeslerinde oynadı. İsmail Galip Arcan, Behzat Budak gibi oyuncu arkadaşlarıyla kurduğu “Yeni Turan Temsil Heyeti”nde yönetmenlik ve oyunculuk, ayrıca Ertuğrul Sineması’nda makinistlik yaptı. Daha sonra “Ertuğrul Tiyatrosu” adı altında birer perdelik oyunlar oynamaya başladı. Oyuncu arkadaşı Vahram Papazyan’ın bir gün kendisine; “Oğlum, senin bu sanata aşkın var, görüyorum. Fakat burada kalırsan yazık olacak. Sen ne yap yap Avrupa’ya git. Tiyatronun nasıl olduğunu orada gör.” Demesi üzerine, Avrupa’ya giderek tiyatroyu orada öğrenmeye karar verdi.

Muhsin Bey, 1912 yılında gittiği Fransa’da,  Paris Konservatuarı’na girmek istedi ama başaramadı. Fransa’nın ünlü oyuncusu Suzanne Désprés’in yardımı ile birçok tiyatro ustası ile tanıştı. Andre Antoine’nin provalarını izledi, Comédie Française’de Paul Gravolet’den özel dersler aldı. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine 1913’te İstanbul’a dönerek, “Ertuğrul Muhsin ve Arkadaşları” topluluğunu kurdu.

Darülbedayi (İstanbul Şehir Tiyatrosu)’nin kuruluşunda görev üstlendi. Berlin’e giderek  “Karanlıkta Işık” filminde önemli bir rol aldı.  Temaşa dergisinde sinema eleştirileri yazmaya başladı. Robert Kolej’de,  “Kenan Çobanları” operasını hazırladıktan sonra, başrolünü de oynadığı “Samson” filmini çekti. Kurtuluş Savaşı üzerine ilk belgesel sayılan “Zafer Yolları” adlı filmini gerçekleştirdi.

Muhsin Bey, 1917 Bolşevik Devrimi ile hareketlenen ve entelektüel bir aydınlanma yaşayan Sovyetler Birliği’ne giderek (1925-27) Meyerhold, Stanislavski, Ayzenştayn gibi sanatçılarla tanıştı. Orada, “Tamilla” ile “Spartaküs” filmlerini çekti. 1934 yılında yine Rus tiyatrosu üzerine incelemeler yaptı. Ardınlar ABD’de yaptığı gözlemler ve araştırmalarla kendini geliştirdi. Darülbedayi’de sanat yönetmeni oldu. İlk sesli film olan, Türk-Yunan ortak yapımı  “İstanbul Sokaklarında”yı (1931) yönetti. Bu film; İstanbul, Mısır ve Yunanistan’da çekilmişti. 1923 yılında Stockholm’de tanıştığı siyah-beyaz sinema döneminin ünlü yönetmeni Mauritz Stiller ile eşi ünlü yıldız Greta Garbo’yu, bir yıl sonra İstanbul’da ağırladı.  

Muhsin Ertuğrul çektiği “Bir Millet Uyanıyor” (1932) filmi ile sinemada bir doruk çalışma sergiledi. Kurtuluş Savaşı gerçeğini konu edinen bu filmde, savaş sırasında çekilen belgesel filmleri de kullanılmıştı ve Atatürk’ün “Nutku” okuyuşu da filmde gösteriliyordu. Bu film, “Aysel Bataklı Damın Kızı”  ve “Şehvet Kurbanı” filminden sonra, en başarılı çalışmalarından biri olarak kabul edilir. Daha sonra operetlere ağırlık vererek “Karım Beni Aldatırsa”, “Söz Bir Allah Bir”, “Cici Berber”,“Leblebici Horhor Ağa” gibi filmler çekti. Ünlü şair Nâzım Hikmet bu süreçte en yakın çalışma arkadaşlarından biriydi.

Ertuğrul, eşi Neyyire Neyir ile bir süre Perde ve Sahne dergisini çıkardı. İstanbul Açık Hava Tiyatrosu’nun açılmasını sağladıktan sonra Devlet Tiyatroları ve Operası Genel Müdürlüğü’ne atandı. Ankara’da Büyük Tiyatro’yu yaptırdı (1949).  Sahneye son kez “Bir Komiser Geldi” oyunda çıktı. Sinemadaki son çalışması “Halıcı Kız” ise Türk sinemasının ilk renkli filmidir (1953). Aynı yıl, İstanbul’da ilk ciddi repertuarlı özel tiyatro olan Küçük Sahne’yi kurdu. Bursa, İzmir, Adana ve Konya devlet tiyatroları sahnelerini açtı. Küçük Tiyatro, Üçüncü Tiyatro ve Cep Tiyatrosu’nu kurarak, Ankara’daki sahne sayısını dörde çıkardı. Çocuk oyunlarına da ağırlık verdi. 1958’de Devlet Tiyatrosu ve Operası Genel Müdürlüğü görevinden alınmasından bir yıl sonra, İstanbul Şehir Tiyatrosu Baş Rejisörü oldu. Türkiye’de ilk kez, Brecht’in   “Sezuan’ın İyi İnsanı” oyununu sahneye koydu (1964). Shakespeare’ in 400. doğum yıldönümü etkinlikleri çerçevesinde beş sahnede, beş Shakespeare oyunu sahneletmesi nedeni ile 1966’da gördüğü siyasi baskılar, kamuoyunda da tartışılan “Muhsin Ertuğrul Olayı” durumuna geldi.

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü’nde tiyatro eleştirisi dersleri veren Ertuğrul, yeniden Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği’ne atandığında 82 yaşındaydı. Semt Tiyatrosu, Öğle Tiyatrosu, Gezici Tiyatro gibi çeşitli uygulamalarla yeni bir tiyatro seferberliği başlattı. Ancak iç çekişmeler üzerine 1976’da görevi bıraktı. 1969 yılında, Ertuğrul’un 60. sanat yıldönümü, İstanbul’da büyük bir jübile ile kutlandı. 1970’de, AÜ Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi yönetimi aldığı bir kararla, Tiyatro Araştırmaları Enstitüsü’nün şeref üyesi olmasına karar verdi.

Muhsin Ertuğrul, ömrünün yirmi beş yılında Türk sinema ve tiyatrosunu “tek adam” olarak yönetmiştir. Sinema alanındaki çalışmaları da, onun tıpkı sinemayı bilinçli bir tercih ile tiyatronun gölgesinde bırakması gibi, tiyatro alanındaki başarılarının gölgesinde kalmıştır. Türk sinemasında “Tiyatrocular Dönemi” olarak adlandırılan dönem, “Muhsin Ertuğrul Dönemi” olarak da adlandırıldı. Bu dönem, 1940’lı yıllardan itibaren, yurtdışında eğitim gören gençlerin sinema alanına adım atışına kadar sürdü. Dönemin en büyük özelliği; filmlerin senaryolarının zaten sahnelenen tiyatro oyunlarından uyarlanması; hatta aynı tiyatro oyuncularının uyarlanan filmlerde aynı rolde gözükecek kadar yer almalarıdır. Bu süreçte yine de sadece sinemayı meslek edinmiş ya da edinecek kişileri engellemesi nedeniyle eleştirilir.  Üstelik Ertuğrul sineması, gerçekten de sinema dilini hafife alan ve tiyatro havası ağır basan bir özellik taşımaktadır. Bütün bunlara karşın Türk sineması, 1950’lerden sonra kendi dilini yaratarak, tiyatrodan ayrımını başarılı ürünlerle ortaya koymasına giden yolun, bilgi birikimi ve çabaları ile oluşmasında, Muhsin Ertuğrul gerçeğini ve emeğini yadsımak mümkün değildir. Ertuğrul’un Türk sinemasında yerli yüzler, mekânlar ve yerli film seyircisinin oluşmasında öncü katkıları vardır. Ancak, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında bütün olanaklar ve yetkiler kendisinde iken, yaşanan gerçeklerin belgelenmemesi, belgesellerin çekilmemesi konusunda, geri dönüşü olmayan bir kaybın sorumlularından biri olarak eleştirilir.

Muhsin Ertuğrul, 29 Nisan 1979 tarihinde İzmir’de ölmesine karşın, vasiyeti üzerine, İstanbul Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Şehir Tiyatrolarının bir sahnesine onun adı verildi. Yine adını yaşatan, bir meslek eğitim okulu kuruldu. Ölümünden sonra, adını yaşatmayı amaçlayan “Muhsin Ertuğrul Tiyatro Ödülleri” verilmeye başlandı. Her ölüm yıldönümünde, mezarı başında yapılan anma toplantıları, bir gelenek haline gelmiştir. Özellikle Türk tiyatro ve sinema tarihinde, köşe taşı sayılabilecek bir kişiliktir. Tarihçi ve araştırmacılar, Türk sinema ve tiyatrosundaki belli bir dönemi, ”Muhsin Ertuğrul Dönemi” olarak tanımlamakta görüş birliği içindedirler.

Muhsin Ertuğrul, tamamına yakını dünyanın ünlü yazarlarının eserleri olmak üzere elli kadar oyun sahneye koymuş ve yönetmişti. Yirmiden fazla da sinema filmi çekti… Kendisine “Goethe Madalyası” (1932), Ege Üniversitesi Senatosu tarafından “Fahri Doktor” unvanı, Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk kez “Devlet Kültür Armağanı” (1971),  II. Venedik Film Festivali’nde “Leblebici Horhor” filmi nedeniyle “Onur Madalyası” verilmiştir. Anıları iki ayrı kitap olarak yayımlandı.

ESERLERİ:  İnsan ve Tiyatro Üzerine Gördüklerim (anılar, İstanbul 1975), Benden Sonra Tufan Olmasın: Muhsin Ertuğrul’un Anıları (Haz: Özdemir Nutku - Efdal Sevinçli, 1989).

KAYNAKÇA: Nijat Özon / Türk Sineması Tarihi (1962), M. Nihat Özon – Baha Dürder / Türk Tiyatrosu Ansiklopedisi (1967), Refik Ahmet Sevengil / Türk Tiyatrosu Tarihi (1968), Alim Şerif Onaran / Muhsin Ertuğrul’un Sineması (1981),  İhsan Işık / Kültürümüzün Kimliği (1982) - İhsan Işık / Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2007) – Ünlü Sanatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 5, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013),  Tunç Yalman /  Muhsin Ertuğrul’dan Tunç Yalman’a Mektuplar-Anılar (2000), Efdal Sevinçli / Görüşleriyle Uygulamalarıyla Bir Tiyatro Adamı Olarak Muhsin Ertuğrul (1990), 

Bir Millet Uyanıyor'un çekiminden

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör