İlk kadın
yönetmen, tiyatro ve sinema oyuncusu (D. 1916, Yemen / San’â - Ö. 18 Mart
1981, İstanbul). Türk sinemasının ilk kadın yıldızı ve ilk kadın
yönetmenidir. Asıl adı Cahide Serap olan Cahide Sonku, Bab-ı Sabah
(Sabah Kapısı) denilen yerde, bir asker ailesinin kızı olarak dünyaya
geldi. Dedesi 7. Ordu Komutanı Çorapsız İbrahim Paşa, babası ise
dedesinin emrinde görev yapan bir subaydı. Ailesi, erkek çocuğunu çok sevdiği
için, daha doğmadan Cahide’nin ablasına Necdet adını koymuştu. Cahide doğunca
da bu geleneği bozmadılar, ona, “savaşan” anlamına gelen Mücahit
adını verdiler. Gerçekten de Cahide’nin bütün yaşamı savaşmakla
geçti. Yemen’den İstanbul’a gelip babası evlerini terk edince Cahide
ve annesi, kendilerini bir anda yoksulluğun içinde buldular. Ortaokul
sıralarındayken annesinin hastalanması üzerine Cahide, Sirkeci’deki
Basiret Han’da haftada dört lirayla işe başladı. Tiyatroya ise Halkevleri’nin
temsil kollarında başladı.
Eylül
1932 ayının son haftasında gazetede çıkan bir ilân Cahide’nin yaşamının
değişmesine yolaçtı. Şehir Tiyatroları, konservatuar için öğrenci aramaktaydı.
Seçilecek olanlar hem okuyacak hem de çalışacaktı. Seçmelerde
başarı göstermesi ve yönetmen Muhsin Ertuğrul’un kendisini beğenmesi
üzerine Cahide, 1932’de figüran-stajyer olarak çalışmaya başladı. 1933 yılında
“Yedi Köyün Zeynebi” oyununda figüran
olarak sahneye çıktı. Cahide omzunda testi taşıyan ve oyunda hiç repliği
(konuşması) olmayan bir köy kızını canlandırdı. Ama o, oyunda hiç konuşması
olmamasına karşın, bütün oyuncuların söyleyeceği sözleri ezberledi. Yine 1933
yılında Muhsin Ertuğrul’un yönettiği “Söz
Bir Allah Bir” adlı filmle beyazperdeye geçti. 1934’te çevrilen “Bataklı Damın Kızı Aysel” filmiyle ün
kazanarak bir yıldız oldu. Öyle ki Sonku’nun filmde başına bağladığı
eşarp “Aysel” adıyla folklorik bir modanın öncülüğünü yaptı. 1937’de oyuncu
Talat Artemel ile evlendi. Arka arkaya Shaw, Tolstoy, Shakespeare, Çehov gibi
yazarların oyunlarında rol alarak Şehir Tiyatrosu’nun önde gelen kadın
oyuncularından biri oldu. Kısa zamanda düzgün Türkçesi ve fiziksel
özellikleriyle halk tarafından tutulan bir oyuncu oldu.
1936’da
Talat Artemel’in başrolünü oynadığı “Peer
Gynt” oyununda Semiha Berksoy hastalanınca, onun oynayacağı “Solveig” rolü Muhsin Ertuğrul tarafından
Cahide’ye verildi. 1937’de müziklerini Cemal Reşit Rey’in yaptığı “Adalar” adlı
revüyü oynamak üzere evden çıkacağı sırada hasta olan annesi son nefesini
verdi. Perdenin açılmasına yarım saat kala Cahide annesinin ölüsüyle, tiyatro
arasında ne yapacağını şaşırdı. Ancak bir tiyatro perdesi asla kapanmamalıydı.
Cahide de tiyatroya gitti ve o gece içi kan ağlarken dans edip şarkı söyleyerek
yine de rolünü oynadı.
1940
Yılında yine Muhsin Ertuğrul’un yönettiği “Şehvet Kurbanı”
adlı sinema filminde canlandırdığı bar kadını rolüyle sinema
kariyerini iyice sağlamlaştırdı. Ancak öncelikle Şehir Tiyatrosu’nun bir
oyuncusuydu, sinemaya Muhsin Ertuğrul’la devam etti. 1943 yılında ikinci
kez evlendi. Dönemin tütün kralı olan eşi milyoner İhsan Doruk’tan bir kızı oldu.
Ancak kızıyla ilişki kuramadı. İkinci eşinden ayrıldıktan sonra
kızını pek göremedi. 1948 yılında Şehir Tiyatrosu’ndan da ayrılan Cahide,
ciddi biçimde sinemayla ilgilenmeye başladı. 1949 yılında Cahide Sonku,
oynadığı “Fedakâr Ana” filmi çekilirken yönetmen Seyfi Havaeri
rahatsızlanınca, filmi yönetmen olarak Cahide Sonku tamamladı. Ondan sonra da
hem oyuncu hem yönetmen olarak filmlere imzasını atmaya başladı. 1950
yılında ününün doruğundayken Sonku Film Şirketi’ni kurdu. Bu şirket adına 1951’de
Talat Artemel ve Sami Ayanoğlu ile birlikte “Vatan ve Namık Kemal” filmini yönetti. “Film Yıldızı” dergisinin aynı yıl açtığı soruşturmada,
“Vatan ve Namık Kemal” en iyi film, Cahide Sonku da bu filmdeki rolüyle en
iyi kadın oyuncu seçildi.
Cahide
Sonku benzer bir formülü 1954’te “Beklenen
Şarkı” adlı filmde de denedi. Yine üç yönetmenli (Orhon M. Arıburnu,
Sami Ayanoğlu, Cahide Sonku) Zeki Müren’in ilk kez kamera karşısına
çıktığı bu filmle gişe rekorları kırdı. Ne var ki kısa bir süre
sonra çıkan bir yangında şirketin filmlerinin çoğu yanınca Cahide Sonku birkaç saat
içinde bütün servetini yitirmiş oldu, milyonerken borçlu duruma düştü. Talat
Artemel’in ölümünden sonra da düzensiz bir yaşam sürmeye başladı. 1962-63
dönemi başlarında şair ve oyuncu Cahit Irgat’la birlikte
kurduğu “Cahitler” tiyatrosu da kısa ömürlü oldu. 1964 yılında
yeniden İstanbul Şehir Tiyatrosu’na ve Dormen Tiyatrosu’na döndüyse de
herhangi bir varlık gösteremeyerek sahneden ve perdeden uzaklaşmak zorunda
kaldı. Yaşamının bundan sonrasını yoksulluk, maddi manevi acılar, alkol
bağımlılığı içinde ve unutulmuş bir insan olarak geçirdi. 1979
yılında Sinema Yazarları Derneği, Cahide Sonku’ya özel bir ödül verdi.
Sonku, ödülünü almak için düzenlenen geceye gidemedi. Başkan Attila Dorsay,
Cahide’ye ödülünü Körfez Meyhanesi’nde verdi. 1981 yılında 62 yaşında ölen
Cahide Sonku’nun evi çok sonraları genişletilerek “Cahide’s” adıyla bir
restorana çevrildi. Cahide Sonku, 1981'de Alkazar
Sineması’nda fenalaşarak altmış dört yaşında öldü ve Zincirlikuyu mezarlığında
toprağa verildi.
Cahide
Sonku, kısa süre de olsa, Türk sinemasının ilk yıldızıdır. Ancak sinemada süreklilik
göstermemiştir. Kuşkusuz bunda dönemin ve sinemaya Muhsin Ertuğrul’la adım
atmasının da etkisi vardır. Sinema tarihçisi Nijat Özön onu şöyle değerlendirir:
“Cahide Sonku, Ertuğrul okulundan
yetişmişti, oyununun ana çizgileri de bu okulun ana çizgilerini taşıyordu.
Perdedeki oyununun tiyatro kokması da bundan dolayı kaçınılmaz bir
sonuçtu. Muhsin Ertuğrul’un en ağdalı melodramlarından biri olan ‘Şehvet
Kurbanı’nda öbür tiyatro oyuncuları arasında, perdeye en yatkın
olanı odur. Daha önce ‘Bataklı Damın
Kızı Aysel’ filmindeki köylü kızı tiplemesiyse son derece
doğaldır.”
Sinema
tarihçisi Giovanni Scognamillo da Cahide’yi şöyle tanımlar: “Sonku’nun bırakın Türk Tiyatrosu’ndaki
yerini, sinemadaki yeri de tartışılmaz. Bu dönemin, bir tarihin, bir sinema
anlayışının temsilcisidir Cahide Sonku. Ama ‘tartışılmazlığı’ ondan değil,
bu döneme kendi sınırları içinde kişiliğini de kattığı içindir.”
Haldun Taner; “Bir kraliçe hayatıdır yaşadığı. Sigaralarını altın bir tabakayla
taşır. Onları zümrütlerle süslenmiş çakmaklarla yakar. Cleopatra
gibi süt banyosu yapar” diyor. Selim İleri ise Cahide’yi; “Beyoğlu’nun
arka sokaklarında gördüm Cahide’yi. Yüzünün çizgileri hâlâ
incecik ama teni paralanmışcasına…Sağ elinde mavi bir ispirto şişesi
vardı. Sol eliyle de dudakları arasında bir bekçi düdüğünü
tutuyordu. Uzun uzadıya çaldı o düdüğü…” diyerek anlatıyor.
KAYNAKÇA:
Büyük Larousse Ansiklopedisi (1986), Meydan Larousse Ansiklopedisi (1988), Agâh
Özgüç / Peçete Kâğıdındaki Anılar:
Cahide Sonku (2007), Emel Yalçın / Efsane Kadınlar 1: Cahide Sonku (2008), İhsan Işık / Ünlü Sanatçılar (Türkiye Ünlüleri
Ansiklopedisi, C. 5, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013).