Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın ikinci eşi Galip Bey’in kardeşi Memduh Hayretin Bey ile Vasfiye Hanım’ın kızı (D. 1887, Selanik / Osmanlı İmparatorluğu – Ö. 31 Mayıs 1924, Ankara). Genç yaşta bir Mısırlı ile evlenmiş, fakat harem hayatı yüzünden bu evliliği yürütemeyerek ailesinin yanına dönmüştü. İyi yetiştirilmiş bir genç kızdı. Fransızca ve Yunanca biliyor, ud ve piyano çalıyordu. Mustafa Kemal'i çocukluğundan beri tanıyor ve ona daima “ağabey” diye hitap ediyordu. Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı'nın başlarında Çankaya'da bakımdan yoksun bir hayat yaşıyordu. Etrafında yaverleri, seyisi, şoförü vardı; ama kişisel bakımıyla ilgili özel hizmetlerinin hepsini Bekir Çavuş'tan beklemek zorundaydı. Bekir Çavuş da her şeyi, fakat elinden geldiğince yapabiliyordu. Selanik'teki dostlarından Mithat Bey bir gün Mustafa Kemal'i ziyarete gittiği zaman bu durumu gördü ve yakından ilgilendi. Mithat Bey sadece ihtiyacı görmekle kalmayıp bu işi yapabilecek kimseyi de bulmuştu; en uygun kişi Fikriye Hanım olabilirdi. Mithat Bey'in tasarısı bütün ilgililerce uygun bulundu ve Fikriye Hanım kısa bir süre sonra Çankaya'ya davet edildi. Çok geçmeden işlere hâkim oldu ve yumuşak davranışlarıyla çevresindekilere kendini sevdirip saydırdı.
Bu düzen 1923'e kadar böyle sürdü; ancak
bu arada Fikriye Hanım ciğerlerinden rahatsızlanmıştı. Mustafa Kemal'in Latife
Hanım'la evlenmeye hazırlanışı, ona duygusal yönden de bağlanan Fikriye
Hanım'ın hastalığını etkiledi. Bunun sonucu kendini kaptırdığı tek yanlı
hırçınlık sağlığını daha da sarstı ve tedavi için, biraz da Mustafa Kemal'in
ısrarı ile istemeye istemeye Münih'e gitmek zorunda kaldı. Sinirlerini
yıpratan evliliğin gerçekleştiğini bu tedavi sırasında öğrendi ve hemen
Türkiye'ye döndü. Birkaç gün Çankaya Köşkünde kaldı. Latife Hanım'ın bu
misafirlikten hoşlanmadığını anlayınca, Mustafa Kemal'in tavsiyesine uyarak
İstanbul'a yerleşmeyi kabul etti. Çankaya'dan ayrıldıktan sonra iki gün kadar
şehirde bir otelde kaldı ve o sırada, daha önce kaybettiği bavulunu buldu. Bu
bavulda, Mustafa Kemal'e Münih'ten getirdiği bir armağanı vardı. Ankara'dan
ayrılmadan bu armağanı kendisine vermek üzere bir kere daha Çankaya'ya gittiği
zaman kendisini tanımayan bir başyaver Rüsuhi Bey, Mustafa Kemal'i görmesine
engel oldu. Bu durumun etkisi altında bir arabayla Çankaya Köşkünden ayrılan
Fikriye Hanım birkaç yüz metre ileride tabancayla intihar etti ve kaldırıldığı
hastanede, Mustafa Kemal'in direktifiyle gösterilen özel ihtimama rağmen
kurtarılamadı.
Hıfzı Topuz'un belgelere dayandırarak yazdığı Gazi ve Fikriye romanında ise Fikriye Hanım'ın intihara teşebbüs ettiği tarihten öldüğü tarihe kadar hastanede tedavi altında kaldığı, kurşun yarasıyla değil, kurşunun açtığı yaranın enfeksiyon kapması ve tam iyileşmeyen verem hastalığının iyice azması nedeniyle öldüğü yazılmaktadır. Araştırmacı Eriş Ülger, Ata'nın yaveri Salih Bozok'un anılarına dayanarak mezar yerinin Kuğulu Park'ta olduğunu söylemektedir. Fikriye Hanım kitabının yazarı Fatih Bayhan ise Fikriye Hanım'ın bugün üzerinde bankaların bulunduğu Ankara'nın Ulus semtindeki eski mezarlıkta yatmakta olduğunu belirtmiştir. Can Dündar ise bugün Ankara Etnografya Müzesi'nde Mustafa Kemal Atatürk'ün at üzerinde dev bir heykelinin yükseldiği yere defnedildiğini yazmıştır.
HAKKINDA: Türkiye Ansiklopedisi (c. 1, s. 258, 1974), Can Dündar / Gölgedekiler (1995), Şemsi Belli / Fikriye (1995), Hıfzı Topuz / Gazi ve Fikriye (2003), İsmet Bozdağ / Atatürk’ün Başyaveri Salih Bozok Anlatıyor: Latife ve Fikriye İki Aşk Arasında Atatürk (2005), Oğuz Akay / Gazi Fikriye ile Neden Evlenmedi Latife ile Neden Evlendi (2005), Halil İbrahim Özcan /Çankaya’nın Duvaksız Gelini Fikriye (2007), Fatih Bayhan / Fikriye Hanım (2008), Nesrin Aydemir / İki Aşk Arasında Atatürk (2008).