Hayâlî Bey

Divan Şairi

Ölüm
Diğer İsimler
Mehmed, Bekâr Memi

Divan şairi (D. 1500, Vardar Yenicesi / Yannitsa - Ö. 1556-57, Edirne). Asıl adı Mehmed, lakabı Bekâr Memi’dir. Düzenli bir medrese eğitimi göremeden yetişti. Yenice’ye uğrayan Kalender şeyhi Baba Ali Mest-i Acemî ve müritlerinin cazibesine kapılarak onlara katıldı. Onlarla birlikte seyahat ederek birkaç defa İstanbul’a gidip döndü. Bu yolculuklarının birinde, böyle güzel bir gencin Kalenderiler arasında yaşamasını uygun bulmayan İstanbul Kadısı Sarı Gürz Nûreddin tarafından şehir muhtesibi (esnaf sorumlusu) Uzun Ali’ye emanet edildi. Bir şiirinde Şah Bayezid’in dergâhını mesken tuttuğundan bahsettiğine göre, Hayâlî’nin İstanbul’a II. Bayezid’in padişah olduğu yıllarda, yani 1512’den önceki bir tarihte gittiği sanılmaktadır. Hayalî daha sonra Kanûnî Sultan Süleyman’ın çevresine girdi ve 1522 yılında Kanûnî ile birlikte Rodos seferine katıldı. Şairin Rodos’un fethi münasebetiyle Kanûnî’ye bir de kaside sunduğu bilinmektedir. Baba Ali Mest, bir manzumesinde Hayâlî’nin on dört yaşında iken şiirde şöhrete ulaştığını söyler. Kabiliyetiyle Defterdar İskender Çelebi’nin dikkatini çeken Hayâlî daha sonra da Sadrazam İbrahim Paşa’nın sevgisini kazandı ve çok geçmeden Kanûnî’nin sohbet meclislerinde yer aldı. Rodos’un fethinde, Irakeyn Seferi’nde ve Bağdat’ın fethinde padişahın yanında bulunan şaire 1525-26’da 290 akçe aylık bağlandığı, 1528-35 yılları arasında kendisine on bir defa 1000’er akçelik ihsanlarda bulunuldu. Padişaha birbiri ardına sunduğu gazel ve kasideler karşılığında gördüğü ihsanları tezkire sahipleri parlak sözlerle anlatırlar. Kendisine önce ulufe, daha sonra timar ve zeamet verilmiştir. Bu ihsanlar sadece hükümdardan değil İbrahim Paşa ve İskender Çelebi başta olmak üzere diğer devlet büyüklerinden de gelmekteydi.

Ancak Hayâlî Beyin bu derece tutulması, başta Taşlıcalı Yahya Bey olmak üzere devrin diğer şairlerinin kıskançlığına yolaçtı. İskender Çelebi’nin (ö. 1534) ve İbrahim Paşa’nın (ö. 1536) öldürülmeleriyle iki büyük koruyucusunu yitiren şairin talihi döndü. Yeni sadrazam Rüstem Paşa aslında edebiyata önem vermediği gibi şair olarak da Yahya Beyi tutmaktaydı. Kendisini çekemeyenlerin kışkırtmalarından da korkan Hayâlî, kendini emniyette hissetmediğinden İstanbul’dan uzaklaşmak istedi. Yirmi yıldan fazla arkadaşlıkları bulunan Âşık Çelebi, hamilerinin ölümünden sonra da padişahın şaire sevgisinin devam ettiğini söylüyorsa da bu pek inandırıcı görünmemektedir. Öyle olsaydı Hayalî gibi tokgözlü bir kişi, geçimini garantiye almak için padişahtan dilek ve ricalarda bulunmak durumunda kalmazdı. Onun bu istek ve şikâyetleri, padişah katındaki itibarının zaman zaman sarsıldığını göstermektedir. Onun söz konusu dileklerinin karşılık bulup bulmadığı belli değilse de Hayâlî Bey diye anıldığına göre kendisine sancak beyliği verilmiş olduğu düşünülebilir. Hayatının son yılları hakkında fazla bilgi bulunmayan şair Edirne’de öldü. Mezarı, dedelerinden kalma Vize Çelebi Mescidi avlusu önünde, kendi yaptırdığı Lüleli Çeşme’nin sol tarafında pencere yanında bulunmaktadır. Hakkında düşürülen ölüm tarihlerinden en güzeli Arşî’nin: “Sözü dilde, hayâli gözde kaldı” mısraıdır. Hayâlî’nin Ömer ve İbrahim adında edip ve şair iki oğlu olduğu bilinmektedir.

Tezkiresinde Hayâlî’nin güzel bir ruh tahlilini yapan Âşık Çelebi’nin ifadesine göre yakışıklı bir insan olan şair, yaratılış olarak dünya malına, giyim kuşama değer vermeyen, gördüğü iltifatlara ve itibara rağmen kibirlenmeyen, güzelliğe düşkün, rindmeşrep bir kişiydi. Hoşgörülü ve dost canlısı olup kendisine hiciv yazılmadıkça başkalarını hicvetmezdi.

Hayâlî’nin tek eseri divanıdır. Bazı kaynaklar kendisinin divanını bizzat tertip etmediğini, hatta Kanunî bir defasında divanını görmek istediğinde divanın onun şiirlerini toplamış olan Vefalı Şeyhzâde Ali Çelebi’de bulunabildiğini kaydederler. Bununla beraber bazı şiirlerinde bizzat divan tertip ettiğini belirten ifadeler bulunmaktadır. Ali Nihad Tarlan’ın yayınladığı divanında bazı şiirleri eksik kaydedilmiş, İznikli Hayalî Çelebi ve Revânî gibi şairlerin şiirleri onun şiirleriyle karıştırılmış olsa da mevcut olanlar şairin kudretini göstermek için yeterlidir.

Hayâlî’nin edebî kişiliğinin gelişmesinde Vardar Yenicesi’nin rolüne dikkat çekmek gerekir. Çünkü başta Şeyh Abdullah-ı İlâhî olmak üzere, Hayretî, Usûlî, Garîbî ve Evrenos Bey gibi şair, mutasavvıf ve evlâd-ı fatihandan gazilerin meydana getirdiği bir manevî havaya sahipti. Âşık Çelebi’nin naklettiği, “Vardar Yenicesi’nde doğan çocuk baba diyecek vakit Fârisî söyler” sözü de burada ne kadar yoğun bir kültür ve sanat atmosferinin bulunduğunu göstermektedir. Böyle bir ortamda doğup büyüyen Hayâlî, kuvvetli bir tahsil görmemesine rağmen güçlü şairlik yeteneğinin yardımı ile önce burada, daha sonra da İstanbul’daki edebiyat ortamında kendini yetiştirdi. Hayâlî’nin tasavvuf kültür ve terbiyesini en başta Âlî Mustafa Efendi’den aldığında şüphe yoktur. Şiirlerindeki tasavvufî unsurların, doğduğu yerin manevî havası yanında Baba Ali ile beraberliğindeki Kalenderîlik döneminden kaynaklandığı söylenebilir. Şiirlerini kuvvetli bir tasavvufî heyecanla söylemesine ve bunlarda Şeyh İbrâhim-i Gülşenî’den saygıyla bahsetmesine rağmen, onun doğrudan doğruya mutasavvıf bir şair olduğu da söylenemez.

Devrinin bütün tezkire yazarları Hayâlî’nin büyük bir şair olduğu görüşünde birleşirler. Onu Hâfız-ı Şîrâzî’ye benzetenler bununla onun şairlik değerinin yüksekliğini belirtmek istemişlerdir. Zatî gibi büyük bir şairin şöhretin zirvesinde bulunduğu bir sırada şiir ortamında kendini gösteren Hayâlî, zamanla ondan başka çağdaşlarından İshak Çelebi (Kılıççızâde), Hayretî, Kara Fazlî ve Yahya Bey gibi şairleri de gölgede bırakmayı başarmıştır. Ali Şîr Nevâî ve klasik İran şairleri hakkında saygılı bir ifade kullanan Hayâlî, kendini onlarla eşit görür, Osmanlı şairleri içinde de kendisinin Necâtî Bey’in yerini tuttuğunu söyler. Bu onun atasözü, deyim ve halk tabirleriyle şehirli Türkçesini kullanma yolunda Necâtî Bey’in takipçisi olduğunu da ifade etmektedir. Çağında Hayâlî’ye rakip sayılabilecek tek isim olan Fuzûlî onun şöhretini gölgeleyemeyecek kadar İstanbul’dan uzaktaydı. Bakî şöhrete ulaştığında ise Hayâlî çoktan ölmüş bulunuyordu. Ali Nihad Tarlan, tasavvufî heyecan itibariyle Hayâlî’yi Bâkî’den üstün görür.

 Şiirlerinde tasannu (aşırı süsleme) zaman zaman ruhundan doğan şiddetli ilhamın heyecanı içinde kaybolur. Manzumelerinde şekil mükemmelliğinin bulunmayışı, kayıt altına girmek istemeyen mizacından ileri geldiği kadar, öğreniminin yetersiz oluşuna da bağlanabilir. Nitekim şiirlerindeki bazı yazım ve söyleyiş kusurlarını Âşık Çelebi’nin düzelttiği bilinmektedir.

 Ali Nihad Tarlan tarafından yayımlanan divanında, çoğu Kanunî Sultan Süleyman hakkında olmak üzere yirmi beş kaside, sekiz musammat, bir terkibibend. beş müteferrik manzume, 688 gazel ve otuz üç kıta mevcuttur.

“Canlı ve kuvvetli bir üslûpla yazılmış kasideleri de olan Hayâlî’nin asıl şahsiyetini yansıtan şiirleri gazelleridir. Bunlarda Rumeli şairlerinde görülen samimiyet, ilham kudreti, gurur ve istiğnâ (gönül tokluğu), mahallî renklere itina gibi özellikler dikkati çeker. Hayâlî, divan edebiyatında yaygın olarak kullanılan ‘müşebbehün bih’ lerdeki benzetme unsurlarını şahsî heyecanı ve lirizmi içinde eriterek ifade etmesini bilen bir şairdir.” (Cemal Kurnaz)

KAYNAKÇA: Hayâlî / Mecmûa-i Muallim (sayı: 36, 1887, s. 141-142), Muallim Naci / Esâmi (1890, s. 137), Faik Reşâd / Eslâf (1893, s. 81-85), Sehî / Tezkire-i Sehî (1907, s. 126), Bursalı Mehmed Tahir / Osmanlı Müellifleri (c. 2, 1914-23, s. 160-161), İbrahim Necmi (Dilmen) / Târîh-i Edebiyyât Dersleri I (1919, s. 98-101), Fuad Köprülü / Divan Edebiyatı Antolojisi (1934, s. 133-135; 144-148), Osman Nuri Peremeci / Edirne Tarihi (1939, s. 195-197), Ali Nihat Tarlan / Hayali Bey Divanı (bir giriş yazısıyla, 1945), Harun Tolasa / TDE Ansiklopedisi IV (1977, s. 169-171), Cemal Kurnaz / Hayalî Bey Divanı’nın Tahlili (1984), Sabahattin Küçük / Hayalî Bey’in Yayımlanmamış Gazelleri (TDL, XLVIII / 394, 1984), Büyük Türk Klâsikleri III (1986, s. 378-379), Halûk İpekten / Divan Edebiyatında Edebi Muhitler (1996, s. 95-98, 100, 144, 231), Mehmed Çavuşoğlu / Hayâlî Bey ve Divan’ından Örnekler (1987), Künhü’l-ahbâr’ın Tezkire Kısmı (haz. Mustafa İsen, 1994), Cemal Kurnaz / TDV İslâm Ansiklopedisi (c. 17, 1998, s. 5-7), Ahmet Atillâ Şentürk / Osmanlı Şiiri Antolojisi (1999), Behçet Necatigil / Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü (18. bas. 1999), Şükran Kurdakul / Şairler ve Yazarlar Sözlüğü (gen. 6. bas. 1999), İhsan Işık / Yazarlar Sözlüğü (1990, 1998) - Türkiye Yazarlar Ansiklopedisi (2001, 2004) – Encyclopedia of Turkish Authors (2005) - Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2006, gen. 2. bas. 2007) – Ünlü Edebiyatçılar (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 4, 2013) - Encyclopedia of Turkey’s Famous People (2013). 

 

FOTO GALERİ

İLGİLİ BİYOGRAFİLER

Devamını Gör